İskender Evrenosoğlu Meali |
|
Elif, lâm, râ. İşte bunlar, Kitab'ın ve Kur'ân-ı Mübîn'in (açıkça beyan edilmiş Kur'ân'ın) âyetleridir.(15:1) | |
İhtimal ki; kâfirler “Keşke müslüman (teslim olanlar) olsaydık.” diye temenni edecekler.(15:2) | |
Onları terket (bırak). Yesinler ve metalansınlar (faydalansınlar) ve emel(ler) onları oyalasın (meşgul etsin). Fakat yakında bilecekler.(15:3) | |
Ve Biz hiçbir ülkeyi, onun malûm (bilinen) bir kitabı olmaksızın helâk etmedik.(15:4) | |
Hiçbir ümmet, ecelini evvele alamaz ve tehir edemez (geciktiremez, sonraya alamaz).(15:5) | |
Ve: “Ey kendisine zikir indirilen! Gerçekten sen, mutlaka mecnunsun (delisin).” dediler.(15:6) | |
Eğer sen sadıklardansan, bize melekleri getirmen gerekmez miydi?(15:7) | |
Biz hak ile olmaksızın melekleri indirmeyiz. O taktirde onlara mühlet de (zaman da) verilmez.(15:8) | |
Muhakkak ki zikri (Kur'ân-ı Kerim'i), Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.(15:9) | |
Ve andolsun senden önce, evvelki toplumlara da (resûller) gönderdik.(15:10) | |
Onlara (hiç) bir resûl gelmedi ki; onunla alay etmiş olmasınlar.(15:11) | |
İşte böylece onu (alay etmeyi), mücrimlerin kalplerine sokarız.(15:12) | |
Evvelkilerin sünneti (adeti) gelip geçtiği halde onlar, ona (resûle) îmân etmezler.(15:13) | |
Ve onlara semadan bir kapı açsak, böylece oradan yükselseler (çıksalar) bile.(15:14) | |
Mutlaka: “Sadece gözlerimiz bağlandı (engellendi, gerçeği göremiyoruz). Hayır, biz büyülenmiş bir kavimiz.” demiş olacaklar.(15:15) | |
Andolsun ki; Biz semada burçlar kıldık. Ve bakanlar için onu süsledik.(15:16) | |
Ve Biz, onu taşlanmış (kovulmuş) şeytan(lar)ın hepsinden muhafaza ettik.(15:17) | |
Ancak kim duyma hırsızlığı yaptıysa (gaybî bilgileri çalmak istediyse), o zaman onu açıkça yakıcı bir ateş parçası takip etti.(15:18) | |
Ve yeryüzü; onu uzattık (yaydık) ve oraya büyük dağlar koyduk. Ve orada her şeyden (bütün bitkilerden) mevzun (birbiriyle orantılı) olarak bitkiler yetiştirdik.(15:19) | |
Sizin için de, sizin rızıklandırılanlar olmadığınız kimseler için de, maişetler (geçim kaynakları) kıldık.(15:20) | |
Hazinesi bizim yanımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Malûm (bilinen) bir kaderi (takdir edilmiş miktarı) olmaksızın onu indirmeyiz.(15:21) | |
Ve Biz, rüzgârları (yağmur) yüklü olarak gönderdik. Böylece semadan su indirdik de, sizi onunla suladık. Ve onun (suyun) hazinelerini (denizleri, nehirleri, toprak altı ve toprak üstü su kaynaklarını, gölleri) oluşturan siz değilsiniz.(15:22) | |
Ve muhakkak ki; Biz, sadece Biz hayat veririz. Ve Biz öldürürüz. Ve varis olanlar da Biziz.(15:23) | |
Andolsun ki; sizden evvelkileri biliyoruz. Ve andolsun ki; sonrakileri de biliyoruz.(15:24) | |
Ve muhakkak ki; senin Rabbin, O, onları haşreder (huzurunda toplar). Muhakkak ki; O, Hakîm'dir, Alîm'dir.(15:25) | |
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.(15:26) | |
Ve cânn; onu, daha önce semûm'un ateşinden yarattık.(15:27) | |
Rabbin meleklere şöyle demişti: "Ben mutlaka, “hamein mesnûn olan salsalin”den (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) bir beşer (insan) halkedeceğim.”(15:28) | |
Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!(15:29) | |
Böylece meleklerin hepsi birden, toplu olarak secde etti.(15:30) | |
İblis hariç. Secde edenlerle beraber olmaktan (direnerek) kaçındı.(15:31) | |
Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “Ey iblis! Sen niçin secde edenlerle beraber olmadın?”(15:32) | |
(İblis:) “Ben, hamein mesnun (standart bir şekil verilmiş, organik dönüşüme uğramış) olan salsalinden halkettiğin bir beşere secde etmem (eden olmam).” dedi.(15:33) | |
(Allahû Tealâ şöyle) buyurdu: “Hemen oradan çık! Muhakkak ki; sen bu sebeple kovuldun."(15:34) | |
Ve muhakkak ki; lânet, dîn gününe (karşılıkların, ceza veya mükâfatın verildiği güne) kadar senin üzerinedir.(15:35) | |
(İblis): “Rabbim, öyleyse bana beas gününe (diriltilecekleri güne) kadar zaman ver.” dedi.(15:36) | |
(Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Öyleyse sen, gerçekten mühlet (süre) verilenlerdensin.”(15:37) | |
Malûm olan (bilinen) vaktin gününe kadar.(15:38) | |
(İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım.(15:39) | |
Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.(15:40) | |
Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”(15:41) | |
Azgın olanlardan (iğvaya düşürdüklerinden) sana tâbî olan kimseler hariç, muhakkak ki; benim kullarım üzerinde senin bir sultanlığın (gücün) yoktur.(15:42) | |
Ve onların hepsine vaadedilen yer, elbette, mutlaka cehennemdir.(15:43) | |
Onun (cehennemin) 7 kapısı vardır. Her kapı için onlardan taksim edilmiş (bölünmüş) bir grup vardır.(15:44) | |
Muhakkak ki; takva sahipleri, cennetlerin içinde ve pınarlar başındadırlar.(15:45) | |
Emin olarak, selâm ile oraya (cennete) girin!(15:46) | |
Ve onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip çıkardık. Onlar, kardeş olarak karşılıklı tahtlar üzerindedirler.(15:47) | |
Onlara, orada bir yorgunluk dokunmaz. Ve onlar, oradan çıkarılacak değildirler.(15:48) | |
Kullarıma haber ver. Muhakkak ki; Ben Gafur'um (mağfiret edenim) ve Rahîm'im (rahmet edenim, rahmet nuru gönderenim).(15:49) | |
Ve muhakkak ki; Benim azabım; o, elîm (çok acı) bir azaptır.(15:50) | |
Ve onlara, İbrâhîm (A.S)'ın misafirlerinden haber ver.(15:51) | |
Onun yanına girdikleri zaman: “Selâm (olsun)” dediler. (İbrâhîm A.S) şöyle dedi: “Gerçekten biz sizden korkuyoruz.”(15:52) | |
(İbrâhîm (A.S)'ın misafirleri) şöyle dediler: “(Siz) korkmayın! Muhakkak ki; biz seni, bir âlim (erkek) çocuk ile müjdeliyoruz.”(15:53) | |
“Bana ihtiyarlık gelmişken mi beni müjdeliyorsunuz? Böyleyken ne ile müjdeliyorsunuz?” dedi.(15:54) | |
“Biz seni hak ile müjdeledik. Artık 'ümit kesenler'den olma.” dediler.(15:55) | |
"Dalâlette olanlardan başka, kim Rabbinin rahmetinden ümidini keser?" dedi.(15:56) | |
Şöyle dedi: “Ey elçiler! Bundan sonra sizin konuşacağınız konu nedir?”(15:57) | |
"Muhakkak ki; biz, mücrim (günahkâr) bir kavme gönderildik." dediler.(15:58) | |
Lut'un ailesi hariç, muhakkak ki; Biz onların hepsini mutlaka kurtaracağız.(15:59) | |
Onun hanımı (kadını) hariç. Çünkü onun mutlaka geride kalanlardan (helâk olacaklardan) olmasını takdir ettik.(15:60) | |
Böylece, gönderilmiş olan resûller (elçiler), Lut'un ailesine geldiği zaman...(15:61) | |
(Lut (A.S) şöyle) dedi: “Muhakkak ki; siz tanınmayan bir kavimsiniz (yabancı bir topluluksunuz).”(15:62) | |
“Hayır, biz, onların hakkında şüphe ettikleri şey ile sana geldik.” dediler.(15:63) | |
Ve biz sana hakkı getirdik. Ve muhakkak ki; biz sadıklarız (doğru söyleyenleriz).(15:64) | |
Hemen ailenle, gecenin bir kısmında yürüyerek yola çıkın! Onların arkasından, onları takip et. Sizden hiçbiriniz arkasına dönüp bakmasın. Ve emrolunacağınız yere gidin.(15:65) | |
Ve onların “arkası kesilmiş (nesli tükenmiş)” olarak sabahlayacakları (helâk olup yok olacakları) emrini, ona bildirdik.(15:66) | |
Ve şehir halkı, birbirini müjdeleyerek geldi.(15:67) | |
(Lut A.S) şöyle dedi: "Muhakkak ki; bunlar benim misafirlerimdir. Artık beni mahçup etmeyin(utandırmayın)."(15:68) | |
Allah'a karşı takva sahibi olun, sakının. Beni alçaltmayın (rezil etmeyin).(15:69) | |
Biz seni elâlemin (başkalarının) işine karışmaktan nehyetmedik (men etmedik) mi?(15:70) | |
Şöyle dedi: “Eğer düşündüğünüzü yapacaksanız işte bunlar, benim kızlarım.”(15:71) | |
Ömrüne andolsun ki; muhakkak ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.(15:72) | |
Böylece, müşrikleri (güneş doğduğu vakit orada bulunanları) bir sayha (korkunç bir ses dalgası) aldı, yakaladı.(15:73) | |
Böylece onun (o beldenin) üstünü altına getirdik. Onların üzerine siccîl'den (öldürücü) taşlar yağdırdık.(15:74) | |
İşte bunda, ibretle izleyenler için, elbette deliller vardır.(15:75) | |
Ve muhakkak ki o gerçekten, yol üzerinde mukîmdir (hâlâ durmaktadır).(15:76) | |
Muhakkak ki; bunda mü'minler (nefslerinin kalbine îmân yazılmış olanlar) için elbette deliller (ibretler) vardır.(15:77) | |
Eyke halkı da gerçekten zalim idiler.(15:78) | |
Bu sebeple onlardan da intikam aldık ve muhakkak ki; ikisi de (iki şehir de) gerçekten, açıkça bir rehberdir (gelecek nesillere ibrettir).(15:79) | |
Andolsun ki; Hicr halkı, gönderilen resûlleri yalanladı.(15:80) | |
Onlara âyetlerimizi (mucizelerimizi, delillerimizi) verdik. Fakat onlar, ondan yüz çevirdiler.(15:81) | |
Ve onlar, dağlardan (sağlamlığına) güvenilir evler (yontarak) oyuyorlardı.(15:82) | |
Böylece sabah vaktine erenleri (sabaha çıkanları), bir sayha (korkunç bir ses) yakaladı.(15:83) | |
Böylece, iktisab ettikleri (kazanmış oldukları) şeyler, onlara bir fayda vermedi.(15:84) | |
Biz semaları ve yeryüzünü ve o ikisinin arasındaki şeyleri, başka bir şey için yaratmadık. Ancak hak ile yarattık. Ve muhakkak ki; o saat (kıyâmet) mutlaka gelecektir. Artık onlardan güzellikle yüz çevir.(15:85) | |
Muhakkak ki; senin Rabbin, O; yaratan ve bilendir.(15:86) | |
Ve andolsun ki; sana mesânî(ikinci)den 7'yi (7'liyi, 7'li olarak) ve Kur'ân-ul Azîm'i verdik.(15:87) | |
Onlardan bir kısmına çifter çifter (bol bol) met'a olarak verdiğimiz şeylere gözlerini dikme. Onlar için mahzun olma. Mü'minlere (kalplerine îmân yazılmış olan kimselere) kanatlarını indir (mutevazi ol, himaye et).(15:88) | |
“Ve muhakkak ki; ben apaçık (uyaran, açıklayan, beyan eden) bir nezirim.” de.(15:89) | |
Muktesimlere (kısım kısım ayıranlara) indirdiğimiz gibi.(15:90) | |
Onlar, Kur'ân-ı Kerim'i parça parça kıldılar.(15:91) | |
Artık Rabbine andolsun ki; onların hepsine mutlaka soracağız.(15:92) | |
Yapmış oldukları şeylerden.(15:93) | |
Artık emrolunduğun şeyi açıkça bildir. Ve müşriklerden yüz çevir.(15:94) | |
Muhakkak ki; Biz, alay edenlere karşı sana kâfiyiz (yeteriz).(15:95) | |
Allah ile beraber başka ilâh kılanlar (kabul edenler), artık yakında bilecekler (öğrenecekler).(15:96) | |
Andolsun ki; Biz, onların söylediklerinden dolayı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.(15:97) | |
Öyleyse Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.(15:98) | |
Ve sana “yakîn” gelinceye (son yakîne, Hakk'ul yakîne, Allah'a köle olmaya ulaşıncaya) kadar Rabbine kul ol!(15:99) | |