REM – prefixed resumption particle V – 3rd person masculine plural (form II) perfect verb PRON – subject pronoun PRON – 3rd person masculine singular object pronoun الفاء استئنافية فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل والهاء ضمير متصل في محل نصب مفعول به
فأخذهم
ا خ ذ | EḢZ̃
FÊḢZ̃HM
feeḣaƶehum
nihayet onları yakaladı
so seized them
Fe,,Hı,Zel,He,Mim, 80,,600,700,5,40,
REM – prefixed resumption particle V – 3rd person masculine singular perfect verb PRON – 3rd person masculine plural object pronoun الفاء استئنافية فعل ماض و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
عذاب
ع ذ ب | AZ̃B
AZ̃EB
ǎƶābu
azabı
(the) punishment
Ayn,Zel,Elif,Be, 70,700,1,2,
N – nominative masculine noun اسم مرفوع
يوم
ي و م | YVM
YVM
yevmi
gününün
(of the) day
Ye,Vav,Mim, 10,6,40,
N – genitive masculine noun اسم مجرور
الظلة
ظ ل ل | ƵLL
ELƵLT
Z-Zulleti
gölge
(of) the shadow.
Elif,Lam,Zı,Lam,Te merbuta, 1,30,900,30,400,
N – genitive feminine noun اسم مجرور
إنه
|
ÎNH
innehu
gerçekten o
Indeed, it
,Nun,He, ,50,5,
ACC – accusative particle PRON – 3rd person masculine singular object pronoun حرف نصب والهاء ضمير متصل في محل نصب اسم «ان»
كان
ك و ن | KVN
KEN
kāne
idi
was
Kef,Elif,Nun, 20,1,50,
V – 3rd person masculine singular perfect verb فعل ماض
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.
Konu Başlığı: -
Kırık Meal (Arapça) : |فَكَذَّبُوهُ: fakat onu yalanladılar | فَأَخَذَهُمْ: nihayet onları yakaladı | عَذَابُ: azabı | يَوْمِ: gününün | الظُّلَّةِ: gölge | إِنَّهُ: gerçekten o | كَانَ: idi | عَذَابَ: azabı | يَوْمٍ: bir günün | عَظِيمٍ: büyük |
Kırık Meal (Harekesiz) : |فكذبوه FKZ̃BWHfakat onu yalanladılar | فأخذهم FÊḢZ̃HMnihayet onları yakaladı | عذاب AZ̃EBazabı | يوم YWMgününün | الظلة ELƵLTgölge | إنه ÎNHgerçekten o | كان KENidi | عذاب AZ̃EBazabı | يوم YWMbir günün | عظيم AƵYMbüyük |
Kırık Meal (Okunuş) : |fekeƶƶebūhu: fakat onu yalanladılar | feeḣaƶehum: nihayet onları yakaladı | ǎƶābu: azabı | yevmi: gününün | Z-Zulleti: gölge | innehu: gerçekten o | kāne: idi | ǎƶābe: azabı | yevmin: bir günün | ǎZīmin: büyük |
Kırık Meal (Transcript) : |FKZ̃BVH: fakat onu yalanladılar | FÊḢZ̃HM: nihayet onları yakaladı | AZ̃EB: azabı | YVM: gününün | ELƵLT: gölge | ÎNH: gerçekten o | KEN: idi | AZ̃EB: azabı | YVM: bir günün | AƵYM: büyük |
Abdulbaki Gölpınarlı : Derken onu yalanladılar da karanlık günün azâbı helâk etti onları; şüphe yok ki bu, o günün pek büyük bir azâbıydı.
Adem Uğur : Velhasıl onu yalancı saydılar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi!
Ahmed Hulusi : Böylece Onu yalanladılar da bu yüzden o kararan günün şiddetli azabı onları yakaladı. . . Muhakkak ki o aziym bir sürecin azabı idi.
Ahmet Tekin : Onu da yalanladılar. Onların işini gölgeli günün azâbı bitirdi. Hakikaten o büyük bir günün azâbı idi.
Ahmet Varol : Onu yalanladılar ve bunun üzerine kendilerini gölge gününün azabı yakaladı. Gerçekten o büyük bir günün azabıydı.
Ali Bulaç : Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.
Ali Fikri Yavuz : Böylece Şuayb’ı tekzib ettiler de, (güneşin bunaltıcı sıcaklığından gölgelenmek için bulutun altında sığındıkları zaman, yakılıb mahvedildikleri) o gölge gününün azabı kendilerini yakalayıverdi. Gerçekten o büyük bir günün azabı idi.
Bekir Sadak : Ama onu yalanladilar. Bunun uzerine onlari bulutlu bir gunun azabi yakaladi. Gercekten o gun, azabi buyuk bir gundu.
Celal Yıldırım : Buna rağmen onu yalanladılar. O sebeple gölge (yapan bulutun ortaya çıktığı) günün azabı onları yakalayıverdi. Şüphesiz ki bu büyük bir günün azabı idi.
Diyanet İşleri : Onlar Şu’ayb’ı yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi.
Diyanet İşleri (eski) : Ama onu yalanladılar. Bunun üzerine onları bulutlu bir günün azabı yakaladı. Gerçekten o gün, azabı büyük bir gündü.
Diyanet Vakfi : Velhasıl onu yalancı saydılar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi!
Edip Yüksel : Onu yalanladılar ve sonuç olarak Sayvan Gününün cezası kendilerini yakaladı; müthiş bir günün cezasıydı.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Hülasa, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi!
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Hülasa onu yalanladılar, kendilerini de o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi.
Elmalılı Hamdi Yazır : Hasılı onu tekzib ettiler, kendilerini de o zulle gününün azâbı alıverdi ki o cidden büyük bir günün azâbı idi
Fizilal-il Kuran : Eykeliler, Şuayb'i yalanladılar. Bunun üzerine «Yakar bulut günü» nün azabı yakalarına yapıştı. O gerçekten müthiş bir günün azabı idi.
Gültekin Onan : Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.
Hakkı Yılmaz : Bunun üzerine o'nu yalanladılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Şüphesiz o büyük bir günün azabı idi.
Hasan Basri Çantay : Hulâsa: Onu tekzîb etdiler de kendilerini o gölge gününün azâbı yakalayıverdi. Hakıykat bu, o günün büyük azâbı idi.
Hayrat Neşriyat : Böylece onu yalanladılar da kendilerini o gölge gününün azâbı yakalayıverdi. Gerçekten o, (dehşeti pek) büyük bir günün azâbı idi.
İbni Kesir : Onu da yalanladılar ve onları bulutlu bir günün azabı yakaladı. Doğrusu o, büyük bir günün azabı idi.
İskender Evrenosoğlu : Böylece onu tekzip ettiler (yalanladılar). Bunun üzerine, “gölge günün azabı” onları aldı (yakaladı). Muhakkak ki o, azîm günün (büyük bir günün) azabıydı.
Muhammed Esed : Böylece onu yalanlamış oldular; ve bu yüzden, (kopkoyu) gölgelerle kaplı bir günün azabı onları kıskıvrak yakaladı.
Ömer Nasuhi Bilmen : Velhasıl O'nu tekzîp ettiler. Derken onları Zulle gününün azabı yakaladı. Şüphe yok ki o, pek büyük bir günün azabı olmuş idi.
Ömer Öngüt : Amma onu yalanladılar. Bunun üzerine kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekte o gün, azabı büyük bir gün idi.
Şaban Piriş : Onu yalanlamışlardı da, onları bulutlu bir günün azabı yakalamıştı. O, büyük günün azabı idi.
Suat Yıldırım : Hasılı onu yalancı saydılar. Bunun üzerine o gölge gününün azabı onları bastırıverdi. Gerçekten o, müthiş bir günün azabı idi.
Süleyman Ateş : Onu yalanladılar, nihâyet o gölge gününün azâbı, kendilerini yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azâbı idi.
Tefhim-ul Kuran : Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.
Ümit Şimşek : Onu yalanladılar. Ve o gölgeli günün azabı onları yakaladı. O gerçekten büyük bir günün azabı idi.
Yaşar Nuri Öztürk : Onu yalanladılar; bunun üzerine o gölgelik gününün azabı onları yakalayıverdi. O, gerçekten büyük bir günün azabıydı.
Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için
TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen
dikkatli olunuz.]