Hasan Basri Çantay Meali |
|
(1-2-3) Saflar bağlayıb duranlara, sevk (-u idare) ve (men'-u) zecredenlere, zikir okuyanlara yemîn ederim ki, (37:1) | |
Gerçek, sizin Tanrınız hakîkaten birdir. (37:4) | |
(O), göklerin ve yerin ve bunlar arasında ne varsa hepsinin Rabbidir. Doğuların da Rabbidir O. (37:5) | |
Hakîkat biz (size) en yakın göğü bir zînetle, yıldızlarla (donatıp) süsledik. (37:6) | |
(Onu itaatden çıkan) her mütemerrid şeytandan koruduk. (37:7) | |
(8-9) Ki onlar «Mele'-i a'lâ» ya kulak verib dinleyemezler, her yandan koğularak atılırlar. Onlar için (âhiretde de) ardı arası kesilmez bir azâb vardır. (37:8) | |
Meğer ki (içlerinden) bir çalıb çarpan (ı) olsun. Fakat onu da delib geçen bir alev ta'kıyb etmişdir. (37:10) | |
Şimdi onlardan haber iste: Yaratılışda kendileri mi daha kuvvetli, yoksa bizim yaratdıklarımız mı? Hakıykat biz onları bir cıvık çamurdan yaratdık. (37:11) | |
Belki sen (Habîbim) teaccüb etdin. Onlar da (bu teaccübünden dolayı) eğlenirler, (37:12) | |
Kendilerine (Kur'an ile) va'z edilince düşünüb de öğüt kabul etmezler, (37:13) | |
Bir mu'cize gördükleri vakit (onu) eğlenceye tutarlar. (37:14) | |
(Nitekim) «Bu, dediler, apaçık bir sihirden başkası değildir». (37:15) | |
«Biz olub de bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mı, saahiden biz mi mutlakaa diriltilmiş olacağız»?. (37:16) | |
«Evvelki atalarımız da mı?» (37:17) | |
Sen de ki: «Evet (diriltileceksiniz). Hem siz (hepiniz) hor ve hakıyr olarak». (37:18) | |
İşte o, ancak birtek sayhadan ibâretdir ki onların birden bire gözleri açılıverecekdir. (37:19) | |
«Eyvah bize, derler, bu, ceza ve hesâb günüdür». (37:20) | |
(Evet), bu, sizin tekzib eder olduğunuz ayırdetme günüdür. (37:21) | |
(22-23) (Meleklere:) «O zulmedenleri, onlara eş olanları, Allâhı bırakıb tapmakda ısraar etdikleri şeyleri bir araya toplayın da cehennem yoluna götürün» (dediler). (37:22) | |
«Onları habsedin. Çünkü onlar mes'uldürler». (37:24) | |
«Size ne oldu? Birbirinize yardım etmiyorsunuz ya»! (37:25) | |
Hayır, bugün onlar (zilletle) boyun eğmişlerdir. (37:26) | |
Onlardan kimi kimine yönelib birbirini mes'ûl tutmıya kalkışırlar. (37:27) | |
«Hakıykat siz, derler, biz sağdan (suret-i hakdan) gelirdiniz». (37:28) | |
(Metbu'ları da:) «Hayır, siz (esasen) îman ediciler değildiniz», derler, (37:29) | |
«Ve bizim size karşı bir haakimiyyetimiz de yokdu. Bil'akis siz (de bizim gibi) azgınlar güruhu idiniz». (37:30) | |
«Onun için Rabbimizin sözü (azâbı) üstümüze hak olmuşdur. Şübhesiz (azabımızı) tadıcılarız (tadacağız). (37:31) | |
«Çünkü biz de sizi (büsbütün) başdan çıkardık. Zîrâ biz de azgın kimselerdik». (37:32) | |
Artık şübhe yok ki bunlar o gün azâbda ortakdırlar. (37:33) | |
Biz (diğer) günahkârlara (da) muhakkak böyle yapacağız. (37:34) | |
Çünkü onlar «Allahdan başka hiçbir Tanrı yok» denildiği vakit büyüklük taslarlardı, (37:35) | |
«Biz mecnun bir şâir için ma'budlarımızdan vaz mı geçecekmişiz?» derler (di). (37:36) | |
Hayır, o, hak (ve hakıykat) ı getirmiş, bütün peygamberleri de tasdıyk etmişdir. (37:37) | |
Elbette siz o acıklı azâbı tadıcısınız. (37:38) | |
Yapmakda idiğiniz şeylerden başkasiyle de cezalandırılmayacaksınız. (37:39) | |
Allahın ihlâsa (ve samîmiyyete) erdirilmiş kulları müstesna. (37:40) | |
Onlar böyle. Onlar için (haassaları) ma'lûm bir rızık vardır. (37:41) | |
Türlü meyveler. Onlar (izzet ve) ikram edilmiş kimselerdir, (37:42) | |
Naıym cennetlerinde, (37:43) | |
Birbiriyle karşılıklı tahtlar üzerinde. (37:44) | |
Onların her biri (şerâb-ı) maıynden türlü kadehlerle tavaf (ve ziyaret edilir (ler). (37:45) | |
Bembeyaz. İçenlere bir lezzet. (37:46) | |
Orada bir humar (baş ağrısı) da yok, onların bundan bîhuş olacakları da yok. (37:47) | |
Yanlarında da nazarlarını yalınız zevclerine atfetmiş iri (şahin) gözlü kadınlar vardır, (37:48) | |
ki bunlar (kuş tüyleriyle) örtülüb saklanmış yumurtalar gibidir. (37:49) | |
(Ehl-i cennetden) kimi kimine dönüb sorarlar. (37:50) | |
İçlerinden bir sözcü der ki : «Hakıykat, benim (dünyâda) bir arkadaşım vardı. (37:51) | |
(Bana:) «Gerçek sen de (tekrar dirilmiye) kat'î inananlardan mısın?» derdi. (37:52) | |
«Biz öldüğümüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz zaman mı, hakîkaten biz mi cezalanmış olacağız»? (37:53) | |
(O sözü söyleyen zât, ihvanına) der ki: «Siz (onun iç yüzüne) vaakıf olucular mısınız?» (37:54) | |
Derken o (bizzat) bakıb bunu o çılgın ateşin ta ortasında gördü. (37:55) | |
(Ve ona) dedi ki: «Allaha yemîn ederim, sen az kaldı beni de muhakkak helak edecekdin». (37:56) | |
«Eğer Rabbimin ni'meti olmasaydı ben de (seninle beraber cehennemde) haazır bulundurulanlardan olacakdım». (37:57) | |
(58-59) «(Bak), biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek, biz azaba da uğratılmayacak değil miymişiz?» (37:58) | |
Muhakkak ki bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir. (37:60) | |
Artık çalışanlar da bunun gibi (bir murad için) çalışmalıdır. (37:61) | |
Böyle (bir ni'mete) konmak mı hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? (37:62) | |
Hakıykat, biz onu zaalimler (kâfirler) için bir fitne (imtihan) yapdık. (37:63) | |
Şübhesiz ki o, çılgın ateşin dibinde (bitib) çıkacakdır. (37:64) | |
Ki tomurcukları şeytanların başları gibidir. (37:65) | |
İşte hakıykat onlar bundan yiyecekler, bu suretle karınlarını bundan dolduracaklar. (37:66) | |
Sonra üzerine de onlar için çok sıcak bir su ile karışdırılmış (şarab) vardır. (37:67) | |
Sonra dönüb gidecekleri yer, şübhesiz yine cehennemdir. (37:68) | |
Çünkü onlar atalarını sapkın kimseler bulmuşlardı da, (37:69) | |
Kendileri de onların izleri üzerinde (birbirini itib) koşduruluyorlardı. (37:70) | |
Andolsun ki onlardan evvel geçenlerin çoğu da sapmışdı. (37:71) | |
Yemîn ederim ki biz içlerinde (kötü hareketlerinin encamından) korkutucu (peygamberler) de göndermişizdir. (37:72) | |
Bak, o korkutulanların akıbeti nice oldu! (37:73) | |
Allahın ihlâsa erdirilmiş (samirnî) kulları müstesna. (37:74) | |
Andolsun ki Nuuh bize niyaz etmişdi de ne güzel icabet (ve kabul) eylemişdik. (37:75) | |
Biz hem onu, hem ehlini o büyük sıkıntıdan kurtardık. (37:76) | |
Zürriyyetini (yer yüzünde) devamlı kalanların ta kendileri kıldık. (37:77) | |
Sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler arasında da ona (iyi bir nâm) bırakdık. (37:78) | |
(Bütün) âlemler içinde (bizden) Nuuha selâm. (37:79) | |
Şübhesiz biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız. (37:80) | |
Hakıykat o, bizim mü'min kullarımızdandı. (37:81) | |
Nihayet ötekilerini (suda) boğduk. (37:82) | |
Şübhesiz İbrâhîm de onun fırkasındandı. (37:83) | |
Çünkü o, Rabbine tertemiz bir kalb ile gelmişdi. (37:84) | |
O zaman babasına ve kavmine demişdi ki: «Siz nelere tapıyorsunuz»? (37:85) | |
«Yalancılık etmek için mi Allâhı bırakıb düzme Tanrılar diliyorsunuz»? (37:86) | |
«Âlemlerin Rabbine zannınız nedir (böyle)»? (37:87) | |
Derken yıldızlara bir nazar atfetdi de, (37:88) | |
«Ben hakıykat hastayım» dedi. (37:89) | |
O vakit ona arkalarını dönüb uzaklaşdılar. (37:90) | |
Bunun üzerine o da kurnazca onların düzme Tanrılarına varıb dedi ki: «Hani yemek yemiyorsunuz»?! (37:91) | |
«Ne oluyor size konuşmuyorsunuz»?! (37:92) | |
Nihayet gizlice onları sağ eliyle bir vur (ub kır) dı. (37:93) | |
Derken (kavmi) koşarak onun önüne çıkdı (lar). (37:94) | |
(İbrâhîm) dedi ki: «Kendi (elinizle) yontmakda olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz»? (37:95) | |
«Halbuki siz de, (elinizle) yapageldiğiniz şeyleri de Allah yaratmışdır». (37:96) | |
Dediler: «Onun için bir bina yapın da alevli ateşe atın onu». (37:97) | |
Bunun üzerine ona bir tuzak kurmak arzu etdiler. Biz ise (Bil'akis) kendilerini (zeliller ve) sefiller etdik. (37:98) | |
(İbrâhîm): «Ben, dedi, doğrusu Rabbime gidiciyim. O, bana yol gösterir». (37:99) | |
«Ey Rabbim, bana saalihlerden (bir oğul) ihsânet» (diye düâ etdi). (37:100) | |
Biz de ona çok uysal bir oğul müjdesini verdik. (37:101) | |
Artık o (oğul İbrâhîmin) yanında koşmak çağına erince (babası) «Oğulcağızım, dedi, ben seni rü'yamda boğazlıyorum görüyorum. Bak artık ne düşünürsün». (Oğlu) dedi: «Babacığım, sana edilen emir ne ise yap. İnşâallah beni sabredenlerden bulacaksın». (37:102) | |
Vaktâkî bu suretle ikisi de (Allahın emrine) râm oldular, (İbrâhîm) onu alnı üzere yıkdı. (37:103) | |
(104-105) Biz ona: «Yâ Ibrâhîm, rü'yâna sadâkat gösterdin. Şübhesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız» diye nida etdik. (37:104) | |
Hakıykat, bu, apaçık ve kat'î bir imtihandı. (37:106) | |
Ona büyük bir kurbanlık fidye verdik. (37:107) | |
Sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler arasında ona (iyi bir nam) bırakdık. (37:108) | |
(Bizden) selam İbrâhîme. (37:109) | |
Biz iyi hareket edenleri işte böyle mükâfatlandırırız. (37:110) | |
Hakıykat o, mü'min kullarımızdandı. (37:111) | |
Ona saalihlerden bir peygamber olmak üzere de İshakı müjdeledik. (37:112) | |
Hem ona, hem Ishaka (feyz-ü) bereketler verdik. Her ikisinin neslinden iyi hareket edeni de vardır, nefsine apaçık zulm edeni de. (37:113) | |
Andolsun biz Muusâya da, Hâruuna da nimetler verdik. (37:114) | |
Hem onlar, hem kavmlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık. (37:115) | |
Kendilerine yardım etdik de galebeyi kazananlar onlar oldular. (37:116) | |
Onlara (her hakıykatı) apaçık gösteren o kitabı verdik. (37:117) | |
Onlara doğru yolu gösterdik. (37:118) | |
Sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler arasında da onlara (iyi bir nâm) bırakdık. (37:119) | |
Musâya da, Hârûna da (bizden) selâm. (37:120) | |
Şübhesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız. (37:121) | |
Hakıykat onlar mü'min kullarımızdandı. (37:122) | |
İlyas da, şübhe yok ki, gönderilmiş peygamberlerdendi. (37:123) | |
O vakit kavmine (şöyle) demişdi: «Siz (Allahdan) korkmaz mısınız»? (37:124) | |
(125-126) «O en güzel Yaradanı, sizin de, evvelki atalarınızın da Rabbi olan Allâhı bırakıb da «Ba'l» e mi tapıyorsunuz»? (37:125) | |
Fakat bunlar onu tekzîb etdiler. Şübhesiz bunlar da elbette (cehenneme) ihzaaren getirilenlerdir. (37:127) | |
Allahın ihlâsa erdirilmiş kulları (bunlardan) müstesna. (37:128) | |
Biz ona sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler içinde (iyi bir nâm) bırakdık. (37:129) | |
(Bizden) selâm İlyâsa. (37:130) | |
Şübhe yok ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız. (37:131) | |
Hakıykat o, mü'min kullarımdandı. (37:132) | |
Lût da gerçek ve şübhesiz gönderilmiş peygamberlerdendi. (37:133) | |
Hani biz hem onu, hem ehlini topdan kurtarmışdık. (37:134) | |
(Azâbda) kalanlar içinde bırakılan bir koca karı müstesna idi. (37:135) | |
Sonra biz diğerlerini kökünden helak etdik. (37:136) | |
(137-138) Elbet siz de sabah ve akşam onlar (ın yurdların) a uğruyorsunuz. Haalâ akıllanmayacak mısınız?. (37:137) | |
Yunus da hiç şübhesiz gönderilen peygamberlerdendi. (37:139) | |
Hani o, dolu bir gemiye kaçmışdı. (37:140) | |
Derken kur'a çekmiş (ler) di de mağlûblardan olmuşdu. (37:141) | |
O, kınanmış bir halde iken kendisini hemen balık yutmuşdu. (37:142) | |
Eğer çok tesbîh edenlerden olmasaydı, (37:143) | |
Her halde (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnında kalıb gitmişdi. (37:144) | |
İşte biz onu, kendisi de hasta olarak, açık bir yere (çıkarıb) bırakdık. (37:145) | |
Üzerine sakı olmayan cinsden (gölgelik) bir nebat bitirdik. (37:146) | |
Onu yüz bine peygamber gönderdik. Hattâ artıyorlardı da. (37:147) | |
Nihayet ona îman etdiler de kendilerini bir zamana kadar geçindirdik. (37:148) | |
Şimdi sor (Habîbim) onlara: Her halde kızlar Rabbinin de, oğullar onların mı?! (37:149) | |
Yoksa biz melekleri dişi yaratdık da onlar (buna) şâhid midirler? (37:150) | |
(151-52) Haberin olsun ki onlar hakıykaten yalan söyleyerek, her halde, «Allah doğurdu» derler! Onlar elbette yalancıdırlar. (37:151) | |
Kızları oğullara tercih mi etmiş O?! (37:153) | |
Ne oluyor size? (Buna) nasıl hükmediyorsunuz? (37:154) | |
Hiç de mi düşünmezsiniz? (37:155) | |
Yoksa (elinizde) açık bir hüccetiniz mi var? (37:156) | |
Öyle ise, eğer (davanızda) doğru söyleyenlerseniz, getirin kitabınızı. (37:157) | |
Bir de Onunla cinler arasında bir hısımlık uydurdular. Andolsun ki bizzat cinler dahi onların behemehal (cehenneme) ihzaaren getirileceklerini (pek iyi) bilmiş (ler) dir. (37:158) | |
Allah, onların isnâd edegeldiklerinden yücedir, münezzehdir. (37:159) | |
Allahın ihlâsa erdirilmiş kulları bunlar gibi değil. (37:160) | |
Ne siz, ne de tapmakda olduklarınız, (37:161) | |
Siz Onun aleyhinde (hiçbir ferdi) fitneye (ve fesada) sürükleyecek (bir kudretde) değilsinizdir. (37:162) | |
Meğer ki kendisi cehenneme girecek kimse olsun. (37:163) | |
Bizden kimse müstesna olmamak üzere her biri için ma'lûm birer makam vardır. (37:164) | |
Biziz o saf saf dizilenler mutlak biz. (37:165) | |
Biziz o tesbîh edenler de mutlak biz. (37:166) | |
Hakıykat (müşrikler evvelce) şu kat'î sözü söylüyorlardı : (37:167) | |
«Eğer nezdimizde evvelki (ümmetlere inen) lerden bir kitab olsaydı», (37:168) | |
«Elbet biz de Allahın ihlâsa erdirilmiş kullarından olurduk». (37:169) | |
Şimdi ise ona (inanmayıb) kâfir oldular, ileride (küfürlerinin akıbetini) bileceklerdir ya. (37:170) | |
Andolsun ki (peygamber olarak) gönderilen kullarımız hakkında bizim geçmiş sözümüz (vardır): (37:171) | |
«Muhakkak onlar, behemehal onlar mansur (ve muzafferdirler. (37:172) | |
«Muhakkak bizim ordumuz, her halde onlar galebe edicidirler. (37:173) | |
Onun için (Habîbim) sen bir zamana kadar onlardan yüz çevir, (37:174) | |
Gözetle onları. Kendileri de (başlarına geleceği) yakında göreceklerdir. (37:175) | |
Şimdi onlar çarçabuk bizim azabımızı mı istiyorlar? (37:176) | |
Fakat bu, onların bölgesine çökünce (gelecek tehlikelerle öteden beri) korkutulan onların sabahı ne kötü (olacak) dır! (37:177) | |
Sen (Habîbim) bir zamana kadar onlardan yüz çevir. (37:178) | |
Gözetle (onları). Onlar da göreceklerdir. (37:179) | |
Galebe saahibi Rabbin onların isnâd etmekde oldukları vasıflardan yücedir, münezzehdir. (37:180) | |
Gönderilen (bütün) peygamberlere selâm, (37:181) | |
Ve âlemlerin Rabbi olan Allaha hamdolsun. (37:182) | |