Kırık Meal (Arapça) Meali |
|
|اقْتَرَبَ: yaklaştı | لِلنَّاسِ: insanların | حِسَابُهُمْ: hesapları | وَهُمْ: fakat onlar | فِي: içinde | غَفْلَةٍ: gaflet | مُعْرِضُونَ: yüz çevirmektedirler | (21:1) | |
|مَا: | يَأْتِيهِمْ: kendilerine gelen | مِنْ: her | ذِكْرٍ: ikazı | مِنْ: -den | رَبِّهِمْ: Rablerin- | مُحْدَثٍ: yeni | إِلَّا: ancak | اسْتَمَعُوهُ: dinlerler | وَهُمْ: onlar | يَلْعَبُونَ: eğlenerek | (21:2) | |
|لَاهِيَةً: eğlencededir | قُلُوبُهُمْ: kalbleri | وَأَسَرُّوا: ve gizlediler | النَّجْوَى: aralarındaki konuşmayı | الَّذِينَ: kimseler | ظَلَمُوا: zulmeden(ler) | هَلْ: değil mi? | هَٰذَا: bu | إِلَّا: ancak | بَشَرٌ: bir insandır | مِثْلُكُمْ: sizin gibi | أَفَتَأْتُونَ: şimdi siz kapılacak mısınız? | السِّحْرَ: büyüye | وَأَنْتُمْ: siz | تُبْصِرُونَ: görüyorken | (21:3) | |
|قَالَ: dedi ki | رَبِّي: Rabbim | يَعْلَمُ: bilir | الْقَوْلَ: konuşulanı | فِي: | السَّمَاءِ: gökte | وَالْأَرْضِ: ve yerde | وَهُوَ: ve O | السَّمِيعُ: işitendir | الْعَلِيمُ: bilendir | (21:4) | |
|بَلْ: hayır | قَالُوا: dediler | أَضْغَاثُ: (bu) karmakarışık | أَحْلَامٍ: hayallerdir | بَلِ: hayır | افْتَرَاهُ: onu uydurmuş | بَلْ: hayır | هُوَ: o | شَاعِرٌ: şa'irdir | فَلْيَأْتِنَا: bize getirse ya | بِايَةٍ: bir mu'cize | كَمَا: gibi | أُرْسِلَ: gönderildikleri | الْأَوَّلُونَ: öncekilerin | (21:5) | |
|مَا: | امَنَتْ: inanmamıştı | قَبْلَهُمْ: bunlardan önce | مِنْ: hiçbir | قَرْيَةٍ: kent (halkı) | أَهْلَكْنَاهَا: helak ettiğimiz | أَفَهُمْ: şimdi bunlar mı? | يُؤْمِنُونَ: inanacaklar | (21:6) | |
|وَمَا: | أَرْسَلْنَا: biz göndermedik | قَبْلَكَ: senden önce | إِلَّا: başkasını | رِجَالًا: erkeklerden | نُوحِي: vahyedilen | إِلَيْهِمْ: kendilerine | فَاسْأَلُوا: sorun | أَهْلَ: ehline | الذِّكْرِ: Zikir | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: idiyseniz | لَا: | تَعْلَمُونَ: bilmiyor | (21:7) | |
|وَمَا: ve | جَعَلْنَاهُمْ: biz onları yapmadık | جَسَدًا: ceset(ler) | لَا: | يَأْكُلُونَ: yemeyen | الطَّعَامَ: yemek | وَمَا: ve | كَانُوا: değillerdi | خَالِدِينَ: ölümsüz | (21:8) | |
|ثُمَّ: sonra | صَدَقْنَاهُمُ: yerine getirdik | الْوَعْدَ: verdiğimiz sözü | فَأَنْجَيْنَاهُمْ: onları kurtardık | وَمَنْ: ve kimseleri | نَشَاءُ: dilediğimiz | وَأَهْلَكْنَا: ve helak ettik | الْمُسْرِفِينَ: aşırı gidenleri | (21:9) | |
|لَقَدْ: andolsun | أَنْزَلْنَا: indirdik | إِلَيْكُمْ: size | كِتَابًا: bir Kitap | فِيهِ: içinde | ذِكْرُكُمْ: Zikr'iniz bulunan | أَفَلَا: | تَعْقِلُونَ: aklınızı kullanmıyor musunuz? | (21:10) | |
|وَكَمْ: ve nicesini | قَصَمْنَا: kırıp geçirdik | مِنْ: -den | قَرْيَةٍ: şehir(ler)- | كَانَتْ: olan | ظَالِمَةً: zalim | وَأَنْشَأْنَا: ve inşa ettik | بَعْدَهَا: onlardan sonra | قَوْمًا: bir topluluk | اخَرِينَ: başka | (21:11) | |
|فَلَمَّا: zaman | أَحَسُّوا: hissettikleri | بَأْسَنَا: azabımızı | إِذَا: derhal | هُمْ: onlar | مِنْهَا: oradan | يَرْكُضُونَ: kaçıyorlardı | (21:12) | |
|لَا: | تَرْكُضُوا: (boşuna) kaçmayın | وَارْجِعُوا: ve dönün | إِلَىٰ: | مَا: şeylere (ni'metlere) | أُتْرِفْتُمْ: şımartıldığınız | فِيهِ: içinde | وَمَسَاكِنِكُمْ: ve yurtlarınıza | لَعَلَّكُمْ: çünkü | تُسْأَلُونَ: sorguya çekileceksiniz | (21:13) | |
|قَالُوا: dediler | يَا: EY/HEY/AH | وَيْلَنَا: eyvah bize | إِنَّا: gerçekten biz | كُنَّا: olduk | ظَالِمِينَ: zalimlerden | (21:14) | |
|فَمَا: | زَالَتْ: kesilmedi | تِلْكَ: bu | دَعْوَاهُمْ: mırıldanmaları | حَتَّىٰ: kadar | جَعَلْنَاهُمْ: biz onları yapıncaya | حَصِيدًا: biçilmiş (ekin gibi) | خَامِدِينَ: sönmüş ateş (gibi) | (21:15) | |
|وَمَا: ve | خَلَقْنَا: biz yaratmadık | السَّمَاءَ: göğü | وَالْأَرْضَ: ve yeri | وَمَا: ve bulunanları | بَيْنَهُمَا: bunlar arasında | لَاعِبِينَ: eğlence için | (21:16) | |
|لَوْ: eğer | أَرَدْنَا: isteseydik | أَنْ: | نَتَّخِذَ: edinmek | لَهْوًا: bir eğlence | لَاتَّخَذْنَاهُ: edinirdik | مِنْ: | لَدُنَّا: kendi katımızdan | إِنْ: eğer | كُنَّا: olsaydık | فَاعِلِينَ: yapacak | (21:17) | |
|بَلْ: hayır | نَقْذِفُ: biz atarız | بِالْحَقِّ: hakkı | عَلَى: üstüne | الْبَاطِلِ: batılın | فَيَدْمَغُهُ: onun beynini parçalar | فَإِذَا: derhal | هُوَ: o | زَاهِقٌ: yok olur | وَلَكُمُ: size | الْوَيْلُ: yazıklar olsun | مِمَّا: ötürü | تَصِفُونَ: yakıştırdıklarınızdan | (21:18) | |
|وَلَهُ: ve onlar | مَنْ: kimseler | فِي: olan | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَالْأَرْضِ: ve yerde | وَمَنْ: ve kimseler | عِنْدَهُ: O'nun yanındaki | لَا: | يَسْتَكْبِرُونَ: büyüklenmez | عَنْ: | عِبَادَتِهِ: O'na kulluk etmekten | وَلَا: ve | يَسْتَحْسِرُونَ: yorulmazlar | (21:19) | |
|يُسَبِّحُونَ: tesbih ederler | اللَّيْلَ: gece | وَالنَّهَارَ: ve gündüz | لَا: hiç | يَفْتُرُونَ: ara vermezler | (21:20) | |
|أَمِ: yoksa | اتَّخَذُوا: edindiler mi? | الِهَةً: tanrılar | مِنَ: -den | الْأَرْضِ: yer- | هُمْ: onları | يُنْشِرُونَ: diriltecek | (21:21) | |
|لَوْ: eğer | كَانَ: olsaydı | فِيهِمَا: ikisinde | الِهَةٌ: tanrılar | إِلَّا: başka | اللَّهُ: Allah'tan | لَفَسَدَتَا: ikisi de bozulup gitmişti | فَسُبْحَانَ: yüce(münezzeh)dir | اللَّهِ: Allah | رَبِّ: sahibi | الْعَرْشِ: arş'ın | عَمَّا: şeylerden | يَصِفُونَ: nitelendirdikleri | (21:22) | |
|لَا: | يُسْأَلُ: O sorulmaz | عَمَّا: şeylerden | يَفْعَلُ: yaptığı | وَهُمْ: ama onlar | يُسْأَلُونَ: sorulurlar | (21:23) | |
|أَمِ: yoksa | اتَّخَذُوا: mı edindiler? | مِنْ: | دُونِهِ: O'ndan başka | الِهَةً: tanrılar | قُلْ: de ki | هَاتُوا: getirin | بُرْهَانَكُمْ: delilinizi | هَٰذَا: işte budur | ذِكْرُ: öğütü | مَنْ: olanların | مَعِيَ: benimle beraber | وَذِكْرُ: ve öğütü | مَنْ: | قَبْلِي: benden öncekilerin | بَلْ: ama | أَكْثَرُهُمْ: çokları | لَا: | يَعْلَمُونَ: bilmezler | الْحَقَّ: hakkı | فَهُمْ: bundan dolayı onlar | مُعْرِضُونَ: (haktan) yüz çevirirler | (21:24) | |
|وَمَا: ve | أَرْسَلْنَا: göndermedik | مِنْ: | قَبْلِكَ: senden önce | مِنْ: hiçbir | رَسُولٍ: peygamber | إِلَّا: | نُوحِي: diye vahyetmediğimiz | إِلَيْهِ: ona | أَنَّهُ: şüphesiz | لَا: yoktur | إِلَٰهَ: tanrı | إِلَّا: başka | أَنَا: benden | فَاعْبُدُونِ: bana kulluk edin | (21:25) | |
|وَقَالُوا: ve dediler | اتَّخَذَ: edindi | الرَّحْمَٰنُ: Rahman | وَلَدًا: çocuk | سُبْحَانَهُ: O münezzehtir | بَلْ: hayır | عِبَادٌ: bilakis | مُكْرَمُونَ: değerli | (21:26) | |
|لَا: | يَسْبِقُونَهُ: O'ndan önce söylemezler | بِالْقَوْلِ: bir söz | وَهُمْ: ve onlar | بِأَمْرِهِ: O'nun buyruğunu | يَعْمَلُونَ: yaparlar | (21:27) | |
|يَعْلَمُ: bilir | مَا: olanı | بَيْنَ: arasında (önlerinde) | أَيْدِيهِمْ: ellerinin (önlerinde) | وَمَا: ve olanı | خَلْفَهُمْ: arkalarında | وَلَا: ve | يَشْفَعُونَ: şefa'at edemezler | إِلَّا: başkasına | لِمَنِ: olduklarından | ارْتَضَىٰ: razı | وَهُمْ: ve onlar | مِنْ: -ndan | خَشْيَتِهِ: O'nun korkusu- | مُشْفِقُونَ: titrerler | (21:28) | |
|وَمَنْ: ve her kim | يَقُلْ: derse | مِنْهُمْ: onlardan | إِنِّي: ben | إِلَٰهٌ: bir tanrıyım | مِنْ: | دُونِهِ: O'ndan başka | فَذَٰلِكَ: böylece | نَجْزِيهِ: onu cezalandırırız | جَهَنَّمَ: cehennemle | كَذَٰلِكَ: böyle | نَجْزِي: biz cezalandırırız | الظَّالِمِينَ: zalimleri | (21:29) | |
|أَوَلَمْ: | يَرَ: görmediler mi? | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | أَنَّ: şüphesiz | السَّمَاوَاتِ: gökler | وَالْأَرْضَ: ve yer | كَانَتَا: idi | رَتْقًا: bitişik | فَفَتَقْنَاهُمَا: biz onları ayırdık | وَجَعَلْنَا: ve yarattık | مِنَ: -dan | الْمَاءِ: su- | كُلَّ: her | شَيْءٍ: şeyi | حَيٍّ: canlı | أَفَلَا: | يُؤْمِنُونَ: hala inanmıyorlar mı? | (21:30) | |
|وَجَعَلْنَا: ve yarattık | فِي: | الْأَرْضِ: yerde | رَوَاسِيَ: yüksek dağlar | أَنْ: diye | تَمِيدَ: sarsar | بِهِمْ: onları | وَجَعَلْنَا: ve açtık | فِيهَا: orada | فِجَاجًا: geniş | سُبُلًا: yollar | لَعَلَّهُمْ: umulur ki | يَهْتَدُونَ: yollarını bulurlar | (21:31) | |
|وَجَعَلْنَا: ve yaptık | السَّمَاءَ: göğü | سَقْفًا: bir tavan | مَحْفُوظًا: korunmuş | وَهُمْ: onlar hala | عَنْ: -nden | ايَاتِهَا: ayetleri- | مُعْرِضُونَ: yüz çevirmektedirler | (21:32) | |
|وَهُوَ: O'dur | الَّذِي: | خَلَقَ: yaratan | اللَّيْلَ: geceyi | وَالنَّهَارَ: ve gündüzü | وَالشَّمْسَ: ve güneşi | وَالْقَمَرَ: ve ayı | كُلٌّ: her biri | فِي: | فَلَكٍ: bir yörüngede | يَسْبَحُونَ: yüzmektedir | (21:33) | |
|وَمَا: ve | جَعَلْنَا: vermedik | لِبَشَرٍ: hiçbir insana | مِنْ: | قَبْلِكَ: senden önce | الْخُلْدَ: ebedi yaşam | أَفَإِنْ: şimdi eğer | مِتَّ: sen ölürsen | فَهُمُ: onlar | الْخَالِدُونَ: ebedi (mi kalacaklar?) | (21:34) | |
|كُلُّ: her | نَفْسٍ: nefis | ذَائِقَةُ: tadacaktır | الْمَوْتِ: ölümü | وَنَبْلُوكُمْ: ve sizi imtihan ederiz | بِالشَّرِّ: şer ile | وَالْخَيْرِ: ve hayır ile | فِتْنَةً: sınamak için | وَإِلَيْنَا: ve (sonunda) bize | تُرْجَعُونَ: döndürüleceksiniz | (21:35) | |
|وَإِذَا: zaman | رَاكَ: seni gördükleri | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden | إِنْ: | يَتَّخِذُونَكَ: seni edinmezler | إِلَّا: dışında | هُزُوًا: alay konusu etmek | أَهَٰذَا: bu mudur? (diye) | الَّذِي: kişi | يَذْكُرُ: diline dolayan | الِهَتَكُمْ: sizin tanrılarınızı | وَهُمْ: oysa kendileri | بِذِكْرِ: Zikri(uyarısı)nı | الرَّحْمَٰنِ: Rahman'ın | هُمْ: onlar | كَافِرُونَ: inkar ediyorlar | (21:36) | |
|خُلِقَ: yaratılmıştır | الْإِنْسَانُ: insan | مِنْ: | عَجَلٍ: aceleden | سَأُرِيكُمْ: size göstereceğim | ايَاتِي: ayetlerimi | فَلَا: | تَسْتَعْجِلُونِ: benden acele istemeyin | (21:37) | |
|وَيَقُولُونَ: ve diyorlar | مَتَىٰ: ne zaman? | هَٰذَا: bu | الْوَعْدُ: tehdid(ettiğiniz azab) | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | صَادِقِينَ: doğru söyleyenler | (21:38) | |
|لَوْ: eğer | يَعْلَمُ: bir bilselerdi | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | حِينَ: zamanı | لَا: | يَكُفُّونَ: savamayacakları | عَنْ: -nden | وُجُوهِهِمُ: yüzleri- | النَّارَ: ateşi | وَلَا: ne de | عَنْ: -ndan | ظُهُورِهِمْ: sırtları- | وَلَا: ve | هُمْ: onlara | يُنْصَرُونَ: yardım da olunmayacakları | (21:39) | |
|بَلْ: doğrusu | تَأْتِيهِمْ: o onlara gelecek | بَغْتَةً: ansızın | فَتَبْهَتُهُمْ: onları şaşırtacak | فَلَا: | يَسْتَطِيعُونَ: güçleri yetmeyecek | رَدَّهَا: onu reddetmeye | وَلَا: ve ne de | هُمْ: kendilerine | يُنْظَرُونَ: süre verilecek | (21:40) | |
|وَلَقَدِ: ve andolsun | اسْتُهْزِئَ: alay edildi | بِرُسُلٍ: peygamberlerle | مِنْ: | قَبْلِكَ: senden önceki | فَحَاقَ: ama kuşatıverdi | بِالَّذِينَ: kimseleri | سَخِرُوا: alay eden(leri) | مِنْهُمْ: onlarla | مَا: şey | كَانُوا: onların | بِهِ: onunla | يَسْتَهْزِئُونَ: alay ettikleri | (21:41) | |
|قُلْ: de ki | مَنْ: kim | يَكْلَؤُكُمْ: sizi koruyacak? | بِاللَّيْلِ: gece | وَالنَّهَارِ: ve gündüz | مِنَ: -dan | الرَّحْمَٰنِ: Rahman- | بَلْ: hayır | هُمْ: onlar | عَنْ: -inden | ذِكْرِ: Zikr- | رَبِّهِمْ: Rablerinin | مُعْرِضُونَ: yüz çeviriyorlar | (21:42) | |
|أَمْ: yoksa | لَهُمْ: mı var? | الِهَةٌ: tanrıları | تَمْنَعُهُمْ: onları koruyacak | مِنْ: karşı | دُونِنَا: bize | لَا: | يَسْتَطِيعُونَ: onların gücü yetmez | نَصْرَ: yardım etmeye | أَنْفُسِهِمْ: kendilerine | وَلَا: ne de | هُمْ: onlara | مِنَّا: bizim tarafımızdan | يُصْحَبُونَ: sahip çıkılır | (21:43) | |
|بَلْ: bilakis | مَتَّعْنَا: biz yaşattık | هَٰؤُلَاءِ: onları | وَابَاءَهُمْ: ve atalarını | حَتَّىٰ: nihayet | طَالَ: uzun geldi | عَلَيْهِمُ: kendilerine | الْعُمُرُ: ömür | أَفَلَا: | يَرَوْنَ: görmüyorlar mı? | أَنَّا: bizim | نَأْتِي: gelip | الْأَرْضَ: yerlerini (topraklarını) | نَنْقُصُهَا: eksilttiğimizi | مِنْ: | أَطْرَافِهَا: uçlarından | أَفَهُمُ: onlar mı? | الْغَالِبُونَ: üstün gelen | (21:44) | |
|قُلْ: de ki | إِنَّمَا: ben ancak | أُنْذِرُكُمْ: sizi uyarıyorum | بِالْوَحْيِ: vahiyle | وَلَا: ama | يَسْمَعُ: işitmez(ler) | الصُّمُّ: sağır(lar) | الدُّعَاءَ: çağırıyı | إِذَا: zaman | مَا: | يُنْذَرُونَ: uyarıldıkları | (21:45) | |
|وَلَئِنْ: ve eğer | مَسَّتْهُمْ: onlara dokunsa | نَفْحَةٌ: bir esinti | مِنْ: -ndan | عَذَابِ: azabı- | رَبِّكَ: Rabbinin | لَيَقُولُنَّ: derler | يَا: EY/HEY/AH | وَيْلَنَا: eyvah bize | إِنَّا: biz gerçekten | كُنَّا: olmuşuz | ظَالِمِينَ: zalimler | (21:46) | |
|وَنَضَعُ: kurarız | الْمَوَازِينَ: terazileri | الْقِسْطَ: adalet | لِيَوْمِ: günü için | الْقِيَامَةِ: kıyamet | فَلَا: asla | تُظْلَمُ: haksızlık edilmez | نَفْسٌ: kimseye | شَيْئًا: hiçbir | وَإِنْ: ve eğer | كَانَ: olsa | مِثْقَالَ: ağırlığınca | حَبَّةٍ: danesi | مِنْ: | خَرْدَلٍ: bir hardal | أَتَيْنَا: getiririz | بِهَا: onu | وَكَفَىٰ: ve biz yeteriz | بِنَا: olarak | حَاسِبِينَ: hesab gören | (21:47) | |
|وَلَقَدْ: ve andolsun | اتَيْنَا: biz verdik | مُوسَىٰ: Musa'ya | وَهَارُونَ: ve Harun'a | الْفُرْقَانَ: Furkan'ı | وَضِيَاءً: ve bir ışık | وَذِكْرًا: ve bir öğüt | لِلْمُتَّقِينَ: muttakiler için | (21:48) | |
|الَّذِينَ: onlar | يَخْشَوْنَ: korkarlar | رَبَّهُمْ: Rablerinden | بِالْغَيْبِ: görmeden | وَهُمْ: ve onlar | مِنَ: -nden | السَّاعَةِ: (Duruşma) saati- | مُشْفِقُونَ: titrerler | (21:49) | |
|وَهَٰذَا: bu (Kur'an) | ذِكْرٌ: bir öğüttür | مُبَارَكٌ: mübarek | أَنْزَلْنَاهُ: ona indirdiğimiz | أَفَأَنْتُمْ: şimdi siz ediyor musunuz? | لَهُ: onu | مُنْكِرُونَ: inkar | (21:50) | |
|وَلَقَدْ: ve andolsun | اتَيْنَا: biz vermiştik | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim'e | رُشْدَهُ: doğru yolu bulma yeteneğini | مِنْ: | قَبْلُ: daha önceden | وَكُنَّا: ve biz idik | بِهِ: onu | عَالِمِينَ: biliyor | (21:51) | |
|إِذْ: hani | قَالَ: demişti ki | لِأَبِيهِ: babasına | وَقَوْمِهِ: ve kavmine | مَا: nedir? | هَٰذِهِ: şu | التَّمَاثِيلُ: heykeller | الَّتِي: | أَنْتُمْ: sizin | لَهَا: kendisine | عَاكِفُونَ: taptığınız | (21:52) | |
|قَالُوا: dediler ki | وَجَدْنَا: bulduk | ابَاءَنَا: babalarımızı | لَهَا: onlara | عَابِدِينَ: tapıyorlar | (21:53) | |
|قَالَ: dedi | لَقَدْ: doğrusu | كُنْتُمْ: | أَنْتُمْ: siz | وَابَاؤُكُمْ: ve babalarınız | فِي: içindesiniz | ضَلَالٍ: bir sapıklık | مُبِينٍ: açık | (21:54) | |
|قَالُوا: dediler ki | أَجِئْتَنَا: bize getirdin mi? | بِالْحَقِّ: gerçeği | أَمْ: yoksa | أَنْتَ: sen | مِنَ: | اللَّاعِبِينَ: şaka mı yapıyorsun? | (21:55) | |
|قَالَ: dedi | بَلْ: hayır | رَبُّكُمْ: Rabbiniz | رَبُّ: Rabbidir | السَّمَاوَاتِ: göklerin | وَالْأَرْضِ: ve yerin | الَّذِي: o ki | فَطَرَهُنَّ: onları yaratmıştır | وَأَنَا: ve ben de | عَلَىٰ: üzerine | ذَٰلِكُمْ: bunun | مِنَ: | الشَّاهِدِينَ: şahidlik edenlerdenim | (21:56) | |
|وَتَاللَّهِ: Allah'a and olsun ki | لَأَكِيدَنَّ: bir tuzak kuracağım | أَصْنَامَكُمْ: putlarınıza | بَعْدَ: sonra | أَنْ: | تُوَلُّوا: siz gittikten | مُدْبِرِينَ: arkanızı dönüp | (21:57) | |
|فَجَعَلَهُمْ: nihayet onları etti | جُذَاذًا: parça parça | إِلَّا: yalnız hariç | كَبِيرًا: büyüğü | لَهُمْ: onların | لَعَلَّهُمْ: belki | إِلَيْهِ: ona | يَرْجِعُونَ: müracaat ederler (diye) | (21:58) | |
|قَالُوا: dediler | مَنْ: kim? | فَعَلَ: yaptı | هَٰذَا: bunu | بِالِهَتِنَا: tanrılarımıza | إِنَّهُ: muhakkak o | لَمِنَ: biridir | الظَّالِمِينَ: zalimlerden | (21:59) | |
|قَالُوا: dediler | سَمِعْنَا: işittik | فَتًى: bir genç | يَذْكُرُهُمْ: onları diline dolayan | يُقَالُ: deniliyormuş | لَهُ: kendisine | إِبْرَاهِيمُ: İbrahim | (21:60) | |
|قَالُوا: dediler | فَأْتُوا: getirin | بِهِ: onu | عَلَىٰ: önüne | أَعْيُنِ: gözü | النَّاسِ: insanların | لَعَلَّهُمْ: böylece onlar | يَشْهَدُونَ: tanık olsunlar | (21:61) | |
|قَالُوا: dediler ki | أَأَنْتَ: sen mi? | فَعَلْتَ: yaptın | هَٰذَا: bunu | بِالِهَتِنَا: tanrılarımıza | يَا: EY/HEY/AH | إِبْرَاهِيمُ: İbrahim | (21:62) | |
|قَالَ: dedi | بَلْ: hayır | فَعَلَهُ: yapmış | كَبِيرُهُمْ: büyükleri | هَٰذَا: işte şu | فَاسْأَلُوهُمْ: onlara sorun | إِنْ: eğer | كَانُوا: onlar | يَنْطِقُونَ: konuşurlarsa | (21:63) | |
|فَرَجَعُوا: döndüler | إِلَىٰ: | أَنْفُسِهِمْ: kendi vicdanlarına | فَقَالُوا: ve dediler | إِنَّكُمْ: hakikaten siz | أَنْتُمُ: sizler | الظَّالِمُونَ: haksızsınız | (21:64) | |
|ثُمَّ: sonra yine | نُكِسُوا: döndürüldüler | عَلَىٰ: üzerine | رُءُوسِهِمْ: eski kafaları | لَقَدْ: muhakkak | عَلِمْتَ: bilirsin ki | مَا: | هَٰؤُلَاءِ: bunlar | يَنْطِقُونَ: konuşmazlar | (21:65) | |
|قَالَ: dedi ki | أَفَتَعْبُدُونَ: tapıyor musunuz? | مِنْ: | دُونِ: bırakıp da | اللَّهِ: Allah'ı | مَا: şeylere | لَا: asla | يَنْفَعُكُمْ: size fayda vermeyen | شَيْئًا: hiçbir | وَلَا: ve | يَضُرُّكُمْ: zarar vermeyen | (21:66) | |
|أُفٍّ: yuh olsun | لَكُمْ: size | وَلِمَا: ve | تَعْبُدُونَ: taptıklarınıza | مِنْ: | دُونِ: dışında | اللَّهِ: Allah'tan | أَفَلَا: | تَعْقِلُونَ: aklınızı kullanmıyor musunuz siz? | (21:67) | |
|قَالُوا: dediler ki | حَرِّقُوهُ: onu (İbrahim'i) yakın | وَانْصُرُوا: ve yardım edin | الِهَتَكُمْ: tanrılarınıza | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: siz | فَاعِلِينَ: (bir iş) yapacaksanız | (21:68) | |
|قُلْنَا: biz de dedik ki | يَا: EY/HEY/AH | يَا نَارُ: ateş | كُونِي: ol | بَرْدًا: serin | وَسَلَامًا: ve esenlik | عَلَىٰ: | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim'e | (21:69) | |
|وَأَرَادُوا: ve istediler | بِهِ: ona | كَيْدًا: bir tuzak kurmak | فَجَعَلْنَاهُمُ: biz de kendilerini uğrattık | الْأَخْسَرِينَ: hüsrana | (21:70) | |
|وَنَجَّيْنَاهُ: ve onu kurtardık | وَلُوطًا: ve Lut'u | إِلَى: (getirerek) | الْأَرْضِ: bir yere | الَّتِي: | بَارَكْنَا: bereketli kıldığımız | فِيهَا: | لِلْعَالَمِينَ: alemlere | (21:71) | |
|وَوَهَبْنَا: ve hediye ettik | لَهُ: ona | إِسْحَاقَ: İshak'ı | وَيَعْقُوبَ: ve Ya'kub'u | نَافِلَةً: bağış olarak | وَكُلًّا: ve hepsini | جَعَلْنَا: yaptık | صَالِحِينَ: salihlerden | (21:72) | |
|وَجَعَلْنَاهُمْ: ve onları yaptık | أَئِمَّةً: önderler | يَهْدُونَ: doğru yolu gösteren | بِأَمْرِنَا: emrimizle | وَأَوْحَيْنَا: ve vahyettik | إِلَيْهِمْ: onlara | فِعْلَ: işler yap | الْخَيْرَاتِ: hayırlı | وَإِقَامَ: ve doğrul | الصَّلَاةِ: SaLâTe/Desteğe | وَإِيتَاءَ: ve ver | الزَّكَاةِ: zekat | وَكَانُوا: ve-idiler | لَنَا: bize | عَابِدِينَ: kulluk eder- | (21:73) | |
|وَلُوطًا: ve Lut'a | اتَيْنَاهُ: verdik | حُكْمًا: hüküm | وَعِلْمًا: ve ilim | وَنَجَّيْنَاهُ: ve onu kurtardık | مِنَ: -ten | الْقَرْيَةِ: bir kent- | الَّتِي: ki (onlar) | كَانَتْ: idiler | تَعْمَلُ: işler yapıyor | الْخَبَائِثَ: çirkin | إِنَّهُمْ: gerçekten onlar | كَانُوا: idiler | قَوْمَ: bir kavim | سَوْءٍ: kötü | فَاسِقِينَ: yoldan çıkan | (21:74) | |
|وَأَدْخَلْنَاهُ: ve onu soktuk | فِي: içine | رَحْمَتِنَا: rahmetimizin | إِنَّهُ: çünkü o | مِنَ: -den idi | الصَّالِحِينَ: -Salihler | (21:75) | |
|وَنُوحًا: ve Nuh'u da | إِذْ: hani | نَادَىٰ: bize yalvarmıştı | مِنْ: | قَبْلُ: bunlardan önce | فَاسْتَجَبْنَا: biz de kabul etmiştik | لَهُ: onun (du'asını) | فَنَجَّيْنَاهُ: kendisini kurtarmıştık | وَأَهْلَهُ: ve ailesini | مِنَ: -dan | الْكَرْبِ: sıkıntı- | الْعَظِيمِ: büyük | (21:76) | |
|وَنَصَرْنَاهُ: ve onu koruduk | مِنَ: -nden | الْقَوْمِ: kavmi- | الَّذِينَ: kimselerin | كَذَّبُوا: yalanlayan | بِايَاتِنَا: ayetlerimizi | إِنَّهُمْ: çünkü onlar | كَانُوا: olmuşlardı | قَوْمَ: bir kavim | سَوْءٍ: kötü | فَأَغْرَقْنَاهُمْ: biz de onları boğmuştuk | أَجْمَعِينَ: hepsini | (21:77) | |
|وَدَاوُودَ: ve Davud'u | وَسُلَيْمَانَ: ve Süleyman'ı | إِذْ: hani | يَحْكُمَانِ: onlar hükmediyorlardı | فِي: hakkında | الْحَرْثِ: bir ekin | إِذْ: zaman | نَفَشَتْ: yayıldığı | فِيهِ: orada | غَنَمُ: davarının | الْقَوْمِ: toplumun | وَكُنَّا: biz de idik | لِحُكْمِهِمْ: onların hükümlerine | شَاهِدِينَ: şahid | (21:78) | |
|فَفَهَّمْنَاهَا: onu bellettik | سُلَيْمَانَ: Süleyman'a | وَكُلًّا: ve hepsine | اتَيْنَا: verdik | حُكْمًا: hükümdarlık | وَعِلْمًا: ve bilgi | وَسَخَّرْنَا: ve boyun eğdirdik | مَعَ: onunla beraber | دَاوُودَ: Davud'a | الْجِبَالَ: dağları | يُسَبِّحْنَ: tesbih eden | وَالطَّيْرَ: ve kuşları | وَكُنَّا: ve biz | فَاعِلِينَ: (bunları) yaparız | (21:79) | |
|وَعَلَّمْنَاهُ: ve ona öğretmiştik | صَنْعَةَ: yapmayı | لَبُوسٍ: zırh | لَكُمْ: sizin için | لِتُحْصِنَكُمْ: sizi korumak için | مِنْ: -nden | بَأْسِكُمْ: savaşın şiddeti- | فَهَلْ: (o halde) misiniz? | أَنْتُمْ: siz | شَاكِرُونَ: şükredenlerden | (21:80) | |
|وَلِسُلَيْمَانَ: ve Süleyman'a | الرِّيحَ: fırtınayı | عَاصِفَةً: şiddetli | تَجْرِي: akıp giderdi | بِأَمْرِهِ: onun emriyle | إِلَى: | الْأَرْضِ: yere | الَّتِي: | بَارَكْنَا: bereketlendirdiğimiz | فِيهَا: içini | وَكُنَّا: ve biz | بِكُلِّ: her | شَيْءٍ: şeyi | عَالِمِينَ: biliriz | (21:81) | |
|وَمِنَ: ve | الشَّيَاطِينِ: şeytanlardan | مَنْ: kimseleri | يَغُوصُونَ: denize dalan | لَهُ: kendisi için | وَيَعْمَلُونَ: ve yapan | عَمَلًا: işler | دُونَ: başka | ذَٰلِكَ: bundan | وَكُنَّا: ve biz idik | لَهُمْ: onları | حَافِظِينَ: onun emrinde tutuyor | (21:82) | |
|وَأَيُّوبَ: ve Eyyub'u da | إِذْ: hani | نَادَىٰ: du'a etmişti | رَبَّهُ: Rabbine | أَنِّي: gerçekten diye | مَسَّنِيَ: bana dokundu | الضُّرُّ: bu dert | وَأَنْتَ: ve sen | أَرْحَمُ: en merhametlisisin | الرَّاحِمِينَ: merhametlilerin | (21:83) | |
|فَاسْتَجَبْنَا: biz de kabul ettik | لَهُ: onu(n du'asını) | فَكَشَفْنَا: ve kaldırdık | مَا: ne varsa | بِهِ: onun | مِنْ: | ضُرٍّ: derdi | وَاتَيْنَاهُ: ve ona verdik | أَهْلَهُ: ailesini | وَمِثْلَهُمْ: ve bir katını daha | مَعَهُمْ: onlarla beraber | رَحْمَةً: bir rahmet | مِنْ: | عِنْدِنَا: tarafımızdan | وَذِكْرَىٰ: ve bir öğüt olarak | لِلْعَابِدِينَ: ibadet edenler için | (21:84) | |
|وَإِسْمَاعِيلَ: ve İsma'il'i | وَإِدْرِيسَ: İdris'i | وَذَا: ve Zu'(l-Kifl'i) | الْكِفْلِ: (ve Zu')l-Kifl'i | كُلٌّ: hepsi de | مِنَ: | الصَّابِرِينَ: sabredenlerdendi | (21:85) | |
|وَأَدْخَلْنَاهُمْ: ve onları soktuk | فِي: | رَحْمَتِنَا: rahmetimize | إِنَّهُمْ: çünkü onlar | مِنَ: | الصَّالِحِينَ: Salihlerdendi | (21:86) | |
|وَذَا: ve Zü(nnun'u) | النُّونِ: (ve Zün)nun'u | إِذْ: zira | ذَهَبَ: gitmişti | مُغَاضِبًا: kızarak | فَظَنَّ: sanmıştı | أَنْ: diye | لَنْ: asla | نَقْدِرَ: güç yetiremeyeceğiz | عَلَيْهِ: kendisine | فَنَادَىٰ: nihayet yalvardı | فِي: içinde | الظُّلُمَاتِ: karanlıklar | أَنْ: diye | لَا: yoktur | إِلَٰهَ: tanrı | إِلَّا: başka | أَنْتَ: senden | سُبْحَانَكَ: senin şanın yücedir | إِنِّي: muhakkak ben | كُنْتُ: oldum | مِنَ: | الظَّالِمِينَ: zalimlerden | (21:87) | |
|فَاسْتَجَبْنَا: biz de kabul ettik | لَهُ: onu(n du'asını) | وَنَجَّيْنَاهُ: ve onu kurtardık | مِنَ: | الْغَمِّ: tasadan | وَكَذَٰلِكَ: işte böyle | نُنْجِي: biz kurtarırız | الْمُؤْمِنِينَ: inananları | (21:88) | |
|وَزَكَرِيَّا: ve Zekeriyya'yı da | إِذْ: hani | نَادَىٰ: du'a etmişti | رَبَّهُ: Rabbine | رَبِّ: Rabbim | لَا: | تَذَرْنِي: beni bırakma | فَرْدًا: tek başıma | وَأَنْتَ: ve sen | خَيْرُ: en iyisisin | الْوَارِثِينَ: varislerin | (21:89) | |
|فَاسْتَجَبْنَا: kabul buyurduk | لَهُ: onu(n du'asını) | وَوَهَبْنَا: ve armağan ettik | لَهُ: ona | يَحْيَىٰ: Yahya'yı | وَأَصْلَحْنَا: ve ıslah ettik | لَهُ: kendisi için | زَوْجَهُ: eşini | إِنَّهُمْ: gerçekten onlar | كَانُوا: idiler | يُسَارِعُونَ: koşuyor(lar) | فِي: | الْخَيْرَاتِ: hayır (işlere) | وَيَدْعُونَنَا: ve bize du'a ederlerdi | رَغَبًا: umarak | وَرَهَبًا: ve korkarak | وَكَانُوا: ve idiler | لَنَا: bize | خَاشِعِينَ: derin bir saygı içinde | (21:90) | |
|وَالَّتِي: olanı (Meryemi) | أَحْصَنَتْ: korumuş | فَرْجَهَا: ırzını | فَنَفَخْنَا: ve üflemiştik | فِيهَا: ona | مِنْ: -dan | رُوحِنَا: ruhumuz- | وَجَعَلْنَاهَا: ve onu yapmıştık | وَابْنَهَا: ve oğlunu | ايَةً: bir ibret | لِلْعَالَمِينَ: alemlere | (21:91) | |
|إِنَّ: işte | هَٰذِهِ: bu | أُمَّتُكُمْ: sizin ümmetiniz | أُمَّةً: ümmettir | وَاحِدَةً: bir tek | وَأَنَا: şüphesiz benim | رَبُّكُمْ: sizin Rabbiniz | فَاعْبُدُونِ: yalnız bana kulluk edin | (21:92) | |
|وَتَقَطَّعُوا: ve parçaladılar | أَمْرَهُمْ: işlerini | بَيْنَهُمْ: aralarında | كُلٌّ: hepsi | إِلَيْنَا: bize | رَاجِعُونَ: döneceklerdir | (21:93) | |
|فَمَنْ: kim | يَعْمَلْ: yaparsa | مِنَ: -den | الصَّالِحَاتِ: iyi işler- | وَهُوَ: ve o | مُؤْمِنٌ: inanmış olarak | فَلَا: asla | كُفْرَانَ: nankörlük edilmez | لِسَعْيِهِ: onun çabasına | وَإِنَّا: şüphesiz biz | لَهُ: onu (çalışmasını) | كَاتِبُونَ: yazmaktayız | (21:94) | |
|وَحَرَامٌ: ve (yaşamak) haramdır | عَلَىٰ: | قَرْيَةٍ: bir ülkeye | أَهْلَكْنَاهَا: helak ettiğimiz | أَنَّهُمْ: onlar | لَا: | يَرْجِعُونَ: bir daha geri dönemezler | (21:95) | |
|حَتَّىٰ: nihayet | إِذَا: zaman | فُتِحَتْ: önü açıldığı | يَأْجُوجُ: Ye'cuc'un | وَمَأْجُوجُ: ve Me'cuc'un | وَهُمْ: ve onlar | مِنْ: | كُلِّ: her | حَدَبٍ: tepeden | يَنْسِلُونَ: akın etmeye başladıkları | (21:96) | |
|وَاقْتَرَبَ: ve yaklaşır | الْوَعْدُ: va'd | الْحَقُّ: gerçek | فَإِذَا: birden | هِيَ: o | شَاخِصَةٌ: donup kalır | أَبْصَارُ: gözleri | الَّذِينَ: kimselerin | كَفَرُوا: inkar eden(lerin) | يَا: EY/HEY/AH | وَيْلَنَا: eyvah bize | قَدْ: gerçekten | كُنَّا: biz idik | فِي: içinde | غَفْلَةٍ: gaflet | مِنْ: | هَٰذَا: bundan | بَلْ: meğer | كُنَّا: biz | ظَالِمِينَ: zulmediyormuşuz | (21:97) | |
|إِنَّكُمْ: şüphesiz siz | وَمَا: ve | تَعْبُدُونَ: taptıklarınız | مِنْ: | دُونِ: başka | اللَّهِ: Allah'tan | حَصَبُ: odunusunuz | جَهَنَّمَ: cehennemin | أَنْتُمْ: siz | لَهَا: oraya | وَارِدُونَ: gireceksiniz | (21:98) | |
|لَوْ: eğer | كَانَ: olsalardı | هَٰؤُلَاءِ: onlar | الِهَةً: tanrılar | مَا: | وَرَدُوهَا: oraya girmezlerdi | وَكُلٌّ: oysa hepsi | فِيهَا: orada | خَالِدُونَ: sürekli kalacaklardır | (21:99) | |
|لَهُمْ: onlar için vardır | فِيهَا: orada | زَفِيرٌ: bir inleme | وَهُمْ: ve onlar | فِيهَا: orada | لَا: hiçbir şey | يَسْمَعُونَ: işitmezler | (21:100) | |
|إِنَّ: kuşkusuz | الَّذِينَ: kimseler | سَبَقَتْ: geçmiş olan(lar) | لَهُمْ: kendilerine | مِنَّا: bizden | الْحُسْنَىٰ: güzellik | أُولَٰئِكَ: işte onlar | عَنْهَا: ondan (cehennemden) | مُبْعَدُونَ: uzaklaştırılmışlardır | (21:101) | |
|لَا: | يَسْمَعُونَ: duymazlar | حَسِيسَهَا: onun uğultusunu | وَهُمْ: ve onlar | فِي: içinde | مَا: | اشْتَهَتْ: çektiği (ni'metler) | أَنْفُسُهُمْ: canlarının | خَالِدُونَ: ebedi kalırlar | (21:102) | |
|لَا: asla | يَحْزُنُهُمُ: onları tasalandırmaz | الْفَزَعُ: korku | الْأَكْبَرُ: en büyük | وَتَتَلَقَّاهُمُ: onları şöyle karşılar | الْمَلَائِكَةُ: melekler | هَٰذَا: işte bu | يَوْمُكُمُ: gününüzdür | الَّذِي: | كُنْتُمْ: size | تُوعَدُونَ: va'dedilen | (21:103) | |
|يَوْمَ: o gün | نَطْوِي: düreriz | السَّمَاءَ: göğü | كَطَيِّ: dürer gibi | السِّجِلِّ: tomarlarını | لِلْكُتُبِ: yazı | كَمَا: gibi | بَدَأْنَا: başladığımız | أَوَّلَ: ilk | خَلْقٍ: yaratmaya | نُعِيدُهُ: onu iade ederiz | وَعْدًا: sözdür | عَلَيْنَا: üzerimize | إِنَّا: şüphesiz | كُنَّا: biz bunu | فَاعِلِينَ: yapacağız | (21:104) | |
|وَلَقَدْ: ve andolsun | كَتَبْنَا: yazmıştık | فِي: | الزَّبُورِ: Zebur'da | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | الذِّكْرِ: Zikir'den (Tevrat'tan) | أَنَّ: mutlaka | الْأَرْضَ: arza | يَرِثُهَا: varis olacak | عِبَادِيَ: kullarım | الصَّالِحُونَ: iyi | (21:105) | |
|إِنَّ: şüphesiz | فِي: vardır | هَٰذَا: bunda | لَبَلَاغًا: elbette bir öğüt | لِقَوْمٍ: kavimler için | عَابِدِينَ: kulluk eden | (21:106) | |
|وَمَا: ve | أَرْسَلْنَاكَ: biz seni göndermedik | إِلَّا: başka sebeple | رَحْمَةً: rahmetten | لِلْعَالَمِينَ: alemler için | (21:107) | |
|قُلْ: de ki | إِنَّمَا: şüphesiz | يُوحَىٰ: vahyolunur | إِلَيَّ: bana | أَنَّمَا: ancak | إِلَٰهُكُمْ: Tanrınız | إِلَٰهٌ: Tanrıdır | وَاحِدٌ: bir tek | فَهَلْ: -mısınız? | أَنْتُمْ: siz | مُسْلِمُونَ: O'na teslim olacak- | (21:108) | |
|فَإِنْ: eğer | تَوَلَّوْا: yüz çevirirlerse | فَقُلْ: de ki | اذَنْتُكُمْ: ben size açıkladım | عَلَىٰ: | سَوَاءٍ: eşit biçimde | وَإِنْ: artık | أَدْرِي: bilmem | أَقَرِيبٌ: yakın mı (olduğunu) | أَمْ: yoksa | بَعِيدٌ: uzak (mı olduğunu) | مَا: şeyin | تُوعَدُونَ: tehdid edildiğiniz | (21:109) | |
|إِنَّهُ: şüphesiz O | يَعْلَمُ: bilir | الْجَهْرَ: açığını | مِنَ: | الْقَوْلِ: sözün | وَيَعْلَمُ: ve bilir | مَا: ne | تَكْتُمُونَ: gizliyorsanız | (21:110) | |
|وَإِنْ: ve | أَدْرِي: bilmem | لَعَلَّهُ: belki de o | فِتْنَةٌ: denemek içindir | لَكُمْ: sizi | وَمَتَاعٌ: ve yaşatmak içindir | إِلَىٰ: -ye kadar | حِينٍ: bir süre- | (21:111) | |
|قَالَ: dedi ki | رَبِّ: Rabbim | احْكُمْ: hükmet | بِالْحَقِّ: hak ile | وَرَبُّنَا: ve Rabbimiz | الرَّحْمَٰنُ: çok merhamet edendir | الْمُسْتَعَانُ: O'nun yardımına sığınılır | عَلَىٰ: karşı | مَا: şeye | تَصِفُونَ: sizin nitelendirdiğiniz | (21:112) | |