» 26 / Su’arâ  Suresi:

Kuran Sırası: 26
İniş Sırası: 47

Kırık Meal (Arapça) Meali
|طسم: Ta sin mim | (26:1)
|تِلْكَ: şunlar | ايَاتُ: ayetleridir | الْكِتَابِ: Kitabın | الْمُبِينِ: apaçık | (26:2)
|لَعَلَّكَ: sen neredeyse | بَاخِعٌ: helak edeceksin | نَفْسَكَ: kendini | أَلَّا: diye | يَكُونُوا: etmiyorlar | مُؤْمِنِينَ: iman | (26:3)
|إِنْ: eğer | نَشَأْ: dilesek | نُنَزِّلْ: indiririz | عَلَيْهِمْ: onların üzerine | مِنَ: -ten | السَّمَاءِ: gök- | ايَةً: bir mu'cize | فَظَلَّتْ: ve oluverir | أَعْنَاقُهُمْ: boyunları | لَهَا: ona | خَاضِعِينَ: eğilip kalmış | (26:4)
|وَمَا: ve | يَأْتِيهِمْ: onlara gelmez | مِنْ: hiçbir | ذِكْرٍ: Zikir (uyarı) | مِنَ: -dan | الرَّحْمَٰنِ: Rahman- | مُحْدَثٍ: yeni | إِلَّا: | كَانُوا: olmadıkları | عَنْهُ: ondan | مُعْرِضِينَ: yüz çevirici | (26:5)
|فَقَدْ: şüphesiz | كَذَّبُوا: yalanladılar | فَسَيَأْتِيهِمْ: ama kendilerine gelecektir | أَنْبَاءُ: haberleri | مَا: şeyin | كَانُوا: oldukları | بِهِ: onunla | يَسْتَهْزِئُونَ: alay edip duruyor(lar) | (26:6)
|أَوَلَمْ: | يَرَوْا: bakmadılar mı? | إِلَى: | الْأَرْضِ: yeryüzüne | كَمْ: kaç | أَنْبَتْنَا: bitirmişizdir | فِيهَا: orada | مِنْ: çeşitten | كُلِّ: her | زَوْجٍ: çifti | كَرِيمٍ: güzel | (26:7)
|إِنَّ: şüphesiz | فِي: vardır | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: bir ibret | وَمَا: ama yine | كَانَ: değillerdir | أَكْثَرُهُمْ: çokları | مُؤْمِنِينَ: inanıcı | (26:8)
|وَإِنَّ: ve şüphesiz | رَبَّكَ: Rabbin | لَهُوَ: işte O | الْعَزِيزُ: üstündür | الرَّحِيمُ: merhamet edendir | (26:9)
|وَإِذْ: hani | نَادَىٰ: seslenmişti | رَبُّكَ: Rabbin | مُوسَىٰ: Musa'ya | أَنِ: diye | ائْتِ: git | الْقَوْمَ: kavmine | الظَّالِمِينَ: zalimler | (26:10)
|قَوْمَ: kavmine | فِرْعَوْنَ: Fir'avn'ın | أَلَا: | يَتَّقُونَ: onlar korunmayacaklar mı? | (26:11)
|قَالَ: (Musa) dedi | رَبِّ: Rabbim | إِنِّي: şüphesiz ben | أَخَافُ: korkuyorum | أَنْ: diye | يُكَذِّبُونِ: beni yalanlayacaklar | (26:12)
|وَيَضِيقُ: ve daralıyor | صَدْرِي: göğsüm | وَلَا: ve | يَنْطَلِقُ: açılmıyor | لِسَانِي: dilim | فَأَرْسِلْ: onun için elçilik ver | إِلَىٰ: | هَارُونَ: Harun'a da | (26:13)
|وَلَهُمْ: ve Onların | عَلَيَّ: bana yükledikleri | ذَنْبٌ: bir suç | فَأَخَافُ: korkuyorum | أَنْ: diye | يَقْتُلُونِ: beni öldürecekler | (26:14)
|قَالَ: (Allah) dedi | كَلَّا: hayır | فَاذْهَبَا: ikiniz de gidin | بِايَاتِنَا: ayetlerimizle | إِنَّا: şüphesiz biz | مَعَكُمْ: sizinle beraberiz | مُسْتَمِعُونَ: dinliyoruz | (26:15)
|فَأْتِيَا: gidin ikiniz | فِرْعَوْنَ: Fir'avn'e | فَقُولَا: ve deyin ki | إِنَّا: gerçekten biz | رَسُولُ: elçisiyiz | رَبِّ: Rabbinin | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (26:16)
|أَنْ: | أَرْسِلْ: gönder | مَعَنَا: bizimle beraber | بَنِي: oğullarını | إِسْرَائِيلَ: İsrail | (26:17)
|قَالَ: (Fir'avn) dedi ki | أَلَمْ: | نُرَبِّكَ: biz seni yetiştirmedik mi? | فِينَا: içimizden | وَلِيدًا: bir çocuk olarak | وَلَبِثْتَ: ve kalmadın mı? | فِينَا: aramızda | مِنْ: | عُمُرِكَ: ömründen | سِنِينَ: nice yıllar | (26:18)
|وَفَعَلْتَ: ve yaptın | فَعْلَتَكَ: yaptığın | الَّتِي: | فَعَلْتَ: o (kötü) işi | وَأَنْتَ: ve sen | مِنَ: -den(sin) | الْكَافِرِينَ: nankörler- | (26:19)
|قَالَ: (Musa) dedi | فَعَلْتُهَا: onu yaptığım | إِذًا: zaman | وَأَنَا: ben | مِنَ: | الضَّالِّينَ: dalalette idim | (26:20)
|فَفَرَرْتُ: kaçtım | مِنْكُمْ: aranızdan | لَمَّا: | خِفْتُكُمْ: sizden korkunca | فَوَهَبَ: sonra verdi | لِي: bana | رَبِّي: Rabbim | حُكْمًا: hükümdarlık | وَجَعَلَنِي: ve beni yaptı | مِنَ: -den | الْمُرْسَلِينَ: elçiler- | (26:21)
|وَتِلْكَ: ve işte | نِعْمَةٌ: ni'met | تَمُنُّهَا: kaktığın | عَلَيَّ: başıma | أَنْ: (yüzündendir) | عَبَّدْتَ: köle yapman | بَنِي: oğullarını | إِسْرَائِيلَ: İsrail | (26:22)
|قَالَ: dedi ki | فِرْعَوْنُ: Fir'avn | وَمَا: nedir? | رَبُّ: Rabbi | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (26:23)
|قَالَ: dedi ki | رَبُّ: Rabbidir | السَّمَاوَاتِ: göklerin | وَالْأَرْضِ: ve yerin | وَمَا: ve olanların | بَيْنَهُمَا: ikisi arasında | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | مُوقِنِينَ: gerçekten inanan kimseler | (26:24)
|قَالَ: (Fir'avn) dedi | لِمَنْ: kimselere | حَوْلَهُ: çevresinde bulunan | أَلَا: | تَسْتَمِعُونَ: işitiyor musunuz? | (26:25)
|قَالَ: (Musa) dedi | رَبُّكُمْ: sizin Rabbinizdir | وَرَبُّ: ve Rabbidir | ابَائِكُمُ: atalarınızın | الْأَوَّلِينَ: önceki | (26:26)
|قَالَ: (Fir'avn) dedi | إِنَّ: şüphesiz | رَسُولَكُمُ: elçiniz | الَّذِي: | أُرْسِلَ: gönderilen | إِلَيْكُمْ: size | لَمَجْنُونٌ: mutlaka delidir | (26:27)
|قَالَ: (Musa) dedi | رَبُّ: Rabbidir | الْمَشْرِقِ: doğunun | وَالْمَغْرِبِ: ve batının | وَمَا: ve olanların | بَيْنَهُمَا: bunlar arasında | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | تَعْقِلُونَ: düşünüyor | (26:28)
|قَالَ: (Fir'avn) dedi | لَئِنِ: andolsun ki eğer | اتَّخَذْتَ: edinirsen | إِلَٰهًا: bir tanrı | غَيْرِي: benden başka | لَأَجْعَلَنَّكَ: seni mutlaka yapacağım | مِنَ: -dan | الْمَسْجُونِينَ: zindana atılanlar- | (26:29)
|قَالَ: (Musa) dedi | أَوَلَوْ: | جِئْتُكَ: sana getirsem de mi? | بِشَيْءٍ: bir şey | مُبِينٍ: apaçık | (26:30)
|قَالَ: (Fir'avn) dedi | فَأْتِ: getir | بِهِ: onu | إِنْ: eğer | كُنْتَ: isen | مِنَ: -dan | الصَّادِقِينَ: doğrular- | (26:31)
|فَأَلْقَىٰ: sonra attı | عَصَاهُ: asasını | فَإِذَا: bir de (baktılar ki) | هِيَ: o | ثُعْبَانٌ: bir ejderha | مُبِينٌ: apaçık | (26:32)
|وَنَزَعَ: ve çıkardı | يَدَهُ: elini | فَإِذَا: işte | هِيَ: o (da) | بَيْضَاءُ: parıl parıl parlıyor(du) | لِلنَّاظِرِينَ: bakanlara | (26:33)
|قَالَ: (Fir'avn) dedi | لِلْمَلَإِ: ileri gelenlere | حَوْلَهُ: çevresindeki | إِنَّ: şüphesiz | هَٰذَا: bu | لَسَاحِرٌ: bir büyücüdür | عَلِيمٌ: bilen | (26:34)
|يُرِيدُ: istiyor | أَنْ: | يُخْرِجَكُمْ: sizi çıkarmak | مِنْ: -dan | أَرْضِكُمْ: toprağınız- | بِسِحْرِهِ: büyüsüyle | فَمَاذَا: o halde ne? | تَأْمُرُونَ: buyurursunuz | (26:35)
|قَالُوا: dediler ki | أَرْجِهْ: onu beklet | وَأَخَاهُ: ve kardeşini | وَابْعَثْ: ve gönder | فِي: | الْمَدَائِنِ: kentlere | حَاشِرِينَ: toplayıcılar | (26:36)
|يَأْتُوكَ: sana getirsinler | بِكُلِّ: bütün | سَحَّارٍ: büyücüleri | عَلِيمٍ: bilgin | (26:37)
|فَجُمِعَ: ve bir araya getirildi | السَّحَرَةُ: büyücüler | لِمِيقَاتِ: belirlenen vaktinde | يَوْمٍ: bir günün | مَعْلُومٍ: belli | (26:38)
|وَقِيلَ: ve denildi | لِلنَّاسِ: halka da | هَلْ: musunuz? | أَنْتُمْ: siz de | مُجْتَمِعُونَ: toplanıyor | (26:39)
|لَعَلَّنَا: umarız ki | نَتَّبِعُ: onlara uyarız | السَّحَرَةَ: büyücülere | إِنْ: eğer | كَانُوا: ise | هُمُ: onlar | الْغَالِبِينَ: üstün gelirler | (26:40)
|فَلَمَّا: ne zaman ki | جَاءَ: geldi(ler) | السَّحَرَةُ: büyücüler | قَالُوا: dediler | لِفِرْعَوْنَ: Fir'avn'a | أَئِنَّ: var değil mi? | لَنَا: bize | لَأَجْرًا: bir ücret | إِنْ: eğer | كُنَّا: olursak | نَحْنُ: biz | الْغَالِبِينَ: üstün gelenler | (26:41)
|قَالَ: dedi | نَعَمْ: evet | وَإِنَّكُمْ: şüphesiz siz | إِذًا: o takdirde | لَمِنَ: | الْمُقَرَّبِينَ: yakınlardan olacaksınız | (26:42)
|قَالَ: dedi | لَهُمْ: onlara | مُوسَىٰ: Musa | أَلْقُوا: atın | مَا: şeyi | أَنْتُمْ: siz | مُلْقُونَ: atacağınız | (26:43)
|فَأَلْقَوْا: sonra attılar | حِبَالَهُمْ: iplerini | وَعِصِيَّهُمْ: ve değneklerini | وَقَالُوا: ve dediler | بِعِزَّةِ: şerefine | فِرْعَوْنَ: Fir'avn'ın | إِنَّا: biz | لَنَحْنُ: elbette biz | الْغَالِبُونَ: galib geleceğiz | (26:44)
|فَأَلْقَىٰ: attı | مُوسَىٰ: Musa | عَصَاهُ: asasını | فَإِذَا: birden | هِيَ: o | تَلْقَفُ: yutmağa başladı | مَا: şey(ler)i | يَأْفِكُونَ: onların uydurdukları | (26:45)
|فَأُلْقِيَ: derhal kapandılar | السَّحَرَةُ: büyücüler | سَاجِدِينَ: secdeye | (26:46)
|قَالُوا: dediler | امَنَّا: inandık | بِرَبِّ: Rabbine | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (26:47)
|رَبِّ: Rabbine | مُوسَىٰ: Musa'nın | وَهَارُونَ: ve Harun'un | (26:48)
|قَالَ: (Fir'avn) dedi | امَنْتُمْ: inandınız mı? | لَهُ: ona | قَبْلَ: önce | أَنْ: | اذَنَ: ben izin vermeden | لَكُمْ: size | إِنَّهُ: şüphesiz O | لَكَبِيرُكُمُ: büyüğünüzdür | الَّذِي: | عَلَّمَكُمُ: size öğreten | السِّحْرَ: büyüyü | فَلَسَوْفَ: öyleyse yakında | تَعْلَمُونَ: bileceksiniz | لَأُقَطِّعَنَّ: mutlaka keseceğim | أَيْدِيَكُمْ: ellerinizi | وَأَرْجُلَكُمْ: ve ayaklarınızı | مِنْ: | خِلَافٍ: çapraz olarak | وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ: ve asacağım | أَجْمَعِينَ: hepinizi | (26:49)
|قَالُوا: dediler | لَا: yok | ضَيْرَ: zarar | إِنَّا: muhakkak biz | إِلَىٰ: | رَبِّنَا: Rabbimize | مُنْقَلِبُونَ: döneceğiz | (26:50)
|إِنَّا: şüphesiz biz | نَطْمَعُ: umarız | أَنْ: | يَغْفِرَ: bağışlayacağını | لَنَا: bizi | رَبُّنَا: Rabbimizin | خَطَايَانَا: hatalarımızı | أَنْ: için | كُنَّا: olduğumuz | أَوَّلَ: ilk | الْمُؤْمِنِينَ: inananlar | (26:51)
|وَأَوْحَيْنَا: ve vahyettik | إِلَىٰ: | مُوسَىٰ: Musa'ya | أَنْ: diye | أَسْرِ: geceleyin yürüt | بِعِبَادِي: kullarımı | إِنَّكُمْ: siz mutlaka | مُتَّبَعُونَ: takibedileceksiniz | (26:52)
|فَأَرْسَلَ: sonra gönderdi | فِرْعَوْنُ: Fir'avn | فِي: | الْمَدَائِنِ: kentlere | حَاشِرِينَ: (asker) toplayıcılar | (26:53)
|إِنَّ: şüphesiz | هَٰؤُلَاءِ: şunlar | لَشِرْذِمَةٌ: topluluktur | قَلِيلُونَ: az bir | (26:54)
|وَإِنَّهُمْ: ve elbette onlar | لَنَا: bizi | لَغَائِظُونَ: kızdırmaktadırlar | (26:55)
|وَإِنَّا: ve mutlaka biz | لَجَمِيعٌ: bir cemaatiz | حَاذِرُونَ: ihtiyatlı | (26:56)
|فَأَخْرَجْنَاهُمْ: böylece biz onları çıkardık | مِنْ: -den | جَنَّاتٍ: bahçeler(in)- | وَعُيُونٍ: ve çeşmeler(inden) | (26:57)
|وَكُنُوزٍ: ve hazineler(inden) | وَمَقَامٍ: ve yer(lerinden) | كَرِيمٍ: o güzel | (26:58)
|كَذَٰلِكَ: böylece | وَأَوْرَثْنَاهَا: bunları miras yaptık | بَنِي: oğullarına | إِسْرَائِيلَ: İsrail | (26:59)
|فَأَتْبَعُوهُمْ: onların ardına düştüler | مُشْرِقِينَ: güneş doğarken | (26:60)
|فَلَمَّا: ne zaman ki | تَرَاءَى: birbirini görünce | الْجَمْعَانِ: iki topluluk | قَالَ: dedi(ler) | أَصْحَابُ: adamları | مُوسَىٰ: Musa'nın | إِنَّا: şüphesiz biz | لَمُدْرَكُونَ: işte yakalandık | (26:61)
|قَالَ: (Musa) dedi | كَلَّا: hayır | إِنَّ: şüphesiz | مَعِيَ: benimle beraberdir | رَبِّي: Rabbim | سَيَهْدِينِ: bana yol gösterecektir | (26:62)
|فَأَوْحَيْنَا: diye vahyettik | إِلَىٰ: | مُوسَىٰ: Musa'ya | أَنِ: | اضْرِبْ: vur | بِعَصَاكَ: değneğinle | الْبَحْرَ: denize | فَانْفَلَقَ: sonra yarıldı | فَكَانَ: ve oldu | كُلُّ: her | فِرْقٍ: bölüm | كَالطَّوْدِ: bir dağ gibi | الْعَظِيمِ: kocaman | (26:63)
|وَأَزْلَفْنَا: ve yaklaştırdık | ثَمَّ: buraya | الْاخَرِينَ: ötekileri | (26:64)
|وَأَنْجَيْنَا: ve kurtardık | مُوسَىٰ: Musa'yı | وَمَنْ: ve olanları | مَعَهُ: beraberinde | أَجْمَعِينَ: hepsini | (26:65)
|ثُمَّ: sonra | أَغْرَقْنَا: boğduk | الْاخَرِينَ: ötekilerini | (26:66)
|إِنَّ: muhakkak ki | فِي: vardır | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: bir ibret | وَمَا: ama | كَانَ: | أَكْثَرُهُمْ: çokları | مُؤْمِنِينَ: inanmazlar | (26:67)
|وَإِنَّ: ve şüphesiz | رَبَّكَ: Rabbin | لَهُوَ: O'dur | الْعَزِيزُ: üstün olan | الرَّحِيمُ: merhamet eden | (26:68)
|وَاتْلُ: oku | عَلَيْهِمْ: onlara | نَبَأَ: haberini | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim'in | (26:69)
|إِذْ: hani | قَالَ: demişti | لِأَبِيهِ: babasına | وَقَوْمِهِ: ve kavmine | مَا: neye? | تَعْبُدُونَ: tapıyorsunuz | (26:70)
|قَالُوا: dediler | نَعْبُدُ: tapıyoruz | أَصْنَامًا: putlara | فَنَظَلُّ: duruyoruz | لَهَا: onların önünde | عَاكِفِينَ: ibadete | (26:71)
|قَالَ: dedi ki | هَلْ: -mı? | يَسْمَعُونَكُمْ: onlar sizi işitiyorlar- | إِذْ: zaman | تَدْعُونَ: du'a ettiğiniz | (26:72)
|أَوْ: yahut | يَنْفَعُونَكُمْ: size fayda verebiliyorlar (mı?) | أَوْ: veya | يَضُرُّونَ: zarar verebiliyorlar( mı)? | (26:73)
|قَالُوا: dediler | بَلْ: hayır | وَجَدْنَا: bulduk | ابَاءَنَا: babalarımızı | كَذَٰلِكَ: böyle | يَفْعَلُونَ: yaparlarken | (26:74)
|قَالَ: dedi | أَفَرَأَيْتُمْ: gördünüz mü? | مَا: neye | كُنْتُمْ: | تَعْبُدُونَ: tapıyorsunuz | (26:75)
|أَنْتُمْ: siz | وَابَاؤُكُمُ: ve atalarınız | الْأَقْدَمُونَ: eski | (26:76)
|فَإِنَّهُمْ: onlar | عَدُوٌّ: düşmanımdır | لِي: benim | إِلَّا: yalnız hariç | رَبَّ: Rabbi | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (26:77)
|الَّذِي: | خَلَقَنِي: beni yaratan | فَهُوَ: O'dur | يَهْدِينِ: bana yol gösteren | (26:78)
|وَالَّذِي: ve | هُوَ: O'dur | يُطْعِمُنِي: bana yediren | وَيَسْقِينِ: ve içiren | (26:79)
|وَإِذَا: ve zaman | مَرِضْتُ: hastalandığım | فَهُوَ: O'dur | يَشْفِينِ: bana şifa veren | (26:80)
|وَالَّذِي: O'dur | يُمِيتُنِي: beni öldürecek olan | ثُمَّ: sonra | يُحْيِينِ: diriltecek olan | (26:81)
|وَالَّذِي: ve O'dur | أَطْمَعُ: umduğum | أَنْ: | يَغْفِرَ: afftmesini | لِي: beni | خَطِيئَتِي: hatamı | يَوْمَ: günü | الدِّينِ: din (ceza) | (26:82)
|رَبِّ: Rabbim | هَبْ: ver | لِي: bana | حُكْمًا: hüküm | وَأَلْحِقْنِي: ve beni kat | بِالصَّالِحِينَ: Salihler arasına | (26:83)
|وَاجْعَلْ: ve nasib eyle | لِي: bana | لِسَانَ: dili | صِدْقٍ: doğruluk | فِي: içinde | الْاخِرِينَ: sonra gelenler | (26:84)
|وَاجْعَلْنِي: ve beni kıl | مِنْ: -nden | وَرَثَةِ: varisleri- | جَنَّةِ: cennetinin | النَّعِيمِ: ni'met(i bol olan) | (26:85)
|وَاغْفِرْ: ve bağışla | لِأَبِي: babamı | إِنَّهُ: çünkü o | كَانَ: | مِنَ: -dandır | الضَّالِّينَ: sapıklar- | (26:86)
|وَلَا: | تُخْزِنِي: beni utandırma | يَوْمَ: gün | يُبْعَثُونَ: diriltilecekleri | (26:87)
|يَوْمَ: o gün | لَا: | يَنْفَعُ: fayda vermez | مَالٌ: (ne) mal | وَلَا: ne de | بَنُونَ: oğullar | (26:88)
|إِلَّا: dışındakine | مَنْ: kimse | أَتَى: getiren | اللَّهَ: Allah'a | بِقَلْبٍ: kalb | سَلِيمٍ: sağlam ve temiz | (26:89)
|وَأُزْلِفَتِ: ve yaklaştırılır | الْجَنَّةُ: cennet | لِلْمُتَّقِينَ: muttakiler için | (26:90)
|وَبُرِّزَتِ: ve karşısına çıkarılır | الْجَحِيمُ: cehennem | لِلْغَاوِينَ: azgınların | (26:91)
|وَقِيلَ: ve denilir | لَهُمْ: onlara | أَيْنَ: hani nerede? | مَا: şeyler | كُنْتُمْ: | تَعْبُدُونَ: taptıklarınız | (26:92)
|مِنْ: | دُونِ: başkası | اللَّهِ: Allah'tan | هَلْ: -mı? | يَنْصُرُونَكُمْ: size yardım ediyorlar- | أَوْ: yahut | يَنْتَصِرُونَ: kendilerine yardımları dokunuyor (mu?) | (26:93)
|فَكُبْكِبُوا: tepe taklak atılırlar | فِيهَا: oraya | هُمْ: onlar | وَالْغَاوُونَ: ve azgınlar | (26:94)
|وَجُنُودُ: ve askerleri | إِبْلِيسَ: İblis'in | أَجْمَعُونَ: bütün | (26:95)
|قَالُوا: derler ki | وَهُمْ: onlar | فِيهَا: orada | يَخْتَصِمُونَ: çekişerek | (26:96)
|تَاللَّهِ: vallahi | إِنْ: gerçekten | كُنَّا: biz -imişiz | لَفِي: içinde | ضَلَالٍ: bir sapıklık | مُبِينٍ: apaçık | (26:97)
|إِذْ: çünkü | نُسَوِّيكُمْ: sizi eşit tutuyorduk | بِرَبِّ: Rabbine | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (26:98)
|وَمَا: | أَضَلَّنَا: bizi saptıramazlar | إِلَّا: bakası | الْمُجْرِمُونَ: suçlulardan | (26:99)
|فَمَا: artık yoktur | لَنَا: bizim | مِنْ: | شَافِعِينَ: şefa'atçilerimiz | (26:100)
|وَلَا: ve yoktur | صَدِيقٍ: bir dostumuz | حَمِيمٍ: sıcak | (26:101)
|فَلَوْ: ah keşke | أَنَّ: | لَنَا: bizim için olsa | كَرَّةً: bir (dönüş) daha | فَنَكُونَ: ve olsak | مِنَ: -dan | الْمُؤْمِنِينَ: inananlar- | (26:102)
|إِنَّ: muhakkak ki | فِي: vardır | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: bir ibret | وَمَا: ama yine | كَانَ: olmazlar | أَكْثَرُهُمْ: çokları | مُؤْمِنِينَ: inananlardan | (26:103)
|وَإِنَّ: şüphesiz | رَبَّكَ: Rabbin | لَهُوَ: O'dur | الْعَزِيزُ: üstün olan | الرَّحِيمُ: merhamet eden | (26:104)
|كَذَّبَتْ: yalanladı | قَوْمُ: kavmi | نُوحٍ: Nuh | الْمُرْسَلِينَ: gönderilen elçileri | (26:105)
|إِذْ: hani | قَالَ: demişti | لَهُمْ: onlara | أَخُوهُمْ: kardeşleri | نُوحٌ: Nuh | أَلَا: | تَتَّقُونَ: korunmaz mısınız? | (26:106)
|إِنِّي: muhakkak ben | لَكُمْ: sizin için | رَسُولٌ: bir elçiyim | أَمِينٌ: güvenilir | (26:107)
|فَاتَّقُوا: korkun | اللَّهَ: Allah'tan | وَأَطِيعُونِ: ve bana ita'at edin | (26:108)
|وَمَا: ve | أَسْأَلُكُمْ: ben sizden istemiyorum | عَلَيْهِ: buna karşı | مِنْ: hiç | أَجْرٍ: bir ücret | إِنْ: yoktur | أَجْرِيَ: bana bir ücret | إِلَّا: başka | عَلَىٰ: ait olandan | رَبِّ: Rabbine | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (26:109)
|فَاتَّقُوا: öyle ise korkun | اللَّهَ: Allah'tan | وَأَطِيعُونِ: ve bana ita'at edin | (26:110)
|قَالُوا: dediler ki | أَنُؤْمِنُ: biz inanır mıyız? | لَكَ: sana | وَاتَّبَعَكَ: uymuşken | الْأَرْذَلُونَ: bayağı kimseler | (26:111)
|قَالَ: dedi ki | وَمَا: ve | عِلْمِي: ben bilmem | بِمَا: şeyleri | كَانُوا: oldukları | يَعْمَلُونَ: onların yapıyor | (26:112)
|إِنْ: doğrusu | حِسَابُهُمْ: onların hesabı | إِلَّا: ancak | عَلَىٰ: aittir | رَبِّي: Rabbime | لَوْ: eğer | تَشْعُرُونَ: düşünürseniz | (26:113)
|وَمَا: ve değilim | أَنَا: ben | بِطَارِدِ: kovacak | الْمُؤْمِنِينَ: inananları | (26:114)
|إِنْ: değilim | أَنَا: ben | إِلَّا: başka | نَذِيرٌ: bir uyarıcı(dan) | مُبِينٌ: apaçık | (26:115)
|قَالُوا: dediler | لَئِنْ: eğer | لَمْ: | تَنْتَهِ: vazgeçmezsen | يَا: EY/HEY/AH | نُوحُ: Nuh | لَتَكُونَنَّ: mutlaka olacaksın | مِنَ: -dan | الْمَرْجُومِينَ: taşlananlar- | (26:116)
|قَالَ: (Nuh) dedi | رَبِّ: Rabbim | إِنَّ: şüphesiz | قَوْمِي: kavmim | كَذَّبُونِ: beni yalanladı | (26:117)
|فَافْتَحْ: o halde aç | بَيْنِي: benimle | وَبَيْنَهُمْ: onların arasını | فَتْحًا: (kesin hükümle) açarak | وَنَجِّنِي: ve beni kurtar | وَمَنْ: ve bulunanları | مَعِيَ: benimle beraber | مِنَ: -den | الْمُؤْمِنِينَ: mü'minler- | (26:118)
|فَأَنْجَيْنَاهُ: biz de onu kurtardık | وَمَنْ: ve bulunanları | مَعَهُ: onunla beraber | فِي: içinde | الْفُلْكِ: gemi | الْمَشْحُونِ: dolu | (26:119)
|ثُمَّ: sonra | أَغْرَقْنَا: boğduk | بَعْدُ: bunun ardından | الْبَاقِينَ: geride kalanları | (26:120)
|إِنَّ: muhakkak ki | فِي: vardır | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: bir ibret | وَمَا: ama yine | كَانَ: değildir | أَكْثَرُهُمْ: çokları | مُؤْمِنِينَ: inananlardan | (26:121)
|وَإِنَّ: ve şüphesiz | رَبَّكَ: Rabbin | لَهُوَ: işte O'dur | الْعَزِيزُ: üstün olan | الرَّحِيمُ: merhamet eden | (26:122)
|كَذَّبَتْ: yalanladı | عَادٌ: Ad (kavmi) de | الْمُرْسَلِينَ: gönderilen elçileri | (26:123)
|إِذْ: hani | قَالَ: demişti | لَهُمْ: onlara | أَخُوهُمْ: kardeşleri | هُودٌ: Hud | أَلَا: | تَتَّقُونَ: korunmaz mısınız? | (26:124)
|إِنِّي: şüphesiz ben | لَكُمْ: sizin için | رَسُولٌ: bir elçiyim | أَمِينٌ: güvenilir | (26:125)
|وَمَا: | أَسْأَلُكُمْ: ben sizden istemiyorum | عَلَيْهِ: buna karşı | مِنْ: hiç | أَجْرٍ: bir ücret | إِنْ: | أَجْرِيَ: benim ücretim | إِلَّا: ancak | عَلَىٰ: aittir | رَبِّ: Rabbine | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (26:127)
|أَتَبْنُونَ: siz yapıyor musunuz? | بِكُلِّ: her | رِيعٍ: tepeye (yol üzerine) | ايَةً: bir işaret (saraylar) | تَعْبَثُونَ: eğleniyor (musunuz?) | (26:128)
|وَتَتَّخِذُونَ: ve ediniyorsunuz | مَصَانِعَ: köşkler (ve müstahkem kaleler) | لَعَلَّكُمْ: belki | تَخْلُدُونَ: ebedi yaşarsınız diye | (26:129)
|وَإِذَا: ve zaman | بَطَشْتُمْ: yakaladığınız | بَطَشْتُمْ: yakalıyorsunuz | جَبَّارِينَ: zorbalar gibi | (26:130)
|فَاتَّقُوا: o halde korkun | اللَّهَ: Allah'tan | وَأَطِيعُونِ: ve bana ita'at edin | (26:131)
|وَاتَّقُوا: ve korkun | الَّذِي: kimseden | أَمَدَّكُمْ: size bol bol veren | بِمَا: şeyleri (ni'metleri) | تَعْلَمُونَ: bildiğiniz | (26:132)
|أَمَدَّكُمْ: ki O size vermiştir | بِأَنْعَامٍ: davarlar | وَبَنِينَ: ve oğullar | (26:133)
|وَجَنَّاتٍ: ve bahçeler | وَعُيُونٍ: ve çeşmeler | (26:134)
|إِنِّي: doğrusu ben | أَخَافُ: korkuyorum | عَلَيْكُمْ: size | عَذَابَ: azabından | يَوْمٍ: bir günün | عَظِيمٍ: büyük | (26:135)
|قَالُوا: dediler ki | سَوَاءٌ: aynıdır | عَلَيْنَا: bizce | أَوَعَظْتَ: öğüt versen de | أَمْ: veya | لَمْ: | تَكُنْ: olmasan da | مِنَ: -den | الْوَاعِظِينَ: öğüt verenler- | (26:136)
|إِنْ: değildir | هَٰذَا: bu (davranışımız) | إِلَّا: başka | خُلُقُ: ahlakı(ndan) | الْأَوَّلِينَ: evvelkilerin | (26:137)
|وَمَا: ve değiliz | نَحْنُ: biz | بِمُعَذَّبِينَ: azaba uğratılacak | (26:138)
|فَكَذَّبُوهُ: onu yalanladılar | فَأَهْلَكْنَاهُمْ: biz de onları helak ettik | إِنَّ: muhakkak ki | فِي: vardır | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: bir ibret | وَمَا: ama yine | كَانَ: değildir | أَكْثَرُهُمْ: çokları | مُؤْمِنِينَ: inananlardan | (26:139)
|وَإِنَّ: şüphesiz | رَبَّكَ: Rabbin | لَهُوَ: işte O'dur | الْعَزِيزُ: üstün olan | الرَّحِيمُ: merhamet eden | (26:140)
|كَذَّبَتْ: yalanladı | ثَمُودُ: Semud (kavmi) de | الْمُرْسَلِينَ: gönderilen elçileri | (26:141)
|إِذْ: hani | قَالَ: demişti ki | لَهُمْ: onlara | أَخُوهُمْ: kardeşleri | صَالِحٌ: Salih | أَلَا: | تَتَّقُونَ: korunmaz mısınız? | (26:142)
|إِنِّي: doğrusu ben | لَكُمْ: sizin için | رَسُولٌ: bir elçiyim | أَمِينٌ: güvenilir | (26:143)
|وَمَا: | أَسْأَلُكُمْ: ben sizden istemiyorum | عَلَيْهِ: buna karşı | مِنْ: hiç | أَجْرٍ: bir ücret | إِنْ: | أَجْرِيَ: benim ücretim | إِلَّا: yalnız | عَلَىٰ: aittir | رَبِّ: Rabbine | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (26:145)
|أَتُتْرَكُونَ: bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz? | فِي: içinde | مَا: | هَاهُنَا: burada | امِنِينَ: güven | (26:146)
|فِي: içinde | جَنَّاتٍ: bahçeler | وَعُيُونٍ: ve çeşme başlarında | (26:147)
|وَزُرُوعٍ: ve ekinler arasında | وَنَخْلٍ: ve hurmalıklarda | طَلْعُهَا: tomurcuklu | هَضِيمٌ: yumuşak | (26:148)
|وَتَنْحِتُونَ: ve yontuyorsunuz | مِنَ: -dan | الْجِبَالِ: dağlar- | بُيُوتًا: evler | فَارِهِينَ: ustalıkla | (26:149)
|وَلَا: | تُطِيعُوا: uymayın | أَمْرَ: emrine | الْمُسْرِفِينَ: aşırıların | (26:151)
|الَّذِينَ: kimselerin | يُفْسِدُونَ: bozgunculuk yapan | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | وَلَا: ve | يُصْلِحُونَ: ıslah etmeyenlerin | (26:152)
|قَالُوا: dediler | إِنَّمَا: doğrusu | أَنْتَ: sen | مِنَ: -densin | الْمُسَحَّرِينَ: iyice büyülenmişler- | (26:153)
|مَا: değilsin | أَنْتَ: sen | إِلَّا: başka | بَشَرٌ: bir insandan | مِثْلُنَا: bizim gibi | فَأْتِ: bize getir | بِايَةٍ: bir mu'cize | إِنْ: eğer | كُنْتَ: isen | مِنَ: -dan | الصَّادِقِينَ: doğrular- | (26:154)
|قَالَ: dedi ki | هَٰذِهِ: işte bu | نَاقَةٌ: dişi devedir | لَهَا: onun vardır | شِرْبٌ: su içme hakkı | وَلَكُمْ: ve sizin vardır | شِرْبُ: su içme hakkı | يَوْمٍ: bir gün | مَعْلُومٍ: belli | (26:155)
|وَلَا: sakın | تَمَسُّوهَا: ona dokundurmayın | بِسُوءٍ: bir kötülük | فَيَأْخُذَكُمْ: sonra sizi yakalar | عَذَابُ: azabı | يَوْمٍ: bir günün | عَظِيمٍ: büyük | (26:156)
|فَعَقَرُوهَا: nihayet onu kestiler | فَأَصْبَحُوا: ama oldular | نَادِمِينَ: pişman | (26:157)
|فَأَخَذَهُمُ: ve onları yakaladı | الْعَذَابُ: azab | إِنَّ: muhakkak ki | فِي: vardır | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: bir ibret | وَمَا: ama yine | كَانَ: değildir | أَكْثَرُهُمْ: çokları | مُؤْمِنِينَ: inananlardan | (26:158)
|كَذَّبَتْ: yalanladı | قَوْمُ: kavmi | لُوطٍ: Lut | الْمُرْسَلِينَ: gönderilen elçileri | (26:160)
|إِذْ: hani | قَالَ: demişti | لَهُمْ: onlara | أَخُوهُمْ: kardeşleri | لُوطٌ: Lut | أَلَا: | تَتَّقُونَ: korunmaz mısınız? | (26:161)
|أَتَأْتُونَ: -mi gidiyorsunuz? | الذُّكْرَانَ: erkeklere | مِنَ: içinde | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (26:165)
|وَتَذَرُونَ: ve bırakıyor (musunuz?) | مَا: şeyleri | خَلَقَ: yarattığı | لَكُمْ: sizin için | رَبُّكُمْ: Rabbinizin | مِنْ: | أَزْوَاجِكُمْ: eşlerinizi | بَلْ: bilakis | أَنْتُمْ: siz | قَوْمٌ: bir kavimsiniz | عَادُونَ: sınırı aşan | (26:166)
|قَالُوا: dediler | لَئِنْ: andolsun eğer | لَمْ: | تَنْتَهِ: vazgeçmezsen | يَا: EY/HEY/AH | لُوطُ: Lut | لَتَكُونَنَّ: mutlaka olacaksın | مِنَ: -den | الْمُخْرَجِينَ: sürülenler- | (26:167)
|قَالَ: (Lut) dedi ki | إِنِّي: şüphesiz ben | لِعَمَلِكُمْ: sizin bu işinize | مِنَ: | الْقَالِينَ: kızanlardanım | (26:168)
|رَبِّ: Rabbim | نَجِّنِي: beni kurtar | وَأَهْلِي: ve ailemi | مِمَّا: şeylerden | يَعْمَلُونَ: yaptıkları | (26:169)
|فَنَجَّيْنَاهُ: biz de onu kurtardık | وَأَهْلَهُ: ve ailesini | أَجْمَعِينَ: tamamen | (26:170)
|إِلَّا: yalnız hariç | عَجُوزًا: bir koca karı | فِي: arasında | الْغَابِرِينَ: geride kalanlar | (26:171)
|ثُمَّ: sonra | دَمَّرْنَا: helak ettik | الْاخَرِينَ: ötekilerini | (26:172)
|وَأَمْطَرْنَا: ve yağdırdık | عَلَيْهِمْ: üzerlerine | مَطَرًا: bir yağmur | فَسَاءَ: çok kötü oldu | مَطَرُ: yağmuru | الْمُنْذَرِينَ: uyarılanların | (26:173)
|كَذَّبَ: yalanladı | أَصْحَابُ: halkı | الْأَيْكَةِ: Eyke | الْمُرْسَلِينَ: gönderilen elçileri | (26:176)
|إِذْ: hani | قَالَ: demişti | لَهُمْ: onlara | شُعَيْبٌ: Şu'ayb | أَلَا: | تَتَّقُونَ: korunmaz mısınız? | (26:177)
|وَمَا: ve | أَسْأَلُكُمْ: ben sizden istemiyorum | عَلَيْهِ: buna karşı | مِنْ: hiç | أَجْرٍ: bir ücret | إِنْ: | أَجْرِيَ: benim ücretim | إِلَّا: yalnız | عَلَىٰ: aittir | رَبِّ: Rabbine | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (26:180)
|أَوْفُوا: tam yapın | الْكَيْلَ: ölçüyü | وَلَا: ve | تَكُونُوا: olmayın | مِنَ: -den | الْمُخْسِرِينَ: eksiltenler- | (26:181)
|وَزِنُوا: tartın | بِالْقِسْطَاسِ: terazi ile | الْمُسْتَقِيمِ: dosdoğru | (26:182)
|وَلَا: ve | تَبْخَسُوا: kısmayın | النَّاسَ: insanların | أَشْيَاءَهُمْ: haklarını | وَلَا: ve | تَعْثَوْا: karışıklık çıkarmayın | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | مُفْسِدِينَ: bozgunculuk yaparak | (26:183)
|وَاتَّقُوا: ve korkun | الَّذِي: | خَلَقَكُمْ: sizi yaratandan | وَالْجِبِلَّةَ: ve nesilleri | الْأَوَّلِينَ: önceki | (26:184)
|قَالُوا: dediler ki | إِنَّمَا: muhakkak | أَنْتَ: sen | مِنَ: -densin | الْمُسَحَّرِينَ: iyice büyülenmişler- | (26:185)
|وَمَا: ve değilsin | أَنْتَ: sen | إِلَّا: başka bir şey | بَشَرٌ: bir insandan | مِثْلُنَا: bizim gibi | وَإِنْ: ve | نَظُنُّكَ: biz seni sanıyoruz | لَمِنَ: -dan | الْكَاذِبِينَ: mutlaka yalancılar- | (26:186)
|فَأَسْقِطْ: o halde düşür | عَلَيْنَا: üzerimize | كِسَفًا: parçalar | مِنَ: -ten | السَّمَاءِ: gök- | إِنْ: eğer | كُنْتَ: isen | مِنَ: -dan | الصَّادِقِينَ: doğrular- | (26:187)
|قَالَ: dedi | رَبِّي: Rabbim | أَعْلَمُ: daha iyi bilir | بِمَا: şeyi | تَعْمَلُونَ: yaptığınız | (26:188)
|فَكَذَّبُوهُ: fakat onu yalanladılar | فَأَخَذَهُمْ: nihayet onları yakaladı | عَذَابُ: azabı | يَوْمِ: gününün | الظُّلَّةِ: gölge | إِنَّهُ: gerçekten o | كَانَ: idi | عَذَابَ: azabı | يَوْمٍ: bir günün | عَظِيمٍ: büyük | (26:189)
|وَإِنَّهُ: muhakkak ki o (Kur'an) | لَتَنْزِيلُ: indirmesidir | رَبِّ: Rabbinin | الْعَالَمِينَ: alemlerin | (26:192)
|نَزَلَ: indirdi | بِهِ: onu | الرُّوحُ: Ruhu'(l-Emin) | الْأَمِينُ: (Ruhu')l-Emin | (26:193)
|عَلَىٰ: | قَلْبِكَ: senin kalbine | لِتَكُونَ: olman için | مِنَ: -dan | الْمُنْذِرِينَ: uyarıcılar- | (26:194)
|بِلِسَانٍ: bir dille | عَرَبِيٍّ: Arapça | مُبِينٍ: apaçık | (26:195)
|وَإِنَّهُ: şüphesiz o | لَفِي: vardır | زُبُرِ: Kitaplarında | الْأَوَّلِينَ: evvelkilerin | (26:196)
|أَوَلَمْ: | يَكُنْ: değil mi? | لَهُمْ: onlar için | ايَةً: bir delil | أَنْ: | يَعْلَمَهُ: onu bilmesi | عُلَمَاءُ: bilginlerinin | بَنِي: oğulları | إِسْرَائِيلَ: İsrail | (26:197)
|وَلَوْ: ve şayet | نَزَّلْنَاهُ: biz onu indirseydik | عَلَىٰ: üzerine | بَعْضِ: biri | الْأَعْجَمِينَ: yabancılardan | (26:198)
|فَقَرَأَهُ: onu okusaydı | عَلَيْهِمْ: onlara | مَا: | كَانُوا: olmazlardı | بِهِ: ona | مُؤْمِنِينَ: inanıyor | (26:199)
|كَذَٰلِكَ: öylece | سَلَكْنَاهُ: biz onu soktuk | فِي: içine | قُلُوبِ: kalbleri | الْمُجْرِمِينَ: suçluların | (26:200)
|لَا: | يُؤْمِنُونَ: inanmazlar | بِهِ: ona | حَتَّىٰ: kadar | يَرَوُا: görünceye | الْعَذَابَ: azabı | الْأَلِيمَ: acıklı | (26:201)
|فَيَأْتِيَهُمْ: (azab) onlara gelir de | بَغْتَةً: ansızın | وَهُمْ: onlar | لَا: hiç | يَشْعُرُونَ: farkında olmazlar | (26:202)
|فَيَقُولُوا: derler | هَلْ: -miyiz? | نَحْنُ: biz | مُنْظَرُونَ: süre verilerlerden | (26:203)
|أَفَبِعَذَابِنَا: bizim azabımızı mı? | يَسْتَعْجِلُونَ: acele istiyorlar | (26:204)
|أَفَرَأَيْتَ: gödün mü? | إِنْ: eğer | مَتَّعْنَاهُمْ: biz onları yaşatsak | سِنِينَ: yıllarca | (26:205)
|ثُمَّ: sonra | جَاءَهُمْ: kendilerine gelse | مَا: şey | كَانُوا: oldukları | يُوعَدُونَ: tehdid ediliyor | (26:206)
|مَا: yoktur | أَغْنَىٰ: (hiç) yararı | عَنْهُمْ: kendilerine | مَا: şeylerin | كَانُوا: oldukları | يُمَتَّعُونَ: yaşatılıyor | (26:207)
|وَمَا: ve | أَهْلَكْنَا: biz helak etmedik | مِنْ: hiçbir | قَرْيَةٍ: kenti | إِلَّا: olmayan | لَهَا: onun | مُنْذِرُونَ: uyarıcıları | (26:208)
|ذِكْرَىٰ: uyarırlardı | وَمَا: ve | كُنَّا: biz değildik | ظَالِمِينَ: zulmediciler | (26:209)
|وَمَا: ve | تَنَزَّلَتْ: indirmedi | بِهِ: O'nu (Kur'an'ı) | الشَّيَاطِينُ: şeytanlar | (26:210)
|وَمَا: | يَنْبَغِي: bu yaraşmaz | لَهُمْ: onlara | وَمَا: ve zaten | يَسْتَطِيعُونَ: yapamazlar | (26:211)
|إِنَّهُمْ: çünkü onlar | عَنِ: | السَّمْعِ: işitmekten | لَمَعْزُولُونَ: uzaklaştırılmışlardır | (26:212)
|فَلَا: o halde | تَدْعُ: çağırma | مَعَ: ile beraber | اللَّهِ: Allah | إِلَٰهًا: bir tanrı | اخَرَ: başka | فَتَكُونَ: sonra olursun | مِنَ: -den | الْمُعَذَّبِينَ: azabedilenler- | (26:213)
|وَأَنْذِرْ: ve uyar | عَشِيرَتَكَ: akrabanı | الْأَقْرَبِينَ: en yakın | (26:214)
|وَاخْفِضْ: ve indir | جَنَاحَكَ: kanadını | لِمَنِ: kimselere | اتَّبَعَكَ: sana uyan | مِنَ: -den | الْمُؤْمِنِينَ: mü'minler- | (26:215)
|فَإِنْ: şayet | عَصَوْكَ: sana karşı gelirlerse | فَقُلْ: de ki | إِنِّي: şüphesiz ben | بَرِيءٌ: uzağım | مِمَّا: şeylerden | تَعْمَلُونَ: sizin yaptıklarınız | (26:216)
|وَتَوَكَّلْ: ve tevekkül et | عَلَى: üzerine | الْعَزِيزِ: galib olan | الرَّحِيمِ: ve esirgeyene | (26:217)
|الَّذِي: ki O | يَرَاكَ: seni görür | حِينَ: zaman | تَقُومُ: doğrulduğun | (26:218)
|وَتَقَلُّبَكَ: ve döndürüldüğün | فِي: -içinde | السَّاجِدِينَ: saygı- | (26:219)
|إِنَّهُ: ki O | هُوَ: onu | السَّمِيعُ: işitir | الْعَلِيمُ: bilir | (26:220)
|هَلْ: -mi? | أُنَبِّئُكُمْ: size haber vereyim- | عَلَىٰ: üzerine | مَنْ: kim | تَنَزَّلُ: ineceğini | الشَّيَاطِينُ: şeytanların | (26:221)
|تَنَزَّلُ: onlar inerler | عَلَىٰ: üzerine | كُلِّ: her | أَفَّاكٍ: yalancı | أَثِيمٍ: günahkar | (26:222)
|يُلْقُونَ: kulak verirler | السَّمْعَ: işitilene | وَأَكْثَرُهُمْ: ve çokları da | كَاذِبُونَ: yalan söylerler | (26:223)
|وَالشُّعَرَاءُ: ve Şa'irler | يَتَّبِعُهُمُ: onlar uyarlar | الْغَاوُونَ: azgınlara | (26:224)
|أَلَمْ: | تَرَ: görmez misin? | أَنَّهُمْ: onlar | فِي: | كُلِّ: her | وَادٍ: vadide | يَهِيمُونَ: şaşkın şaşkın dolaşırlar | (26:225)
|وَأَنَّهُمْ: ve onlar | يَقُولُونَ: söylerler | مَا: şeyleri | لَا: | يَفْعَلُونَ: yapmayacakları | (26:226)
|إِلَّا: ancak hariç | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: inanan(lar) | وَعَمِلُوا: ve yapanlar | الصَّالِحَاتِ: iyi işler | وَذَكَرُوا: ve ananlar | اللَّهَ: Allah'ı | كَثِيرًا: çokça | وَانْتَصَرُوا: ve üstün gelmeğe çalışanlar | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | مَا: | ظُلِمُوا: kendilerine zulmedildikten | وَسَيَعْلَمُ: ve yakında bileceklerdir | الَّذِينَ: kimseler | ظَلَمُوا: zulmeden(ler) | أَيَّ: nasıl | مُنْقَلَبٍ: bir devrimle | يَنْقَلِبُونَ: devrileceklerini | (26:227)


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{sure_meali.php}