Kırık Meal (Arapça) Meali |
|
|الم: Elif Lâm Mîm | (3:1) | |
|اللَّهُ: Allah (ki) | لَا: yoktur | إِلَٰهَ: tanrı | إِلَّا: başka | هُوَ: O'ndan | الْحَيُّ: daima diridir | الْقَيُّومُ: (yaratıklarını) koruyup yöneticidir | (3:2) | |
|نَزَّلَ: indirdi | عَلَيْكَ: sana | الْكِتَابَ: Kitabı | بِالْحَقِّ: hak ile | مُصَدِّقًا: doğrulayıcı olarak | لِمَا: | بَيْنَ: | يَدَيْهِ: kendinden öncekini | وَأَنْزَلَ: ve indirmişti | التَّوْرَاةَ: Tevrat | وَالْإِنْجِيلَ: ve İncil'i de | (3:3) | |
|مِنْ: | قَبْلُ: daha önce | هُدًى: yol gösterici olarak | لِلنَّاسِ: insanlara | وَأَنْزَلَ: ve indirdi | الْفُرْقَانَ: Furkan'ı da | إِنَّ: muhakkak ki | الَّذِينَ: kimselere | كَفَرُوا: inkar eden | بِايَاتِ: ayetlerini | اللَّهِ: Allah'ın | لَهُمْ: onlara vardır | عَذَابٌ: bir azab | شَدِيدٌ: çetin | وَاللَّهُ: Allah | عَزِيزٌ: daima üstündür | ذُو: | انْتِقَامٍ: öc alandır | (3:4) | |
|إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah'a | لَا: | يَخْفَىٰ: gizli kalmaz | عَلَيْهِ: ona | شَيْءٌ: hiçbir şey | فِي: | الْأَرْضِ: yerde | وَلَا: | فِي: | السَّمَاءِ: ve gökte | (3:5) | |
|هُوَ: O'dur | الَّذِي: | يُصَوِّرُكُمْ: sizi şekillendiren | فِي: | الْأَرْحَامِ: rahimlerde | كَيْفَ: gibi | يَشَاءُ: dilediği | لَا: yoktur | إِلَٰهَ: tanrı | إِلَّا: başka | هُوَ: O'ndan | الْعَزِيزُ: azizdir | الْحَكِيمُ: hüküm ve hikmet sahibidir | (3:6) | |
|هُوَ: O | الَّذِي: | أَنْزَلَ: indirdi | عَلَيْكَ: sana | الْكِتَابَ: Kitabı | مِنْهُ: Onun | ايَاتٌ: (bazı) ayetleri | مُحْكَمَاتٌ: muhkemdir (ki) | هُنَّ: onlar | أُمُّ: anasıdır | الْكِتَابِ: Kitabın | وَأُخَرُ: ve diğerleri de | مُتَشَابِهَاتٌ: müteşabihdir | فَأَمَّا: olanlar | الَّذِينَ: | فِي: | قُلُوبِهِمْ: kalblerinde | زَيْغٌ: eğrilik | فَيَتَّبِعُونَ: ardına düşerler | مَا: olanlarının | تَشَابَهَ: müteşabih | مِنْهُ: onun | ابْتِغَاءَ: çıkarmak için | الْفِتْنَةِ: fitne | وَابْتِغَاءَ: ve bulmak için | تَأْوِيلِهِ: onun te'vilini | وَمَا: oysa | يَعْلَمُ: bilmez | تَأْوِيلَهُ: onun te'vilini | إِلَّا: başka kimse | اللَّهُ: Allah'tan | وَالرَّاسِخُونَ: ileri gidenler | فِي: | الْعِلْمِ: ilimde | يَقُولُونَ: derler | امَنَّا: inandık | بِهِ: Ona | كُلٌّ: hepsi | مِنْ: | عِنْدِ: katındandır | رَبِّنَا: Rabbimiz | وَمَا: | يَذَّكَّرُ: düşünüp öğüt almaz | إِلَّا: başkası | أُولُو: sahiplerinden | الْأَلْبَابِ: sağduyu | (3:7) | |
|رَبَّنَا: Rabbimiz | لَا: | تُزِغْ: eğriltme | قُلُوبَنَا: kalblerimizi | بَعْدَ: sonra | إِذْ: | هَدَيْتَنَا: bizi doğru yola ilettikten | وَهَبْ: ve ver | لَنَا: bize | مِنْ: | لَدُنْكَ: katından | رَحْمَةً: bir rahmet | إِنَّكَ: kuşkusuz sen | أَنْتَ: yalnız sen | الْوَهَّابُ: çok bağış yapansın | (3:8) | |
|رَبَّنَا: Rabbimiz | إِنَّكَ: sen mutlaka | جَامِعُ: toplayacaksın | النَّاسِ: insanları | لِيَوْمٍ: bir günde | لَا: | رَيْبَ: asla şüphe olmayan | فِيهِ: kendisinde | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَا: | يُخْلِفُ: dönmez | الْمِيعَادَ: sözünden | (3:9) | |
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | لَنْ: | تُغْنِيَ: yarar sağlamaz | عَنْهُمْ: onlara | أَمْوَالُهُمْ: malları | وَلَا: ne de | أَوْلَادُهُمْ: çocukları | مِنَ: karşı | اللَّهِ: Allah'a | شَيْئًا: hiçbir | وَأُولَٰئِكَ: işte | هُمْ: onlar | وَقُودُ: yakıtıdırlar | النَّارِ: ateşin | (3:10) | |
|كَدَأْبِ: durumu gibi | الِ: ailesinin | فِرْعَوْنَ: Fir'avn | وَالَّذِينَ: ve kimselerin | مِنْ: | قَبْلِهِمْ: onlardan önceki | كَذَّبُوا: onlar da yalanladılar | بِايَاتِنَا: ayetlerimizi | فَأَخَذَهُمُ: onları yakaladı | اللَّهُ: Allah | بِذُنُوبِهِمْ: günahlarıyla | وَاللَّهُ: Allah'ın | شَدِيدُ: çetindir | الْعِقَابِ: cezası | (3:11) | |
|قُلْ: söyle | لِلَّذِينَ: kimselere | كَفَرُوا: inkar edenlere | سَتُغْلَبُونَ: yenileceksiniz | وَتُحْشَرُونَ: ve sürüleceksiniz | إِلَىٰ: | جَهَنَّمَ: cehenneme | وَبِئْسَ: (orası) ne kötü | الْمِهَادُ: bir döşektir | (3:12) | |
|قَدْ: muhakak | كَانَ: | لَكُمْ: sizin için vardır | ايَةٌ: bir ibret | فِي: | فِئَتَيْنِ: şu iki toplulukta | الْتَقَتَا: karşılaşan | فِئَةٌ: bir topluluk | تُقَاتِلُ: çarpışıyordu | فِي: | سَبِيلِ: yolunda | اللَّهِ: Allah | وَأُخْرَىٰ: öteki de | كَافِرَةٌ: nankördü | يَرَوْنَهُمْ: onları görüyorlardı | مِثْلَيْهِمْ: kendilerinin iki katı | رَأْيَ: görüşüyle | الْعَيْنِ: gözlerinin | وَاللَّهُ: Allah | يُؤَيِّدُ: destekler | بِنَصْرِهِ: yardımıyle | مَنْ: kimseyi | يَشَاءُ: dilediği | إِنَّ: elbette | فِي: | ذَٰلِكَ: bunda | لَعِبْرَةً: bir ibret vardır | لِأُولِي: olanlar için | الْأَبْصَارِ: gözleri | (3:13) | |
|زُيِّنَ: süslü (cazip) gösterildi | لِلنَّاسِ: insanlara | حُبُّ: aşırı düşkünlük | الشَّهَوَاتِ: zevklere | مِنَ: | النِّسَاءِ: kadınlardan | وَالْبَنِينَ: ve oğullardan | وَالْقَنَاطِيرِ: ve kantarlarca | الْمُقَنْطَرَةِ: yığılmış | مِنَ: | الذَّهَبِ: altından | وَالْفِضَّةِ: ve gümüşten | وَالْخَيْلِ: ve atlardan | الْمُسَوَّمَةِ: salma | وَالْأَنْعَامِ: davarlardan | وَالْحَرْثِ: ve ekinlerden (gelen) | ذَٰلِكَ: bunlar (sadece) | مَتَاعُ: geçimidir | الْحَيَاةِ: hayatının | الدُّنْيَا: dünya | وَاللَّهُ: Allah'ın | عِنْدَهُ: yanındadır | حُسْنُ: güzel | الْمَابِ: varılacak yer | (3:14) | |
|قُلْ: de ki | أَؤُنَبِّئُكُمْ: size söyleyeyim mi? | بِخَيْرٍ: daha iyisini | مِنْ: | ذَٰلِكُمْ: bunlardan | لِلَّذِينَ: | اتَّقَوْا: korunanlar için vardır | عِنْدَ: katında | رَبِّهِمْ: Rableri | جَنَّاتٌ: cennetler | تَجْرِي: akan | مِنْ: | تَحْتِهَا: altlarından | الْأَنْهَارُ: ırmaklar | خَالِدِينَ: sürekli kalacakları | فِيهَا: içinde | وَأَزْوَاجٌ: ve eşler | مُطَهَّرَةٌ: tertemiz | وَرِضْوَانٌ: ve rızası | مِنَ: | اللَّهِ: Allah'ın | وَاللَّهُ: Allah | بَصِيرٌ: görür | بِالْعِبَادِ: kullarını | (3:15) | |
|الَّذِينَ: (onlar ki) | يَقُولُونَ: derler | رَبَّنَا: Rabbimiz | إِنَّنَا: gerçekten biz | امَنَّا: inandık | فَاغْفِرْ: bağışla | لَنَا: bizden | ذُنُوبَنَا: günahlarımızı | وَقِنَا: ve bizi koru | عَذَابَ: azabından | النَّارِ: ateş | (3:16) | |
|الصَّابِرِينَ: sabredenler | وَالصَّادِقِينَ: ve sadık olanlar | وَالْقَانِتِينَ: ve gönülden itaat edenler | وَالْمُنْفِقِينَ: ve infak edenler | وَالْمُسْتَغْفِرِينَ: ve istiğfar edenler | بِالْأَسْحَارِ: seherlerde | (3:17) | |
|شَهِدَ: şahiddir (ki) | اللَّهُ: Allah | أَنَّهُ: şüphesiz | لَا: yoktur | إِلَٰهَ: tanrı | إِلَّا: başka | هُوَ: O'ndan | وَالْمَلَائِكَةُ: ve melekler | وَأُولُو: ve sahipleri | الْعِلْمِ: ilim | قَائِمًا: gözeten | بِالْقِسْطِ: adaletle | لَا: yoktur | إِلَٰهَ: tanrı | إِلَّا: başka | هُوَ: O'ndan | الْعَزِيزُ: azizdir | الْحَكِيمُ: hakimdir | (3:18) | |
|إِنَّ: şüphesiz | الدِّينَ: din | عِنْدَ: katında | اللَّهِ: Allah | الْإِسْلَامُ: İslamdır | وَمَا: | اخْتَلَفَ: ayrılığa düşmediler | الَّذِينَ: kimseler | أُوتُوا: verilmiş olan | الْكِتَابَ: Kitap | إِلَّا: başka (bir sebeple) | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | مَا: | جَاءَهُمُ: geldikten | الْعِلْمُ: ilim | بَغْيًا: aşırılıkları | بَيْنَهُمْ: aralarındaki | وَمَنْ: ve kim | يَكْفُرْ: inkar ederse | بِايَاتِ: ayetlerini | اللَّهِ: Allah'ın | فَإِنَّ: (bilsin ki) şüphesiz | اللَّهَ: Allah | سَرِيعُ: çabuk görendir | الْحِسَابِ: hesabı | (3:19) | |
|فَإِنْ: eğer | حَاجُّوكَ: seninle tartışmaya girişirlerse | فَقُلْ: de ki | أَسْلَمْتُ: ben teslim ettim | وَجْهِيَ: özümü | لِلَّهِ: Allah'a | وَمَنِ: ve kimseler | اتَّبَعَنِ: bana uyan | وَقُلْ: ve de ki | لِلَّذِينَ: kendilerine | أُوتُوا: verilenlere | الْكِتَابَ: Kitap | وَالْأُمِّيِّينَ: ve ümmilere | أَأَسْلَمْتُمْ: Siz de İslam (teslim) oldunuz mu? | فَإِنْ: eğer | أَسْلَمُوا: İslam olurlarsa | فَقَدِ: muhakkak | اهْتَدَوْا: doğru yolu bulmuşlardır | وَإِنْ: yok eğer | تَوَلَّوْا: dönerlerse | فَإِنَّمَا: artık | عَلَيْكَ: sana düşen | الْبَلَاغُ: sadece duyurmaktır | وَاللَّهُ: Allah | بَصِيرٌ: görmektedir | بِالْعِبَادِ: kulları(nın yaptıkları)nı | (3:20) | |
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | يَكْفُرُونَ: inkar eden(ler) | بِايَاتِ: ayetlerini | اللَّهِ: Allah'ın | وَيَقْتُلُونَ: ve öldürenler | النَّبِيِّينَ: peygamberleri | بِغَيْرِ: olmaksızın | حَقٍّ: hak | وَيَقْتُلُونَ: ve öldürenler (var ya) | الَّذِينَ: kimseleri | يَأْمُرُونَ: emreden | بِالْقِسْطِ: adaletle | مِنَ: arasında | النَّاسِ: insanlar | فَبَشِّرْهُمْ: onlara müjdele | بِعَذَابٍ: bir azabı | أَلِيمٍ: acı | (3:21) | |
|أُولَٰئِكَ: böylece | الَّذِينَ: | حَبِطَتْ: boşa çıkmıştır | أَعْمَالُهُمْ: onların yaptıkları | فِي: | الدُّنْيَا: dünyada | وَالْاخِرَةِ: ve ahirette | وَمَا: ve yoktur | لَهُمْ: onların | مِنْ: hiçbir | نَاصِرِينَ: yardımcıları | (3:22) | |
|أَلَمْ: | تَرَ: görmedin mi? | إِلَى: | الَّذِينَ: kimseleri | أُوتُوا: verilmiş olan | نَصِيبًا: bir (nasip) pay | مِنَ: -tan | الْكِتَابِ: Kitap- | يُدْعَوْنَ: çağırılıyorlar da | إِلَىٰ: | كِتَابِ: Kitabına | اللَّهِ: Allah'ın | لِيَحْكُمَ: hüküm versin diye | بَيْنَهُمْ: aralarında | ثُمَّ: sonra | يَتَوَلَّىٰ: dönüyorlar | فَرِيقٌ: bir topluluk | مِنْهُمْ: onlardan | وَهُمْ: ve onlar | مُعْرِضُونَ: yüz çeviriyorlar | (3:23) | |
|ذَٰلِكَ: bu (hareketleri) | بِأَنَّهُمْ: onların | قَالُوا: demelerindendir | لَنْ: | تَمَسَّنَا: bize dokunmayacak | النَّارُ: ateş | إِلَّا: başka | أَيَّامًا: birkaç günden | مَعْدُودَاتٍ: sayılı | وَغَرَّهُمْ: ve onları yanıltmıştır | فِي: | دِينِهِمْ: dinlerinde | مَا: şeyler | كَانُوا: oldukları | يَفْتَرُونَ: uyduruyor | (3:24) | |
|فَكَيْفَ: peki nasıl (olacak)? | إِذَا: zaman | جَمَعْنَاهُمْ: topladığımız | لِيَوْمٍ: bir gün için | لَا: | رَيْبَ: hiç şüphe olmayan | فِيهِ: kendisinde | وَوُفِّيَتْ: ve tastamam verilip | كُلُّ: her | نَفْسٍ: insanın | مَا: | كَسَبَتْ: kazandığı | وَهُمْ: ve onların | لَا: asla | يُظْلَمُونَ: zulme uğratılmadığı | (3:25) | |
|قُلِ: de ki | اللَّهُمَّ: Allah'ım | مَالِكَ: sahibisin | الْمُلْكِ: mülkün | تُؤْتِي: sen verirsin | الْمُلْكَ: mülkü | مَنْ: kimseye | تَشَاءُ: dilediğin | وَتَنْزِعُ: ve alırsın | الْمُلْكَ: mülkü | مِمَّنْ: kimseden | تَشَاءُ: dilediğin | وَتُعِزُّ: ve yükseltirsin | مَنْ: kimseyi | تَشَاءُ: dilediğin | وَتُذِلُّ: ve alçaltırsın | مَنْ: kimseyi | تَشَاءُ: dilediğini | بِيَدِكَ: senin elindedir | الْخَيْرُ: hayır (mal, iyilik) | إِنَّكَ: şüphesiz sen | عَلَىٰ: | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şeye | قَدِيرٌ: kadirsin | (3:26) | |
|تُولِجُ: sokarsın | اللَّيْلَ: geceyi | فِي: | النَّهَارِ: gündüze | وَتُولِجُ: ve sokarsın | النَّهَارَ: gündüzü | فِي: | اللَّيْلِ: geceye | وَتُخْرِجُ: ve çıkarırsın | الْحَيَّ: diriyi | مِنَ: -den | الْمَيِّتِ: ölü- | وَتُخْرِجُ: ve çıkarırsın | الْمَيِّتَ: ölüyü | مِنَ: -den | الْحَيِّ: diri- | وَتَرْزُقُ: ve rızıklandırırsın | مَنْ: kimseyi | تَشَاءُ: dilediğin | بِغَيْرِ: olmaksızın | حِسَابٍ: hesap | (3:27) | |
|لَا: | يَتَّخِذِ: edinmesin | الْمُؤْمِنُونَ: Mü'minler | الْكَافِرِينَ: kafirleri | أَوْلِيَاءَ: dost | مِنْ: | دُونِ: bırakıp | الْمُؤْمِنِينَ: inananları | وَمَنْ: ve kim | يَفْعَلْ: yaparsa | ذَٰلِكَ: böyle | فَلَيْسَ: kalmaz (değildir) | مِنَ: | اللَّهِ: Allah ile | فِي: | شَيْءٍ: bir şey (dostluğu) | إِلَّا: ancak başka | أَنْ: | تَتَّقُوا: korunmanız | مِنْهُمْ: onlardan | تُقَاةً: (gelebilecek) tehlikeden | وَيُحَذِّرُكُمُ: ve sizi sakındırır | اللَّهُ: Allah | نَفْسَهُ: kendisin(in emirlerine karşı gelmek)den | وَإِلَى: | اللَّهِ: ve Allah'adır | الْمَصِيرُ: dönüş | (3:28) | |
|قُلْ: de ki | إِنْ: eğer | تُخْفُوا: gizleseniz | مَا: olanı | فِي: | صُدُورِكُمْ: göğüslerinizde | أَوْ: veya | تُبْدُوهُ: açığa vursanız onu | يَعْلَمْهُ: onu bilir | اللَّهُ: Allah | وَيَعْلَمُ: ve bilir | مَا: olanı | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَمَا: ve olanı | فِي: | الْأَرْضِ: yerde | وَاللَّهُ: Allah | عَلَىٰ: | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şeye | قَدِيرٌ: kadirdir | (3:29) | |
|يَوْمَ: O gün | تَجِدُ: bulacaktır | كُلُّ: her | نَفْسٍ: nefis | مَا: şeyleri | عَمِلَتْ: yaptığı | مِنْ: -dan | خَيْرٍ: hayır- | مُحْضَرًا: hazır | وَمَا: ve şeyleri | عَمِلَتْ: işlediği | مِنْ: -ten | سُوءٍ: kötülük- | تَوَدُّ: ister | لَوْ: keşke olsa | أَنَّ: | بَيْنَهَا: onunla (kötülükle) | وَبَيْنَهُ: kendisi arasında | أَمَدًا: bir mesafe | بَعِيدًا: uzak | وَيُحَذِّرُكُمُ: ve sizi sakındırıyor | اللَّهُ: Allah | نَفْسَهُ: kendisin(in emirlerine karşı gelmek)den | وَاللَّهُ: Allah | رَءُوفٌ: şefkatlidir | بِالْعِبَادِ: kulllarına | (3:30) | |
|قُلْ: de ki | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: siz | تُحِبُّونَ: seviyorsanız | اللَّهَ: Allah'ı | فَاتَّبِعُونِي: bana uyun ki | يُحْبِبْكُمُ: sizi sevsin | اللَّهُ: Allah da | وَيَغْفِرْ: ve bağışlasın | لَكُمْ: sizin | ذُنُوبَكُمْ: günahlarınızı | وَاللَّهُ: Allah | غَفُورٌ: bağışlayandır | رَحِيمٌ: esirgeyendir | (3:31) | |
|قُلْ: de ki | أَطِيعُوا: ita'at edin | اللَّهَ: Allah'a | وَالرَّسُولَ: ve Elçiye | فَإِنْ: eğer | تَوَلَّوْا: dönerlerse | فَإِنَّ: muhakkak ki | اللَّهَ: Allah | لَا: | يُحِبُّ: sevmez | الْكَافِرِينَ: kafirleri | (3:32) | |
|إِنَّ: elbette | اللَّهَ: Allah | اصْطَفَىٰ: seçip üstün kıldı | ادَمَ: Adem'i | وَنُوحًا: ve Nuh'u | وَالَ: ve ailesini | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim | وَالَ: ve ailesini | عِمْرَانَ: İmran | عَلَى: üzerine | الْعَالَمِينَ: alemler | (3:33) | |
|ذُرِّيَّةً: türeyen nesil(ler)dir | بَعْضُهَا: bazısı (birbirinden) | مِنْ: -ndan | بَعْضٍ: bazısı | وَاللَّهُ: Allah | سَمِيعٌ: işitendir | عَلِيمٌ: bilendir | (3:34) | |
|إِذْ: hani | قَالَتِ: demişti ki | امْرَأَتُ: karısı | عِمْرَانَ: İmran'ın | رَبِّ: Rabbim | إِنِّي: şüphesiz ben | نَذَرْتُ: adadım | لَكَ: sana | مَا: olanı | فِي: | بَطْنِي: karnımda | مُحَرَّرًا: tam hür olarak | فَتَقَبَّلْ: kabul buyur | مِنِّي: benden | إِنَّكَ: şüphesiz | أَنْتَ: sen | السَّمِيعُ: işitensin | الْعَلِيمُ: bilensin | (3:35) | |
|فَلَمَّا: ne zaman ki | وَضَعَتْهَا: onu doğurunca | قَالَتْ: şöyle söyledi | رَبِّ: Rabbim | إِنِّي: şüphesiz ben | وَضَعْتُهَا: onu doğurdum | أُنْثَىٰ: bir kız | وَاللَّهُ: Allah | أَعْلَمُ: bilirken | بِمَا: (onun) ne | وَضَعَتْ: doğurduğunu | وَلَيْسَ: ve değildir | الذَّكَرُ: erkek | كَالْأُنْثَىٰ: kız gibi | وَإِنِّي: doğrusu ben | سَمَّيْتُهَا: ona adını verdim | مَرْيَمَ: Meryem | وَإِنِّي: şüphesiz ben | أُعِيذُهَا: onu ısmarlıyorum | بِكَ: sana | وَذُرِّيَّتَهَا: ve soyunu | مِنَ: -nden | الشَّيْطَانِ: şeytan(ın şerri)- | الرَّجِيمِ: kovulmuş | (3:36) | |
|فَتَقَبَّلَهَا: kabul buyurdu onu | رَبُّهَا: Rabbi | بِقَبُولٍ: kabulle (şekilde) | حَسَنٍ: güzel bir | وَأَنْبَتَهَا: ve onu yetiştirdi | نَبَاتًا: bir bitki (gibi) | حَسَنًا: güzel | وَكَفَّلَهَا: ve onun bakımını üstlendi | زَكَرِيَّا: Zekeriyya da | كُلَّمَا: her | دَخَلَ: girdiğinde | عَلَيْهَا: onun yanına | زَكَرِيَّا: Zekeriyya | الْمِحْرَابَ: mihraba | وَجَدَ: bulurdu | عِنْدَهَا: yanında | رِزْقًا: bir rızık | قَالَ: derdi | يَا: EY/HEY/AH | مَرْيَمُ: Meryem | أَنَّىٰ: nereden? | لَكِ: sana | هَٰذَا: bu | قَالَتْ: (O da) derdi | هُوَ: Bu | مِنْ: | عِنْدِ: katından | اللَّهِ: Allah | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يَرْزُقُ: rızık verir | مَنْ: kimseye | يَشَاءُ: dilediği | بِغَيْرِ: olmaksızın | حِسَابٍ: hesap | (3:37) | |
|هُنَالِكَ: orada | دَعَا: du'a etti | زَكَرِيَّا: Zekeriyya | رَبَّهُ: Rabbine | قَالَ: dedi ki | رَبِّ: Rabbim | هَبْ: ver | لِي: bana | مِنْ: | لَدُنْكَ: katından | ذُرِّيَّةً: bir nesil | طَيِّبَةً: temiz | إِنَّكَ: şüphesiz sen | سَمِيعُ: işitensin | الدُّعَاءِ: çağrıyı | (3:38) | |
|فَنَادَتْهُ: ona seslendiler | الْمَلَائِكَةُ: melekler | وَهُوَ: ve onu | قَائِمٌ: doğrultup | يُصَلِّي: desteklerler | فِي: -içinde | الْمِحْرَابِ: mihrab/harabiyet- | أَنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يُبَشِّرُكَ: sana müjdeler | بِيَحْيَىٰ: Yahya'yı | مُصَدِّقًا: doğrulayıcı | بِكَلِمَةٍ: bir kelimeyi | مِنَ: -tan | اللَّهِ: Allah- | وَسَيِّدًا: ve efendi | وَحَصُورًا: ve nefsine hakim | وَنَبِيًّا: ve bir peygamber olacak | مِنَ: -den | الصَّالِحِينَ: iyiler- | (3:39) | |
|قَالَ: dedi ki | رَبِّ: Rabbim | أَنَّىٰ: nasıl? | يَكُونُ: olur | لِي: benim | غُلَامٌ: oğlum | وَقَدْ: halbuki | بَلَغَنِيَ: bana gelip çatmış | الْكِبَرُ: ihtiyarlık | وَامْرَأَتِي: ve karım da | عَاقِرٌ: kısırken | قَالَ: (Allah) dedi | كَذَٰلِكَ: öyle (ama) | اللَّهُ: Allah | يَفْعَلُ: yapar | مَا: şeyi | يَشَاءُ: dilediği | (3:40) | |
|قَالَ: dedi di | رَبِّ: Rabbim | اجْعَلْ: o halde ver | لِي: bana | ايَةً: bir alamet | قَالَ: (Allah) dedi ki | ايَتُكَ: senin alametin | أَلَّا: | تُكَلِّمَ: konuşamamandır | النَّاسَ: insanlarla | ثَلَاثَةَ: üç | أَيَّامٍ: gün | إِلَّا: başka | رَمْزًا: işaretten | وَاذْكُرْ: ve an | رَبَّكَ: Rabbini | كَثِيرًا: çok | وَسَبِّحْ: ve (O'nu) tesbih et | بِالْعَشِيِّ: akşam | وَالْإِبْكَارِ: ve sabah | (3:41) | |
|وَإِذْ: bir zaman | قَالَتِ: demişti ki | الْمَلَائِكَةُ: Melekler | يَا: EY/HEY/AH | مَرْيَمُ: Meryem | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | اصْطَفَاكِ: seni seçti | وَطَهَّرَكِ: ve temizledi | وَاصْطَفَاكِ: ve seni üstün kıldı | عَلَىٰ: üzerine | نِسَاءِ: kadınları | الْعَالَمِينَ: dünyaların | (3:42) | |
|يَا: EY/HEY/AH | مَرْيَمُ: Meryem | اقْنُتِي: divan dur | لِرَبِّكِ: Rabbine | وَاسْجُدِي: ve secde et | وَارْكَعِي: ve (huzurunda) eğil | مَعَ: beraber | الرَّاكِعِينَ: eğilenlerle | (3:43) | |
|ذَٰلِكَ: bunlar | مِنْ: -ndendir | أَنْبَاءِ: haberleri- | الْغَيْبِ: görünmez alemin | نُوحِيهِ: vahyettiğimiz | إِلَيْكَ: sana | وَمَا: | كُنْتَ: sen değildin | لَدَيْهِمْ: onların yanında | إِذْ: zaman | يُلْقُونَ: attıkları | أَقْلَامَهُمْ: (kur'a) oklarını | أَيُّهُمْ: hangisi | يَكْفُلُ: kefil olacak (diye) | مَرْيَمَ: Meryem'e | وَمَا: | كُنْتَ: sen değildin | لَدَيْهِمْ: yanlarında | إِذْ: zaman | يَخْتَصِمُونَ: birbirleriyle çekiştikleri | (3:44) | |
|إِذْ: hani | قَالَتِ: demişti | الْمَلَائِكَةُ: Melekler | يَا: EY/HEY/AH | مَرْيَمُ: Meryem | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يُبَشِّرُكِ: seni müjdeliyor | بِكَلِمَةٍ: bir kelime ile | مِنْهُ: kendisinden | اسْمُهُ: onun adı | الْمَسِيحُ: Mesih'dir | عِيسَى: Îsa | ابْنُ: oğlu | مَرْيَمَ: Meryem | وَجِيهًا: yüzdedir (şereflidir) | فِي: | الدُّنْيَا: dünyada | وَالْاخِرَةِ: ve ahirette | وَمِنَ: | الْمُقَرَّبِينَ: ve (Allah'a) yakın olanlardandır | (3:45) | |
|وَيُكَلِّمُ: ve konuşacak | النَّاسَ: insanlara | فِي: | الْمَهْدِ: beşikte | وَكَهْلًا: ve yetişkinlikte | وَمِنَ: | الصَّالِحِينَ: ve iyilerden olacaktır | (3:46) | |
|قَالَتْ: dedi ki | رَبِّ: Rabbim | أَنَّىٰ: nasıl | يَكُونُ: olur | لِي: benim | وَلَدٌ: çocuğum | وَلَمْ: | يَمْسَسْنِي: bana dokunmamışken | بَشَرٌ: bir beşer | قَالَ: dedi | كَذَٰلِكِ: böyledir | اللَّهُ: Allah | يَخْلُقُ: yaratır | مَا: şeyi | يَشَاءُ: dilediği | إِذَا: zaman | قَضَىٰ: istediği | أَمْرًا: bir şey(in olmasını) | فَإِنَّمَا: sadece | يَقُولُ: der | لَهُ: ona | كُنْ: 'ol' | فَيَكُونُ: o da oluverir | (3:47) | |
|وَيُعَلِّمُهُ: ve ona öğretecektir | الْكِتَابَ: Kitabı | وَالْحِكْمَةَ: ve Hikmeti | وَالتَّوْرَاةَ: ve Tevrat'ı | وَالْإِنْجِيلَ: ve İncil'i | (3:48) | |
|وَرَسُولًا: ve bir elçi (şöyle diyen) | إِلَىٰ: | بَنِي: oğullarına | إِسْرَائِيلَ: İsrail | أَنِّي: ben | قَدْ: doğrusu | جِئْتُكُمْ: size getirdim | بِايَةٍ: bir mu'cize | مِنْ: -den | رَبِّكُمْ: Rabbiniz- | أَنِّي: ben | أَخْلُقُ: yaratırım | لَكُمْ: sizin için | مِنَ: -dan | الطِّينِ: çamur- | كَهَيْئَةِ: şeklinde bir şey | الطَّيْرِ: kuş | فَأَنْفُخُ: üflerim | فِيهِ: ona | فَيَكُونُ: hemen oluverir | طَيْرًا: bir kuş | بِإِذْنِ: izniyle | اللَّهِ: Allah'ın | وَأُبْرِئُ: ve iyileştiririm | الْأَكْمَهَ: körü | وَالْأَبْرَصَ: ve alacalıyı | وَأُحْيِي: ve diriltirim | الْمَوْتَىٰ: ölüleri | بِإِذْنِ: izniyle | اللَّهِ: Allah'ın | وَأُنَبِّئُكُمْ: ve size haber veririm | بِمَا: ne | تَأْكُلُونَ: yediğinizi | وَمَا: ve ne | تَدَّخِرُونَ: biriktirdiğinizi | فِي: | بُيُوتِكُمْ: evlerinizde | إِنَّ: elbette | فِي: | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: bir ibret vardır | لَكُمْ: sizin için | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | مُؤْمِنِينَ: inanıyor | (3:49) | |
|وَمُصَدِّقًا: ve doğrulayıcı olarak | لِمَا: şeyi | بَيْنَ: | يَدَيَّ: benden önce gelen | مِنَ: | التَّوْرَاةِ: Tevrat'ı | وَلِأُحِلَّ: ve helal kılmak için | لَكُمْ: size | بَعْضَ: bazı | الَّذِي: şeyleri | حُرِّمَ: haram kılınan | عَلَيْكُمْ: size | وَجِئْتُكُمْ: ve size getirdim | بِايَةٍ: bir mu'cize | مِنْ: -den | رَبِّكُمْ: Rabbiniz- | فَاتَّقُوا: o halde korkun | اللَّهَ: Allah'tan | وَأَطِيعُونِ: ve bana ita'at edin | (3:50) | |
|إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | رَبِّي: benim Rabbimdir | وَرَبُّكُمْ: ve sizin de Rabbinizdir | فَاعْبُدُوهُ: O'na kulluk edin | هَٰذَا: budur | صِرَاطٌ: yol | مُسْتَقِيمٌ: doğru | (3:51) | |
|فَلَمَّا: ne zaman ki | أَحَسَّ: sezdi | عِيسَىٰ: Îsa | مِنْهُمُ: onlardan | الْكُفْرَ: inkarı | قَالَ: dedi ki | مَنْ: kimler | أَنْصَارِي: bana yardımcı olacak | إِلَى: (yolunda) | اللَّهِ: Allah | قَالَ: dediler | الْحَوَارِيُّونَ: Havariler | نَحْنُ: Biz | أَنْصَارُ: yardımcılarıyız | اللَّهِ: Allah(yolun)un | امَنَّا: inandık | بِاللَّهِ: Allah'a | وَاشْهَدْ: şahid ol | بِأَنَّا: biz | مُسْلِمُونَ: müslümanlarız | (3:52) | |
|رَبَّنَا: Rabbimiz | امَنَّا: inandık | بِمَا: şeye | أَنْزَلْتَ: senin indirdiğin | وَاتَّبَعْنَا: ve uyduk | الرَّسُولَ: elçiye | فَاكْتُبْنَا: bizi yaz | مَعَ: beraber | الشَّاهِدِينَ: şahidlerle | (3:53) | |
|وَمَكَرُوا: ve tuzak kurdular | وَمَكَرَ: ve tuzak kurdu | اللَّهُ: Allah da | وَاللَّهُ: çünkü Allah | خَيْرُ: en iyi | الْمَاكِرِينَ: tuzak kurandır | (3:54) | |
|إِذْ: hani | قَالَ: demişti | اللَّهُ: Allah | يَا: EY/HEY/AH | عِيسَىٰ: Îsa | إِنِّي: elbette ben | مُتَوَفِّيكَ: senin canını alacağım | وَرَافِعُكَ: ve seni yükselteceğim | إِلَيَّ: bana | وَمُطَهِّرُكَ: ve seni temizleyeceğim | مِنَ: -den | الَّذِينَ: kimseler- | كَفَرُوا: inkar eden | وَجَاعِلُ: ve tutacağım | الَّذِينَ: kimseleri | اتَّبَعُوكَ: sana uyan | فَوْقَ: üstünde | الَّذِينَ: kimselerim | كَفَرُوا: inkar eden | إِلَىٰ: kadar | يَوْمِ: gününe | الْقِيَامَةِ: kıyamet | ثُمَّ: sonra | إِلَيَّ: bana olacaktır | مَرْجِعُكُمْ: dönüşünüz | فَأَحْكُمُ: ben hükmedeceğim | بَيْنَكُمْ: aranızda | فِيمَا: şeyler (hakkında) | كُنْتُمْ: sizin | فِيهِ: onda | تَخْتَلِفُونَ: ayrılığa düştüğünüz | (3:55) | |
|فَأَمَّا: gelince | الَّذِينَ: kimselere | كَفَرُوا: inkar eden | فَأُعَذِّبُهُمْ: onlara azabedeceğim | عَذَابًا: azapla | شَدِيدًا: şiddetli | فِي: | الدُّنْيَا: dünyada da | وَالْاخِرَةِ: ve ahirette de | وَمَا: olmayacaktır | لَهُمْ: onların | مِنْ: hiçbir | نَاصِرِينَ: yardımcıları da | (3:56) | |
|وَأَمَّا: gelince | الَّذِينَ: kimselere | امَنُوا: inanan | وَعَمِلُوا: ve yapanlara | الصَّالِحَاتِ: iyi şeyler | فَيُوَفِّيهِمْ: (Allah) tam olarak verecektir | أُجُورَهُمْ: mükafatlarını | وَاللَّهُ: Allah | لَا: | يُحِبُّ: sevmez | الظَّالِمِينَ: zalimleri | (3:57) | |
|ذَٰلِكَ: işte bu | نَتْلُوهُ: okuduğumuz | عَلَيْكَ: sana | مِنَ: -den | الْايَاتِ: ayetler- | وَالذِّكْرِ: ve Zikir(Kitap)dandır | الْحَكِيمِ: hikmetli | (3:58) | |
|إِنَّ: şüphesiz | مَثَلَ: durumu | عِيسَىٰ: Îsa'nın | عِنْدَ: yanında | اللَّهِ: Allah'ın | كَمَثَلِ: durumu gibidir | ادَمَ: Adem'in | خَلَقَهُ: Onu yarattı | مِنْ: -tan | تُرَابٍ: toprak- | ثُمَّ: sonra | قَالَ: dedi ki | لَهُ: ona | كُنْ: Ol! | فَيَكُونُ: ve oldu | (3:59) | |
|الْحَقُّ: (Bu,) gerçektir | مِنْ: -den (gelen) | رَبِّكَ: Rabbin- | فَلَا: | تَكُنْ: öyle ise olma | مِنَ: -dan | الْمُمْتَرِينَ: kuşkulananlar- | (3:60) | |
|فَمَنْ: kim | حَاجَّكَ: seninle tartışmaya kalkarsa | فِيهِ: oun hakkında | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | مَا: şeylerden | جَاءَكَ: sana gelen | مِنَ: -den | الْعِلْمِ: ilim- | فَقُلْ: de ki | تَعَالَوْا: gelin | نَدْعُ: çağıralım | أَبْنَاءَنَا: oğullarımızı | وَأَبْنَاءَكُمْ: ve oğullarınızı | وَنِسَاءَنَا: ve kadınlarımızı | وَنِسَاءَكُمْ: ve kadınlarınızı | وَأَنْفُسَنَا: ve kendimizi | وَأَنْفُسَكُمْ: ve kendinizi | ثُمَّ: sonra | نَبْتَهِلْ: gönülden la'netle du'a edelim de | فَنَجْعَلْ: atalım (kılalım) | لَعْنَتَ: la'netini | اللَّهِ: Allah'ın | عَلَى: üstüne | الْكَاذِبِينَ: yalancıların | (3:61) | |
|إِنَّ: şüphesiz | هَٰذَا: budur | لَهُوَ: (Îsa hakkındaki) o | الْقَصَصُ: kıssa (öykü) | الْحَقُّ: gerçek | وَمَا: yoktur | مِنْ: hiçbir | إِلَٰهٍ: tanrı | إِلَّا: başka | اللَّهُ: Allah'tan | وَإِنَّ: ve elbette | اللَّهَ: Allah | لَهُوَ: O | الْعَزِيزُ: azizdir (kesin galib) | الْحَكِيمُ: hüküm ve hikmet sahibidir | (3:62) | |
|فَإِنْ: eğer | تَوَلَّوْا: dönerlerse | فَإِنَّ: muhakkak ki | اللَّهَ: Allah | عَلِيمٌ: bilir | بِالْمُفْسِدِينَ: bozguncuları | (3:63) | |
|قُلْ: de ki | يَا: EY/HEY/AH | أَهْلَ: halk | الْكِتَابِ: Kitap | تَعَالَوْا: gelin | إِلَىٰ: | كَلِمَةٍ: bir kelimeye | سَوَاءٍ: eşit olan | بَيْنَنَا: bizim aramızda | وَبَيْنَكُمْ: ve sizin aranızda | أَلَّا: | نَعْبُدَ: ibadet etmeyelim | إِلَّا: başkasına | اللَّهَ: Allah'tan | وَلَا: | نُشْرِكَ: ortak koşmayalım | بِهِ: O'na | شَيْئًا: hiçbirşeyi | وَلَا: | يَتَّخِذَ: edinmeyelim | بَعْضُنَا: bazımız | بَعْضًا: bazımızı | أَرْبَابًا: tanrılar | مِنْ: | دُونِ: başka | اللَّهِ: Allah'tan | فَإِنْ: eğer | تَوَلَّوْا: yüz çevirirlerse | فَقُولُوا: deyin | اشْهَدُوا: şahid olun | بِأَنَّا: şüphesiz biz | مُسْلِمُونَ: müslümanlarız | (3:64) | |
|يَا: EY/HEY/AH | أَهْلَ: halk | الْكِتَابِ: Kitap | لِمَ: neden | تُحَاجُّونَ: tartışıyorsunuz | فِي: hakkında | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim | وَمَا: | أُنْزِلَتِ: oysa indirilmiştir | التَّوْرَاةُ: Tevrat | وَالْإِنْجِيلُ: ve İncil | إِلَّا: ancak | مِنْ: | بَعْدِهِ: ondan sonra | أَفَلَا: | تَعْقِلُونَ: düşünmüyor musunuz? | (3:65) | |
|هَا أَنْتُمْ: işte siz böylesiniz | : | هَٰؤُلَاءِ: o kimseler ki | حَاجَجْتُمْ: tartışıyorsunuz | فِيمَا: olan şey | لَكُمْ: sizin | بِهِ: onun (hakkında) | عِلْمٌ: biraz bilginiz | فَلِمَ: ama neden? | تُحَاجُّونَ: tartışıyorsunuz | فِيمَا: hakkında | لَيْسَ: olmayan | لَكُمْ: sizin | بِهِ: onun (hakkında) | عِلْمٌ: bilginiz | وَاللَّهُ: Allah | يَعْلَمُ: bilir | وَأَنْتُمْ: ve siz | لَا: | تَعْلَمُونَ: bilmezsiniz | (3:66) | |
|مَا: | كَانَ: değildi | إِبْرَاهِيمُ: İbrahim | يَهُودِيًّا: yahudi | وَلَا: ne de | نَصْرَانِيًّا: hıristiyan | وَلَٰكِنْ: fakat | كَانَ: idi | حَنِيفًا: dosdoğru | مُسْلِمًا: bir müslüman | وَمَا: | كَانَ: ve değildi | مِنَ: -den | الْمُشْرِكِينَ: müşrikler- | (3:67) | |
|إِنَّ: doğrusu | أَوْلَى: en yakın olanı | النَّاسِ: insanların | بِإِبْرَاهِيمَ: İbrahim'e | لَلَّذِينَ: kimselerdir | اتَّبَعُوهُ: ona uyan(lar) | وَهَٰذَا: ve bu | النَّبِيُّ: peygamber | وَالَّذِينَ: ve kimselerdir | امَنُوا: inanan(lar) | وَاللَّهُ: Allah da | وَلِيُّ: dostudur | الْمُؤْمِنِينَ: mü'minlerin | (3:68) | |
|وَدَّتْ: istedi ki | طَائِفَةٌ: bir grup | مِنْ: -nden | أَهْلِ: ehli- | الْكِتَابِ: Kitap | لَوْ: eğer | يُضِلُّونَكُمْ: sizi saptırsınlar | وَمَا: oysa | يُضِلُّونَ: saptırıyorlar | إِلَّا: sadece | أَنْفُسَهُمْ: kendilerini | وَمَا: | يَشْعُرُونَ: farkında değiller | (3:69) | |
|يَا: EY/HEY/AH | أَهْلَ: halk | الْكِتَابِ: Kitap | لِمَ: niçin? | تَكْفُرُونَ: inkar ediyorsunuz | بِايَاتِ: ayetlerini | اللَّهِ: Allah'ın | وَأَنْتُمْ: ve siz | تَشْهَدُونَ: (gerçeği) gördüğünüz halde | (3:70) | |
|يَا: EY/HEY/AH | أَهْلَ: halk | الْكِتَابِ: Kitap | لِمَ: niçin | تَلْبِسُونَ: karıştırıyorsunuz | الْحَقَّ: hakkı | بِالْبَاطِلِ: batılla | وَتَكْتُمُونَ: ve gizliyorsunuz | الْحَقَّ: gerçeği | وَأَنْتُمْ: ve siz | تَعْلَمُونَ: bildiğiniz halde | (3:71) | |
|وَقَالَتْ: ve dedi ki | طَائِفَةٌ: bir grup | مِنْ: -nden | أَهْلِ: ehli- | الْكِتَابِ: Kitap | امِنُوا: inanın | بِالَّذِي: olana | أُنْزِلَ: indirilmiş | عَلَى: üzerine | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: inanan(lara) | وَجْهَ: önünde | النَّهَارِ: günün | وَاكْفُرُوا: ve inkar edin | اخِرَهُ: sonunda | لَعَلَّهُمْ: belki onlar | يَرْجِعُونَ: dönerler | (3:72) | |
|وَلَا: | تُؤْمِنُوا: ve güvenmeyin | إِلَّا: başkasına | لِمَنْ: kimseden | تَبِعَ: uyan | دِينَكُمْ: sizin dininize | قُلْ: de ki | إِنَّ: şüphesiz | الْهُدَىٰ: Hidayet | هُدَى: hidayetidir | اللَّهِ: Allah'ın | أَنْ: | يُؤْتَىٰ: verilmesinden (mi?) | أَحَدٌ: birine | مِثْلَ: benzerinin | مَا: şeyin | أُوتِيتُمْ: size verilen | أَوْ: veya | يُحَاجُّوكُمْ: (aleyhinize) deliller getireceklerinden (mi?) | عِنْدَ: huzurunda | رَبِّكُمْ: Rabbinizin | قُلْ: de ki | إِنَّ: şüphesiz | الْفَضْلَ: Lutuf | بِيَدِ: elindedir | اللَّهِ: Allah'ın | يُؤْتِيهِ: onu verir | مَنْ: kimseye | يَشَاءُ: dilediği | وَاللَّهُ: Allah'ın | وَاسِعٌ: (lutfu) geniştir | عَلِيمٌ: (O her şeyi) bilendir | (3:73) | |
|يَخْتَصُّ: has kılar | بِرَحْمَتِهِ: Rahmetini | مَنْ: kimseye | يَشَاءُ: dilediği | وَاللَّهُ: Allah | ذُو: sahibidir | الْفَضْلِ: lutuf ve ikram | الْعَظِيمِ: büyük | (3:74) | |
|وَمِنْ: -nden | أَهْلِ: ehli- | الْكِتَابِ: Kitap | مَنْ: öylesi (vardır ki) | إِنْ: eğer | تَأْمَنْهُ: ona emanet bıraksan | بِقِنْطَارٍ: yüklerle mal | يُؤَدِّهِ: onu öder | إِلَيْكَ: sana | وَمِنْهُمْ: ve onlardan | مَنْ: öylesi (de vardır ki) | إِنْ: eğer | تَأْمَنْهُ: ona versen | بِدِينَارٍ: bir dinar | لَا: | يُؤَدِّهِ: onu ödemez | إِلَيْكَ: sana | إِلَّا: başka türlü | مَا: | دُمْتَ: sürekli | عَلَيْهِ: başına | قَائِمًا: dikilmeden | ذَٰلِكَ: bu | بِأَنَّهُمْ: onların (içindir) | قَالُوا: dedikleri | لَيْسَ: yoktur | عَلَيْنَا: bize | فِي: karşı | الْأُمِّيِّينَ: ümmilere | سَبِيلٌ: bir yol (sorumluluk) | وَيَقُولُونَ: ve söylüyorlar | عَلَى: karşı | اللَّهِ: Allah'a | الْكَذِبَ: yalan | وَهُمْ: ve onlar | يَعْلَمُونَ: bile bile | (3:75) | |
|بَلَىٰ: Hayır | مَنْ: kim | أَوْفَىٰ: yerine getirir | بِعَهْدِهِ: sözünü | وَاتَّقَىٰ: ve (günahtan) korunursa | فَإِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah (da) | يُحِبُّ: sever | الْمُتَّقِينَ: korunanları | (3:76) | |
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler (var ya) | يَشْتَرُونَ: satanlar | بِعَهْدِ: verdikleri sözü | اللَّهِ: Allah'a | وَأَيْمَانِهِمْ: ve yeminlerini | ثَمَنًا: paraya | قَلِيلًا: az bir | أُولَٰئِكَ: işte | لَا: yoktur | خَلَاقَ: bir payı | لَهُمْ: onların | فِي: | الْاخِرَةِ: ahirette | وَلَا: | يُكَلِّمُهُمُ: onlara konuşmayacak | اللَّهُ: Allah | وَلَا: | يَنْظُرُ: bakmayacak | إِلَيْهِمْ: onlara | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | وَلَا: | يُزَكِّيهِمْ: ve onları yüceltmeyecektir | وَلَهُمْ: ve Onların | عَذَابٌ: bir azab | أَلِيمٌ: acıklı | (3:77) | |
|وَإِنَّ: ve şüphesiz | مِنْهُمْ: onlardan | لَفَرِيقًا: bir grup (var ki) | يَلْوُونَ: eğip bükerler | أَلْسِنَتَهُمْ: dillerini | بِالْكِتَابِ: Kitapla | لِتَحْسَبُوهُ: siz sanasınız diye | مِنَ: -tan | الْكِتَابِ: Kitap- | وَمَا: (halbuki) yoktur | هُوَ: o | مِنَ: | الْكِتَابِ: Kitapta | وَيَقُولُونَ: ve derler | هُوَ: o | مِنْ: -ndandır | عِنْدِ: katı- | اللَّهِ: Allah | وَمَا: oysa değildir | هُوَ: o | مِنْ: -ndan | عِنْدِ: katı- | اللَّهِ: Allah | وَيَقُولُونَ: ve söylerler | عَلَى: karşı | اللَّهِ: Allah'a | الْكَذِبَ: yalan | وَهُمْ: ve onlar | يَعْلَمُونَ: bile bile | (3:78) | |
|مَا: | كَانَ: mümkün değildir | لِبَشَرٍ: hiçbir insanın | أَنْ: | يُؤْتِيَهُ: ona vermesinden (sonra) | اللَّهُ: Allah | الْكِتَابَ: Kitap | وَالْحُكْمَ: hüküm (hikmet) | وَالنُّبُوَّةَ: ve peygamberlik | ثُمَّ: sonra (o kalksın) | يَقُولَ: demesi | لِلنَّاسِ: insanlara | كُونُوا: olun | عِبَادًا: kul(lar) | لِي: bana | مِنْ: | دُونِ: bırakıp | اللَّهِ: Allah'ı | وَلَٰكِنْ: fakat (der ki) | كُونُوا: olun | رَبَّانِيِّينَ: Rabbe halis kullar | بِمَا: şeyler gereğince | كُنْتُمْ: olduğunuz | تُعَلِّمُونَ: okuyor | الْكِتَابَ: Kitap | وَبِمَا: ve | كُنْتُمْ: olduğunuz | تَدْرُسُونَ: öğretiyor | (3:79) | |
|وَلَا: | يَأْمُرَكُمْ: ve size emretmez | أَنْ: diye | تَتَّخِذُوا: edinin | الْمَلَائِكَةَ: Melekleri | وَالنَّبِيِّينَ: ve peygamberleri | أَرْبَابًا: tanrılar | أَيَأْمُرُكُمْ: size emreder mi? | بِالْكُفْرِ: inkar etmeyi | بَعْدَ: sonra | إِذْ: olduktan | أَنْتُمْ: siz | مُسْلِمُونَ: müslümanlar | (3:80) | |
|وَإِذْ: ve ne zaman | أَخَذَ: almıştı | اللَّهُ: Allah | مِيثَاقَ: şöyle söz | النَّبِيِّينَ: peygamberlerden | لَمَا: elbette | اتَيْتُكُمْ: size verdim | مِنْ: | كِتَابٍ: Kitap | وَحِكْمَةٍ: ve hikmet | ثُمَّ: sonra | جَاءَكُمْ: geldiğinde | رَسُولٌ: bir peygamber | مُصَدِّقٌ: doğrulayıcı | لِمَا: bulunan(Kitap)ı | مَعَكُمْ: yanınızda | لَتُؤْمِنُنَّ: mutlaka inanacak | بِهِ: ona | وَلَتَنْصُرُنَّهُ: ve ona mutlaka yardım edeceksiniz | قَالَ: demişti | أَأَقْرَرْتُمْ: bunu kabul ettiniz mi? | وَأَخَذْتُمْ: ve aldınız mı? | عَلَىٰ: üzerinize | ذَٰلِكُمْ: bu hususta | إِصْرِي: ağır ahdimi | قَالُوا: dediler | أَقْرَرْنَا: kabul ettik | قَالَ: dedi | فَاشْهَدُوا: o halde tanık olun | وَأَنَا: ben de | مَعَكُمْ: sizinle beraber | مِنَ: | الشَّاهِدِينَ: tanık olanlardanım | (3:81) | |
|فَمَنْ: artık kim | تَوَلَّىٰ: dönerse | بَعْدَ: sonra | ذَٰلِكَ: bundan | فَأُولَٰئِكَ: işte | هُمُ: onlar | الْفَاسِقُونَ: fasıklardır | (3:82) | |
|أَفَغَيْرَ: başkasını mı | دِينِ: dininden | اللَّهِ: Allah'ın | يَبْغُونَ: arıyorlar | وَلَهُ: ve onlar | أَسْلَمَ: teslim olmuştur | مَنْ: olanların hepsi | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَالْأَرْضِ: ve yerde | طَوْعًا: isteyerek | وَكَرْهًا: ve(ya) istemeyerek | وَإِلَيْهِ: ve O'na | يُرْجَعُونَ: döndürüleceklerdir | (3:83) | |
|قُلْ: de ki | امَنَّا: inandık | بِاللَّهِ: Allah'a | وَمَا: şeye | أُنْزِلَ: indirilen | عَلَيْنَا: bize | وَمَا: ve şeye | أُنْزِلَ: indirilen | عَلَىٰ: | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim'e | وَإِسْمَاعِيلَ: ve İsma'il'e | وَإِسْحَاقَ: ve İshak'a | وَيَعْقُوبَ: ve Ya'kub'a | وَالْأَسْبَاطِ: ve sıbtlara | وَمَا: ve şeye | أُوتِيَ: verilen | مُوسَىٰ: Musa'ya | وَعِيسَىٰ: ve Îsa'ya | وَالنَّبِيُّونَ: ve peygamberlere | مِنْ: tarafından | رَبِّهِمْ: Rableri | لَا: | نُفَرِّقُ: ayırım yapmayız | بَيْنَ: arasında | أَحَدٍ: hiçbirinin | مِنْهُمْ: onlar | وَنَحْنُ: ve biz | لَهُ: O'na | مُسْلِمُونَ: teslim olanlarız | (3:84) | |
|وَمَنْ: ve kim | يَبْتَغِ: ararsa | غَيْرَ: başka | الْإِسْلَامِ: İslam'dan | دِينًا: bir din | فَلَنْ: (bilsin ki) asla | يُقْبَلَ: (o din) kabul edilmeyecek | مِنْهُ: ondan | وَهُوَ: ve o | فِي: | الْاخِرَةِ: ahirette | مِنَ: | الْخَاسِرِينَ: kaybedenlerden olacaktır | (3:85) | |
|كَيْفَ: nasıl | يَهْدِي: yol gösterir | اللَّهُ: Allah | قَوْمًا: bir topluma | كَفَرُوا: inkar eden | بَعْدَ: sonra | إِيمَانِهِمْ: İman ettikten | وَشَهِدُوا: ve gördükten | أَنَّ: gerçekten | الرَّسُولَ: Resul'ün | حَقٌّ: hak olduğunu | وَجَاءَهُمُ: ve kendilerine geldikten | الْبَيِّنَاتُ: açık deliller | وَاللَّهُ: Allah | لَا: | يَهْدِي: doğru yola iletmez | الْقَوْمَ: toplumu | الظَّالِمِينَ: zalim | (3:86) | |
|أُولَٰئِكَ: işte | جَزَاؤُهُمْ: onların cezası | أَنَّ: gerçekten | عَلَيْهِمْ: onların üzerine olmasıdır | لَعْنَةَ: la'neti | اللَّهِ: Allah'ın | وَالْمَلَائِكَةِ: ve meleklerin | وَالنَّاسِ: ve insanların | أَجْمَعِينَ: hepsinin | (3:87) | |
|خَالِدِينَ: ebedi kalacaklardır | فِيهَا: O(la'net)in içinde | لَا: | يُخَفَّفُ: hafifletilmeyecek | عَنْهُمُ: onlardan | الْعَذَابُ: azab | وَلَا: | هُمْ: ve onlara | يُنْظَرُونَ: fırsat verilmeyecektir | (3:88) | |
|إِلَّا: dışında | الَّذِينَ: kimseler | تَابُوا: tevbe eden | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | ذَٰلِكَ: ondan | وَأَصْلَحُوا: ve uslananlar | فَإِنَّ: çünkü | اللَّهَ: Allah | غَفُورٌ: çok bağışlayan | رَحِيمٌ: çok esirgeyendir | (3:89) | |
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: onlar ki | كَفَرُوا: inkar ettiler | بَعْدَ: sonra | إِيمَانِهِمْ: inandıktan | ثُمَّ: sonra | ازْدَادُوا: arttı | كُفْرًا: inkarları | لَنْ: | تُقْبَلَ: kabul edilmeyecektir | تَوْبَتُهُمْ: onların tevbeleri | وَأُولَٰئِكَ: ve işte | هُمُ: onlar | الضَّالُّونَ: sapıkların ta kendileridir | (3:90) | |
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden | وَمَاتُوا: ve ölenler | وَهُمْ: ve onlar | كُفَّارٌ: kafir olarak | فَلَنْ: | يُقْبَلَ: kabul edilmeyecektir | مِنْ: -nden | أَحَدِهِمْ: hiçbiri- | مِلْءُ: dolusu | الْأَرْضِ: dünya | ذَهَبًا: altın | وَلَوِ: ve olsa dahi | افْتَدَىٰ: fidye vermiş | بِهِ: onu | أُولَٰئِكَ: işte | لَهُمْ: onlar için vardır | عَذَابٌ: bir azab | أَلِيمٌ: acıklı | وَمَا: ve yoktur | لَهُمْ: onların | مِنْ: hiçbir | نَاصِرِينَ: yardımcıları | (3:91) | |
|لَنْ: asla | تَنَالُوا: eremezsiniz | الْبِرَّ: iyiliğe | حَتَّىٰ: kadar | تُنْفِقُوا: (Allah için) harcayıncaya | مِمَّا: şeylerden | تُحِبُّونَ: sevdiğiniz | وَمَا: ve ne ki? | تُنْفِقُوا: harcarsanız | مِنْ: herhangi bir | شَيْءٍ: şeyden | فَإِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | بِهِ: onu | عَلِيمٌ: bilir | (3:92) | |
|كُلُّ: bütün | الطَّعَامِ: yiyecekler | كَانَ: idi | حِلًّا: helal | لِبَنِي: oğullarına | إِسْرَائِيلَ: İsrail | إِلَّا: dışında | مَا: şeyler | حَرَّمَ: haram kıldığı | إِسْرَائِيلُ: İsrail'in | عَلَىٰ: | نَفْسِهِ: kendisine | مِنْ: | قَبْلِ: önce | أَنْ: | تُنَزَّلَ: indirilmeden | التَّوْرَاةُ: Tevrat | قُلْ: de ki | فَأْتُوا: getirin | بِالتَّوْرَاةِ: Tevrat'ı | فَاتْلُوهَا: ve okuyun | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | صَادِقِينَ: doğru | (3:93) | |
|فَمَنِ: artık kim | افْتَرَىٰ: uydurursa | عَلَى: hakkında | اللَّهِ: Allah | الْكَذِبَ: bir yalan | مِنْ: | بَعْدِ: sonra da | ذَٰلِكَ: bundan | فَأُولَٰئِكَ: işte | هُمُ: onlar | الظَّالِمُونَ: zalimlerdir | (3:94) | |
|قُلْ: de ki | صَدَقَ: doğru söyledi | اللَّهُ: Allah | فَاتَّبِعُوا: öyle ise uyun | مِلَّةَ: dinine | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim | حَنِيفًا: hanif (Allah'ı birleyici) olarak | وَمَا: (O) değil | كَانَ: idi | مِنَ: -dan | الْمُشْرِكِينَ: ortak koşanlar- | (3:95) | |
|إِنَّ: doğrusu | أَوَّلَ: önceki / evvelki | بَيْتٍ: Yapı | وُضِعَ: bırakılan | لِلنَّاسِ: insanlara | لَلَّذِي: -kimselere | بِبَكَّةَ: Bekkeyle | مُبَارَكًا: bereketlenen | وَهُدًى: ve hediye/hidayet kaynağı | لِلْعَالَمِينَ: bilinsin diye | (3:96) | |
|فِيهِ: onda | ايَاتٌ: deliller | بَيِّنَاتٌ: açıklayıcı | مَقَامُ: doğrultan | إِبْرَاهِيمَ: İbrahimi | وَمَنْ: ve -den/dan | دَخَلَهُ: girenler / dahil olanlar | كَانَ: olur | امِنًا: doğrulamış / emin | وَلِلَّهِ: ve Allah için | عَلَى: -üzerine | النَّاسِ: insanlar | حِجُّ: -haccetmek/tartışmak | الْبَيْتِ: Yapıyı | مَنِ: -den/dan | اسْتَطَاعَ: uyacaklar | إِلَيْهِ: onun | سَبِيلًا: yoluna | وَمَنْ: ve -den/dan | كَفَرَ: yalanlayan | فَإِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | غَنِيٌّ: zengindir | عَنِ: -den | الْعَالَمِينَ: bütün alemler- | (3:97) | |
|قُلْ: de ki | يَا: EY/HEY/AH | أَهْلَ: halk | الْكِتَابِ: Kitap | لِمَ: neden? | تَكْفُرُونَ: inkar ediyorsunuz | بِايَاتِ: ayetlerini | اللَّهِ: Allah'ın | وَاللَّهُ: Allah | شَهِيدٌ: tanık iken | عَلَىٰ: | مَا: şeylere | تَعْمَلُونَ: yaptığınız | (3:98) | |
|قُلْ: de ki | يَا: EY/HEY/AH | أَهْلَ: halk | الْكِتَابِ: Kitap | لِمَ: niçin? | تَصُدُّونَ: çevirmeğe çalışıyorsunuz | عَنْ: -ndan | سَبِيلِ: yolu- | اللَّهِ: Allah | مَنْ: kimseleri | امَنَ: inanan | تَبْغُونَهَا: göstermeğe yeltenerek | عِوَجًا: eğri | وَأَنْتُمْ: ve siz | شُهَدَاءُ: (gerçeğe) tanık olduğunuz halde | وَمَا: değildir | اللَّهُ: Allah | بِغَافِلٍ: habersiz | عَمَّا: -dan | تَعْمَلُونَ: yaptıklarınız- | (3:99) | |
|يَا: EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: inanan(lar) | إِنْ: şayet | تُطِيعُوا: uyarsanız | فَرِيقًا: gruba | مِنَ: herhangi bir | الَّذِينَ: kimselerden | أُوتُوا: verilen(ler) | الْكِتَابَ: Kitap | يَرُدُّوكُمْ: sizi döndürürler | بَعْدَ: sonra | إِيمَانِكُمْ: imanınızdan | كَافِرِينَ: kafir olarak | (3:100) | |
|وَكَيْفَ: ve nasıl? | تَكْفُرُونَ: inkar edersiniz | وَأَنْتُمْ: ve üstelik size | تُتْلَىٰ: okunmakta | عَلَيْكُمْ: size | ايَاتُ: ayetleri | اللَّهِ: Allah'ın | وَفِيكُمْ: ve aranızda iken | رَسُولُهُ: O'nun Elçisi | وَمَنْ: ve kim | يَعْتَصِمْ: sarılırsa | بِاللَّهِ: Allah'a | فَقَدْ: muhakkak ki o | هُدِيَ: iletilmiştir | إِلَىٰ: | صِرَاطٍ: yola | مُسْتَقِيمٍ: doğru | (3:101) | |
|يَا: EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: inanan(lar) | اتَّقُوا: korkun | اللَّهَ: Allah'tan | حَقَّ: hakkıyla | تُقَاتِهِ: O'na yaraşır biçimde | وَلَا: | تَمُوتُنَّ: ölmeyin | إِلَّا: dışında | وَأَنْتُمْ: siz | مُسْلِمُونَ: müslümanlar olmak | (3:102) | |
|وَاعْتَصِمُوا: ve yapışın | بِحَبْلِ: ipine | اللَّهِ: Allah'ın | جَمِيعًا: topluca | وَلَا: | تَفَرَّقُوا: ayrılmayın | وَاذْكُرُوا: ve hatırlayın | نِعْمَتَ: ni'metini | اللَّهِ: Allah'ın | عَلَيْكُمْ: size olan | إِذْ: hani | كُنْتُمْ: siz idiniz | أَعْدَاءً: birbirinize düşman | فَأَلَّفَ: (Allah) uzlaştırdı | بَيْنَ: arasını | قُلُوبِكُمْ: kalblerinizin | فَأَصْبَحْتُمْ: (haline) geldiniz | بِنِعْمَتِهِ: O'un ni'metiyle | إِخْوَانًا: kardeşler | وَكُنْتُمْ: siz bulunuyordunuz | عَلَىٰ: | شَفَا: kenarında | حُفْرَةٍ: bir çukurun | مِنَ: -ten | النَّارِ: ateş- | فَأَنْقَذَكُمْ: (Allah) sizi kurtardı | مِنْهَا: ondan | كَذَٰلِكَ: böyle | يُبَيِّنُ: açıklıyor | اللَّهُ: Allah | لَكُمْ: size | ايَاتِهِ: ayetlerini | لَعَلَّكُمْ: umulur ki | تَهْتَدُونَ: yola gelirsiniz | (3:103) | |
|وَلْتَكُنْ: olsun | مِنْكُمْ: içinizden | أُمَّةٌ: bir topluluk | يَدْعُونَ: çağıran | إِلَى: | الْخَيْرِ: hayra | وَيَأْمُرُونَ: ve emreden | بِالْمَعْرُوفِ: iyiliği | وَيَنْهَوْنَ: ve men'eden | عَنِ: | الْمُنْكَرِ: kötülükten | وَأُولَٰئِكَ: işte | هُمُ: onlar | الْمُفْلِحُونَ: kurtuluşa erenlerdir | (3:104) | |
|وَلَا: | تَكُونُوا: olmayın | كَالَّذِينَ: gibi | تَفَرَّقُوا: bölünüp | وَاخْتَلَفُوا: ve ihtilaf edenler | مِنْ: -dan | بَعْدِ: sonra | مَا: | جَاءَهُمُ: kendilerine geldikten | الْبَيِّنَاتُ: açık deliller | وَأُولَٰئِكَ: işte onlar | لَهُمْ: (evet) onlar için vardır | عَذَابٌ: bir azab | عَظِيمٌ: büyük | (3:105) | |
|يَوْمَ: O gün | تَبْيَضُّ: ağarır | وُجُوهٌ: (bazı) yüzler | وَتَسْوَدُّ: kararır | وُجُوهٌ: (bazı) yüzler | فَأَمَّا: o zaman | الَّذِينَ: kimselere | اسْوَدَّتْ: kararan | وُجُوهُهُمْ: yüzleri | أَكَفَرْتُمْ: inkar ettiniz ha? (denilir) | بَعْدَ: sonra | إِيمَانِكُمْ: inanmanızdan | فَذُوقُوا: öyle ise tadın | الْعَذَابَ: azabı | بِمَا: karşılık | كُنْتُمْ: etmenize | تَكْفُرُونَ: inkar | (3:106) | |
|وَأَمَّا: ise | الَّذِينَ: kimseler | ابْيَضَّتْ: ağaran | وُجُوهُهُمْ: yüzleri | فَفِي: içindedirler | رَحْمَةِ: rahmeti | اللَّهِ: Allah'ın | هُمْ: onlar | فِيهَا: orada | خَالِدُونَ: sürekli kalacaklardır | (3:107) | |
|تِلْكَ: işte onlar | ايَاتُ: ayetleridir | اللَّهِ: Allah'ın | نَتْلُوهَا: onları okuyoruz | عَلَيْكَ: sana | بِالْحَقِّ: gerçek ile | وَمَا: | اللَّهُ: Allah | يُرِيدُ: istemez | ظُلْمًا: zulmetmek | لِلْعَالَمِينَ: alemlere | (3:108) | |
|وَلِلَّهِ: Allah'ındır | مَا: olanlar | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَمَا: ve olanlar | فِي: | الْأَرْضِ: yerde | وَإِلَى: | اللَّهِ: ve Allah'a | تُرْجَعُ: döndürülür | الْأُمُورُ: bütün işler | (3:109) | |
|كُنْتُمْ: siz oldunuz | خَيْرَ: en hayırlı | أُمَّةٍ: bir ümmet | أُخْرِجَتْ: çıkarılmış | لِلنَّاسِ: insanlar için | تَأْمُرُونَ: emrediyorsunuz | بِالْمَعْرُوفِ: iyiliği | وَتَنْهَوْنَ: men'ediyorsunuz | عَنِ: -ten | الْمُنْكَرِ: kötülük- | وَتُؤْمِنُونَ: ve inanıyorsunuz | بِاللَّهِ: Allah'a | وَلَوْ: eğer | امَنَ: inanmış olsaydı | أَهْلُ: ehli | الْكِتَابِ: Kitap | لَكَانَ: elbette olurdu | خَيْرًا: hayırlı | لَهُمْ: kendileri için | مِنْهُمُ: onlardan | الْمُؤْمِنُونَ: inananlar da var | وَأَكْثَرُهُمُ: ama çokları | الْفَاسِقُونَ: yoldan çıkmışlardır | (3:110) | |
|لَنْ: | يَضُرُّوكُمْ: size zarar veremezler | إِلَّا: dışında | أَذًى: incitme | وَإِنْ: eğer | يُقَاتِلُوكُمْ: sizinle savaşsalar (bile) | يُوَلُّوكُمُ: size dönüp kaçarlar | الْأَدْبَارَ: arkalarını | ثُمَّ: sonra | لَا: | يُنْصَرُونَ: onlara yardım da edilmez | (3:111) | |
|ضُرِبَتْ: vurulmuştur | عَلَيْهِمُ: onlara | الذِّلَّةُ: alçaklık (damgası) | أَيْنَ: nerede | مَا: | ثُقِفُوا: bulunsalar | إِلَّا: ancak hariç | بِحَبْلٍ: ahdine (ipine) | مِنَ: | اللَّهِ: Allah'ın | وَحَبْلٍ: ve ahdine (ipine) | مِنَ: | النَّاسِ: (inanan) insanların | وَبَاءُوا: ve uğradılar | بِغَضَبٍ: gazabına | مِنَ: | اللَّهِ: Allah'ın | وَضُرِبَتْ: ve vuruldu | عَلَيْهِمُ: üzerlerine | الْمَسْكَنَةُ: miskinlik (damgası) | ذَٰلِكَ: böyledir | بِأَنَّهُمْ: çünkü onlar | كَانُوا: | يَكْفُرُونَ: inkar ediyorlar | بِايَاتِ: ayetlerini | اللَّهِ: Allah'ın | وَيَقْتُلُونَ: öldürüyorlardı | الْأَنْبِيَاءَ: peygamberleri | بِغَيْرِ: -sız yere | حَقٍّ: hak- | ذَٰلِكَ: böyledir | بِمَا: çünkü | عَصَوْا: isyan etmişlerdi | وَكَانُوا: | يَعْتَدُونَ: ve haddi aşıyorlardı | (3:112) | |
|لَيْسُوا: (ama) hepsi değildir | سَوَاءً: aynı | مِنْ: -nden | أَهْلِ: ehli- | الْكِتَابِ: Kitap | أُمَّةٌ: bir topluluk vardır | قَائِمَةٌ: ayakta duran | يَتْلُونَ: okuyarak | ايَاتِ: ayetlerini | اللَّهِ: Allah'ın | انَاءَ: saatlerinde | اللَّيْلِ: gece | وَهُمْ: ve onlar | يَسْجُدُونَ: secdeye kapanırlar | (3:113) | |
|يُؤْمِنُونَ: inanırlar | بِاللَّهِ: Allah'a | وَالْيَوْمِ: ve gününe | الْاخِرِ: ahiret | وَيَأْمُرُونَ: ve emreder | بِالْمَعْرُوفِ: iyiliği | وَيَنْهَوْنَ: ve men'ederler | عَنِ: -ten | الْمُنْكَرِ: kötülük- | وَيُسَارِعُونَ: ve koşarlar | فِي: | الْخَيْرَاتِ: hayır işlerine | وَأُولَٰئِكَ: işte onlar | مِنَ: -dendir | الصَّالِحِينَ: iyiler- | (3:114) | |
|وَمَا: ve şeyler | يَفْعَلُوا: yapacakları | مِنْ: -ten | خَيْرٍ: iyilik- | فَلَنْ: | يُكْفَرُوهُ: inkar edilmeyecektir | وَاللَّهُ: Şüphesiz Allah | عَلِيمٌ: bilmektedir | بِالْمُتَّقِينَ: (günahlardan) korunanları | (3:115) | |
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | لَنْ: | تُغْنِيَ: yarar sağlamayacaktır | عَنْهُمْ: onlara | أَمْوَالُهُمْ: malları | وَلَا: ne de | أَوْلَادُهُمْ: evladları | مِنَ: karşı | اللَّهِ: Allah'a | شَيْئًا: hiçbir şey | وَأُولَٰئِكَ: ve onlar | أَصْحَابُ: halkıdır | النَّارِ: ateş | هُمْ: onlar | فِيهَا: orada | خَالِدُونَ: sürekli kalacaklardır | (3:116) | |
|مَثَلُ: durumu | مَا: şeylerin (malların) | يُنْفِقُونَ: harcadıkları | فِي: | هَٰذِهِ: bu | الْحَيَاةِ: dünya | الدُّنْيَا: hayatında | كَمَثَلِ: benzer | رِيحٍ: bir rüzgara | فِيهَا: kendisine | صِرٌّ: dondurucu | أَصَابَتْ: vurup | حَرْثَ: ekinine | قَوْمٍ: bir topluluğun | ظَلَمُوا: zulmeden | أَنْفُسَهُمْ: nefislerine | فَأَهْلَكَتْهُ: onu mahveden | وَمَا: | ظَلَمَهُمُ: onlara zulmetmedi | اللَّهُ: Allah | وَلَٰكِنْ: fakat | أَنْفُسَهُمْ: onlar kendi kendilerine | يَظْلِمُونَ: zulmediyorlardı | (3:117) | |
|يَا: EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | الَّذِينَ: ki onlar | امَنُوا: inanan(lar) | لَا: sakın | تَتَّخِذُوا: edinmeyin | بِطَانَةً: kendinize dost | مِنْ: | دُونِكُمْ: kendinizden başkasını | لَا: | يَأْلُونَكُمْ: onlar sizi geri durmazlar | خَبَالًا: bozmaktan | وَدُّوا: isterler | مَا: şeyleri | عَنِتُّمْ: size sıkıntı verecek | قَدْ: doğrusu | بَدَتِ: taşmaktadır | الْبَغْضَاءُ: öfke | مِنْ: -ndan | أَفْوَاهِهِمْ: onların ağızları- | وَمَا: şeyler (kin) ise | تُخْفِي: gizledikleri | صُدُورُهُمْ: göğüslerinde | أَكْبَرُ: daha büyüktür | قَدْ: elbette | بَيَّنَّا: açıkladık | لَكُمُ: size | الْايَاتِ: ayetleri | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | تَعْقِلُونَ: düşünüyor | (3:118) | |
|هَا: o | أَنْتُمْ: sizin | أُولَاءِ: öyle kimselersiniz ki | تُحِبُّونَهُمْ: onları seversiniz | وَلَا: | يُحِبُّونَكُمْ: halbuki onlar sizi sevmezler | وَتُؤْمِنُونَ: ve inanırsınız | بِالْكِتَابِ: Kitabın | كُلِّهِ: hepsine | وَإِذَا: zaman | لَقُوكُمْ: sizinle karşılaştıkları | قَالُوا: derler | امَنَّا: inandık | وَإِذَا: ve zaman | خَلَوْا: yalnız kaldıkları | عَضُّوا: ısırırlar | عَلَيْكُمُ: size karşı | الْأَنَامِلَ: parmak uçlarını | مِنَ: -den | الْغَيْظِ: öfke- | قُلْ: de ki | مُوتُوا: ölün | بِغَيْظِكُمْ: öfkenizden | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | عَلِيمٌ: bilir | بِذَاتِ: özünü | الصُّدُورِ: göğüslerin | (3:119) | |
|إِنْ: eğer | تَمْسَسْكُمْ: size dokunsa | حَسَنَةٌ: bir iyilik | تَسُؤْهُمْ: onları tasalandırır | وَإِنْ: ve eğer | تُصِبْكُمْ: size dokunsa | سَيِّئَةٌ: bir kötülük | يَفْرَحُوا: sevinirler | بِهَا: ona | وَإِنْ: eğer | تَصْبِرُوا: sabreder | وَتَتَّقُوا: ve korunursanız | لَا: | يَضُرُّكُمْ: size zarar vermez | كَيْدُهُمْ: onların tuzağı | شَيْئًا: hiçbir şekilde | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | بِمَا: şeyleri | يَعْمَلُونَ: onların yaptıkları | مُحِيطٌ: kuşatmıştır | (3:120) | |
|وَإِذْ: hani | غَدَوْتَ: sen erkenden | مِنْ: -den | أَهْلِكَ: ailen- | تُبَوِّئُ: ayrılmıştın | الْمُؤْمِنِينَ: mü'minleri | مَقَاعِدَ: yerleştiriyordun | لِلْقِتَالِ: savaş için | وَاللَّهُ: Allah da | سَمِيعٌ: işitendi | عَلِيمٌ: bilendi | (3:121) | |
|إِذْ: o vakit | هَمَّتْ: yüz tutmuştu | طَائِفَتَانِ: iki takım | مِنْكُمْ: sizden | أَنْ: | تَفْشَلَا: korkup bozulmaya | وَاللَّهُ: halbuki Allah | وَلِيُّهُمَا: kendilerinin dostu idi | وَعَلَى: | اللَّهِ: Allah'a | فَلْيَتَوَكَّلِ: dayansınlar | الْمُؤْمِنُونَ: inananlar | (3:122) | |
|وَلَقَدْ: nitekim | نَصَرَكُمُ: size yardım etmişti | اللَّهُ: Allah | بِبَدْرٍ: Bedir'de | وَأَنْتُمْ: ve siz | أَذِلَّةٌ: zayıf durumdayken | فَاتَّقُوا: O halde korkun | اللَّهَ: Allah'tan | لَعَلَّكُمْ: umulur ki | تَشْكُرُونَ: şükredersiniz | (3:123) | |
|إِذْ: O zaman | تَقُولُ: sen diyordun | لِلْمُؤْمِنِينَ: mü'minlere | أَلَنْ: | يَكْفِيَكُمْ: size yetmez mi? | أَنْ: | يُمِدَّكُمْ: size yardım etmesi | رَبُّكُمْ: Rabbinizin | بِثَلَاثَةِ: üç | الَافٍ: bin | مِنَ: | الْمَلَائِكَةِ: melek ile | مُنْزَلِينَ: indirilmiş | (3:124) | |
|بَلَىٰ: evet | إِنْ: eğer | تَصْبِرُوا: sabrederseniz | وَتَتَّقُوا: ve korunursanız | وَيَأْتُوكُمْ: üzerinize gelseler | مِنْ: | فَوْرِهِمْ: onlar ansızın | هَٰذَا: şu (anda) | يُمْدِدْكُمْ: size yardım eder | رَبُّكُمْ: Rabbiniz | بِخَمْسَةِ: beş | الَافٍ: bin | مِنَ: | الْمَلَائِكَةِ: melekle | مُسَوِّمِينَ: nişanlı | (3:125) | |
|وَمَا: | جَعَلَهُ: onu yapmaz | اللَّهُ: Allah | إِلَّا: ancak (yapar) | بُشْرَىٰ: müjde olsun diye | لَكُمْ: size | وَلِتَطْمَئِنَّ: ve güven bulsun diye | قُلُوبُكُمْ: kalbleriniz | بِهِ: bununla | وَمَا: ve yoktur | النَّصْرُ: yardım | إِلَّا: ancak( vardır) | مِنْ: | عِنْدِ: katında | اللَّهِ: Allah | الْعَزِيزِ: daima galib | الْحَكِيمِ: hüküm ve hikmet sahibi | (3:126) | |
|لِيَقْطَعَ: kessin diye | طَرَفًا: bir kısmını | مِنَ: -den | الَّذِينَ: kimseler- | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | أَوْ: yahut | يَكْبِتَهُمْ: ve perişan etsin de | فَيَنْقَلِبُوا: dönüp gitsinler diye | خَائِبِينَ: umutsuz olarak | (3:127) | |
|لَيْسَ: yoktur | لَكَ: senin | مِنَ: | الْأَمْرِ: o konuda | شَيْءٌ: (yapacağın) bir şey | أَوْ: ya | يَتُوبَ: (Allah) tevbelerini kabul eder | عَلَيْهِمْ: onların | أَوْ: ya da | يُعَذِّبَهُمْ: onlara azab eder | فَإِنَّهُمْ: şüphesiz onlar (diye) | ظَالِمُونَ: zalimlerdir | (3:128) | |
|وَلِلَّهِ: ve Allah'ındır | مَا: olanlar | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَمَا: ve olanlar | فِي: | الْأَرْضِ: yerde | يَغْفِرُ: (O) bağışlar | لِمَنْ: kimseyi | يَشَاءُ: dilediği | وَيُعَذِّبُ: ve azabeder | مَنْ: dimseye | يَشَاءُ: dilediği | وَاللَّهُ: Allah | غَفُورٌ: çok bağışlayan | رَحِيمٌ: çok esirgeyendir | (3:129) | |
|يَا: EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: inanan(lar) | لَا: | تَأْكُلُوا: yemeyin | الرِّبَا: riba | أَضْعَافًا: kat kat | مُضَاعَفَةً: arttırarak | وَاتَّقُوا: ve korkun | اللَّهَ: Allah'tan | لَعَلَّكُمْ: umulur ki | تُفْلِحُونَ: kurtuluşa erersiniz | (3:130) | |
|وَاتَّقُوا: ve sakının | النَّارَ: ateşten | الَّتِي: o ki | أُعِدَّتْ: hazırlanmıştır | لِلْكَافِرِينَ: kafirler için | (3:131) | |
|وَأَطِيعُوا: ve ita'at edin | اللَّهَ: Allah'a | وَالرَّسُولَ: ve Elçiye | لَعَلَّكُمْ: umulur ki olursunuz | تُرْحَمُونَ: merhamet edilenlerden | (3:132) | |
|وَسَارِعُوا: ve koşun | إِلَىٰ: | مَغْفِرَةٍ: bir bağışlanmaya | مِنْ: -den | رَبِّكُمْ: Rabbiniz- | وَجَنَّةٍ: ve cennete | عَرْضُهَا: genişliği | السَّمَاوَاتُ: göklerle | وَالْأَرْضُ: ve yer kadar olan | أُعِدَّتْ: hazırlanmış | لِلْمُتَّقِينَ: korunanlar için | (3:133) | |
|الَّذِينَ: onlar ki | يُنْفِقُونَ: infak ederler | فِي: | السَّرَّاءِ: bollukta | وَالضَّرَّاءِ: ve darlıkta | وَالْكَاظِمِينَ: yutkunurlar | الْغَيْظَ: öfke(lerin)i | وَالْعَافِينَ: ve affederler | عَنِ: | النَّاسِ: insanları | وَاللَّهُ: Allah da | يُحِبُّ: sever | الْمُحْسِنِينَ: güzel davrananları | (3:134) | |
|وَالَّذِينَ: ve onlar | إِذَا: zaman | فَعَلُوا: yaptıkları | فَاحِشَةً: bir kötülük | أَوْ: ya da | ظَلَمُوا: zulmettikleri | أَنْفُسَهُمْ: nefislerine | ذَكَرُوا: hatırlayarak | اللَّهَ: Allah'ı | فَاسْتَغْفَرُوا: bağışlanmasını dilerler | لِذُنُوبِهِمْ: günahlarının | وَمَنْ: ve kim | يَغْفِرُ: bağışlayabilir | الذُّنُوبَ: günahları | إِلَّا: başka | اللَّهُ: Allah'tan | وَلَمْ: | يُصِرُّوا: ve onlar ısrar etmezler | عَلَىٰ: | مَا: şeylerde (hatalarında) | فَعَلُوا: yaptıkları | وَهُمْ: onlar | يَعْلَمُونَ: bile bile | (3:135) | |
|أُولَٰئِكَ: işte | جَزَاؤُهُمْ: onların mükafatı | مَغْفِرَةٌ: bağışlanma | مِنْ: tarafından | رَبِّهِمْ: Rableri | وَجَنَّاتٌ: ve cennetlerdir | تَجْرِي: akan | مِنْ: | تَحْتِهَا: altlarından | الْأَنْهَارُ: ırmaklar | خَالِدِينَ: sürekli kalırlar | فِيهَا: içinde | وَنِعْمَ: ve ne güzeldir | أَجْرُ: ücreti | الْعَامِلِينَ: çalışanların | (3:136) | |
|قَدْ: şüphesiz | خَلَتْ: uygulanmıştır | مِنْ: | قَبْلِكُمْ: sizden önce de | سُنَنٌ: yasalar | فَسِيرُوا: dolaşın | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | فَانْظُرُوا: ve görün | كَيْفَ: nasıl | كَانَ: olduğunu | عَاقِبَةُ: sonunun | الْمُكَذِّبِينَ: yalanlayıcıların | (3:137) | |
|هَٰذَا: bu | بَيَانٌ: bir açıklamadır | لِلنَّاسِ: insanlara | وَهُدًى: ve yol göstermedir | وَمَوْعِظَةٌ: ve öğüttür | لِلْمُتَّقِينَ: korunanlara | (3:138) | |
|وَلَا: | تَهِنُوا: gevşemeyin | وَلَا: | تَحْزَنُوا: üzülmeyin | وَأَنْتُمُ: mutlaka siz | الْأَعْلَوْنَ: üstün geleceksiniz | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | مُؤْمِنِينَ: inanıyor | (3:139) | |
|إِنْ: eğer | يَمْسَسْكُمْ: size dokunduysa | قَرْحٌ: bir yara | فَقَدْ: muhakkak | مَسَّ: dokunmuştu | الْقَوْمَ: o topluluğa da | قَرْحٌ: bir yara | مِثْلُهُ: benzeri | وَتِلْكَ: işte o | الْأَيَّامُ: günler | نُدَاوِلُهَا: biz onları çeviririz | بَيْنَ: arasında | النَّاسِ: insanlar | وَلِيَعْلَمَ: (bu) bilmesi içindir | اللَّهُ: Allah'ın | الَّذِينَ: kimseleri | امَنُوا: inanan(ları) | وَيَتَّخِذَ: ve edinmesi içindir | مِنْكُمْ: sizden | شُهَدَاءَ: şehidler (şahidler) | وَاللَّهُ: Allah | لَا: | يُحِبُّ: sevmez | الظَّالِمِينَ: zalimleri | (3:140) | |
|وَلِيُمَحِّصَ: ve temize çıkarması için | اللَّهُ: Allah'ın | الَّذِينَ: kimseleri | امَنُوا: inanan(ları) | وَيَمْحَقَ: ve mahvetmesi için | الْكَافِرِينَ: kafirleri | (3:141) | |
|أَمْ: yoksa | حَسِبْتُمْ: siz sandınız | أَنْ: | تَدْخُلُوا: gireceğinizi | الْجَنَّةَ: cennete | وَلَمَّا: | يَعْلَمِ: bilmeden | اللَّهُ: Allah | الَّذِينَ: kimseleri | جَاهَدُوا: cihad edenleri | مِنْكُمْ: içinizden | وَيَعْلَمَ: (sınayıp) bilmeden | الصَّابِرِينَ: sabredenleri | (3:142) | |
|وَلَقَدْ: andolsun ki | كُنْتُمْ: siz | تَمَنَّوْنَ: arzuluyordunuz | الْمَوْتَ: ölümü | مِنْ: | قَبْلِ: önce | أَنْ: | تَلْقَوْهُ: onunla karşılaşmadan | فَقَدْ: işte | رَأَيْتُمُوهُ: onu gördünüz | وَأَنْتُمْ: ve siz | تَنْظُرُونَ: bakıp duruyorsunuz | (3:143) | |
|وَمَا: ve değildir | مُحَمَّدٌ: Muhammed | إِلَّا: başka (bir şey) | رَسُولٌ: bir elçi | قَدْ: muhakkak | خَلَتْ: gelip geçmiştir | مِنْ: | قَبْلِهِ: ondan önce de | الرُّسُلُ: elçiler | أَفَإِنْ: eğer şimdi | مَاتَ: o ölür | أَوْ: veya | قُتِلَ: öldürülürse | انْقَلَبْتُمْ: geriye mi döneceksiniz? | عَلَىٰ: üzerinde | أَعْقَابِكُمْ: ökçelerinizin | وَمَنْ: kim | يَنْقَلِبْ: geriye dönerse | عَلَىٰ: üzerinde | عَقِبَيْهِ: ökçesi | فَلَنْ: | يَضُرَّ: ziyan veremez | اللَّهَ: Allah'a | شَيْئًا: hiçbir | وَسَيَجْزِي: ve mükafatlandıracaktır | اللَّهُ: Allah | الشَّاكِرِينَ: şükredenleri | (3:144) | |
|وَمَا: ve yoktur | كَانَ: | لِنَفْسٍ: hiçbir kişi için | أَنْ: | تَمُوتَ: ölmek | إِلَّا: olmadan | بِإِذْنِ: izni | اللَّهِ: Allah'ın | كِتَابًا: yazılmıştır | مُؤَجَّلًا: belirli bir süreye göre | وَمَنْ: ve kim | يُرِدْ: isterse | ثَوَابَ: sevabını (menfaatini) | الدُّنْيَا: dünya | نُؤْتِهِ: kendisine veririz | مِنْهَا: ondan | وَمَنْ: ve kim | يُرِدْ: isterse | ثَوَابَ: sevabını | الْاخِرَةِ: ahiret | نُؤْتِهِ: kendisine veririz | مِنْهَا: ondan | وَسَنَجْزِي: ve mükafatlandıracağız | الشَّاكِرِينَ: şükredenleri | (3:145) | |
|وَكَأَيِّنْ: nice var ki | مِنْ: den | نَبِيٍّ: peygamber- | قَاتَلَ: çarpıştılar | مَعَهُ: kendileriyle beraber | رِبِّيُّونَ: Rabbani (erenler) | كَثِيرٌ: birçok | فَمَا: | وَهَنُوا: yılmadılar | لِمَا: şeylerden | أَصَابَهُمْ: başlarında gelen | فِي: | سَبِيلِ: yolunda | اللَّهِ: Allah | وَمَا: | ضَعُفُوا: zayıflık göstermediler | وَمَا: | اسْتَكَانُوا: boyun eğmediler | وَاللَّهُ: Allah | يُحِبُّ: sever | الصَّابِرِينَ: sabredenleri | (3:146) | |
|وَمَا: ve değildi | كَانَ: | قَوْلَهُمْ: sözleri | إِلَّا: başka | أَنْ: | قَالُوا: demelerinden | رَبَّنَا: Rabbimiz | اغْفِرْ: bağışla | لَنَا: bizim | ذُنُوبَنَا: günahlarımızı | وَإِسْرَافَنَا: ve taşkınlığımızı | فِي: | أَمْرِنَا: işimizde | وَثَبِّتْ: ve sağlam tut | أَقْدَامَنَا: ayaklarımızı | وَانْصُرْنَا: bize yardım eyle | عَلَى: karşı | الْقَوْمِ: toplumuna | الْكَافِرِينَ: kafirler | (3:147) | |
|فَاتَاهُمُ: onlara verdi | اللَّهُ: Allah (da) | ثَوَابَ: karşılığını | الدُّنْيَا: dünya | وَحُسْنَ: ve en güzelini | ثَوَابِ: karşılığının | الْاخِرَةِ: ahiret | وَاللَّهُ: (çünkü) Allah | يُحِبُّ: sever | الْمُحْسِنِينَ: güzel davrananları | (3:148) | |
|يَا: EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: inanan(lar) | إِنْ: eğer | تُطِيعُوا: ita'at ederseniz | الَّذِينَ: kimselere | كَفَرُوا: inkar eden(lere) | يَرُدُّوكُمْ: sizi çevirirler | عَلَىٰ: üzere | أَعْقَابِكُمْ: arkanız (küfre) | فَتَنْقَلِبُوا: o zaman dönersiniz | خَاسِرِينَ: kaybedenlere | (3:149) | |
|بَلِ: hayır | اللَّهُ: Allah'tır | مَوْلَاكُمْ: Mevlanız | وَهُوَ: ve O'dur | خَيْرُ: en iyisi | النَّاصِرِينَ: yardımcıların | (3:150) | |
|سَنُلْقِي: salacağız | فِي: | قُلُوبِ: kalblerine | الَّذِينَ: kimselerin | كَفَرُوا: inkar edenlerin | الرُّعْبَ: korku | بِمَا: dolayı | أَشْرَكُوا: ortak koştuklarından | بِاللَّهِ: Allah'a | مَا: şeyleri | لَمْ: | يُنَزِّلْ: indirmediği | بِهِ: kendilerine | سُلْطَانًا: hiçbir güç | وَمَأْوَاهُمُ: ve gidecekleri yer de | النَّارُ: cehennemdir | وَبِئْسَ: ne kötüdür | مَثْوَى: varacağı yer | الظَّالِمِينَ: zalimlerin | (3:151) | |
|وَلَقَدْ: elbette | صَدَقَكُمُ: size doğruladı | اللَّهُ: Allah | وَعْدَهُ: (yardım) va'dini | إِذْ: sürece | تَحُسُّونَهُمْ: onları öldürdüğünüz | بِإِذْنِهِ: kendi izniyle | حَتَّىٰ: nihayet | إِذَا: nezaman ki | فَشِلْتُمْ: siz korktunuz | وَتَنَازَعْتُمْ: ve (birbirinizle) çekiştiniz | فِي: hakkında | الْأَمْرِ: (verilen) emir | وَعَصَيْتُمْ: ve isyan ettiniz | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | مَا: | أَرَاكُمْ: size gösterdikten | مَا: şey(galibiyet)i | تُحِبُّونَ: sevdiğiniz | مِنْكُمْ: sizden | مَنْ: kiminiz | يُرِيدُ: istiyordu | الدُّنْيَا: dünyayı | وَمِنْكُمْ: ve sizden | مَنْ: kiminiz | يُرِيدُ: istiyordu | الْاخِرَةَ: ahireti | ثُمَّ: sonra | صَرَفَكُمْ: (Allah) geri çevirdi | عَنْهُمْ: onlardan | لِيَبْتَلِيَكُمْ: sizi denemek için | وَلَقَدْ: andolsun ki | عَفَا: bağışladı | عَنْكُمْ: sizi | وَاللَّهُ: Allah | ذُو: sahibidir | فَضْلٍ: lütuf | عَلَى: karşı | الْمُؤْمِنِينَ: mü'minlere | (3:152) | |
|إِذْ: hani | تُصْعِدُونَ: boyuna uzaklaşıyordunuz | وَلَا: | تَلْوُونَ: dönüp bakmıyordunuz | عَلَىٰ: | أَحَدٍ: hiç kimseye | وَالرَّسُولُ: ve Elçi | يَدْعُوكُمْ: sizi çağırırken | فِي: | أُخْرَاكُمْ: arkanızdan | فَأَثَابَكُمْ: bundan dolayı size verdi | غَمًّا: gam | بِغَمٍّ: gam üstüne | لِكَيْلَا: diye | تَحْزَنُوا: üzülmeyesiniz | عَلَىٰ: | مَا: şeye | فَاتَكُمْ: elinizden giden | وَلَا: vw | مَا: şeye | أَصَابَكُمْ: başınıza gelen | وَاللَّهُ: Allah | خَبِيرٌ: haberdardır | بِمَا: şeylerden | تَعْمَلُونَ: yaptıklarınız(dan) | (3:153) | |
|ثُمَّ: sonra | أَنْزَلَ: indirdi | عَلَيْكُمْ: size | مِنْ: | بَعْدِ: ardından | الْغَمِّ: o üzüntünün | أَمَنَةً: bir güven | نُعَاسًا: bir uyku | يَغْشَىٰ: bürüyen | طَائِفَةً: bir kısmınızı | مِنْكُمْ: sizden | وَطَائِفَةٌ: ve bir kısmınız da | قَدْ: doğrusu | أَهَمَّتْهُمْ: kaygısına düşmüştü | أَنْفُسُهُمْ: kendi canlarının | يَظُنُّونَ: bir zanda bulunuyorlar | بِاللَّهِ: Allah'a karşı | غَيْرَ: -sız | الْحَقِّ: hak- | ظَنَّ: zannı (gibi) | الْجَاهِلِيَّةِ: cahiliyye | يَقُولُونَ: diyorlardı | هَلْ: var mı | لَنَا: bize | مِنَ: | الْأَمْرِ: bu işten | مِنْ: hiçbir | شَيْءٍ: şey | قُلْ: de ki | إِنَّ: şüphesiz | الْأَمْرَ: iş | كُلَّهُ: bütünüyle | لِلَّهِ: Allah'a aittir | يُخْفُونَ: onlar gizliyorlar | فِي: | أَنْفُسِهِمْ: içlerinde | مَا: şeyleri | لَا: | يُبْدُونَ: açıklayamadıkları | لَكَ: sana | يَقُولُونَ: diyorlar ki | لَوْ: şayet | كَانَ: olsaydı | لَنَا: bize | مِنَ: | الْأَمْرِ: bu işten | شَيْءٌ: bir şey (fayda) | مَا: | قُتِلْنَا: öldürülmezdik | هَاهُنَا: burada | قُلْ: de ki | لَوْ: şayet | كُنْتُمْ: olsaydınız | فِي: | بُيُوتِكُمْ: evlerinizde dahi | لَبَرَزَ: mutlaka boylardı | الَّذِينَ: olanlar | كُتِبَ: yazılmış | عَلَيْهِمُ: üzerine | الْقَتْلُ: öldürülme(si) | إِلَىٰ: | مَضَاجِعِهِمْ: yatacakları yeri | وَلِيَبْتَلِيَ: ve denemesi içindir | اللَّهُ: Allah'ın | مَا: olanı | فِي: içinde | صُدُورِكُمْ: göğüsleriniz | وَلِيُمَحِّصَ: ve açığa çıkarması içindir | مَا: olanı | فِي: içinde | قُلُوبِكُمْ: kalbleriniz | وَاللَّهُ: Allah | عَلِيمٌ: bilir | بِذَاتِ: özünü | الصُّدُورِ: göğüslerin | (3:154) | |
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseleri | تَوَلَّوْا: yüz çevirip giden | مِنْكُمْ: içinizden | يَوْمَ: gün | الْتَقَى: iki topluluğun | الْجَمْعَانِ: karşılaştığı | إِنَّمَا: şüphesiz | اسْتَزَلَّهُمُ: (yoldan) kaydırmak istemişti | الشَّيْطَانُ: şeytan | بِبَعْضِ: bazı | مَا: dolayı | كَسَبُوا: yaptıkları işlerden | وَلَقَدْ: ama elbette | عَفَا: affetti | اللَّهُ: Allah | عَنْهُمْ: onları | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | غَفُورٌ: çok bağışlayandır | حَلِيمٌ: halimdir | (3:155) | |
|يَا: EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: inananlar | لَا: | تَكُونُوا: olmayın | كَالَّذِينَ: kimseler (gibi) | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | وَقَالُوا: ve diyenler (gibi) | لِإِخْوَانِهِمْ: kardeşleri için | إِذَا: zaman | ضَرَبُوا: sefere çıktıkları | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | أَوْ: ya da | كَانُوا: | غُزًّى: savaşa çıktıkları | لَوْ: eğer | كَانُوا: olsalardı | عِنْدَنَا: bizim yanımızda | مَا: | مَاتُوا: ölmezlerdi | وَمَا: | قُتِلُوا: ve öldürülmezlerdi | لِيَجْعَلَ: yapar | اللَّهُ: Allah | ذَٰلِكَ: bu (düşünce ve sözlerini) | حَسْرَةً: bir dert | فِي: | قُلُوبِهِمْ: kalblerinde | وَاللَّهُ: Allahtır | يُحْيِي: yaşatan | وَيُمِيتُ: ve öldüren | وَاللَّهُ: Allah | بِمَا: şeyleri | تَعْمَلُونَ: yaptıklarınız | بَصِيرٌ: görmektedir | (3:156) | |
|وَلَئِنْ: eğer | قُتِلْتُمْ: öldürülür | فِي: | سَبِيلِ: yolunda | اللَّهِ: Allah | أَوْ: ya da | مُتُّمْ: ölürseniz | لَمَغْفِرَةٌ: bağışlaması vardır | مِنَ: | اللَّهِ: Allah'ın | وَرَحْمَةٌ: ve rahmeti | خَيْرٌ: daha hayırlıdır | مِمَّا: şeylerden | يَجْمَعُونَ: onların topladıkları | (3:157) | |
|وَلَئِنْ: elbette | مُتُّمْ: ölür | أَوْ: veya | قُتِلْتُمْ: öldürülürseniz | لَإِلَى: elbette | اللَّهِ: Allah'a | تُحْشَرُونَ: götürüleceksiniz | (3:158) | |
|فَبِمَا: sebebiyle | رَحْمَةٍ: rahmeti | مِنَ: | اللَّهِ: Allah'ın | لِنْتَ: sen yumuşak davrandın | لَهُمْ: onlara | وَلَوْ: eğer | كُنْتَ: olsaydın | فَظًّا: kaba | غَلِيظَ: katı | الْقَلْبِ: yürekli | لَانْفَضُّوا: dağılır, giderlerdi | مِنْ: | حَوْلِكَ: çevrenden | فَاعْفُ: öyleyse affet | عَنْهُمْ: onları | وَاسْتَغْفِرْ: ve mağfiret dile | لَهُمْ: onlar için | وَشَاوِرْهُمْ: ve onlara danış | فِي: | الْأَمْرِ: işini | فَإِذَا: zaman | عَزَمْتَ: karar verdiğin | فَتَوَكَّلْ: dayan | عَلَى: | اللَّهِ: Allah'a | إِنَّ: elbette | اللَّهَ: Allah | يُحِبُّ: sever | الْمُتَوَكِّلِينَ: kendine dayanıp güvenenleri | (3:159) | |
|إِنْ: eğer | يَنْصُرْكُمُ: size yardım ederse | اللَّهُ: Allah | فَلَا: artık yoktur | غَالِبَ: yenecek | لَكُمْ: sizi | وَإِنْ: ve eğer | يَخْذُلْكُمْ: sizi yüz üstü bırakırsa | فَمَنْ: kimdir | ذَا: | الَّذِي: kimse | يَنْصُرُكُمْ: size yardım edebilecek | مِنْ: | بَعْدِهِ: O'ndan sonra | وَعَلَى: | اللَّهِ: ve Allah'a | فَلْيَتَوَكَّلِ: dayansınlar | الْمُؤْمِنُونَ: Mü'minler | (3:160) | |
|وَمَا: ve değildir | كَانَ: olur şey | لِنَبِيٍّ: bir peygamberin | أَنْ: | يَغُلَّ: hiyanet etmesi | وَمَنْ: ve kim | يَغْلُلْ: hıyanet ederse | يَأْتِ: getirir | بِمَا: şeyi | غَلَّ: hıyanet ettiği | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | ثُمَّ: sonra | تُوَفَّىٰ: tastamam verilir | كُلُّ: her | نَفْسٍ: kişiye | مَا: ne ki | كَسَبَتْ: kazandı | وَهُمْ: ve onlar | لَا: | يُظْلَمُونَ: hiçbir haksızlığa uğratılmazlar | (3:161) | |
|أَفَمَنِ: hiç olur mu? | اتَّبَعَ: uyan | رِضْوَانَ: rızasına | اللَّهِ: Allah'ın | كَمَنْ: kimse gibi | بَاءَ: uğrayan | بِسَخَطٍ: hışmına | مِنَ: | اللَّهِ: Allah'ın | وَمَأْوَاهُ: ve yeri | جَهَنَّمُ: cehennem (olan) | وَبِئْسَ: ne kötü | الْمَصِيرُ: sonuçtur orası | (3:162) | |
|هُمْ: O(insa)nlar | دَرَجَاتٌ: derece derecedirler | عِنْدَ: katında | اللَّهِ: Allah | وَاللَّهُ: Allah | بَصِيرٌ: görmektedir | بِمَا: şeyleri | يَعْمَلُونَ: onların yaptıkları | (3:163) | |
|لَقَدْ: andolsun ki | مَنَّ: lutufta bulundu | اللَّهُ: Allah | عَلَى: karşı | الْمُؤْمِنِينَ: mü'minlere | إِذْ: | بَعَثَ: göndermekle | فِيهِمْ: kendilerine | رَسُولًا: bir elçi | مِنْ: | أَنْفُسِهِمْ: kendi içlerinden | يَتْلُو: okuyan | عَلَيْهِمْ: onlara | ايَاتِهِ: (Allah'ın) ayetlerini | وَيُزَكِّيهِمْ: ve kendilerini yücelten | وَيُعَلِّمُهُمُ: ve kendilerine öğreten | الْكِتَابَ: Kitap | وَالْحِكْمَةَ: ve hikmeti | وَإِنْ: | كَانُوا: bulunuyorlarken | مِنْ: | قَبْلُ: daha önce | لَفِي: içinde | ضَلَالٍ: bir sapıklık | مُبِينٍ: açık | (3:164) | |
|أَوَلَمَّا: için mi? | أَصَابَتْكُمْ: size geldiği | مُصِيبَةٌ: bir bela | قَدْ: doğrusu | أَصَبْتُمْ: onların başlarına getirdiğiniz halde | مِثْلَيْهَا: onun iki katını | قُلْتُمْ: dediniz | أَنَّىٰ: nereden (başımıza geldi) | هَٰذَا: bu | قُلْ: de ki | هُوَ: O (bela) | مِنْ: | عِنْدِ: -dendir | أَنْفُسِكُمْ: kendiniz- | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | عَلَىٰ: üzerine | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şey | قَدِيرٌ: kadirdir | (3:165) | |
|وَمَا: ve şey | أَصَابَكُمْ: sizin başınıza gelen | يَوْمَ: gün | الْتَقَى: karşılaştığı | الْجَمْعَانِ: iki topluluğun | فَبِإِذْنِ: ancak izniyledir | اللَّهِ: Allah'ın | وَلِيَعْلَمَ: ve bilmesi içindir | الْمُؤْمِنِينَ: inananları | (3:166) | |
|وَلِيَعْلَمَ: ve bilmesi içindir | الَّذِينَ: kimseleri | نَافَقُوا: iki yüzlülük edenleri | وَقِيلَ: dendiği halde | لَهُمْ: onlara | تَعَالَوْا: gelin | قَاتِلُوا: savaşın | فِي: | سَبِيلِ: yolunda | اللَّهِ: Allah | أَوِ: ya da | ادْفَعُوا: savunun | قَالُوا: dediler | لَوْ: eğer | نَعْلَمُ: bilseydik | قِتَالًا: savaş (olacağını) | لَاتَّبَعْنَاكُمْ: sizinle gelirdik | هُمْ: onlar | لِلْكُفْرِ: küfre | يَوْمَئِذٍ: o gün | أَقْرَبُ: yakın idiler | مِنْهُمْ: ondan | لِلْإِيمَانِ: imandan (çok) | يَقُولُونَ: söylüyorlar | بِأَفْوَاهِهِمْ: ağızlarıyla | مَا: | لَيْسَ: olmayanı | فِي: içinde | قُلُوبِهِمْ: kalblerinin | وَاللَّهُ: halbuki Allah | أَعْلَمُ: çok iyi bilmektedir | بِمَا: şeyi | يَكْتُمُونَ: içlerinde sakladıkları | (3:167) | |
|الَّذِينَ: kimselere | قَالُوا: diyen(lere) | لِإِخْوَانِهِمْ: kardeşleri için | وَقَعَدُوا: (Savaştan geri kalıp) oturarak | لَوْ: eğer | أَطَاعُونَا: bizim sözümüzü tutsalardı | مَا: | قُتِلُوا: öldürülmezlerdi | قُلْ: de ki | فَادْرَءُوا: haydi savın | عَنْ: | أَنْفُسِكُمُ: kendinizden | الْمَوْتَ: ölümü | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | صَادِقِينَ: doğrulardan | (3:168) | |
|وَلَا: | تَحْسَبَنَّ: sanma | الَّذِينَ: kimseleri | قُتِلُوا: öldürülenleri | فِي: | سَبِيلِ: yolunda | اللَّهِ: Allah | أَمْوَاتًا: ölüler | بَلْ: bilakis | أَحْيَاءٌ: (onlar) diridirler | عِنْدَ: katında | رَبِّهِمْ: Rableri | يُرْزَقُونَ: rızıklanmaktadırlar | (3:169) | |
|فَرِحِينَ: sevinirler | بِمَا: şeylerden | اتَاهُمُ: kendilerine verdikleri | اللَّهُ: Allah'ın | مِنْ: -ndan | فَضْلِهِ: lutfu- | وَيَسْتَبْشِرُونَ: ve müjdelemek isterler | بِالَّذِينَ: kimselere | لَمْ: | يَلْحَقُوا: henüz yetişemeyen(lere) | بِهِمْ: kendilerine | مِنْ: | خَلْفِهِمْ: arkalarından | أَلَّا: | خَوْفٌ: korku olmadığına | عَلَيْهِمْ: onlara | وَلَا: | هُمْ: onların | يَحْزَنُونَ: üzüntüye uğramayacaklarına | (3:170) | |
|يَسْتَبْشِرُونَ: müjdelerler (sevinirler) | بِنِعْمَةٍ: ni'metini | مِنَ: | اللَّهِ: Allah'ın | وَفَضْلٍ: ve lutfunu | وَأَنَّ: ve muhakkak | اللَّهَ: Allah'ın | لَا: | يُضِيعُ: zayi etmeyeceğini | أَجْرَ: ecrini | الْمُؤْمِنِينَ: mü'minlerin | (3:171) | |
|الَّذِينَ: O(mü'mi)nler ki | اسْتَجَابُوا: çağrısına uydular | لِلَّهِ: Allah'ın | وَالرَّسُولِ: ve Elçinin | مِنْ: | بَعْدِ: sonra bile | مَا: ne ki | أَصَابَهُمُ: isabet etti | الْقَرْحُ: bir yara | لِلَّذِينَ: onlar için vardır | أَحْسَنُوا: güzel davrananlar | مِنْهُمْ: onlardan | وَاتَّقَوْا: ve korunanlar için | أَجْرٌ: bir ecir | عَظِيمٌ: pek büyük | (3:172) | |
|الَّذِينَ: onlar ki | قَالَ: deyince | لَهُمُ: kendilerine | النَّاسُ: halk | إِنَّ: elbette | النَّاسَ: (Düşman) İnsanlar | قَدْ: muhakkak | جَمَعُوا: (ordu) toplamışlar | لَكُمْ: size karşı | فَاخْشَوْهُمْ: onlardan korkun | فَزَادَهُمْ: (bu söz) onların artırdı | إِيمَانًا: imanını | وَقَالُوا: ve dediler ki | حَسْبُنَا: bize yeter | اللَّهُ: Allah | وَنِعْمَ: ve ne güzel | الْوَكِيلُ: vekildir | (3:173) | |
|فَانْقَلَبُوا: geri döndüler | بِنِعْمَةٍ: bir ni'metle | مِنَ: -tan | اللَّهِ: Allah- | وَفَضْلٍ: ve bollukla | لَمْ: | يَمْسَسْهُمْ: kendilerine dokunmadı | سُوءٌ: hiçbir kötülük | وَاتَّبَعُوا: ve uydular | رِضْوَانَ: rızasına | اللَّهِ: Allah'ın | وَاللَّهُ: Allah | ذُو: sahibidir | فَضْلٍ: lutuf | عَظِيمٍ: büyük | (3:174) | |
|إِنَّمَا: şüphesiz | ذَٰلِكُمُ: işte o | الشَّيْطَانُ: şeytan | يُخَوِّفُ: sizi korkutuyor | أَوْلِيَاءَهُ: kendi dostlarından | فَلَا: | تَخَافُوهُمْ: onlardan korkmayın | وَخَافُونِ: benden korkun | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | مُؤْمِنِينَ: inanmış | (3:175) | |
|وَلَا: | يَحْزُنْكَ: seni üzmesin | الَّذِينَ: kimseler | يُسَارِعُونَ: koşan(lar) | فِي: | الْكُفْرِ: inkara | إِنَّهُمْ: elbette onlar | لَنْ: | يَضُرُّوا: zarar veremezler | اللَّهَ: Allah'a | شَيْئًا: hiçbir | يُرِيدُ: istiyor | اللَّهُ: Allah | أَلَّا: | يَجْعَلَ: koymamak | لَهُمْ: onlara | حَظًّا: hiçbir nasip | فِي: | الْاخِرَةِ: ahirette | وَلَهُمْ: ve Onların | عَذَابٌ: bir azab | عَظِيمٌ: büyük | (3:176) | |
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | اشْتَرَوُا: satın alan(lar) | الْكُفْرَ: inkarı | بِالْإِيمَانِ: iman karşılığında | لَنْ: | يَضُرُّوا: zarar vermezler | اللَّهَ: Allah'a | شَيْئًا: hiçbir | وَلَهُمْ: ve Onların | عَذَابٌ: bir azab | أَلِيمٌ: acıklı | (3:177) | |
|وَلَا: | يَحْسَبَنَّ: sanmasınlar | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar edenler | أَنَّمَا: ki | نُمْلِي: süre vermemiz | لَهُمْ: kendilerine | خَيْرٌ: hayırlıdır | لِأَنْفُسِهِمْ: kendileri için | إِنَّمَا: | نُمْلِي: biz süre veriyoruz | لَهُمْ: onlara | لِيَزْدَادُوا: artırsınlar diye | إِثْمًا: günahı | وَلَهُمْ: ve Onların | عَذَابٌ: bir azab | مُهِينٌ: alçaltıcı | (3:178) | |
|مَا: | كَانَ: değildir | اللَّهُ: Allah | لِيَذَرَ: bırakacak | الْمُؤْمِنِينَ: mü'minleri | عَلَىٰ: (şu) üzerinde | مَا: bulunduğunuz | أَنْتُمْ: sizin | عَلَيْهِ: (hal) üzere | حَتَّىٰ: kadar | يَمِيزَ: ayırıncaya | الْخَبِيثَ: pis olanı | مِنَ: -den | الطَّيِّبِ: temiz- | وَمَا: | كَانَ: ve değildir | اللَّهُ: Allah | لِيُطْلِعَكُمْ: sizi vâkıf kılacak | عَلَى: üzerine | الْغَيْبِ: gayb | وَلَٰكِنَّ: fakat | اللَّهَ: Allah | يَجْتَبِي: seçer | مِنْ: -nden | رُسُلِهِ: elçileri- | مَنْ: kimi | يَشَاءُ: diliyorsa | فَامِنُوا: o halde inanın | بِاللَّهِ: Allah'a | وَرُسُلِهِ: ve elçilerine | وَإِنْ: eğer | تُؤْمِنُوا: inanır | وَتَتَّقُوا: ve korunursanız | فَلَكُمْ: sizin için vardır | أَجْرٌ: bir mükafat | عَظِيمٌ: büyük | (3:179) | |
|وَلَا: | يَحْسَبَنَّ: sanmasınlar | الَّذِينَ: kimseler | يَبْخَلُونَ: cimrilik eden(ler) | بِمَا: ne ki | اتَاهُمُ: kendilerine vermiştir | اللَّهُ: Allah | مِنْ: -ndan | فَضْلِهِ: lütfu- | هُوَ: o | خَيْرًا: hayırlıdır | لَهُمْ: kendileri için | بَلْ: (hayır) bilakis | هُوَ: o | شَرٌّ: şerlidir | لَهُمْ: kendileri için | سَيُطَوَّقُونَ: boyunlarına dolandırılacaktır | مَا: şeyler | بَخِلُوا: cimrilik ettikleri | بِهِ: onunla | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | وَلِلَّهِ: Allah'ındır | مِيرَاثُ: mirası | السَّمَاوَاتِ: göklerin | وَالْأَرْضِ: ve yerin | وَاللَّهُ: Allah | بِمَا: ne ki | تَعْمَلُونَ: yapıyorsunuz | خَبِيرٌ: haber alandır | (3:180) | |
|لَقَدْ: doğrusu | سَمِعَ: işitti | اللَّهُ: Allah | قَوْلَ: sözünü | الَّذِينَ: kimselerin | قَالُوا: diyen(lerin) | إِنَّ: muhakkak | اللَّهَ: Allah | فَقِيرٌ: fakirdir | وَنَحْنُ: ve biz | أَغْنِيَاءُ: zenginiz | سَنَكْتُبُ: yazacağız | مَا: şeyleri | قَالُوا: onların dedikleri | وَقَتْلَهُمُ: ve öldürmelerini | الْأَنْبِيَاءَ: peygamberleri | بِغَيْرِ: | حَقٍّ: haksız yere | وَنَقُولُ: ve diyeceğiz | ذُوقُوا: tadın | عَذَابَ: azabını | الْحَرِيقِ: yangın | (3:181) | |
|ذَٰلِكَ: bu | بِمَا: karşılığıdır | قَدَّمَتْ: yapıp öne sürdürdüğünün | أَيْدِيكُمْ: sizin ellerinizin | وَأَنَّ: ve şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَيْسَ: asla değildir | بِظَلَّامٍ: zulmedici | لِلْعَبِيدِ: kullara | (3:182) | |
|الَّذِينَ: onlar ki | قَالُوا: dediler | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | عَهِدَ: and verdi | إِلَيْنَا: bize | أَلَّا: | نُؤْمِنَ: inanmayalım | لِرَسُولٍ: hiçbir elçiye | حَتَّىٰ: kadar | يَأْتِيَنَا: bize getirinceye | بِقُرْبَانٍ: bir kurban | تَأْكُلُهُ: yiyeceği | النَّارُ: ateşin | قُلْ: de ki | قَدْ: elbette | جَاءَكُمْ: size gelmişti | رُسُلٌ: elçiler | مِنْ: | قَبْلِي: benden önce | بِالْبَيِّنَاتِ: açık delillerle | وَبِالَّذِي: | قُلْتُمْ: ve bu dediğinizle | فَلِمَ: niçin | قَتَلْتُمُوهُمْ: onları öldürdünüz | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: idiyseniz | صَادِقِينَ: doğru | (3:183) | |
|فَإِنْ: eğer | كَذَّبُوكَ: seni yalanladılarsa | فَقَدْ: doğrusu | كُذِّبَ: yalanlanmıştı | رُسُلٌ: peygamberler de | مِنْ: | قَبْلِكَ: senden önce | جَاءُوا: getiren | بِالْبَيِّنَاتِ: açık deliller | وَالزُّبُرِ: hikmetli sahifeler | وَالْكِتَابِ: ve Kitabı | الْمُنِيرِ: aydınlatıcı | (3:184) | |
|كُلُّ: her | نَفْسٍ: can | ذَائِقَةُ: tadacaktır | الْمَوْتِ: ölümü | وَإِنَّمَا: şüphesiz | تُوَفَّوْنَ: size eksiksiz verilecektir | أُجُورَكُمْ: ecirleriniz | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | فَمَنْ: kim ki hemen | زُحْزِحَ: çekilip kurtarılır | عَنِ: | النَّارِ: ateş(in elin)den | وَأُدْخِلَ: ve sokulursa | الْجَنَّةَ: cennete | فَقَدْ: işte o | فَازَ: kurtuluşa ermiştir | وَمَا: ve değildir | الْحَيَاةُ: hayatı | الدُّنْيَا: dünya | إِلَّا: başka bir şey | مَتَاعُ: zevkten | الْغُرُورِ: aldatıcı | (3:185) | |
|لَتُبْلَوُنَّ: deneneceksiniz | فِي: hususunda | أَمْوَالِكُمْ: mallarınız | وَأَنْفُسِكُمْ: ve canlarınız | وَلَتَسْمَعُنَّ: ve (sözler) duyacaksınız | مِنَ: | الَّذِينَ: kendilerine | أُوتُوا: verilenlerden | الْكِتَابَ: Kitap | مِنْ: | قَبْلِكُمْ: sizden önce | وَمِنَ: | الَّذِينَ: kimselerden | أَشْرَكُوا: ortak koşan(lar) | أَذًى: incitici | كَثِيرًا: çok | وَإِنْ: ama | تَصْبِرُوا: sabreder | وَتَتَّقُوا: ve korunursanız | فَإِنَّ: şüphesiz | ذَٰلِكَ: işte bunlar | مِنْ: | عَزْمِ: yapmağa değer | الْأُمُورِ: işlerdendir | (3:186) | |
|وَإِذْ: hani | أَخَذَ: almıştı | اللَّهُ: Allah | مِيثَاقَ: söz | الَّذِينَ: kendilerine | أُوتُوا: verilenlerden | الْكِتَابَ: Kitap | لَتُبَيِّنُنَّهُ: onu mutlaka açıklayacaksınız | لِلنَّاسِ: insanlara | وَلَا: | تَكْتُمُونَهُ: gizlemeyeceksiniz | فَنَبَذُوهُ: fakat onlar (verdikleri sözü) attılar | وَرَاءَ: ardına | ظُهُورِهِمْ: sırtlarının | وَاشْتَرَوْا: ve aldılar | بِهِ: karşılığında | ثَمَنًا: bir para | قَلِيلًا: azıcık | فَبِئْسَ: ne kötü | مَا: şey | يَشْتَرُونَ: satın alıyorlar | (3:187) | |
|لَا: | تَحْسَبَنَّ: sanma | الَّذِينَ: kimseleri | يَفْرَحُونَ: sevinen | بِمَا: | أَتَوْا: o ettiklerine | وَيُحِبُّونَ: ve sevenlerin | أَنْ: | يُحْمَدُوا: övülmeyi | بِمَا: şeylerle | لَمْ: | يَفْعَلُوا: yapmadıkları | فَلَا: | تَحْسَبَنَّهُمْ: ve zannetme | بِمَفَازَةٍ: kurtulacaklarını | مِنَ: -dan | الْعَذَابِ: azab- | وَلَهُمْ: ve Onların | عَذَابٌ: bir azab | أَلِيمٌ: acıklı | (3:188) | |
|وَلِلَّهِ: ve Allah'ındır | مُلْكُ: mülkü | السَّمَاوَاتِ: göklerin | وَالْأَرْضِ: ve yerin | وَاللَّهُ: Allah | عَلَىٰ: | كُلِّ: he | شَيْءٍ: şeye | قَدِيرٌ: kadirdir | (3:189) | |
|إِنَّ: elbette | فِي: | خَلْقِ: yaratılışında | السَّمَاوَاتِ: göklerin | وَالْأَرْضِ: ve yerin | وَاخْتِلَافِ: ve gidip gelişinde | اللَّيْلِ: gecenin | وَالنَّهَارِ: ve gündüzün | لَايَاتٍ: ibretler vardır | لِأُولِي: sahipleri için | الْأَلْبَابِ: sağduyu | (3:190) | |
|الَّذِينَ: onlar ki | يَذْكُرُونَ: anarlar | اللَّهَ: Allah'ı | قِيَامًا: ayakta | وَقُعُودًا: ve oturarak | وَعَلَىٰ: ve üzerine | جُنُوبِهِمْ: yanları | وَيَتَفَكَّرُونَ: ve düşünürler | فِي: hakkında | خَلْقِ: yaratılışı | السَّمَاوَاتِ: göklerin | وَالْأَرْضِ: ve yerin | رَبَّنَا: Rabbimiz (derler) | مَا: | خَلَقْتَ: yaratmadın | هَٰذَا: bunu | بَاطِلًا: boş yere | سُبْحَانَكَ: sen yücesin | فَقِنَا: bizi koru | عَذَابَ: azabından | النَّارِ: ateş | (3:191) | |
|رَبَّنَا: Rabbimiz | إِنَّكَ: şüphesiz sen | مَنْ: kimi | تُدْخِلِ: sokarsan | النَّارَ: ateşe | فَقَدْ: muhakkak ki | أَخْزَيْتَهُ: onu perişan etmişsindir | وَمَا: yoktur | لِلظَّالِمِينَ: zalimlerin | مِنْ: hiçbir | أَنْصَارٍ: yardımcıları | (3:192) | |
|رَبَّنَا: Rabbimiz | إِنَّنَا: şüphesiz biz | سَمِعْنَا: işittik | مُنَادِيًا: bir davetçi | يُنَادِي: çağıran | لِلْإِيمَانِ: imana | أَنْ: | امِنُوا: inanın (diyerek) | بِرَبِّكُمْ: Rabbinize | فَامَنَّا: hemen inandık | رَبَّنَا: Rabbimiz | فَاغْفِرْ: bağışla | لَنَا: bizim | ذُنُوبَنَا: günahlarımızı | وَكَفِّرْ: ve ört | عَنَّا: | سَيِّئَاتِنَا: kötülüklerimizi | وَتَوَفَّنَا: ve canımızı al | مَعَ: beraber | الْأَبْرَارِ: iyilerle | (3:193) | |
|رَبَّنَا: Rabbimiz | وَاتِنَا: ve bize ver | مَا: şeyi | وَعَدْتَنَا: va'dettiğin | عَلَىٰ: | رُسُلِكَ: elçilerine | وَلَا: | تُخْزِنَا: bizi rezil, perişan etme | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | إِنَّكَ: zira sen | لَا: | تُخْلِفُ: caymazsın | الْمِيعَادَ: verdiğin sözden | (3:194) | |
|فَاسْتَجَابَ: ve karşılık verdi | لَهُمْ: onlara | رَبُّهُمْ: Rableri | أَنِّي: elbette ben | لَا: | أُضِيعُ: zayi etmeyeceğim | عَمَلَ: işini | عَامِلٍ: (hiçbir) çalışanın | مِنْكُمْ: sizden | مِنْ: | ذَكَرٍ: erkek | أَوْ: veya | أُنْثَىٰ: kadın | بَعْضُكُمْ: hepiniz | مِنْ: | بَعْضٍ: birbirinizdensiniz | فَالَّذِينَ: kimseler | هَاجَرُوا: göç eden(ler) | وَأُخْرِجُوا: ve çıkarılanlar | مِنْ: -ndan | دِيَارِهِمْ: yurtları- | وَأُوذُوا: ve işkence edilenler | فِي: | سَبِيلِي: benim yolumda | وَقَاتَلُوا: ve vuruşanlar | وَقُتِلُوا: ve öldürülenler | لَأُكَفِّرَنَّ: elbette örteceğim | عَنْهُمْ: onların | سَيِّئَاتِهِمْ: kötülüklerini | وَلَأُدْخِلَنَّهُمْ: ve onları sokacağım | جَنَّاتٍ: cennetlere | تَجْرِي: akan | مِنْ: -ndan | تَحْتِهَا: altları- | الْأَنْهَارُ: ırmaklar | ثَوَابًا: bir karşılık olarak | مِنْ: | عِنْدِ: katından | اللَّهِ: Allah | وَاللَّهُ: Allah | عِنْدَهُ: katındadır | حُسْنُ: en güzeli | الثَّوَابِ: karşılıkların | (3:195) | |
|لَا: | يَغُرَّنَّكَ: seni aldatmasın | تَقَلُّبُ: gezip dolaşması | الَّذِينَ: kimselerin | كَفَرُوا: inkar eden(lerin) | فِي: | الْبِلَادِ: şehirlerde | (3:196) | |
|مَتَاعٌ: bir geçimdir | قَلِيلٌ: azıcık | ثُمَّ: sonra | مَأْوَاهُمْ: gidecekleri yer | جَهَنَّمُ: cehennemdir | وَبِئْسَ: ve ne kötü | الْمِهَادُ: yataktır (orası) | (3:197) | |
|لَٰكِنِ: fakat | الَّذِينَ: kimselere | اتَّقَوْا: korkan(lara) | رَبَّهُمْ: Rablerinden | لَهُمْ: vardır | جَنَّاتٌ: cennetler | تَجْرِي: akan | مِنْ: -ndan | تَحْتِهَا: altları- | الْأَنْهَارُ: ırmaklar | خَالِدِينَ: ebedi kalacaklar | فِيهَا: orada | نُزُلًا: ağırlanacaklardır | مِنْ: | عِنْدِ: tarafından | اللَّهِ: Allah | وَمَا: bulunanlar ise | عِنْدَ: yanında | اللَّهِ: Allah | خَيْرٌ: daha hayırlıdır | لِلْأَبْرَارِ: iyiler için | (3:198) | |
|وَإِنَّ: doğrusu | مِنْ: -nden | أَهْلِ: ehli- | الْكِتَابِ: Kitap | لَمَنْ: öyleleri var ki | يُؤْمِنُ: inanırlar | بِاللَّهِ: Allah'a | وَمَا: ve şeye | أُنْزِلَ: indirilene | إِلَيْكُمْ: size | وَمَا: ve şeye | أُنْزِلَ: indirilene | إِلَيْهِمْ: kendilerine | خَاشِعِينَ: saygılıdırlar | لِلَّهِ: Allah'a karşı | لَا: | يَشْتَرُونَ: satmazlar | بِايَاتِ: ayetlerini | اللَّهِ: Allah'ın | ثَمَنًا: paraya | قَلِيلًا: azıcık | أُولَٰئِكَ: onların | لَهُمْ: vardır | أَجْرُهُمْ: ödülleri | عِنْدَ: katında | رَبِّهِمْ: Rableri | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | سَرِيعُ: çabuk görendir | الْحِسَابِ: hesabı | (3:199) | |
|يَا: EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: inanan(lar) | اصْبِرُوا: sabredin | وَصَابِرُوا: ve sabırda direnin | وَرَابِطُوا: ve savaşa hazırlıklı, uyanık bulunun | وَاتَّقُوا: ve korkun | اللَّهَ: Allah'tan | لَعَلَّكُمْ: umulur ki | تُفْلِحُونَ: başarıya eresiniz | (3:200) | |