» 10 / Yûnus  22:

Kuran Sırası: 10
İniş Sırası: 51
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109

 » 10 / Yûnus  Suresi: 22
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. هُوَ (HV) = huve : O'dur
2. الَّذِي (ELZ̃Y) = lleƶī :
3. يُسَيِّرُكُمْ (YSYRKM) = yuseyyirukum : sizi gezdiren
4. فِي (FY) = fī :
5. الْبَرِّ (ELBR) = l-berri : karada
6. وَالْبَحْرِ (VELBḪR) = velbeHri : ve denizde
7. حَتَّىٰ (ḪT) = Hattā : hatta
8. إِذَا (ÎZ̃E) = iƶā : zaman
9. كُنْتُمْ (KNTM) = kuntum : olduğunuz
10. فِي (FY) = fī :
11. الْفُلْكِ (ELFLK) = l-fulki : gemide
12. وَجَرَيْنَ (VCRYN) = ve cerayne : ve yürüttüğü (zaman)
13. بِهِمْ (BHM) = bihim : bununla
14. بِرِيحٍ (BRYḪ) = birīHin : bir rüzgârın
15. طَيِّبَةٍ (ŦYBT) = Tayyibetin : tatlı
16. وَفَرِحُوا (VFRḪVE) = ve feriHū : ve neşelendikleri sırada
17. بِهَا (BHE) = bihā : onların bununla
18. جَاءَتْهَا (CEÙTHE) = cā'ethā : birden çıkıp
19. رِيحٌ (RYḪ) = rīHun : bir fırtına
20. عَاصِفٌ (AEṦF) = ǎāSifun : sert
21. وَجَاءَهُمُ (VCEÙHM) = ve cā'ehumu : ve geldiğinde
22. الْمَوْجُ (ELMVC) = l-mevcu : dalgalar
23. مِنْ (MN) = min :
24. كُلِّ (KL) = kulli : her
25. مَكَانٍ (MKEN) = mekānin : yönden
26. وَظَنُّوا (VƵNVE) = ve Zennū : ve kanaat getirdiklerinde
27. أَنَّهُمْ (ÊNHM) = ennehum : muhakkak onlar
28. أُحِيطَ (ÊḪYŦ) = uHīTa : kuşatıldıklarına
29. بِهِمْ (BHM) = bihim : kendilerinin
30. دَعَوُا (D̃AVE) = deǎvu : dua etmeye başlarlar
31. اللَّهَ (ELLH) = llahe : Allah'a
32. مُخْلِصِينَ (MḢLṦYN) = muḣliSīne : has kılarak
33. لَهُ (LH) = lehu : O'na
34. الدِّينَ (ELD̃YN) = d-dīne : dini
35. لَئِنْ (LÙN) = lein : eğer
36. أَنْجَيْتَنَا (ÊNCYTNE) = enceytenā : bizi kurtarırsan
37. مِنْ (MN) = min :
38. هَٰذِهِ (HZ̃H) = hāƶihi : bundan
39. لَنَكُونَنَّ (LNKVNN) = lenekūnenne : elbette olacağız
40. مِنَ (MN) = mine : -den
41. الشَّاكِرِينَ (ELŞEKRYN) = ş-şākirīne : şükredenler-
O'dur | | sizi gezdiren | | karada | ve denizde | hatta | zaman | olduğunuz | | gemide | ve yürüttüğü (zaman) | bununla | bir rüzgârın | tatlı | ve neşelendikleri sırada | onların bununla | birden çıkıp | bir fırtına | sert | ve geldiğinde | dalgalar | | her | yönden | ve kanaat getirdiklerinde | muhakkak onlar | kuşatıldıklarına | kendilerinin | dua etmeye başlarlar | Allah'a | has kılarak | O'na | dini | eğer | bizi kurtarırsan | | bundan | elbette olacağız | -den | şükredenler- |

[] [] [SYR] [] [BRR] [BḪR] [] [] [KVN] [] [FLK] [CRY] [] [RVḪ] [ŦYB] [FRḪ] [] [CYE] [RVḪ] [AṦF] [CYE] [MVC] [] [KLL] [KVN] [ƵNN] [] [ḪVŦ] [] [D̃AV] [] [ḢLṦ] [] [D̃YN] [] [NCV] [] [] [KVN] [] [ŞKR]
HV ELZ̃Y YSYRKM FY ELBR VELBḪR ḪT ÎZ̃E KNTM FY ELFLK VCRYN BHM BRYḪ ŦYBT VFRḪVE BHE CEÙTHE RYḪ AEṦF VCEÙHM ELMVC MN KL MKEN VƵNVE ÊNHM ÊḪYŦ BHM D̃AVE ELLH MḢLṦYN LH ELD̃YN LÙN ÊNCYTNE MN HZ̃H LNKVNN MN ELŞEKRYN

huve lleƶī yuseyyirukum l-berri velbeHri Hattā iƶā kuntum l-fulki ve cerayne bihim birīHin Tayyibetin ve feriHū bihā cā'ethā rīHun ǎāSifun ve cā'ehumu l-mevcu min kulli mekānin ve Zennū ennehum uHīTa bihim deǎvu llahe muḣliSīne lehu d-dīne lein enceytenā min hāƶihi lenekūnenne mine ş-şākirīne
هو الذي يسيركم في البر والبحر حتى إذا كنتم في الفلك وجرين بهم بريح طيبة وفرحوا بها جاءتها ريح عاصف وجاءهم الموج من كل مكان وظنوا أنهم أحيط بهم دعوا الله مخلصين له الدين لئن أنجيتنا من هذه لنكونن من الشاكرين

 » 10 / Yûnus  Suresi: 22
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
هو | HV huve O'dur He
الذي | ELZ̃Y lleƶī (is) the One Who
يسيركم س ي ر | SYR YSYRKM yuseyyirukum sizi gezdiren enables you to travel
في | FY in
البر ب ر ر | BRR ELBR l-berri karada the land
والبحر ب ح ر | BḪR VELBḪR velbeHri ve denizde and the sea,
حتى | ḪT Hattā hatta until,
إذا | ÎZ̃E iƶā zaman when
كنتم ك و ن | KVN KNTM kuntum olduğunuz you are
في | FY in
الفلك ف ل ك | FLK ELFLK l-fulki gemide the ships
وجرين ج ر ي | CRY VCRYN ve cerayne ve yürüttüğü (zaman) and they sail
بهم | BHM bihim bununla with them
بريح ر و ح | RVḪ BRYḪ birīHin bir rüzgârın with a wind
طيبة ط ي ب | ŦYB ŦYBT Tayyibetin tatlı good,
وفرحوا ف ر ح | FRḪ VFRḪVE ve feriHū ve neşelendikleri sırada and they rejoice
بها | BHE bihā onların bununla therein
جاءتها ج ي ا | CYE CEÙTHE cā'ethā birden çıkıp comes to it
ريح ر و ح | RVḪ RYḪ rīHun bir fırtına a wind
عاصف ع ص ف | AṦF AEṦF ǎāSifun sert stormy,
وجاءهم ج ي ا | CYE VCEÙHM ve cā'ehumu ve geldiğinde and comes to them
الموج م و ج | MVC ELMVC l-mevcu dalgalar the waves
من | MN min from
كل ك ل ل | KLL KL kulli her every
مكان ك و ن | KVN MKEN mekānin yönden place,
وظنوا ظ ن ن | ƵNN VƵNVE ve Zennū ve kanaat getirdiklerinde and they assume
أنهم | ÊNHM ennehum muhakkak onlar that they
أحيط ح و ط | ḪVŦ ÊḪYŦ uHīTa kuşatıldıklarına are surrounded
بهم | BHM bihim kendilerinin with them.
دعوا د ع و | D̃AV D̃AVE deǎvu dua etmeye başlarlar They call
الله | ELLH llahe Allah'a Allah
مخلصين خ ل ص | ḢLṦ MḢLṦYN muḣliSīne has kılarak sincerely
له | LH lehu O'na to Him
الدين د ي ن | D̃YN ELD̃YN d-dīne dini (in) the religion,
لئن | LÙN lein eğer "(saying), ""If"
أنجيتنا ن ج و | NCV ÊNCYTNE enceytenā bizi kurtarırsan You save us
من | MN min from
هذه | HZ̃H hāƶihi bundan this,
لنكونن ك و ن | KVN LNKVNN lenekūnenne elbette olacağız surely we will be
من | MN mine -den among
الشاكرين ش ك ر | ŞKR ELŞEKRYN ş-şākirīne şükredenler- "the thankful."""

10:22 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

O'dur | | sizi gezdiren | | karada | ve denizde | hatta | zaman | olduğunuz | | gemide | ve yürüttüğü (zaman) | bununla | bir rüzgârın | tatlı | ve neşelendikleri sırada | onların bununla | birden çıkıp | bir fırtına | sert | ve geldiğinde | dalgalar | | her | yönden | ve kanaat getirdiklerinde | muhakkak onlar | kuşatıldıklarına | kendilerinin | dua etmeye başlarlar | Allah'a | has kılarak | O'na | dini | eğer | bizi kurtarırsan | | bundan | elbette olacağız | -den | şükredenler- |

[] [] [SYR] [] [BRR] [BḪR] [] [] [KVN] [] [FLK] [CRY] [] [RVḪ] [ŦYB] [FRḪ] [] [CYE] [RVḪ] [AṦF] [CYE] [MVC] [] [KLL] [KVN] [ƵNN] [] [ḪVŦ] [] [D̃AV] [] [ḢLṦ] [] [D̃YN] [] [NCV] [] [] [KVN] [] [ŞKR]
HV ELZ̃Y YSYRKM FY ELBR VELBḪR ḪT ÎZ̃E KNTM FY ELFLK VCRYN BHM BRYḪ ŦYBT VFRḪVE BHE CEÙTHE RYḪ AEṦF VCEÙHM ELMVC MN KL MKEN VƵNVE ÊNHM ÊḪYŦ BHM D̃AVE ELLH MḢLṦYN LH ELD̃YN LÙN ÊNCYTNE MN HZ̃H LNKVNN MN ELŞEKRYN

huve lleƶī yuseyyirukum l-berri velbeHri Hattā iƶā kuntum l-fulki ve cerayne bihim birīHin Tayyibetin ve feriHū bihā cā'ethā rīHun ǎāSifun ve cā'ehumu l-mevcu min kulli mekānin ve Zennū ennehum uHīTa bihim deǎvu llahe muḣliSīne lehu d-dīne lein enceytenā min hāƶihi lenekūnenne mine ş-şākirīne
هو الذي يسيركم في البر والبحر حتى إذا كنتم في الفلك وجرين بهم بريح طيبة وفرحوا بها جاءتها ريح عاصف وجاءهم الموج من كل مكان وظنوا أنهم أحيط بهم دعوا الله مخلصين له الدين لئن أنجيتنا من هذه لنكونن من الشاكرين

[] [] [س ي ر] [] [ب ر ر] [ب ح ر] [] [] [ك و ن] [] [ف ل ك] [ج ر ي] [] [ر و ح] [ط ي ب] [ف ر ح] [] [ج ي ا] [ر و ح] [ع ص ف] [ج ي ا] [م و ج] [] [ك ل ل] [ك و ن] [ظ ن ن] [] [ح و ط] [] [د ع و] [] [خ ل ص] [] [د ي ن] [] [ن ج و] [] [] [ك و ن] [] [ش ك ر]

 » 10 / Yûnus  Suresi: 22
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
هو | HV huve O'dur He
He,Vav,
5,6,
PRON – 3rd person masculine singular personal pronoun
ضمير منفصل
الذي | ELZ̃Y lleƶī (is) the One Who
Elif,Lam,Zel,Ye,
1,30,700,10,
REL – masculine singular relative pronoun
اسم موصول
يسيركم س ي ر | SYR YSYRKM yuseyyirukum sizi gezdiren enables you to travel
Ye,Sin,Ye,Re,Kef,Mim,
10,60,10,200,20,40,
V – 3rd person masculine singular (form II) imperfect verb
PRON – 2nd person masculine plural object pronoun
فعل مضارع والكاف ضمير متصل في محل نصب مفعول به
في | FY in
Fe,Ye,
80,10,
P – preposition
حرف جر
البر ب ر ر | BRR ELBR l-berri karada the land
Elif,Lam,Be,Re,
1,30,2,200,
N – genitive masculine noun
اسم مجرور
والبحر ب ح ر | BḪR VELBḪR velbeHri ve denizde and the sea,
Vav,Elif,Lam,Be,Ha,Re,
6,1,30,2,8,200,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
N – genitive masculine noun
الواو عاطفة
اسم مجرور
حتى | ḪT Hattā hatta until,
Ha,Te,,
8,400,,
INC – inceptive particle
حرف ابتداء
إذا | ÎZ̃E iƶā zaman when
,Zel,Elif,
,700,1,
T – time adverb
ظرف زمان
كنتم ك و ن | KVN KNTM kuntum olduğunuz you are
Kef,Nun,Te,Mim,
20,50,400,40,
V – 2nd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والتاء ضمير متصل في محل رفع اسم «كان»
في | FY in
Fe,Ye,
80,10,
P – preposition
حرف جر
الفلك ف ل ك | FLK ELFLK l-fulki gemide the ships
Elif,Lam,Fe,Lam,Kef,
1,30,80,30,20,
"N – genitive masculine noun → Boat"
اسم مجرور
وجرين ج ر ي | CRY VCRYN ve cerayne ve yürüttüğü (zaman) and they sail
Vav,Cim,Re,Ye,Nun,
6,3,200,10,50,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 3rd person feminine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
الواو عاطفة
فعل ماض والنون ضمير متصل في محل رفع فاعل
بهم | BHM bihim bununla with them
Be,He,Mim,
2,5,40,
P – prefixed preposition bi
PRON – 3rd person masculine plural personal pronoun
جار ومجرور
بريح ر و ح | RVḪ BRYḪ birīHin bir rüzgârın with a wind
Be,Re,Ye,Ha,
2,200,10,8,
P – prefixed preposition bi
N – genitive feminine indefinite noun
جار ومجرور
طيبة ط ي ب | ŦYB ŦYBT Tayyibetin tatlı good,
Tı,Ye,Be,Te merbuta,
9,10,2,400,
ADJ – genitive feminine singular indefinite adjective
صفة مجرورة
وفرحوا ف ر ح | FRḪ VFRḪVE ve feriHū ve neşelendikleri sırada and they rejoice
Vav,Fe,Re,Ha,Vav,Elif,
6,80,200,8,6,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
الواو عاطفة
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
بها | BHE bihā onların bununla therein
Be,He,Elif,
2,5,1,
P – prefixed preposition bi
PRON – 3rd person feminine singular personal pronoun
جار ومجرور
جاءتها ج ي ا | CYE CEÙTHE cā'ethā birden çıkıp comes to it
Cim,Elif,,Te,He,Elif,
3,1,,400,5,1,
V – 3rd person feminine singular perfect verb
PRON – 3rd person feminine singular object pronoun
فعل ماض و«ها» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
ريح ر و ح | RVḪ RYḪ rīHun bir fırtına a wind
Re,Ye,Ha,
200,10,8,
N – nominative feminine indefinite noun
اسم مرفوع
عاصف ع ص ف | AṦF AEṦF ǎāSifun sert stormy,
Ayn,Elif,Sad,Fe,
70,1,90,80,
ADJ – nominative masculine indefinite active participle
صفة مرفوعة
وجاءهم ج ي ا | CYE VCEÙHM ve cā'ehumu ve geldiğinde and comes to them
Vav,Cim,Elif,,He,Mim,
6,3,1,,5,40,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 3rd person masculine singular perfect verb
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
الواو عاطفة
فعل ماض و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
الموج م و ج | MVC ELMVC l-mevcu dalgalar the waves
Elif,Lam,Mim,Vav,Cim,
1,30,40,6,3,
N – nominative masculine noun
اسم مرفوع
من | MN min from
Mim,Nun,
40,50,
P – preposition
حرف جر
كل ك ل ل | KLL KL kulli her every
Kef,Lam,
20,30,
N – genitive masculine noun
اسم مجرور
مكان ك و ن | KVN MKEN mekānin yönden place,
Mim,Kef,Elif,Nun,
40,20,1,50,
N – genitive masculine indefinite noun
اسم مجرور
وظنوا ظ ن ن | ƵNN VƵNVE ve Zennū ve kanaat getirdiklerinde and they assume
Vav,Zı,Nun,Vav,Elif,
6,900,50,6,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
الواو عاطفة
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
أنهم | ÊNHM ennehum muhakkak onlar that they
,Nun,He,Mim,
,50,5,40,
ACC – accusative particle
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
حرف نصب من اخوات «ان» و«هم» ضمير متصل في محل نصب اسم «ان»
أحيط ح و ط | ḪVŦ ÊḪYŦ uHīTa kuşatıldıklarına are surrounded
,Ha,Ye,Tı,
,8,10,9,
V – 3rd person masculine singular (form IV) passive perfect verb
فعل ماض مبني للمجهول
بهم | BHM bihim kendilerinin with them.
Be,He,Mim,
2,5,40,
P – prefixed preposition bi
PRON – 3rd person masculine plural personal pronoun
جار ومجرور
دعوا د ع و | D̃AV D̃AVE deǎvu dua etmeye başlarlar They call
Dal,Ayn,Vav,Elif,
4,70,6,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
الله | ELLH llahe Allah'a Allah
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – accusative proper noun → Allah"
لفظ الجلالة منصوب
مخلصين خ ل ص | ḢLṦ MḢLṦYN muḣliSīne has kılarak sincerely
Mim,Hı,Lam,Sad,Ye,Nun,
40,600,30,90,10,50,
N – accusative masculine plural (form IV) active participle
اسم منصوب
له | LH lehu O'na to Him
Lam,He,
30,5,
P – prefixed preposition lām
PRON – 3rd person masculine singular personal pronoun
جار ومجرور
الدين د ي ن | D̃YN ELD̃YN d-dīne dini (in) the religion,
Elif,Lam,Dal,Ye,Nun,
1,30,4,10,50,
N – accusative masculine noun
اسم منصوب
لئن | LÙN lein eğer "(saying), ""If"
Lam,,Nun,
30,,50,
EMPH – emphatic prefix lām
COND – conditional particle
اللام لام التوكيد
حرف شرط
أنجيتنا ن ج و | NCV ÊNCYTNE enceytenā bizi kurtarırsan You save us
,Nun,Cim,Ye,Te,Nun,Elif,
,50,3,10,400,50,1,
V – 2nd person masculine singular (form IV) perfect verb
PRON – subject pronoun
PRON – 1st person plural object pronoun
فعل ماض والتاء ضمير متصل في محل رفع فاعل و«نا» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
من | MN min from
Mim,Nun,
40,50,
P – preposition
حرف جر
هذه | HZ̃H hāƶihi bundan this,
He,Zel,He,
5,700,5,
DEM – feminine singular demonstrative pronoun
اسم اشارة
لنكونن ك و ن | KVN LNKVNN lenekūnenne elbette olacağız surely we will be
Lam,Nun,Kef,Vav,Nun,Nun,
30,50,20,6,50,50,
EMPH – emphatic prefix lām
V – 1st person plural imperfect verb
EMPH – emphatic suffix nūn
اللام لام التوكيد
فعل مضارع والنون للتوكيد
من | MN mine -den among
Mim,Nun,
40,50,
P – preposition
حرف جر
الشاكرين ش ك ر | ŞKR ELŞEKRYN ş-şākirīne şükredenler- "the thankful."""
Elif,Lam,Şın,Elif,Kef,Re,Ye,Nun,
1,30,300,1,20,200,10,50,
N – genitive masculine plural active participle
اسم مجرور
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |هُوَ: O'dur | الَّذِي: | يُسَيِّرُكُمْ: sizi gezdiren | فِي: | الْبَرِّ: karada | وَالْبَحْرِ: ve denizde | حَتَّىٰ: hatta | إِذَا: zaman | كُنْتُمْ: olduğunuz | فِي: | الْفُلْكِ: gemide | وَجَرَيْنَ: ve yürüttüğü (zaman) | بِهِمْ: bununla | بِرِيحٍ: bir rüzgârın | طَيِّبَةٍ: tatlı | وَفَرِحُوا: ve neşelendikleri sırada | بِهَا: onların bununla | جَاءَتْهَا: birden çıkıp | رِيحٌ: bir fırtına | عَاصِفٌ: sert | وَجَاءَهُمُ: ve geldiğinde | الْمَوْجُ: dalgalar | مِنْ: | كُلِّ: her | مَكَانٍ: yönden | وَظَنُّوا: ve kanaat getirdiklerinde | أَنَّهُمْ: muhakkak onlar | أُحِيطَ: kuşatıldıklarına | بِهِمْ: kendilerinin | دَعَوُا: dua etmeye başlarlar | اللَّهَ: Allah'a | مُخْلِصِينَ: has kılarak | لَهُ: O'na | الدِّينَ: dini | لَئِنْ: eğer | أَنْجَيْتَنَا: bizi kurtarırsan | مِنْ: | هَٰذِهِ: bundan | لَنَكُونَنَّ: elbette olacağız | مِنَ: -den | الشَّاكِرِينَ: şükredenler- |
Kırık Meal (Harekesiz) : |هو HW O'dur | الذي ELZ̃Y | يسيركم YSYRKM sizi gezdiren | في FY | البر ELBR karada | والبحر WELBḪR ve denizde | حتى ḪT hatta | إذا ÎZ̃E zaman | كنتم KNTM olduğunuz | في FY | الفلك ELFLK gemide | وجرين WCRYN ve yürüttüğü (zaman) | بهم BHM bununla | بريح BRYḪ bir rüzgârın | طيبة ŦYBT tatlı | وفرحوا WFRḪWE ve neşelendikleri sırada | بها BHE onların bununla | جاءتها CEÙTHE birden çıkıp | ريح RYḪ bir fırtına | عاصف AEṦF sert | وجاءهم WCEÙHM ve geldiğinde | الموج ELMWC dalgalar | من MN | كل KL her | مكان MKEN yönden | وظنوا WƵNWE ve kanaat getirdiklerinde | أنهم ÊNHM muhakkak onlar | أحيط ÊḪYŦ kuşatıldıklarına | بهم BHM kendilerinin | دعوا D̃AWE dua etmeye başlarlar | الله ELLH Allah'a | مخلصين MḢLṦYN has kılarak | له LH O'na | الدين ELD̃YN dini | لئن LÙN eğer | أنجيتنا ÊNCYTNE bizi kurtarırsan | من MN | هذه HZ̃H bundan | لنكونن LNKWNN elbette olacağız | من MN -den | الشاكرين ELŞEKRYN şükredenler- |
Kırık Meal (Okunuş) : |huve: O'dur | lleƶī: | yuseyyirukum: sizi gezdiren | : | l-berri: karada | velbeHri: ve denizde | Hattā: hatta | iƶā: zaman | kuntum: olduğunuz | : | l-fulki: gemide | ve cerayne: ve yürüttüğü (zaman) | bihim: bununla | birīHin: bir rüzgârın | Tayyibetin: tatlı | ve feriHū: ve neşelendikleri sırada | bihā: onların bununla | cā'ethā: birden çıkıp | rīHun: bir fırtına | ǎāSifun: sert | ve cā'ehumu: ve geldiğinde | l-mevcu: dalgalar | min: | kulli: her | mekānin: yönden | ve Zennū: ve kanaat getirdiklerinde | ennehum: muhakkak onlar | uHīTa: kuşatıldıklarına | bihim: kendilerinin | deǎvu: dua etmeye başlarlar | llahe: Allah'a | muḣliSīne: has kılarak | lehu: O'na | d-dīne: dini | lein: eğer | enceytenā: bizi kurtarırsan | min: | hāƶihi: bundan | lenekūnenne: elbette olacağız | mine: -den | ş-şākirīne: şükredenler- |
Kırık Meal (Transcript) : |HV: O'dur | ELZ̃Y: | YSYRKM: sizi gezdiren | FY: | ELBR: karada | VELBḪR: ve denizde | ḪT: hatta | ÎZ̃E: zaman | KNTM: olduğunuz | FY: | ELFLK: gemide | VCRYN: ve yürüttüğü (zaman) | BHM: bununla | BRYḪ: bir rüzgârın | ŦYBT: tatlı | VFRḪVE: ve neşelendikleri sırada | BHE: onların bununla | CEÙTHE: birden çıkıp | RYḪ: bir fırtına | AEṦF: sert | VCEÙHM: ve geldiğinde | ELMVC: dalgalar | MN: | KL: her | MKEN: yönden | VƵNVE: ve kanaat getirdiklerinde | ÊNHM: muhakkak onlar | ÊḪYŦ: kuşatıldıklarına | BHM: kendilerinin | D̃AVE: dua etmeye başlarlar | ELLH: Allah'a | MḢLṦYN: has kılarak | LH: O'na | ELD̃YN: dini | LÙN: eğer | ÊNCYTNE: bizi kurtarırsan | MN: | HZ̃H: bundan | LNKVNN: elbette olacağız | MN: -den | ELŞEKRYN: şükredenler- |
Abdulbaki Gölpınarlı : Öyle bir mabuttur ki sizi karada ve denizde gezdirir. Hattâ gemide bulunduğunuz ve güzel, temiz bir yel, gemileri sürüp akıttığı ve içindekiler ferahlayıp sevindiği sırada birden şiddetli bir fırtınadır kopar, denizin her yanından dalgalar köpürüp saldırır, gemidekiler, çepçevre o dalgalarla kuşatılmış sanırlar kendilerini.
Adem Uğur : Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgârla alıp götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah'a halis kılarak: "Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız" diye Allah'a yalvarırlar.
Ahmed Hulusi : "HÛ" ki sizi karada ve denizde seyrettirmekte. . . Hatta siz gemideyken; gemiler, içindekileri sakin bir rüzgâr ile akıp götürdükleri sırada bundan mutlularken; onlara fırtına gelip çatar, dalgalar her taraftan onları vurur! Onlar da dalgalarla kuşatıldıklarını ve büyük tehlikede olduklarını düşündüklerinde, tüm oluşumun Allâh'ın kudret elinde olduğuna inanmış olarak dua ederler: "Andolsun ki eğer bizi şundan kurtarırsan, kesinlikle şükredenlerden olacağız. "
Ahmet Tekin : O sizi, karada ve denizde gezdirip dolaştırandır. Gemilere binersiniz. Gemiler, içindeki yolcularla birlikte tatlı bir esinti ile seyreder. Yolcular keyiflenirler. Tam bu sırada şiddetli bir fırtına çıkar. Her taraftan dalgalar gelmeye başlar. Tamamen kuşatılıp boğulmak üzere olduklarını düşünürler. Allah’ın dinini ve düzenini içtenlikle benimseyerek samimiyetle aralarında uygulayıp Allah’a dua ederler. 'Bizi bu fırtınadan kurtarırsan andolsun, kesinlikle şükredenlerden olacağız' diye dua ederler.
Ahmet Varol : Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Gemide olduğunuz zaman; (yolcuları) tatlı bir rüzgârın yürüttüğü ve onların bununla neşelendikleri sırada birden sert bir fırtına çıkıp, her yönden dalgalar geldiğinde ve kendilerinin her yönden kuşatıldıklarına kanaat getirdiklerinde dini yalnız O'na has kılarak yalnız Allah'a dua etmeye başlarlar: 'Eğer bizi bu durumdan kurtarırsan şükredenlerden olacağız!'
Ali Bulaç : Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)' olarak Allah'a dua etmeye başlarlar: "Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız."
Ali Fikri Yavuz : Sizi karada (çeşitli vasıtalar üzerinde ) ve denizde (gemilerde) gezdiren O’dur. Hattâ siz gemide olduğunuz zaman, güzel bir rüzgârla, o gemi içindekilerle giderken, onlar ferahlanırlar. Derken bir fırtına çıkarak her taraftan dalgalar kendilerine gelince ve kuşatıldıklarını anlayınca, Allah’ın dininde hâlis ve samimi olarak Allah’a şöyle dua ederler: “-Yemin ederiz ki, eğer bizi, bundan kurtarırsan muhakkak şükreden kullarından oluruz.”
Bekir Sadak : Sizi karada ve denizde yuruten Allah'tir. Bulundugunuz gemi, icindekileri guzel bir ruzgarla gotururken yolcular neselenirler; bir firtina cikipda onlari her taraftan dalgalarin sardigi ve cepecevre kusatildiklarini sandiklari anda ise Allah'in dinine sarÙlarak, «Bizi bu tehlikeden kurtarÙrsan and olsun ki sukredenlerden oluruz» diye O'na yalvarÙrlar.
Celal Yıldırım : Sizi karada da, denizde de gezdiren O'dur. O kadar ki gemide bulunduğunuz bir sırada, gemiler, okşayıcı hoş bir hava içinde seyredip yol alırken, yolcular da bununla ferahlık ve neşe duyarlarken ansızın şiddetli bir fırtına gelir de dalgalar her yandan onlara yönelir, derken ta mamen kuşatılıp (yok olacaklarını) sanırlar ve (bu korku ve telâş içinde) ihlâs üzere dini Allah'a has kılıp O'na duâ ederler, «eğer bizi bundan kurtarırsa herhalde şükredenlerden oluruz !» diye yalvarırlar.
Diyanet İşleri : O, sizi karada ve denizde gezdirip dolaştırandır. Öyle ki gemilerle denize açıldığınız ve gemilerinizin içindekilerle birlikte uygun bir rüzgârla seyrettiği, yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada ona şiddetli bir fırtına gelip çatar ve her taraftan dalgalar onlara hücum eder de çepeçevre kuşatıldıklarını (batıp boğulacaklarını) anlayınca dini Allah’a has kılarak “Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, mutlaka şükredenlerden olacağız” diye Allah’a yalvarırlar.
Diyanet İşleri (eski) : Sizi karada ve denizde yürüten Allah'tır. Bulunduğunuz gemi, içindekileri güzel bir rüzgarla götürürken yolcular neşelenirler; bir fırtına çıkıp da onları her taraftan dalgaların sardığı ve çepeçevre kuşatıldıklarını sandıkları anda ise Allah'ın dinine sarılarak, 'Bizi bu tehlikeden kurtarırsan and olsun ki şükredenlerden oluruz' diye O'na yalvarırlar.
Diyanet Vakfi : Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgârla alıp götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah’a halis kılarak: «Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız» diye Allah’a yalvarırlar.
Edip Yüksel : Sizi karada ve denizde yürüten O'dur. (Düşünün ki) Gemidesiniz... Bir meltemle yolcuları alıp götürdüğü zaman gemiden memnundurlar. Aniden şiddetli bir fırtınaya yakalanırlar. Her yönden gelen dalgaların arasında tümüyle kuşatıldıklarını sandıkları an, dini sadece ALLAH'a ait kılarak, 'Bizi bundan kurtarırsan şükredenlerden olacağız,' diye yalvarırlar.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Sizi karada ve denizde gezdirip dolaştıran O'dur. Hatta gemilerde bulunduğunuz ve o gemiler, içindekilerle beraber hoş bir esinti ile akıp gittikleri ve tam keyiflendikleri sırada o gemilere şiddetli bir fırtına gelir çatar ve her taraftan onlara dalgalar gelmeye başlar. Bütünüyle kuşatılıp artık bittiklerini sanırlar. İşte o vakit tam ihlas ile Allah'a yalvarır ve dindar olurlar: «Eğer bizi buradan kurtarırsan, andolsun ki, şükredenlerden olacağız.» derler.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : O'dur sizleri karada ve denizde gezdiren; hatta gemilerde bulunduğunuz ve içindekileri alıp hoş bir esinti ile akıp gittikleri ve tam onunla keyiflendikleri sırada ona şiddetli bir fırtına gelir çatar, her yerden onlara dalga gelmeye başlar ve tamamen kuşatılıp bittiklerini sanırlar; işte o vakit dine sarılarak, Allah'a tam bir ihlas ile dua eder ve: «Eğer bizi bundan kurtarırsan hiç şüphesiz şükreden kullarından oluruz!» derler.
Elmalılı Hamdi Yazır : O, odur ki sizleri karada ve denizde gezdirtir, hattâ gemilerde bulunduğunuz ve içindekileri alıb hoş bir heva ile aktıkları ve tam onunla ferahlandıkları sırada ona şiddetli bir fırtına gelir çatar ve her yerden onlara dalga gelmeğe başlar ve zannederler ki tamamen ihata olunub bittiler, o vakıt Allaha dini halis kılarak dua ederler: «ahdımız olsun ki, derler, eğer bizi bundan halâs edersen, şeksiz şüphesiz şükreden kullarından oluruz»
Fizilal-il Kuran : Sizi karada yürüten ve denizde yüzdüren Allah'tır. Bir gemide olduğunuzu, hoş bir meltemin yolcuları götürdüğünü ve herkesin bunun hazzını yaşadığını düşününüz. Tam o sırada geminin bir kasırga ile karşılaştığını yolcuların her taraftan dalgalarla sarıldıklarını ve çepeçevre kuşatıldıklarını sandıkları zaman, sırf Allah'ın dinine inanan samimi bir bağlılıkla O'na şöyle yalvarırlar; «Eğer bizi bu tehlikeden kurtarırsan kesinlikle şükredenlerden olacağız.»
Gültekin Onan : Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)' olarak Tanrı'ya dua etmeye başlarlar: "Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız."
Hakkı Yılmaz : Allah, size karada ve denizde yolculuk ettirendir. Gemilerde bulunduğunuzda gemiler içindekileri tatlı bir rüzgârla götürür. Yolcular neşelendiklerinde, şiddetli bir fırtına gelip çatar, dalgalar her yerden gelir. Ve onlar, çepeçevre kuşatıldıklarını anlayınca, dini Allah için arındıranlar olarak O'na yalvarırlar: “Bizi bundan kurtarırsan, hiç kuşkusuz, karşılığını ödeyenlerden oluruz.”
Hasan Basri Çantay : O, sizi karada ve denizde gezdiren, (sebeblerini ıhzaar eden) dir. Hattâ siz gemilerde bulunduğunuz, onlar, bunları güzel bir hava ile akar gibi götürdükleri, (yolcular da) bununla sevindikleri zaman ona şiddetli bir fırtına gelib çatar. (Denizin) her yer (in) den kendilerine dalgalar hücum eder. Sanırlar ki onlar çepçevre kuşatılmışlardır. (Halâsa bir zerre imkân yokdur. İşte bu sırada) onlar Allahın dîninde halis ve samimî kimseler olarak Ona düâ ederler: «Andolsun, (derler), eğer bizi bundan kurtarırsan seksiz, şübhesiz şükredenlerden olacağız».
Hayrat Neşriyat : Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur. Hattâ gemilerde bulunduğunuz ve (o gemiler) hoş bir rüzgârla onları (o yolcuları, akarcasına) götürdükleri ve (onlar da) bununla sevindikleri bir anda, ona şiddetli bir fırtına gelir ve her yerden dalgalar onlara gelir (hücûm eder) de gerçekten kendilerinin tamâmen kuşatıldıklarını zannederler; (o zaman) dinde O’nun (rızâsı) için samîmî kimseler olarak Allah’a şöyle yalvarırlar: 'Yemîn olsun ki, eğer bizi bundan kurtarırsan, muhakkak şükredenlerden olacağız!'
İbni Kesir : Sizi karada ve denizde yürüten O'dur. Gemide bulunduğunuzda geminin onları hoş bir rüzgarla götürdüğünde ve onunla sevindiklerinde; birden şiddetli bir kasırga gelip onları her taraftan dalgaların sardığı ve çepeçevre kuşatıldıklarını sandıkları anda, Allah'ın dinine sarılarak: Bizi bu tehlikeden kurtarırsan; andolsun ki, şükredenlerden oluruz, diye O'na yalvarırlar.
İskender Evrenosoğlu : Karada ve denizde sizi seyrettiren (gezdiren) O'dur. Hatta siz gemi(ler)de idiniz ve güzel, hoş bir rüzgâr ile onlarla (içindekilerle) (denizde gemiler) seyrediyorlardı (yüzüyorlardı). Ve onunla ferahladılar (sevinçliydiler). Ona fırtınalı bir rüzgâr geldi ve onları her taraftan dalgalar sardı. Onlarla ihata edildiklerini (kuşatılıp çevrildiklerini) zannettiler. Dîni, ona mahsus (has) kılarak ihlâsla Allah'a dua ettiler: “Eğer bizi bundan kurtarırsan, biz mutlaka şükredenlerden oluruz.”
Muhammed Esed : Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Öyle ki, gemilerle denize açıldığınızda, gemilerin elverişli bir rüzgarın önünde yolcuları alıp götürdüğü zaman (olanları düşünün,) gemidekiler sevinç ve güvenlik içinde hissederler kendilerini; derken bir fırtına yakalar gemiyi ve dalgalar her yandan kuşatır onları, öyle ki, (ölümün) kendilerini çepeçevre sardığını düşünürler de (o zaman) dinlerine sıkı sıkı sarılıp yalnızca Allah'a yönelerek: "Bizi bu (felaketten) kurtarırsan, andolsun ki şükreden kimselerden olacağız!" diye yalvarıp yakarırlar O'na.
Ömer Nasuhi Bilmen : O, o (Hâlık-i Kerîmdir) ki, sizi karada ve denizde yürütür. Vaktâ ki gemilerde bulunursunuz, onlar da yolcular ile beraber latif bir rüzgâr ile akıp gider ve onunla ferahlanırlar. Derken onlara şiddetli esen bir rüzgâr gelir, ve onlara her taraftan dalgalar hücuma başlar ve kendilerinin bununla tamamen ihata edilmiş olduklarını zanneder, Allah Teâlâ'ya dinde muhlisler olarak duada bulunurlar, «Eğer bizi bundan kurtarır isen elbette biz şükredicilerden oluruz» derler.
Ömer Öngüt : Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuzda ve o gemiler içindekileri alıp tatlı bir rüzgârla giderken ve tam onunla sevindikleri bir sırada, o gemilere şiddetli bir fırtına gelip çatar. Her yerden onlara dalgalar gelmeye başlar ve tamamen kuşatıldıklarını (bir daha kurtulamayacaklarını) sanırlar. İşte o zaman dini yalnız Allah'a halis kılarak (ihlâsla) O'na duâ ederler. “Andolsun, eğer bizi buradan kurtarırsan muhakkak ki şükredenlerden olacağız. ” derler.
Şaban Piriş : Sizi karada ve denizde yürüten O’dur. Öyle ki siz bir gemide iken ve güzel bir rüzgar ile akıp giderken insanlar onunla neşelenirler. Şiddetli bir rüzgar çıkıp, her taraftan onları dalgaların sardığı ve çepeçevre kuşatıldıklarını anladıkları zaman dini tamamen O’na has kılanlar olarak: -Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun ki şükredenlerden olacağız, diye Allah’a dua ederler.
Suat Yıldırım : Sizi karada olsun, denizde olsun gezdirip dolaştıran O’dur. Gemide olduğunuz zamanı düşünün: Gemiler, tatlı bir rüzgârla içindeki yolcuları alıp götürdüğü ve yolcular da bundan ötürü keyiflendikleri bir sırada, birden gemiye şiddetli bir fırtına gelir, dalgalar her taraftan onları sarar ve artık kendilerinin tamamen kuşatılıp bir daha kurtulamayacaklarını zannedince, bütün niyaz ve ibadetlerini yalnız Allah’a yapıp gönülden O’na yalvarırlar:"Ahdimiz olsun ki, eğer bizi bu felâketten kurtarırsan, mutlaka şükreden kullarından olacağız!" derler.
Süleyman Ateş : Sizi karada ve denizde yürüten O'dur. Gemide olduğunuz zaman(ı düşünün): Gemiler, içinde bulunanları hoş bir rüzgârla alıp götürdüğü, ve (yolcular) bununla sevindikleri sırada, birden gemiye, şiddetli bir kasırga gelip de, her yerden gelen dalgalar onları sardığı ve artık kendilerinin tamamen kuşatıldıklarını (bir daha kurtulamayacaklarını) sandıkları zaman, dini, yalnız Allah'a hâlis kılarak O'na şöyle yalvarmağa başlarlar: "Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, şükredenlerden olacağız."
Tefhim-ul Kuran : Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyleki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgârla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgâr gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler) ' olarak Allah'a dua etmeye başlarlar: «Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız.»
Ümit Şimşek : Sizi karada ve denizde seyahat ettiren de Odur. Öyle ki, siz gemilere binmişken, o gemiler de hoş bir rüzgârla akıp gider ve yolcuları bununla ferahlanırken bir fırtına kopar, her taraftan dalgalar hücum eder. Onlar da dalgalarla kuşatıldıklarını görünce, sadece Allah'a yönelmiş bir inançla dua ederler ve 'Bizi bundan kurtarırsan, and olsun ki şükredenlerden olacağız' derler.
Yaşar Nuri Öztürk : O yürütüyor sizi karada ve denizde. Diyelim, gemidesiniz: Gemiler, içindekileri latîf bir rüzgârla götürüyorlar. İçerdekiler ferah ve sevinç duymaktalar. Birden korkunç bir kasırga geliverdi. Her taraftan dalgalar üzerlerine çullandı. Çepeçevre kuşatıldıklarını düşünüp dini yalnız Allah'a özgüleyerek duaya koyuldular: "Eğer bizi şu durumdan kurtarırsan, yemin olsun, sana şükredenlerden olacağız."


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}