Süleyman Ateş Meali |
|
Tâ sin mim.(26:1) | |
Şunlar o apaçık Kitabın âyetleridir.(26:2) | |
Herhalde sen, inanmıyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin!(26:3) | |
Dilesek onların üzerine gökten bir mu'cize indiririz de boyunları ona eğilir (inanırlar).(26:4) | |
Rahmân'dan onlara hiçbir yeni Zikir (uyarı) gelmez ki, mutlaka ondan yüz çevirici olmasınlar.(26:5) | |
Yalanladılar ama, alay edip durdukları şeyin haberleri, yakında kendilerine gelecektir.(26:6) | |
Yere bakmadılar mı orada her çeşit güzel çifti bitirmişiz?(26:7) | |
Şüphesiz bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanıcı değillerdir.(26:8) | |
Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur merhamet eden O'dur.(26:9) | |
Rabbin Mûsâ'ya seslendi: "O zâlim kavme git!"(26:10) | |
"Fir'avn'ın kavmine. Onlar (kötülüklerden) korunmayacaklar mı?"(26:11) | |
(Mûsâ): "Rabbim, dedi, ben, onların beni yalanlayacaklarından korkuyorum."(26:12) | |
Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor (tutukluk yapıyor), onun için Hârûn'a da elçilik ver."(26:13) | |
"Hem benim üzerimde onlara karşı işlediğim bir günâh da var (onlardan bir adam öldürmüştüm); onların beni öldürmelerinden korkuyorum."(26:14) | |
(Allâh): "Hayır, dedi, ikiniz de âyetlerimizle gidin, biz sizinle beraberiz, (aranızda geçecekleri) dinliyoruz."(26:15) | |
"Fir'avn'e giderek deyin ki: "Biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz."(26:16) | |
"İsrâil oğullarını bizimle beraber gönder."(26:17) | |
(Gittiler, Allâh'ın emrini duyurdular. Fir'avn) Dedi ki: "Biz seni, içimizden bir çocuk olarak yetiştirmedik mi? Ömründe nice yıllar aramızda kalmadın mı?"(26:18) | |
"Ve sonunda o yaptığını da yaptın, sen nankörlerden birisin."(26:19) | |
(Mûsâ): "Onu yaptığım zaman sapıklardan idim" dedi.(26:20) | |
"Sizden korkunca aranızdan kaçtım, sonra Rabbim bana hükümdarlık verdi ve beni elçilerden yaptı"(26:21) | |
"O başıma kaktığın ni'met de İsrâil oğullarını köle yapman(yüzünden)dir. (Onları köle diye kullanıp erkek çocuklarını kesmeseydin, senin eline düşmezdim)"(26:22) | |
Fir'avn dedi ki: "(Ey Mûsâ) âlemlerin Rabbi nedir?"(26:23) | |
(Mûsâ): "Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanan kimseler iseniz (bunu anlarsınız)," dedi.(26:24) | |
(Fir'avn): Çevresinde bulunanlara: "İşitiyor musunuz?" dedi.(26:25) | |
(Mûsâ): "O sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir" dedi.(26:26) | |
(Fir'avn): "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir" dedi.(26:27) | |
(Mûsâ): "Eğer düşünürseniz O, doğunun batının ve bunlar arasında bulunanların da Rabbidir" dedi.(26:28) | |
(Fir'avn ey Mûsâ): "Andolsun ki benden başka tanrı edinirsen, seni mutlaka zindana atılanlardan yapacağım" dedi.(26:29) | |
(Mûsâ, peki): "Sana (doğruluğumu) kanıtlayan apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" dedi.(26:30) | |
(Fir'avn): "Eğer doğrulardansan onu getir (bakalım)," dedi.(26:31) | |
(Mûsâ), asâsını attı, bir de (baktılar ki) o apaçık bir ejderha!(26:32) | |
Elini (koltuğunun altından) çıkardı; o da, bakanlara parıl parıl parlayan bir şey oluverdi.(26:33) | |
(Fir'avn), çevresindeki ileri gelenlere: "Bu dedi, bilgin bir büyücüdür."(26:34) | |
"Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?"(26:35) | |
Dediler ki: "Onu ve kardeşini eğle, kentlere toplayıcılar gönder."(26:36) | |
"Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler."(26:37) | |
Derken büyücüler belli bir günün belirlenen vaktinde bir araya getirildi.(26:38) | |
Halka da: "Siz de toplanır mısınız?" denildi.(26:39) | |
"Umarız ki büyücüler üstün gelirse biz de onlara uyarız."(26:40) | |
Büyücüler gelince Fir'avn'e: "Eğer üstün gelenler biz olursak, bize mutlaka bir ücret var değil mi?" dediler.(26:41) | |
"Evet dedi, hem o takdirde siz (bana) yakınlardan olacaksınız."(26:42) | |
Mûsâ onlara: "Atacağınızı atın!" dedi.(26:43) | |
İplerini ve değneklerini attılar ve "Fir'avn'ın şerefine biz, elbette biz gâlib geleceğiz" dediler.(26:44) | |
Mûsâ da asâsını attı. Birden o, onların uydurduklarını yutmağa başladı.(26:45) | |
Derhal büyücüler secdeye kapandılar:(26:46) | |
Dediler: "Âlemlerin Rabbine inandık."(26:47) | |
"Mûsâ'nın ve Hârûn'un Rabbine."(26:48) | |
(Fir'avn) dedi: "Ben size izin vermeden mi ona inandınız? O, size büyü öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse (size ne yapacağımı) yakında bileceksiniz: Ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve hepinizi asacağım!"(26:49) | |
"Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz Rabbimize döneceğiz."(26:50) | |
"Biz ilk inananlar olduğumuz için Rabbimizin, hatâlarımızı bağışlayacağını umarız."(26:51) | |
Mûsâ'ya: "Kullarımı geceleyin (Mısır'dan çıkar), yürüt; siz takibedileceksiniz." diye vahyettik.(26:52) | |
Fir'avn, (İsrâil oğullarının gittiğini duyunca) kentlere (asker) toplayıcılar gönderdi.(26:53) | |
"Şunlar, (şu İsrâil oğulları), az bir topluluktur" dedi.(26:54) | |
"Bizi kızdırmaktadırlar."(26:55) | |
"Biz, ihtiyatlı, koca bir cemaatiz."(26:56) | |
Böylece biz onları çıkardık: bahçeler(in)den, çeşmeler(in)den.(26:57) | |
Hazineler(in)den ve o güzel yer(lerin)den.(26:58) | |
Böylece bunları İsrâil oğullarına mirâs yaptık.(26:59) | |
(Fir'avn ve adamları), güneş doğarken onların ardına düştüler.(26:60) | |
İki topluluk (yaklaşıp) birbirini görünce Mûsâ'nın adamları: "İşte yakalandık!" dediler.(26:61) | |
(Mûsâ): "Hayır, dedi, Rabbim benimle beraberdir. Bana yol gösterecektir."(26:62) | |
Mûsâ'ya: "Değneğinle denize vur!" diye vahyettik. (Vurunca deniz) yarıldı, (on iki yol açıldı). Her bölüm, kocaman bir dağ gibi oldu.(26:63) | |
Ötekileri de buraya yaklaştırdık (Mûsâ ve adamlarının ardından, düşmanları da bu denizde açılan yollara girdiler).(26:64) | |
Mûsâ'yı ve beraberinde olanları tamamen kurtardık.(26:65) | |
Sonra ötekilerini boğduk (Mûsâ ve adamları karaya çıkınca deniz kapandı, Fir'avn ve adamları boğuldu).(26:66) | |
Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama çokları inanmazlar.(26:67) | |
Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur, merhamet eden O'dur.(26:68) | |
Onlara İbrâhim'in haberini de oku:(26:69) | |
Babasına ve kavmine: "Neye tapıyorsunuz?" demişti.(26:70) | |
"Putlara tapıyoruz, onların önünde ibâdete duruyoruz." dediler.(26:71) | |
"Peki, dedi, siz du'â ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?"(26:72) | |
"Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?"(26:73) | |
"Hayır, ama babalarımızın böyle yaptıklarını gördük, (onun için biz de böyle yapıyoruz)." dediler.(26:74) | |
"İşte gördünüz mü neye tapıyorsunuz?" dedi.(26:75) | |
"Siz ve eski atalarınız?"(26:76) | |
"Onlar benim düşmanımdır. Yalnız âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)."(26:77) | |
"Beni yaratan ve bana yol gösteren O'dur."(26:78) | |
"Bana yediren ve içiren O'dur."(26:79) | |
"Hastalandığım zaman bana şifâ veren O'dur."(26:80) | |
"Beni öldürecek, sonra diriltecek O'dur."(26:81) | |
"Cezâ günü hatâmı bağışlayacağını umduğum da O'dur."(26:82) | |
"Rabbim, bana hüküm (hükümdarlık, bilgi) ver ve beni Sâlihler arasına kat."(26:83) | |
"Sonra gelenler arasında bana, bir doğruluk dili nasib eyle (sonraki nesiller arasında hayır ile anılmamı sağla)!"(26:84) | |
"Beni ni'met(i bol olan) cennetinin vârislerinden kıl."(26:85) | |
"Babamı da bağışla. Çünkü o, sapıklardandır.(26:86) | |
"(Kulların) diriltilecekleri gün, beni utandırma."(26:87) | |
"O gün ki, ne mal, ne de oğullar yarar vermez."(26:88) | |
"Ancak Allah'a sağlam ve temiz kalb getiren (yarar görür)."(26:89) | |
(O gün) cennet, korunanlara yaklaştırılır.(26:90) | |
Cehennem de azgınların karşısına çıkarılır.(26:91) | |
Onlara "Hani taptıklarınız nerede?" denilir.(26:92) | |
"O Allah'tan başka (taptıklarınız) size yardım ediyorlar mı, yahut kendilerine yardımları dokunuyor mu?"(26:93) | |
Onlar ve azgınlar, tepe taklak oraya atılırlar.(26:94) | |
İblis'in bütün askerleri de.(26:95) | |
Onlar orada (putlarıyle) çekişerek derler ki:(26:96) | |
"Vallahi biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz!"(26:97) | |
"Çünkü sizi âlemlerin Rabbine eşit tutuyorduk."(26:98) | |
"Ama bizi saptıran o suçlulardır."(26:99) | |
"Şimdi artık bizim ne şefâ'atçilerimiz var",(26:100) | |
"Ne de sıcak bir dostumuz."(26:101) | |
"Âh keşke bir dönüşümüz daha olsa da inananlardan olsak!"(26:102) | |
Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar."(26:103) | |
Nûh kavmi de gönderilen elçileri yalanladı.(26:105) | |
Kardeşleri Nûh onlara: "Korunmaz mısınız?" demişti.(26:106) | |
"Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."(26:107) | |
"Allah'tan korkun ve bana itâ'at edin."(26:108) | |
"Ben sizden, buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, yalnız âlemlerin Rabbine âittir."(26:109) | |
"Öyle ise Allah'tan korkun ve bana itâ'at edin."(26:110) | |
Dediler ki: "Sana bayağı kimseler uymuşken biz sana inanır mıyız?"(26:111) | |
Dedi ki: "Ben onların yaptıklarını(n iç yüzünü) bilmem (ben ancak görünüşe göre hüküm veririm)."(26:112) | |
"Anlayışınız olsa, onların hesabının Rabbime âit olduğunu bilirsiniz."(26:113) | |
"Ben inananları kovacak değilim."(26:114) | |
"Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."(26:115) | |
Dediler: "Ey Nûh, (bu dediğinden) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın."(26:116) | |
(Nûh): "Rabbim, dedi, kavmim beni yalanladı."(26:117) | |
"Benimle onların arasını aç (aramızda hükmet), beni ve benimle beraber bulunan mü'minleri kurtar!"(26:118) | |
Biz de onu ve onunla beraber bulunanları, dolu gemi içinde kurtardık.(26:119) | |
Sonra bunun ardından, geride kalanları boğduk.(26:120) | |
Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar.(26:121) | |
'Âd (kavmi) de, gönderilen elçileri yalanladı.(26:123) | |
Kardeşleri Hûd onlara: "Korunmaz mısınız?" demişti.(26:124) | |
"Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbine âittir."(26:127) | |
"Siz her yol üzerine, (gelip geçenleri yanıltmak için) bir işâret yapıp da boş şeyle mi uğraşıyorsunuz?"(26:128) | |
"Belki ebedi yaşarsınız diye köşkler (ve müstahkem kaleler) ediniyorsunuz?"(26:129) | |
"(Bir kavmi) yakaladığınız zaman da zorbalar gibi yakalıyorsunuz."(26:130) | |
"Size bildiğiniz ni'metleri bol bol veren (Allâh)dan korkun."(26:132) | |
"O size verdi: davarlar, oğullar,"(26:133) | |
"Bahçeler, çeşmeler."(26:134) | |
"Doğrusu ben size büyük bir günün azâbı(nın çarpması)ndan korkuyorum."(26:135) | |
Dediler ki: "Öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizce birdir."(26:136) | |
"Bu (davranışımız), sadece evvelkilerin ahlâkı (ve geleneği)dir."(26:137) | |
"Biz azâba uğratılacak değiliz."(26:138) | |
(Böylece) onu yalanladılar. Biz de onları helâk ettik. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar.(26:139) | |
Semûd (kavmi) de gönderilen elçileri yalanladı:(26:141) | |
Kardeşleri Sâlih, onlara demişti ki: "Korunmaz mısınız?"(26:142) | |
"Ben sizin için güvenilir bir elçiyim."(26:143) | |
"Siz burada güven içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?"(26:146) | |
"Böyle bahçelerde, çeşme başlarında?"(26:147) | |
"Ekinler ve yumuşak tomurcuklu güzel hurmalıklar arasında?"(26:148) | |
"Dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz."(26:149) | |
"O aşırıların emrine uymayın."(26:151) | |
"Yeryüzünde bozgunculuk yapan, ıslah etmeyen o kimseler(in sözüyle hareket etmeyin)."(26:152) | |
"Dediler: "Sen, iyice büyülenmişlerdensin."(26:153) | |
"Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğrulardansan bize bir mu'cize getir."(26:154) | |
Dedi: "İşte bu dişi deve (mu'cize)dir. (Bir gün) onun su içme hakkı var, belli bir günün su içme hakkı da sizin."(26:155) | |
"Sakın, ona bir kötülük dokundurmayın, sonra büyük bir günün azâbı sizi yakalar."(26:156) | |
Nihâyet onu kestiler, ama pişman oldular.(26:157) | |
Ve azâb onları yakaladı. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar.(26:158) | |
Lût (kavmi) de gönderilen elçileri yalanladı.(26:160) | |
Kardeşleri Lût, onlara "Korunmaz mısınız?" demişti.(26:161) | |
"Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbine âittir.(26:164) | |
"Âlemlerin içinde erkeklere mi gidiyorsunuz?"(26:165) | |
"Ve Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz? Siz sınırı aşan bir kavimsiniz."(26:166) | |
Dediler: "Ey Lût, andolsun, eğer (bundan) vazgeçmezsen, mutlaka sürülenlerden olacaksın."(26:167) | |
(Lût) dedi: "Ben sizin bu işinize, (kadınları bırakıp erkeklere gidişinize) kızanlardanım."(26:168) | |
"Rabbim, beni ve âilemi bunların yaptıklarından kurtar!"(26:169) | |
Biz de onu ve âilesini tamamen kurtardık.(26:170) | |
Yalnız geride kalanlar arasında bulunan bir kocakarıyı (kurtarmadık).(26:171) | |
Sonra ötekilerini hep yıktık, helâk ettik.(26:172) | |
Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık, uyarıl(ıp da yola gelmey)enlerin yağmuru hakikaten çok kötü oldu!(26:173) | |
Eyke halkı da gönderilen elçileri yalanladı.(26:176) | |
Şu'ayb, onlara demişti ki: "Korunmaz mısınız?"(26:177) | |
"Ben sizden, buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbine âittir."(26:180) | |
"Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın."(26:181) | |
"Doğru terâzi ile tartın."(26:182) | |
"İnsanların haklarını kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın."(26:183) | |
"Sizi ve önceki nesilleri yaratandan korkun.(26:184) | |
Dediler: "Sen iyice büyülenmişlerdensin."(26:185) | |
"Sen de bizim gibi bir insansın, biz seni mutlaka yalancılardan sanıyoruz."(26:186) | |
"Eğer doğrulardansan o halde üzerimize gökten parçalar düşür."(26:187) | |
"Rabbim yaptığınızı daha iyi bilir" dedi.(26:188) | |
Onu yalanladılar, nihâyet o gölge gününün azâbı, kendilerini yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azâbı idi.(26:189) | |
Muhakkak ki bunda bir ibret vardır ama yine çokları inanmazlar.(26:190) | |
Muhakkak ki o (Kur'ân), âlemlerin Rabbinin indirmesidir.(26:192) | |
Onu, er-Rûhu'l-Emin (güvenilir ruh, Cebrâil) indirdi:(26:193) | |
Senin kalbine; uyarıcılardan olman için,(26:194) | |
Apaçık Arapça bir dille.(26:195) | |
O(nun içeriği), evvelkilerin Kitaplarında da vardır.(26:196) | |
İsrâiloğulları bilginlerinin onu bilmesi de onlar için (Kur'ân'ın Güvenilir Rûh tarafından vahyedildiğine) yeterli bir delil değil mi?(26:197) | |
Biz onu yabancılardan birine indirseydik de,(26:198) | |
Onu onlara okusaydı, ona inanmazlardı:(26:199) | |
Biz onu, suçluların kalblerine öyle soktuk.(26:200) | |
Acı azâbı görünceye kadar da ona inanmazlar.(26:201) | |
Azâb onlara öyle ansızın gelir ki, onlar hiç farkında olmazlar.(26:202) | |
(Birden onu karşılarında bulunca) "Acaba bize süre verilir mi?" derler.(26:203) | |
Hâlâ bizim azâbımızı mı acele istiyorlar (doğru söyleyenlerden isen bizi tehdid ettiğin azâbı getir mi diyorlar)?(26:204) | |
Baksana, biz onları yıllarca yaşatsak,(26:205) | |
Sonra tehdid edildikleri (azâb) kendilerine gelse,(26:206) | |
O yaşatıldıkları (zevk-u sefâ sürdükleri) şeyler, kendilerine ne yarar sağlardı?(26:207) | |
Biz, hiçbir kenti helâk etmedik ki onun uyarıcıları olmasın (helâk etmeden önce mutlaka uyarıcı gönderdik).(26:208) | |
(Uyarıcılar) uyarırlardı. Biz zulmediciler değildik.(26:209) | |
O (Kur'â)n'ı şeytânlar (cinler) indirmedi.(26:210) | |
Bu, onlara yaraşmaz ve zaten yapamazlar da.(26:211) | |
Çünkü onlar, (meleklerin sözlerini) işitmekten uzaklaştırılmışlardır.(26:212) | |
Allâh ile beraber başka bir tanrı çağırma, sonra azâb edilenlerden olursun.(26:213) | |
En yakın akrabânı uyar.(26:214) | |
Ve sana uyan mü'minlere kanadını indir (onlara karşı mütevâzi ve şefkatli davran).(26:215) | |
Şâyet sana (uymaz) karşı gelirlerse: "Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım," de.(26:216) | |
Gâlib ve esirgeyen (Allâh)'a tevekkül et.(26:217) | |
O, seni görür; Namaza durduğun zaman,(26:218) | |
Ve secde edenler arasında eğilip doğrulurken.(26:219) | |
Çünkü O, işitendir, bilendir.(26:220) | |
Şeytânların kime ineceğini size haber vereyim mi?(26:221) | |
Onlar, her günâhkâr yalancıya inerler.(26:222) | |
O yalancılar, (şeytânlara) kulak verirler, çokları da yalan söylerler.(26:223) | |
Şâ'irlere gelince onlara da azgınlar uyar.(26:224) | |
Baksana onlar, her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar?(26:225) | |
Ve onlar yapmayacakları şeyleri söylerler.(26:226) | |
Ancak inananlar, iyi işler yapanlar, Allâh'ı çok ananlar ve kendilerine zulmedildikten sonra (rakiplerine) üstün gelmeğe çalışanlar böyle değildir. Zulmedenler, yakında nasıl bir devrime uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir!(26:227) | |