» 7 / A’râf  96:

Kuran Sırası: 7
İniş Sırası: 39
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206

 » 7 / A’râf  Suresi: 96
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. وَلَوْ (VLV) = velev : ve şayet
2. أَنَّ (ÊN) = enne : elbette
3. أَهْلَ (ÊHL) = ehle : halkı
4. الْقُرَىٰ (ELGR) = l-ḳurā : (O) ülkelerin
5. امَنُوا ( ËMNVE) = āmenū : inansalardı
6. وَاتَّقَوْا (VETGVE) = vetteḳav : ve korunsalardı
7. لَفَتَحْنَا (LFTḪNE) = lefeteHnā : açardık
8. عَلَيْهِمْ (ALYHM) = ǎleyhim : üzerlerine
9. بَرَكَاتٍ (BRKET) = berakātin : bolluklar
10. مِنَ (MN) = mine : -ten
11. السَّمَاءِ (ELSMEÙ) = s-semāi : gök-
12. وَالْأَرْضِ (VELÊRŽ) = vel'erDi : ve yer(den)
13. وَلَٰكِنْ (VLKN) = velākin : fakat
14. كَذَّبُوا (KZ̃BVE) = keƶƶebū : yalanladılar
15. فَأَخَذْنَاهُمْ (FÊḢZ̃NEHM) = feeḣaƶnāhum : biz de onları yakaladık
16. بِمَا (BME) = bimā : şeylerle
17. كَانُوا (KENVE) = kānū : oldukları
18. يَكْسِبُونَ (YKSBVN) = yeksibūne : kazanıyor
ve şayet | elbette | halkı | (O) ülkelerin | inansalardı | ve korunsalardı | açardık | üzerlerine | bolluklar | -ten | gök- | ve yer(den) | fakat | yalanladılar | biz de onları yakaladık | şeylerle | oldukları | kazanıyor |

[] [] [EHL] [GRY] [EMN] [VGY] [FTḪ] [] [BRK] [] [SMV] [ERŽ] [] [KZ̃B] [EḢZ̃] [] [KVN] [KSB]
VLV ÊN ÊHL ELGR ËMNVE VETGVE LFTḪNE ALYHM BRKET MN ELSMEÙ VELÊRŽ VLKN KZ̃BVE FÊḢZ̃NEHM BME KENVE YKSBVN

velev enne ehle l-ḳurā āmenū vetteḳav lefeteHnā ǎleyhim berakātin mine s-semāi vel'erDi velākin keƶƶebū feeḣaƶnāhum bimā kānū yeksibūne
ولو أن أهل القرى آمنوا واتقوا لفتحنا عليهم بركات من السماء والأرض ولكن كذبوا فأخذناهم بما كانوا يكسبون

 » 7 / A’râf  Suresi: 96
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
ولو | VLV velev ve şayet And if
أن | ÊN enne elbette [that]
أهل ا ه ل | EHL ÊHL ehle halkı people
القرى ق ر ي | GRY ELGR l-ḳurā (O) ülkelerin (of) the cities
آمنوا ا م ن | EMN ËMNVE āmenū inansalardı (had) believed
واتقوا و ق ي | VGY VETGVE vetteḳav ve korunsalardı and feared Allah
لفتحنا ف ت ح | FTḪ LFTḪNE lefeteHnā açardık surely We (would have) opened
عليهم | ALYHM ǎleyhim üzerlerine upon them
بركات ب ر ك | BRK BRKET berakātin bolluklar blessings
من | MN mine -ten from
السماء س م و | SMV ELSMEÙ s-semāi gök- the heaven
والأرض ا ر ض | ERŽ VELÊRŽ vel'erDi ve yer(den) and the earth
ولكن | VLKN velākin fakat but
كذبوا ك ذ ب | KZ̃B KZ̃BVE keƶƶebū yalanladılar they denied.
فأخذناهم ا خ ذ | EḢZ̃ FÊḢZ̃NEHM feeḣaƶnāhum biz de onları yakaladık So We seized them
بما | BME bimā şeylerle for what
كانوا ك و ن | KVN KENVE kānū oldukları they used to
يكسبون ك س ب | KSB YKSBVN yeksibūne kazanıyor earn.

7:96 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

ve şayet | elbette | halkı | (O) ülkelerin | inansalardı | ve korunsalardı | açardık | üzerlerine | bolluklar | -ten | gök- | ve yer(den) | fakat | yalanladılar | biz de onları yakaladık | şeylerle | oldukları | kazanıyor |

[] [] [EHL] [GRY] [EMN] [VGY] [FTḪ] [] [BRK] [] [SMV] [ERŽ] [] [KZ̃B] [EḢZ̃] [] [KVN] [KSB]
VLV ÊN ÊHL ELGR ËMNVE VETGVE LFTḪNE ALYHM BRKET MN ELSMEÙ VELÊRŽ VLKN KZ̃BVE FÊḢZ̃NEHM BME KENVE YKSBVN

velev enne ehle l-ḳurā āmenū vetteḳav lefeteHnā ǎleyhim berakātin mine s-semāi vel'erDi velākin keƶƶebū feeḣaƶnāhum bimā kānū yeksibūne
ولو أن أهل القرى آمنوا واتقوا لفتحنا عليهم بركات من السماء والأرض ولكن كذبوا فأخذناهم بما كانوا يكسبون

[] [] [ا ه ل] [ق ر ي] [ا م ن] [و ق ي] [ف ت ح] [] [ب ر ك] [] [س م و] [ا ر ض] [] [ك ذ ب] [ا خ ذ ] [] [ك و ن] [ك س ب]

 » 7 / A’râf  Suresi: 96
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
ولو | VLV velev ve şayet And if
Vav,Lam,Vav,
6,30,6,
REM – prefixed resumption particle
COND – conditional particle
الواو استئنافية
حرف شرط
أن | ÊN enne elbette [that]
,Nun,
,50,
ACC – accusative particle
حرف نصب من اخوات «ان»
أهل ا ه ل | EHL ÊHL ehle halkı people
,He,Lam,
,5,30,
N – accusative masculine noun
اسم منصوب
القرى ق ر ي | GRY ELGR l-ḳurā (O) ülkelerin (of) the cities
Elif,Lam,Gaf,Re,,
1,30,100,200,,
N – genitive plural noun
اسم مجرور
آمنوا ا م ن | EMN ËMNVE āmenū inansalardı (had) believed
,Mim,Nun,Vav,Elif,
,40,50,6,1,
V – 3rd person masculine plural (form IV) perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
واتقوا و ق ي | VGY VETGVE vetteḳav ve korunsalardı and feared Allah
Vav,Elif,Te,Gaf,Vav,Elif,
6,1,400,100,6,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 3rd person masculine plural (form VIII) perfect verb
PRON – subject pronoun
الواو عاطفة
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
لفتحنا ف ت ح | FTḪ LFTḪNE lefeteHnā açardık surely We (would have) opened
Lam,Fe,Te,Ha,Nun,Elif,
30,80,400,8,50,1,
EMPH – emphatic prefix lām
V – 1st person plural perfect verb
PRON – subject pronoun
اللام لام التوكيد
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل
عليهم | ALYHM ǎleyhim üzerlerine upon them
Ayn,Lam,Ye,He,Mim,
70,30,10,5,40,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
جار ومجرور
بركات ب ر ك | BRK BRKET berakātin bolluklar blessings
Be,Re,Kef,Elif,Te,
2,200,20,1,400,
N – accusative feminine plural indefinite noun
اسم منصوب
من | MN mine -ten from
Mim,Nun,
40,50,
P – preposition
حرف جر
السماء س م و | SMV ELSMEÙ s-semāi gök- the heaven
Elif,Lam,Sin,Mim,Elif,,
1,30,60,40,1,,
N – genitive feminine noun
اسم مجرور
والأرض ا ر ض | ERŽ VELÊRŽ vel'erDi ve yer(den) and the earth
Vav,Elif,Lam,,Re,Dad,
6,1,30,,200,800,
"CONJ – prefixed conjunction wa (and)
N – genitive feminine noun → Earth"
الواو عاطفة
اسم مجرور
ولكن | VLKN velākin fakat but
Vav,Lam,Kef,Nun,
6,30,20,50,
REM – prefixed resumption particle
AMD – amendment particle
الواو استئنافية
حرف استدراك
كذبوا ك ذ ب | KZ̃B KZ̃BVE keƶƶebū yalanladılar they denied.
Kef,Zel,Be,Vav,Elif,
20,700,2,6,1,
V – 3rd person masculine plural (form II) perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
فأخذناهم ا خ ذ | EḢZ̃ FÊḢZ̃NEHM feeḣaƶnāhum biz de onları yakaladık So We seized them
Fe,,Hı,Zel,Nun,Elif,He,Mim,
80,,600,700,50,1,5,40,
CAUS – prefixed particle of cause
V – 1st person plural perfect verb
PRON – subject pronoun
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
الفاء سببية
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
بما | BME bimā şeylerle for what
Be,Mim,Elif,
2,40,1,
P – prefixed preposition bi
REL – relative pronoun
جار ومجرور
كانوا ك و ن | KVN KENVE kānū oldukları they used to
Kef,Elif,Nun,Vav,Elif,
20,1,50,6,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع اسم «كان»
يكسبون ك س ب | KSB YKSBVN yeksibūne kazanıyor earn.
Ye,Kef,Sin,Be,Vav,Nun,
10,20,60,2,6,50,
V – 3rd person masculine plural imperfect verb
PRON – subject pronoun
فعل مضارع والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |وَلَوْ: ve şayet | أَنَّ: elbette | أَهْلَ: halkı | الْقُرَىٰ: (O) ülkelerin | امَنُوا: inansalardı | وَاتَّقَوْا: ve korunsalardı | لَفَتَحْنَا: açardık | عَلَيْهِمْ: üzerlerine | بَرَكَاتٍ: bolluklar | مِنَ: -ten | السَّمَاءِ: gök- | وَالْأَرْضِ: ve yer(den) | وَلَٰكِنْ: fakat | كَذَّبُوا: yalanladılar | فَأَخَذْنَاهُمْ: biz de onları yakaladık | بِمَا: şeylerle | كَانُوا: oldukları | يَكْسِبُونَ: kazanıyor |
Kırık Meal (Harekesiz) : |ولو WLW ve şayet | أن ÊN elbette | أهل ÊHL halkı | القرى ELGR (O) ülkelerin | آمنوا ËMNWE inansalardı | واتقوا WETGWE ve korunsalardı | لفتحنا LFTḪNE açardık | عليهم ALYHM üzerlerine | بركات BRKET bolluklar | من MN -ten | السماء ELSMEÙ gök- | والأرض WELÊRŽ ve yer(den) | ولكن WLKN fakat | كذبوا KZ̃BWE yalanladılar | فأخذناهم FÊḢZ̃NEHM biz de onları yakaladık | بما BME şeylerle | كانوا KENWE oldukları | يكسبون YKSBWN kazanıyor |
Kırık Meal (Okunuş) : |velev: ve şayet | enne: elbette | ehle: halkı | l-ḳurā: (O) ülkelerin | āmenū: inansalardı | vetteḳav: ve korunsalardı | lefeteHnā: açardık | ǎleyhim: üzerlerine | berakātin: bolluklar | mine: -ten | s-semāi: gök- | vel'erDi: ve yer(den) | velākin: fakat | keƶƶebū: yalanladılar | feeḣaƶnāhum: biz de onları yakaladık | bimā: şeylerle | kānū: oldukları | yeksibūne: kazanıyor |
Kırık Meal (Transcript) : |VLV: ve şayet | ÊN: elbette | ÊHL: halkı | ELGR: (O) ülkelerin | ËMNVE: inansalardı | VETGVE: ve korunsalardı | LFTḪNE: açardık | ALYHM: üzerlerine | BRKET: bolluklar | MN: -ten | ELSMEÙ: gök- | VELÊRŽ: ve yer(den) | VLKN: fakat | KZ̃BVE: yalanladılar | FÊḢZ̃NEHM: biz de onları yakaladık | BME: şeylerle | KENVE: oldukları | YKSBVN: kazanıyor |
Abdulbaki Gölpınarlı : Memleketlerin halkı inansalar ve çekinselerdi gökyüzünden üstlerine bereket yağdırır, yeryüzünden bereket fışkırtırdık, fakat inkâr ettiler de kazandıkları suç yüzünden onları azâba uğrattık.
Adem Uğur : O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve (günahtan) sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.
Ahmed Hulusi : Eğer o bölgelerin halkları iman edip korunsalardı, elbette onlar üzerine semâdan ve yeryüzünden bereketler açardık. . . Ne var ki yalanladılar! Biz de onları yapmakta olduklarının getirisi ile yakalayıverdik!
Ahmet Tekin : O ülkelerin, peygamberlerin gönderildiği ülkelerin halkı, ileri gelenleri, idarecileri iman edip Allah’a sığınarak, emirlerine yapışsalar, günahlardan arınıp, azaptan korunsalar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davransalar, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olsalar, takvâya dayalı düzeni benimseselerdi, elbette onların üzerlerine, gökten ve yerden bolluk ve bereket kapıları açardık. Fakat onlar, kutsal kitapları ve peygamberleri yalanladılar. Biz de onları işlemeye devam ettikleri günahları, isyanları ve küfürleri sebebiyle cezalandırdık.
Ahmet Varol : Eğer, kasabaların halkı iman etmiş ve sakınmış olsalardı onlara göklerin ve yerin bereketlerini açardık. Ancak onlar yalanladılar biz de onları kazandıklarına karşılık yakalayıverdik.
Ali Bulaç : Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik.
Ali Fikri Yavuz : Eğer o memleketlerin halkı, iman edip Allah’dan korkmuş olsaydılar, muhakkak ki üzerlerine yerden ve gökten bereketler açardık. Fakat onlar, peygamberleri yalanladılar da, kendilerini, yapmış oldukları küfür yüzünden azabla yakalayıverdik.
Bekir Sadak : Eger kasabalarin halki inanmis ve Bize karsi gelmekten sakinmis olsalardi, onlara gogun ve yerin bolluklarini verirdik. Ama yalanladilar; bu yuzden onlari, yaptiklarina karsilik yakalayiverdik.
Celal Yıldırım : Eğer o kasabaların halkı (dosdoğru) inanıp (inkâr, inat ve azgınlıktan) sakınsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bereket (kapılarını acardık; ama ne yazık ki (Hakk'ı) yalanladılar, biz de onları kazandıkları (kötülük ve haksızlıktan dolayı kahrımızla) yakaladık.
Diyanet İşleri : Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.
Diyanet İşleri (eski) : Eğer kentlerin halkı inanmış ve Bize karşı gelmekten sakınmış olsalardı, onlara göğün ve yerin bolluklarını verirdik. Ama yalanladılar; bu yüzden onları, yaptıklarına karşılık yakalayıverdik.
Diyanet Vakfi : O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve (günahtan) sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.
Edip Yüksel : Ülkelerin halkları inanıp erdemli davransalardı, göklerden ve yerden üzerlerine bolluk kapısını açardık. Ama yalanladılar ve bunun üzerine kazandıklarıyla birlikte onları yakaladık.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : (O) ülkelerin halkı inanıp (Allah'ın azabından) korunsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar açardık; fakat yalanladılar, biz de onları kazandıklarıyla yakaladık.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Oysa o ülkelerin halkı iman edip Allah'tan korksaydılar, elbette üzerlerine yerden ve gökten bereketler açardık. Fakat yalanladılar, biz de kendilerini kazandıklarıyla yakalayıverdik.
Elmalılı Hamdi Yazır : Eğer o memleketlerin ahalisi iyman edib Allahdan korksaydılar elbette üzerlerine yerden gökten bereketler açardık, ve lâkin tekzib ettiler de kendilerini kesibleriyle tuttuk alıverdik
Fizilal-il Kuran : Eğer o ülkelerin halkları iman edip kötülüklerden sakınsalardı, göğün ve yerin bereket kapılarını yüzlerine açardık. Fakat yalanladılar, biz de onları işlediklerinin cezasına çarptırdık.
Gültekin Onan : Eğer o ülkeler ehli inansaydı ve korkup sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik.
Hakkı Yılmaz : Ve eğer o kentlerin halkı inansalardı ve Allah'ın koruması altına girselerdi, elbette üzerlerine gökten ve yerden olan bollukları açardık. Velâkin onlar yalanladılar. Biz de onları yapıp durmakta olduklarına karşılık yakalayıverdik.
Hasan Basri Çantay : Eğer o memleketler halkı îman edib de (küfür ve isyandan) sakınmış olsalardı elbette üzerlerine gökden ve yerden nice bereket (hazîne) ler (ini) açardık. Fakat onlar (peygamberlerini) yalanladılar da biz de kazanmakda oldukları (küfür ve isyan) yüzünden onları tutub yakaladık.
Hayrat Neşriyat : Hem gerçekten o şehirlerin halkı îmân edip (peygamberlerine karşı gelmekten)sakınsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden nice bereketler açardık; fakat (onlar, peygamberlerini) yalanladılar; bunun üzerine (biz de) onları, kazanmakta oldukları(günahlar) yüzünden (azâbımız ile) yakalayıverdik.
İbni Kesir : Şayet kasabaların halkı, inanmış ve sakınmış olsalardı; elbette üzerlerine gökten ve yerden bereketler açardık. Fakat onlar yalanladılar. Biz de bunun üzerine onları, yaptıklarından dolayı yakalayıverdik.
İskender Evrenosoğlu : O ülkenin halkı eğer âmenû olsalardı ve takva sahibi olsalardı elbette onlara semadan ve yerden bereketler (bolluk) açardık. Fakat onlar yalanladılar. Böylece kazandıklarından dolayı onları aldık (cezalandırdık).
Muhammed Esed : Oysa bu toplumların insanları imana erip de Bize karşı sorumluluk bilinci taşıyor olsalardı onların önünde göğün ve yerin bolluklarını açardık: ama gerçeği yalanlamaya kalktılar ve Biz de (kendi) yapıp ettiklerinden ötürü onları kıskıvrak yakaladık.
Ömer Nasuhi Bilmen : Eğer o ülkelerin ahalisi imân etselerdi ve sakınmış olsalar idi, elbette onların üzerine gökten ve yerden bereketler açardık. Fakat tekzîp ettiler. Artık Biz de onları, kazanır oldukları şey sebebiyle tutup yakalayıverdik.
Ömer Öngüt : Eğer o memleketlerin halkı inansalardı ve bize karşı gelmekten sakınsalardı; elbette onlara göğün ve yerin bolluklarını verir, bereketler açardık. Fakat yalanladılar, biz de onları yaptıklarına karşılık yakalayıverdik.
Şaban Piriş : Eğer ülkelerin halkı iman edip, korunsalardı, biz de onlara gökten ve yerden bereket açardık. Fakat yalanladılar. Bu sebeple onları yapmakta olduklarıyla yakaladık.
Suat Yıldırım : Eğer o ülkelerin ahalisi iman edip Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette Biz üzerlerine gökten, yerden nice bereket ve bolluk kapılarını açardık. Fakat onlar peygamberleri yalancı saydılar, Biz de işledikleri kötülükler sebebiyle kendilerini cezaya çarptırdık.
Süleyman Ateş : (O) ülkelerin halkı inanıp (kötülüklerden) korunsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar açardık; fakat yalanladılar, biz de onları kazandıklarıyle yakaladık.
Tefhim-ul Kuran : Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik.
Ümit Şimşek : Eğer o beldelerin ahalisi iman edip sakınsalardı, Biz onların üzerine gökten ve yerden bereket kapılarını açardık. Fakat onlar peygamberlerini yalanladılar; Biz de kendi kazandıkları günahlarla onları yakalayıverdik.
Yaşar Nuri Öztürk : O medeniyetlerin halkı inanıp korunsalardı, elbette ki üzerlerine gökten ve yerden bereketler saçardım. Ama yalanladılar, biz de onları, kazanır olduklarıyla yakalayıverdik.


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}