» 18 / Kehf  55:

Kuran Sırası: 18
İniş Sırası: 69
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110

 » 18 / Kehf  Suresi: 55
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. وَمَا (VME) = ve mā : şey
2. مَنَعَ (MNA) = meneǎ : alıkoyan
3. النَّاسَ (ELNES) = n-nāse : insanları
4. أَنْ (ÊN) = en :
5. يُؤْمِنُوا (YÙMNVE) = yu'minū : inanmaktan
6. إِذْ (ÎZ̃) = iƶ : zaman
7. جَاءَهُمُ (CEÙHM) = cā'ehumu : kendilerine geldiği
8. الْهُدَىٰ (ELHD̃) = l-hudā : hidayet
9. وَيَسْتَغْفِرُوا (VYSTĞFRVE) = ve yesteğfirū : ve istiğfar etmekten
10. رَبَّهُمْ (RBHM) = rabbehum : Rablerine
11. إِلَّا (ÎLE) = illā : ancak
12. أَنْ (ÊN) = en :
13. تَأْتِيَهُمْ (TÊTYHM) = te'tiyehum : kendilerine de gelmesidir
14. سُنَّةُ (SNT) = sunnetu : yasasının
15. الْأَوَّلِينَ (ELÊVLYN) = l-evvelīne : evvelkilerin
16. أَوْ (ÊV) = ev : yahut
17. يَأْتِيَهُمُ (YÊTYHM) = ye'tiyehumu : karşılarına gelmesidir
18. الْعَذَابُ (ELAZ̃EB) = l-ǎƶābu : azabın
19. قُبُلًا (GBLE) = ḳubulen : açıkça
şey | alıkoyan | insanları | | inanmaktan | zaman | kendilerine geldiği | hidayet | ve istiğfar etmekten | Rablerine | ancak | | kendilerine de gelmesidir | yasasının | evvelkilerin | yahut | karşılarına gelmesidir | azabın | açıkça |

[] [MNA] [NVS] [] [EMN] [] [CYE] [HD̃Y] [ĞFR] [RBB] [] [] [ETY] [SNN] [EVL] [] [ETY] [AZ̃B] [GBL]
VME MNA ELNES ÊN YÙMNVE ÎZ̃ CEÙHM ELHD̃ VYSTĞFRVE RBHM ÎLE ÊN TÊTYHM SNT ELÊVLYN ÊV YÊTYHM ELAZ̃EB GBLE

ve mā meneǎ n-nāse en yu'minū cā'ehumu l-hudā ve yesteğfirū rabbehum illā en te'tiyehum sunnetu l-evvelīne ev ye'tiyehumu l-ǎƶābu ḳubulen
وما منع الناس أن يؤمنوا إذ جاءهم الهدى ويستغفروا ربهم إلا أن تأتيهم سنة الأولين أو يأتيهم العذاب قبلا

 » 18 / Kehf  Suresi: 55
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
وما | VME ve mā şey And nothing
منع م ن ع | MNA MNA meneǎ alıkoyan prevents
الناس ن و س | NVS ELNES n-nāse insanları men
أن | ÊN en that
يؤمنوا ا م ن | EMN YÙMNVE yu'minū inanmaktan they believe
إذ | ÎZ̃ zaman when
جاءهم ج ي ا | CYE CEÙHM cā'ehumu kendilerine geldiği has come to them
الهدى ه د ي | HD̃Y ELHD̃ l-hudā hidayet the guidance
ويستغفروا غ ف ر | ĞFR VYSTĞFRVE ve yesteğfirū ve istiğfar etmekten and they ask forgiveness
ربهم ر ب ب | RBB RBHM rabbehum Rablerine (of) their Lord,
إلا | ÎLE illā ancak except
أن | ÊN en that
تأتيهم ا ت ي | ETY TÊTYHM te'tiyehum kendilerine de gelmesidir comes to them
سنة س ن ن | SNN SNT sunnetu yasasının (the) way
الأولين ا و ل | EVL ELÊVLYN l-evvelīne evvelkilerin (of) the former (people)
أو | ÊV ev yahut or
يأتيهم ا ت ي | ETY YÊTYHM ye'tiyehumu karşılarına gelmesidir comes to them
العذاب ع ذ ب | AZ̃B ELAZ̃EB l-ǎƶābu azabın the punishment
قبلا ق ب ل | GBL GBLE ḳubulen açıkça before (them)?

18:55 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

şey | alıkoyan | insanları | | inanmaktan | zaman | kendilerine geldiği | hidayet | ve istiğfar etmekten | Rablerine | ancak | | kendilerine de gelmesidir | yasasının | evvelkilerin | yahut | karşılarına gelmesidir | azabın | açıkça |

[] [MNA] [NVS] [] [EMN] [] [CYE] [HD̃Y] [ĞFR] [RBB] [] [] [ETY] [SNN] [EVL] [] [ETY] [AZ̃B] [GBL]
VME MNA ELNES ÊN YÙMNVE ÎZ̃ CEÙHM ELHD̃ VYSTĞFRVE RBHM ÎLE ÊN TÊTYHM SNT ELÊVLYN ÊV YÊTYHM ELAZ̃EB GBLE

ve mā meneǎ n-nāse en yu'minū cā'ehumu l-hudā ve yesteğfirū rabbehum illā en te'tiyehum sunnetu l-evvelīne ev ye'tiyehumu l-ǎƶābu ḳubulen
وما منع الناس أن يؤمنوا إذ جاءهم الهدى ويستغفروا ربهم إلا أن تأتيهم سنة الأولين أو يأتيهم العذاب قبلا

[] [م ن ع] [ن و س] [] [ا م ن] [] [ج ي ا] [ه د ي] [غ ف ر] [ر ب ب] [] [] [ا ت ي] [س ن ن] [ا و ل] [] [ا ت ي] [ع ذ ب] [ق ب ل]

 » 18 / Kehf  Suresi: 55
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
وما | VME ve mā şey And nothing
Vav,Mim,Elif,
6,40,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
NEG – negative particle
الواو عاطفة
حرف نفي
منع م ن ع | MNA MNA meneǎ alıkoyan prevents
Mim,Nun,Ayn,
40,50,70,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
الناس ن و س | NVS ELNES n-nāse insanları men
Elif,Lam,Nun,Elif,Sin,
1,30,50,1,60,
N – accusative masculine plural noun
اسم منصوب
أن | ÊN en that
,Nun,
,50,
SUB – subordinating conjunction
حرف مصدري
يؤمنوا ا م ن | EMN YÙMNVE yu'minū inanmaktan they believe
Ye,,Mim,Nun,Vav,Elif,
10,,40,50,6,1,
V – 3rd person masculine plural (form IV) imperfect verb, subjunctive mood
PRON – subject pronoun
فعل مضارع منصوب والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
إذ | ÎZ̃ zaman when
,Zel,
,700,
T – time adverb
ظرف زمان
جاءهم ج ي ا | CYE CEÙHM cā'ehumu kendilerine geldiği has come to them
Cim,Elif,,He,Mim,
3,1,,5,40,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
فعل ماض و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
الهدى ه د ي | HD̃Y ELHD̃ l-hudā hidayet the guidance
Elif,Lam,He,Dal,,
1,30,5,4,,
N – genitive masculine noun
اسم مجرور
ويستغفروا غ ف ر | ĞFR VYSTĞFRVE ve yesteğfirū ve istiğfar etmekten and they ask forgiveness
Vav,Ye,Sin,Te,Ğayn,Fe,Re,Vav,Elif,
6,10,60,400,1000,80,200,6,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 3rd person masculine plural (form X) imperfect verb, subjunctive mood
PRON – subject pronoun
الواو عاطفة
فعل مضارع منصوب والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
ربهم ر ب ب | RBB RBHM rabbehum Rablerine (of) their Lord,
Re,Be,He,Mim,
200,2,5,40,
N – accusative masculine noun
PRON – 3rd person masculine plural possessive pronoun
اسم منصوب و«هم» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
إلا | ÎLE illā ancak except
,Lam,Elif,
,30,1,
RES – restriction particle
أداة حصر
أن | ÊN en that
,Nun,
,50,
SUB – subordinating conjunction
حرف مصدري
تأتيهم ا ت ي | ETY TÊTYHM te'tiyehum kendilerine de gelmesidir comes to them
Te,,Te,Ye,He,Mim,
400,,400,10,5,40,
V – 3rd person feminine singular imperfect verb, subjunctive mood
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
فعل مضارع منصوب و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
سنة س ن ن | SNN SNT sunnetu yasasının (the) way
Sin,Nun,Te merbuta,
60,50,400,
N – nominative feminine singular noun
اسم مرفوع
الأولين ا و ل | EVL ELÊVLYN l-evvelīne evvelkilerin (of) the former (people)
Elif,Lam,,Vav,Lam,Ye,Nun,
1,30,,6,30,10,50,
N – genitive masculine plural noun
اسم مجرور
أو | ÊV ev yahut or
,Vav,
,6,
CONJ – coordinating conjunction
حرف عطف
يأتيهم ا ت ي | ETY YÊTYHM ye'tiyehumu karşılarına gelmesidir comes to them
Ye,,Te,Ye,He,Mim,
10,,400,10,5,40,
V – 3rd person masculine singular imperfect verb, subjunctive mood
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
فعل مضارع منصوب و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
العذاب ع ذ ب | AZ̃B ELAZ̃EB l-ǎƶābu azabın the punishment
Elif,Lam,Ayn,Zel,Elif,Be,
1,30,70,700,1,2,
N – nominative masculine noun
اسم مرفوع
قبلا ق ب ل | GBL GBLE ḳubulen açıkça before (them)?
Gaf,Be,Lam,Elif,
100,2,30,1,
N – accusative masculine indefinite noun
اسم منصوب
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |وَمَا: şey | مَنَعَ: alıkoyan | النَّاسَ: insanları | أَنْ: | يُؤْمِنُوا: inanmaktan | إِذْ: zaman | جَاءَهُمُ: kendilerine geldiği | الْهُدَىٰ: hidayet | وَيَسْتَغْفِرُوا: ve istiğfar etmekten | رَبَّهُمْ: Rablerine | إِلَّا: ancak | أَنْ: | تَأْتِيَهُمْ: kendilerine de gelmesidir | سُنَّةُ: yasasının | الْأَوَّلِينَ: evvelkilerin | أَوْ: yahut | يَأْتِيَهُمُ: karşılarına gelmesidir | الْعَذَابُ: azabın | قُبُلًا: açıkça |
Kırık Meal (Harekesiz) : |وما WME şey | منع MNA alıkoyan | الناس ELNES insanları | أن ÊN | يؤمنوا YÙMNWE inanmaktan | إذ ÎZ̃ zaman | جاءهم CEÙHM kendilerine geldiği | الهدى ELHD̃ hidayet | ويستغفروا WYSTĞFRWE ve istiğfar etmekten | ربهم RBHM Rablerine | إلا ÎLE ancak | أن ÊN | تأتيهم TÊTYHM kendilerine de gelmesidir | سنة SNT yasasının | الأولين ELÊWLYN evvelkilerin | أو ÊW yahut | يأتيهم YÊTYHM karşılarına gelmesidir | العذاب ELAZ̃EB azabın | قبلا GBLE açıkça |
Kırık Meal (Okunuş) : |ve mā: şey | meneǎ: alıkoyan | n-nāse: insanları | en: | yu'minū: inanmaktan | : zaman | cā'ehumu: kendilerine geldiği | l-hudā: hidayet | ve yesteğfirū: ve istiğfar etmekten | rabbehum: Rablerine | illā: ancak | en: | te'tiyehum: kendilerine de gelmesidir | sunnetu: yasasının | l-evvelīne: evvelkilerin | ev: yahut | ye'tiyehumu: karşılarına gelmesidir | l-ǎƶābu: azabın | ḳubulen: açıkça |
Kırık Meal (Transcript) : |VME: şey | MNA: alıkoyan | ELNES: insanları | ÊN: | YÙMNVE: inanmaktan | ÎZ̃: zaman | CEÙHM: kendilerine geldiği | ELHD̃: hidayet | VYSTĞFRVE: ve istiğfar etmekten | RBHM: Rablerine | ÎLE: ancak | ÊN: | TÊTYHM: kendilerine de gelmesidir | SNT: yasasının | ELÊVLYN: evvelkilerin | ÊV: yahut | YÊTYHM: karşılarına gelmesidir | ELAZ̃EB: azabın | GBLE: açıkça |
Abdulbaki Gölpınarlı : İnsanları, kendilerine hidâyet geldikten, doğru yol bildirildikten sonra da inanmaktan ve Rablerinden yarlıganma dilemekten meneden şey, ancak evvelkiler hakkındaki yolun, yordamın, dünyâda helâk edilişin gelmesini, yahut da apaçık bir sûrette âhiret azâbının gelip çatmasını bekleyiş.
Adem Uğur : Kendilerine hidayet geldiğinde insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret talep etmekten alıkoyan şey, sadece, öncekilerinin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, yahut azabın göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir!
Ahmed Hulusi : Kendilerine hakikate giden yola kılavuzluk edecek olan (Rasûl) geldiği hâlde, insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret istemekten alıkoyan engel; öncekilerin başına gelenlerin kendilerine de gelmesini veya azabın karşılarına dikilivermesini beklemekten başka ne olabilir ki!
Ahmet Tekin : Kendilerine, doğru yolu gösteren hidayet rehberi, peygamber geldiğinde, insanları iman etmekten ve günahlarından dolayı Rablerinden bağışlanma, koruma kalkanına alınma dilemelerinden alıkoyan şey, yalnızca, geçmiş milletlerin başlarına gelen felâketlerin, kendilerine de gelmesini veya burunlarının ucundaki bir savaşla cezalandırılmalarını beklemeleri olmuştur.
Ahmet Varol : İnsanları, kendilerine hidayet geldiğinde iman etmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan; öncekilerin başına gelenlerin kendilerinin de başlarına gelmesi(ni) veya azabın göz göre göre kendilerine ulaşması(nı beklemeleri)nden başka bir şey değildir.
Ali Bulaç : Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak evvelkilerin sünnetinin kendilerine de gelmesi veya azabın onları karşılarcasına gelmesi(ni beklemeleri)dir.
Ali Fikri Yavuz : İnsanlara Peygamber ve Kur’ân geldiği zaman, onları iman etmekten ve Rablerine mağfiret dilemekten alıkoyan, ancak kendilerine evvelkilerin sünnetinin (helâk edilenlerin ibret sahnesinin) gelmesini veya ahiret azabının ansızın gözgöre gelip çatmasını beklemek olmuştur.
Bekir Sadak : Insanlara dgruluk rehberi gelmisken, onlari inanmaktan, Rablerinden magfiret dilmekten alikoyan oncekilere uygulananin kendilerine de uygulanmasini veya gozleri gore gore azaba ugramayi beklemeleridir.
Celal Yıldırım : Kendilerine doğru yolu (gösteren) geldiği halde insanları imân etmekten ve Rablarından bağışlanmalarını dilemekten alıkoyan şey, kendilerine de öncekiler hakkında uygulanan (ilâhî) sünnetin gelmesini veya azabın kendilerine yönelip gelmesini (beklemeleridir).
Diyanet İşleri : İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına ve Rab’lerinden mağfiret dilemelerine, ancak, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesi, ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi (yönündeki beklentileri) engel olmuştur.
Diyanet İşleri (eski) : İnsanlara doğruluk rehberi gelmişken, onları inanmaktan, Rablerinden mağfiret dilemekten alıkoyan öncekilere uygulananın kendilerine de uygulanmasını veya gözleri göre göre azaba uğramayı beklemeleridir.
Diyanet Vakfi : Kendilerine hidayet geldiğinde insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret talep etmekten alıkoyan şey, sadece, öncekilerinin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, yahut azabın göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir!
Edip Yüksel : Kendilerine yol gösterici geldiğinde, halkı inanmaktan ve Rab'lerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey, öncekilerin sünnetinin (benzer uygulamanın, örneğin, geçmiş toplumlara verilen mucizelerin bir benzerinin) kendilerine de gelmesini veya azabın açıkça karşılarına gelmesini dilemeleridir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber geldiğinde insanları, iman etmekten ve Rabblerinden günahlarının mağfiretini istemekten alıkoyan şey sadece geçmiş milletlerin başlarına gelen felaketlerin kendilerine de gelmesini veya ahiret azabının ansızın göz göre göre gelip çatmasını beklemek olmuştur.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber geldiğinde insanları iman etmekten ve günahlarının bağışlanmasını istemekten alıkoyan şey, sadece kendilerine, öncekilere gelen dünya azabının gelmesi veya ahiret azabının gözleri önüne serilmesini beklemek olmuştur.
Elmalılı Hamdi Yazır : Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber geldiği halde insanları iman etmekten ve günahlarının mağrifetini istemekten alıkoyan da başka değil, ancak kendilerine evvelkilerin sünneti gelmesi veya Âhıret azâbının gözleri önüne gelmesi kazıyyesidir
Fizilal-il Kuran : İnsanlara doğru yola ileten bilgi geldikten sonra onların iman etmelerine ve tövbe edip Allah'a yönelmelerine engel olan tek şey, eski sapık milletler hakkında işleyen ilahi yasaların kendileri hakkında da işlemesini ya da somut azapla yüzyüze gelmeyi beklemeleridir.
Gültekin Onan : Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak evvelkilerin sünnetinin kendilerine de gelmesi veya azabın onları karşılarcasına gelmesi(ni beklemeleri)dir.
Hakkı Yılmaz : Ve kendilerine doğru yol [kitap, elçi] geldiği zaman, insanların iman etmelerine ve Rablerinden günahlarının bağışlanmasını istemelerine sadece “evvelkiler ile ilgili uygulamaların kendilerine gelmesi ya da önlerine azabın gelmesi” konusu engel oldu.
Hasan Basri Çantay : İnsanlara hidâyet geldiği zaman onların îman etmelerini, Rablerinden mağfiret istemelerini evvelkilerin (mahv-ü helakinde carî ve haakim olan ilâhî) sünnetin kendilerine de yetişib çatacağın (ı), yahud onlara gözleri önünde (âhiret) azâb (ının) geleceğin (i beklemelerin) den başka bir şey men'etmedi.
Hayrat Neşriyat : Bununla berâber kendilerine hidâyet geldiği zaman, insanları îmân etmekten ve Rablerinden mağfiret dilemekten alıkoyan şey, ancak önceki (ümmet)lere (tatbîk edilmiş)olan (İlâhî) kanunların kendilerine de gelip çatmasını veya göz göre göre azâbın kendilerine gelmesi(ni beklemeleri)dir!
İbni Kesir : İnsanlara hidayet geldiğinde; onları inanmaktan ve Rabblarından mağfiret dilemekten alıkoyan; öncekilerin başına gelenlerin kendilerine de gelmesini veya göz göre göre azaba uğramayı beklemeleridir.
İskender Evrenosoğlu : Ve insanları, onlara hidayet geldiği (hidayete davet edildikleri) zaman Rab'lerinin mağfiretini dilemekten ve mü'min olmaktan men eden (alıkoyan) şey, sadece evvelkilerin sünnetinin, onların başına gelmemesi veya azapla karşı karşıya kalmamalarıdır.
Muhammed Esed : Nitekim, kendilerine doğru yol rehberi gelmişken insanları imana erişmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan yegane tutum, (onların) önceki (günahkar) toplumlara uygulanan sürecin kendilerine de uygulanmasını ya da (nihai) azabın öte dünyada başlarına gelmesini beklemeleri değil de, nedir?
Ömer Nasuhi Bilmen : Kendilerine Hüda (Kur'an) geldiği zaman nâsı imân etmelerinden ve Rablerine istiğfarda bulunmalarından men eden olmadı, ancak kendilerine evvelkilerin sünnetinin (haklarında mukadder olan helâkin) gelmesini veya kendilerini azabın ayânen gelmesini istemeleri olmuştur.
Ömer Öngüt : Kendilerine hidayet geldiğinde, insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret dilemekten alıkoyan şey; daha öncekilerin sünnetini (onların başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini), yahut azabın göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir.
Şaban Piriş : İnsanlara doğruluk kılavuzu geldiği zaman, onları iman etmekten ve Rablerinden af dilemekten alıkoyan ancak öncekilere uygulananın başlarına gelmesini veya göz önünde bir azabın kendilerine gelmesini beklemeleridir.
Suat Yıldırım : O insanları, kendilerine peygamber geldiği halde, inanmaktan ve Rab’lerinden af dilemekten alıkoyan şey, sırf Allah’ın düsturu uyarınca, evvelki ümmetlerin başına gelen azabın kendilerinin de başlarına gelmesini yahut âhiret azabının gözlerinin önüne konulmasını beklemeleridir.
Süleyman Ateş : Kendilerine hidâyet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerine istiğfar etmekten alıkoyan şey, ancak evvelkilerin yasasının kendilerine de gelmesi(ni) yahut azâbın açıkça karşılarına gelmesi(ni beklemeleri)dir.
Tefhim-ul Kuran : Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak evvelkilerin sünnetinin kendilerine de gelmesi ya da azabın onları karşılarcasına kendilerine gelmesi(ni beklemeleri) dir.
Ümit Şimşek : Kendilerine hidayet geldiğinde iman ederek Rablerinden af dilemekten insanları alıkoyan şey, İlâhî yasa uyarınca evvelkilerin başına gelen cezanın kendi başlarına da gelmesini veya âhiret azabının gözleri önüne konmasını beklemeleri olmuştur.
Yaşar Nuri Öztürk : Kendilerine hidayet geldikten sonra, insanları iman etmekten, Rablerinden af dilemekten alıkoyan şey şundan başkası değildir: Evvelkilerin yol ve yöntemlerinin kendilerine de gelmesini yahut bizzat azabın karşılarına dikilivermesini beklemek.


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}