Kırık Meal (Arapça) Meali |
|
|أَتَىٰ: geldi | أَمْرُ: emri | اللَّهِ: Allah'ın | فَلَا: artık | تَسْتَعْجِلُوهُ: onu acele istemeyin | سُبْحَانَهُ: (Allah) uzaktır | وَتَعَالَىٰ: ve yücedir | عَمَّا: -ndan | يُشْرِكُونَ: ortak koştukları- | (16:1) | |
|يُنَزِّلُ: indirir | الْمَلَائِكَةَ: Melekleri | بِالرُّوحِ: ruh ile | مِنْ: -nden (olan) | أَمْرِهِ: emri- | عَلَىٰ: üzerine | مَنْ: kimseler | يَشَاءُ: dilediği | مِنْ: -ndan | عِبَادِهِ: kulları- | أَنْ: diye | أَنْذِرُوا: uyarsın | أَنَّهُ: muhakkak | لَا: yoktur | إِلَٰهَ: tanrı | إِلَّا: başka | أَنَا: benden | فَاتَّقُونِ: benden korkun | (16:2) | |
|خَلَقَ: yarattı | السَّمَاوَاتِ: gökleri | وَالْأَرْضَ: ve yeri | بِالْحَقِّ: hak ile | تَعَالَىٰ: yücedir | عَمَّا: -ndan | يُشْرِكُونَ: ortak koştukları- | (16:3) | |
|خَلَقَ: yarattı | الْإِنْسَانَ: insanı | مِنْ: -den | نُطْفَةٍ: nutfe- | فَإِذَا: birden | هُوَ: o (insan) | خَصِيمٌ: bir hasım (olup çıktı) | مُبِينٌ: apaçık | (16:4) | |
|وَالْأَنْعَامَ: ve hayvanları da | خَلَقَهَا: yarattı | لَكُمْ: sizin için vardır | فِيهَا: onlarda | دِفْءٌ: ısınma | وَمَنَافِعُ: ve menfaatler | وَمِنْهَا: ve onlardan | تَأْكُلُونَ: yersiniz | (16:5) | |
|وَلَكُمْ: ve sizin için vardır | فِيهَا: onlarda | جَمَالٌ: bir güzellik | حِينَ: zaman | تُرِيحُونَ: akşamleyin getirdiğiniz | وَحِينَ: ve zaman | تَسْرَحُونَ: sabahleyin götürdüğünüz | (16:6) | |
|وَتَحْمِلُ: ve taşırlar | أَثْقَالَكُمْ: ağırlıklarınızı | إِلَىٰ: (uzak) | بَلَدٍ: şehirlere | لَمْ: | تَكُونُوا: olmadığınız | بَالِغِيهِ: varıyor | إِلَّا: dışında | بِشِقِّ: zahmetler çekmek | الْأَنْفُسِ: canlar(ınız) | إِنَّ: doğrusu | رَبَّكُمْ: Rabbiniz | لَرَءُوفٌ: çok şefkatlidir | رَحِيمٌ: çok acıyandır | (16:7) | |
|وَالْخَيْلَ: ve atları | وَالْبِغَالَ: ve katırları | وَالْحَمِيرَ: ve merkepleri | لِتَرْكَبُوهَا: binmeniz için | وَزِينَةً: ve süs için | وَيَخْلُقُ: yaratmaktadır | مَا: şeyleri | لَا: | تَعْلَمُونَ: sizin bilmediklerinizi | (16:8) | |
|وَعَلَى: ve aittir | اللَّهِ: Allah'a | قَصْدُ: doğru | السَّبِيلِ: yol | وَمِنْهَا: fakat onun vardır | جَائِرٌ: eğrisi de | وَلَوْ: şayet | شَاءَ: dileseydi | لَهَدَاكُمْ: doğru yola iletirdi | أَجْمَعِينَ: hepinizi | (16:9) | |
|هُوَ: O'dur | الَّذِي: | أَنْزَلَ: indiren | مِنَ: -ten | السَّمَاءِ: gök- | مَاءً: bir su | لَكُمْ: sizin için | مِنْهُ: ondandır | شَرَابٌ: içeceğ(iniz) | وَمِنْهُ: ve ondandır | شَجَرٌ: (bitkiler) | فِيهِ: onda | تُسِيمُونَ: hayvanları otlattığınız | (16:10) | |
|يُنْبِتُ: bitirmektedir | لَكُمْ: size | بِهِ: onunla | الزَّرْعَ: ekinler | وَالزَّيْتُونَ: ve zeytin | وَالنَّخِيلَ: ve hurma | وَالْأَعْنَابَ: ve üzümler | وَمِنْ: ve | كُلِّ: her çeşitten | الثَّمَرَاتِ: meyvalar | إِنَّ: şüphesiz | فِي: | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: ibret vardır | لِقَوْمٍ: bir toplum için | يَتَفَكَّرُونَ: düşünen | (16:11) | |
|وَسَخَّرَ: hizmetinize verdi | لَكُمُ: sizin | اللَّيْلَ: geceyi | وَالنَّهَارَ: ve gündüzü | وَالشَّمْسَ: ve güneşi | وَالْقَمَرَ: ve ay'ı | وَالنُّجُومُ: ve yıldızlar da | مُسَخَّرَاتٌ: boyun eğdirilmiştir | بِأَمْرِهِ: O'nun emriyle | إِنَّ: şüphesiz | فِي: | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَاتٍ: ibretler vardır | لِقَوْمٍ: bir toplum için | يَعْقِلُونَ: aklını kullanan | (16:12) | |
|وَمَا: ve vardır | ذَرَأَ: yarattıklarında | لَكُمْ: sizin için | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | مُخْتَلِفًا: çeşitli | أَلْوَانُهُ: renklerdeki | إِنَّ: şüphesiz | فِي: | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: ibret vardır | لِقَوْمٍ: bir toplum için | يَذَّكَّرُونَ: öğüt alan | (16:13) | |
|وَهُوَ: O'dur | الَّذِي: | سَخَّرَ: hizmetinize veren | الْبَحْرَ: denizi | لِتَأْكُلُوا: yemeniz için | مِنْهُ: ondan | لَحْمًا: et | طَرِيًّا: taptaze | وَتَسْتَخْرِجُوا: ve çıkarmanız için | مِنْهُ: ondan | حِلْيَةً: süsler | تَلْبَسُونَهَا: kuşanacağınız | وَتَرَى: ve görüyorsun ki | الْفُلْكَ: gemiler | مَوَاخِرَ: denizi yara yara gitmektedir | فِيهِ: onun içinde | وَلِتَبْتَغُوا: aramanız için | مِنْ: | فَضْلِهِ: O'nun lutfunu | وَلَعَلَّكُمْ: ve olur ki | تَشْكُرُونَ: şükredersiniz | (16:14) | |
|وَأَلْقَىٰ: ve attı | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzüne | رَوَاسِيَ: dağlar | أَنْ: diye | تَمِيدَ: sarsmasın | بِكُمْ: sizi | وَأَنْهَارًا: ve ırmaklar | وَسُبُلًا: ve yollar | لَعَلَّكُمْ: umulur ki | تَهْتَدُونَ: doğru yolu bulursunuz | (16:15) | |
|وَعَلَامَاتٍ: ve (nice) işaretler | وَبِالنَّجْمِ: ve yıldız(lar)la | هُمْ: onlar | يَهْتَدُونَ: yol bulurlar | (16:16) | |
|أَفَمَنْ: midir? | يَخْلُقُ: yaratan | كَمَنْ: kimse gibi | لَا: | يَخْلُقُ: yaratmayan | أَفَلَا: | تَذَكَّرُونَ: düşünmüyor musunuz? | (16:17) | |
|وَإِنْ: ve eğer | تَعُدُّوا: saysanız | نِعْمَةَ: ni'metini | اللَّهِ: Allah'ın | لَا: | تُحْصُوهَا: sayamazsınız | إِنَّ: doğrusu | اللَّهَ: Allah | لَغَفُورٌ: çok bağışlayandır | رَحِيمٌ: çok esirgeyendir | (16:18) | |
|وَاللَّهُ: ve Allah | يَعْلَمُ: her şeyi bilir | مَا: | تُسِرُّونَ: gizlediğiniz | وَمَا: ve | تُعْلِنُونَ: açığa vurduğunuz | (16:19) | |
|وَالَّذِينَ: kimseler | يَدْعُونَ: taptıkları | مِنْ: | دُونِ: başka | اللَّهِ: Allah'tan | لَا: | يَخْلُقُونَ: yaratamazlar | شَيْئًا: hiçbir şey | وَهُمْ: zaten onlar | يُخْلَقُونَ: yaratılmaktadırlar | (16:20) | |
|أَمْوَاتٌ: onlar ölüdürler | غَيْرُ: değildirler | أَحْيَاءٍ: diri | وَمَا: (fakat) | يَشْعُرُونَ: bilmezler | أَيَّانَ: ne zaman | يُبْعَثُونَ: dirileceklerini | (16:21) | |
|إِلَٰهُكُمْ: sizin tanrınız | إِلَٰهٌ: tanrıdır | وَاحِدٌ: bir tek | فَالَّذِينَ: ama | لَا: | يُؤْمِنُونَ: inanmayanların | بِالْاخِرَةِ: ahirete | قُلُوبُهُمْ: kalbleri | مُنْكِرَةٌ: inkarcıdır | وَهُمْ: ve onlar | مُسْتَكْبِرُونَ: büyüklük taslarlar | (16:22) | |
|لَا: | جَرَمَ: gizli kalmaz | أَنَّ: gerçekten | اللَّهَ: Allah'a | يَعْلَمُ: bilir | مَا: şeyleri | يُسِرُّونَ: onların gizledikleri | وَمَا: ve şeyleri | يُعْلِنُونَ: açığa vurdukları | إِنَّهُ: şüphesiz O | لَا: | يُحِبُّ: sevmez | الْمُسْتَكْبِرِينَ: büyüklük taslayanları | (16:23) | |
|وَإِذَا: ve ne zaman ki | قِيلَ: dendi | لَهُمْ: onlara | مَاذَا: ne | أَنْزَلَ: indirdi | رَبُّكُمْ: Rabbiniz | قَالُوا: derler | أَسَاطِيرُ: masalları | الْأَوَّلِينَ: evvelkilerin | (16:24) | |
|لِيَحْمِلُوا: yüklenmeleri için | أَوْزَارَهُمْ: kendi günahlarını | كَامِلَةً: tam olarak | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | وَمِنْ: ve bir kısmını | أَوْزَارِ: günahlarının | الَّذِينَ: | يُضِلُّونَهُمْ: saptırdıkları kimselerin | بِغَيْرِ: | عِلْمٍ: bilgisizce | أَلَا: bak | سَاءَ: ne kötü | مَا: şey | يَزِرُونَ: yükleniyorlar | (16:25) | |
|قَدْ: kuşkusuz | مَكَرَ: tuzak kurmuşlardı | الَّذِينَ: kimseler | مِنْ: | قَبْلِهِمْ: onlardan önceki | فَأَتَى: yıktı (söktü) | اللَّهُ: Allah | بُنْيَانَهُمْ: binalarını | مِنَ: -nden | الْقَوَاعِدِ: temelleri- | فَخَرَّ: çökmüştü | عَلَيْهِمُ: başlarına | السَّقْفُ: tavan | مِنْ: | فَوْقِهِمْ: üstlerindeki | وَأَتَاهُمُ: ve onlara gelmişti | الْعَذَابُ: azab | مِنْ: | حَيْثُ: yerden | لَا: | يَشْعُرُونَ: ummadıkları | (16:26) | |
|ثُمَّ: sonra | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | يُخْزِيهِمْ: onları rezil eder | وَيَقُولُ: ve derki | أَيْنَ: hani nerede? | شُرَكَائِيَ: ortaklarım | الَّذِينَ: | كُنْتُمْ: ettiğiniz | تُشَاقُّونَ: düşmanlık | فِيهِمْ: haklarında | قَالَ: derler | الَّذِينَ: olanlar | أُوتُوا: verilmiş | الْعِلْمَ: ilim | إِنَّ: şüphesiz | الْخِزْيَ: rezillik | الْيَوْمَ: bugün | وَالسُّوءَ: ve kötülük | عَلَى: üzerinedir | الْكَافِرِينَ: kafirler | (16:27) | |
|الَّذِينَ: kimseler | تَتَوَفَّاهُمُ: canlarını aldığı | الْمَلَائِكَةُ: meleklerin | ظَالِمِي: zulmederlerken | أَنْفُسِهِمْ: nefislerine | فَأَلْقَوُا: diyerek | السَّلَمَ: teslim olurlar | مَا: | كُنَّا: biz | نَعْمَلُ: yapmıyorduk | مِنْ: hiçbir | سُوءٍ: kötülük | بَلَىٰ: hayır | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | عَلِيمٌ: biliyor | بِمَا: şeyleri | كُنْتُمْ: sizin | تَعْمَلُونَ: yaptıklarınız | (16:28) | |
|فَادْخُلُوا: onun için girin | أَبْوَابَ: kapılarına | جَهَنَّمَ: cehennemin | خَالِدِينَ: sürekli kalmak üzere | فِيهَا: içinde | فَلَبِئْسَ: ne kötüdür | مَثْوَى: yeri | الْمُتَكَبِّرِينَ: kibirlenenlerin | (16:29) | |
|وَقِيلَ: ve dendi ki | لِلَّذِينَ: kimselere | اتَّقَوْا: korunan(lara) | مَاذَا: ne? | أَنْزَلَ: indirdi | رَبُّكُمْ: Rabbiniz | قَالُوا: dediler | خَيْرًا: hayr | لِلَّذِينَ: kimseler için vardır | أَحْسَنُوا: güzel iş yapan(lara) | فِي: | هَٰذِهِ: bu | الدُّنْيَا: dünyada | حَسَنَةٌ: güzellik | وَلَدَارُ: ve yurdu ise | الْاخِرَةِ: ahiret | خَيْرٌ: daha hayırlıdır | وَلَنِعْمَ: ve ne güzeldir | دَارُ: yurdu | الْمُتَّقِينَ: korunanların | (16:30) | |
|جَنَّاتُ: cennetlerine | عَدْنٍ: adn | يَدْخُلُونَهَا: girerler | تَجْرِي: akan | مِنْ: | تَحْتِهَا: altlarından | الْأَنْهَارُ: ırmaklar | لَهُمْ: onlar için vardır | فِيهَا: orada | مَا: her şey | يَشَاءُونَ: diledikleri | كَذَٰلِكَ: işte böyle | يَجْزِي: mükafatlandırır | اللَّهُ: Allah | الْمُتَّقِينَ: korunanları | (16:31) | |
|الَّذِينَ: kimselere | تَتَوَفَّاهُمُ: canlarını aldıkları | الْمَلَائِكَةُ: melekler | طَيِّبِينَ: iyi insanlar olarak | يَقُولُونَ: derler | سَلَامٌ: selam | عَلَيْكُمُ: size | ادْخُلُوا: girin | الْجَنَّةَ: cennete | بِمَا: karşılık | كُنْتُمْ: olduklarınıza | تَعْمَلُونَ: yapıyor(lar) | (16:32) | |
|هَلْ: mi? | يَنْظُرُونَ: bekliyorlar | إِلَّا: ille | أَنْ: | تَأْتِيَهُمُ: kendilerine gelmesini | الْمَلَائِكَةُ: meleklerin | أَوْ: yahut | يَأْتِيَ: gelmesini | أَمْرُ: emrinin | رَبِّكَ: Rabbinin | كَذَٰلِكَ: öyle | فَعَلَ: yapmıştı | الَّذِينَ: kimseler (de) | مِنْ: | قَبْلِهِمْ: onlardan önceki | وَمَا: | ظَلَمَهُمُ: onlara zulmetmedi | اللَّهُ: Allah | وَلَٰكِنْ: fakat | كَانُوا: onlar | أَنْفُسَهُمْ: kendi kendilerine | يَظْلِمُونَ: zulmediyorlardı | (16:33) | |
|فَأَصَابَهُمْ: nihayet onlara ulaştı | سَيِّئَاتُ: kötülükleri | مَا: | عَمِلُوا: yaptıklarının | وَحَاقَ: ve kuşattı | بِهِمْ: onları | مَا: şey | كَانُوا: | بِهِ: onunla | يَسْتَهْزِئُونَ: alay ettikleri | (16:34) | |
|وَقَالَ: ve dediler | الَّذِينَ: kimseler | أَشْرَكُوا: ortak koşan(lar) | لَوْ: eğer | شَاءَ: dileseydi | اللَّهُ: Allah | مَا: | عَبَدْنَا: tapmazdık | مِنْ: | دُونِهِ: O'ndan başka | مِنْ: hiçbir | شَيْءٍ: şeye | نَحْنُ: (ne) biz | وَلَا: ne de | ابَاؤُنَا: atalarımız | وَلَا: | حَرَّمْنَا: ve haram kılmazdık | مِنْ: | دُونِهِ: O'nsuz | مِنْ: hiçbir | شَيْءٍ: şeyi | كَذَٰلِكَ: böyle | فَعَلَ: yapmıştı | الَّذِينَ: kimseler de | مِنْ: | قَبْلِهِمْ: onlardan önceki(ler) | فَهَلْ: değil midir? | عَلَى: düşen | الرُّسُلِ: elçilere | إِلَّا: yalnız | الْبَلَاغُ: tebliğ etmek | الْمُبِينُ: açıkça | (16:35) | |
|وَلَقَدْ: ve andolsun | بَعَثْنَا: biz gönderdik | فِي: içinde | كُلِّ: her | أُمَّةٍ: millet | رَسُولًا: bir elçi | أَنِ: diye | اعْبُدُوا: kulluk edin | اللَّهَ: Allah'a | وَاجْتَنِبُوا: ve kaçının | الطَّاغُوتَ: tagutdan | فَمِنْهُمْ: onlardan | مَنْ: kimine | هَدَى: hidayet etti | اللَّهُ: Allah | وَمِنْهُمْ: ve onlardan | مَنْ: kimine de | حَقَّتْ: hak oldu | عَلَيْهِ: üzerlerine | الضَّلَالَةُ: sapıklık | فَسِيرُوا: işte gezin | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | فَانْظُرُوا: ve bakın | كَيْفَ: nasıl | كَانَ: olmuş | عَاقِبَةُ: sonu | الْمُكَذِّبِينَ: yalanlayanların | (16:36) | |
|إِنْ: şayet | تَحْرِصْ: ne kadar istesen de | عَلَىٰ: | هُدَاهُمْ: onların yola gelmelerini | فَإِنَّ: kuşkusuz | اللَّهَ: Allah | لَا: | يَهْدِي: yola getirmez | مَنْ: kimseyi | يُضِلُّ: şaşırttığı | وَمَا: ve olmaz | لَهُمْ: onların | مِنْ: hiçbir | نَاصِرِينَ: yardımcıları | (16:37) | |
|وَأَقْسَمُوا: ve yemin ettiler | بِاللَّهِ: Allah'a | جَهْدَ: bütün şiddetiyle | أَيْمَانِهِمْ: yeminlerinin | لَا: | يَبْعَثُ: diriltmez (diye) | اللَّهُ: Allah | مَنْ: kimseyi | يَمُوتُ: ölen | بَلَىٰ: hayır | وَعْدًا: verdiği sözdür | عَلَيْهِ: O'nun onlara | حَقًّا: gerçek olarak | وَلَٰكِنَّ: ama | أَكْثَرَ: çoğu | النَّاسِ: insanların | لَا: | يَعْلَمُونَ: bilmezler | (16:38) | |
|لِيُبَيِّنَ: açıklasın (diye) | لَهُمُ: onlara | الَّذِي: | يَخْتَلِفُونَ: ihtilaf ettiklerini | فِيهِ: hakkında | وَلِيَعْلَمَ: ve bilsinler (diye) | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | أَنَّهُمْ: onların | كَانُوا: olduklarını | كَاذِبِينَ: yalancılar | (16:39) | |
|إِنَّمَا: şüphesiz | قَوْلُنَا: söyleyeceğimiz söz | لِشَيْءٍ: bir şeyi | إِذَا: zaman | أَرَدْنَاهُ: istediğimiz | أَنْ: sadece | نَقُولَ: dememizdir | لَهُ: ona | كُنْ: ol | فَيَكُونُ: derhal oluverir | (16:40) | |
|وَالَّذِينَ: | هَاجَرُوا: göç edenleri | فِي: uğrunda | اللَّهِ: Allah | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | مَا: | ظُلِمُوا: kendilerine zulmedildikten | لَنُبَوِّئَنَّهُمْ: yerleştireceğiz | فِي: | الدُّنْيَا: dünyada | حَسَنَةً: güzelce | وَلَأَجْرُ: ve mükafatı ise | الْاخِرَةِ: ahiret | أَكْبَرُ: daha büyüktür | لَوْ: keşke | كَانُوا: onlar | يَعْلَمُونَ: bilselerdi | (16:41) | |
|الَّذِينَ: onlar ki | صَبَرُوا: sabrettiler | وَعَلَىٰ: ve sadece | رَبِّهِمْ: Rablerine | يَتَوَكَّلُونَ: dayanmaktadırlar | (16:42) | |
|وَمَا: ve | أَرْسَلْنَا: biz göndermedik | مِنْ: | قَبْلِكَ: senden önce | إِلَّا: başkasını | رِجَالًا: erkeklerden | نُوحِي: vahyettiğimiz | إِلَيْهِمْ: kendilerine | فَاسْأَلُوا: sorun | أَهْلَ: ehline | الذِّكْرِ: zikir | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: siz | لَا: | تَعْلَمُونَ: bilmiyorsanız | (16:43) | |
|بِالْبَيِّنَاتِ: açık kanıtları | وَالزُّبُرِ: ve Kitapları | وَأَنْزَلْنَا: ve indirdik | إِلَيْكَ: sana | الذِّكْرَ: Zikr'i | لِتُبَيِّنَ: açıklayasın diye | لِلنَّاسِ: insanlara | مَا: şeyi | نُزِّلَ: indirilen | إِلَيْهِمْ: kendilerine | وَلَعَلَّهُمْ: ta ki | يَتَفَكَّرُونَ: düşünüp öğüt alsınlar | (16:44) | |
|أَفَأَمِنَ: emin midirler? | الَّذِينَ: kimseler | مَكَرُوا: yapmayı kuran(lar) | السَّيِّئَاتِ: kötülükler | أَنْ: | يَخْسِفَ: geçirmeyeceğinden | اللَّهُ: Allah'ın | بِهِمُ: kendilerini | الْأَرْضَ: yer(in dibin)e | أَوْ: yahut | يَأْتِيَهُمُ: kendilerine gelmeyeceğinden | الْعَذَابُ: azabın | مِنْ: hiçbir | حَيْثُ: yerden | لَا: hiç | يَشْعُرُونَ: ummadıkları | (16:45) | |
|أَوْ: yahut | يَأْخُذَهُمْ: kendilerini yakalamayacağından? | فِي: | تَقَلُّبِهِمْ: dönüp dolaşırlarken | فَمَا: değillerdir | هُمْ: onlar | بِمُعْجِزِينَ: engel olacak da | (16:46) | |
|أَوْ: yahut | يَأْخُذَهُمْ: kendilerini yakalamayacağından? | عَلَىٰ: üzerinde | تَخَوُّفٍ: bir korku | فَإِنَّ: doğrusu | رَبَّكُمْ: Rabbiniz | لَرَءُوفٌ: çok şefkatlidir | رَحِيمٌ: çok acıyandır | (16:47) | |
|أَوَلَمْ: | يَرَوْا: görmediler mi? | إِلَىٰ: | مَا: şeyleri | خَلَقَ: yarattığı | اللَّهُ: Allah'ın | مِنْ: | شَيْءٍ: her şeyden | يَتَفَيَّأُ: döndüğünü | ظِلَالُهُ: gölgelerinin | عَنِ: | الْيَمِينِ: sağdan | وَالشَّمَائِلِ: ve soldan | سُجَّدًا: secde ederek | لِلَّهِ: Allah'a | وَهُمْ: ve onlar | دَاخِرُونَ: sürünerek | (16:48) | |
|وَلِلَّهِ: ve Allah'a | يَسْجُدُ: secde ederler | مَا: ne varsa | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَمَا: ve ne varsa | فِي: | الْأَرْضِ: yerde | مِنْ: | دَابَّةٍ: canlılardan | وَالْمَلَائِكَةُ: ve meleklerden | وَهُمْ: ve onlar | لَا: asla | يَسْتَكْبِرُونَ: büyük taslamazlar | (16:49) | |
|يَخَافُونَ: korkarlar | رَبَّهُمْ: Rablerinden | مِنْ: | فَوْقِهِمْ: üstlerindeki | وَيَفْعَلُونَ: ve yaparlar | مَا: şeyi | يُؤْمَرُونَ: emredildikleri | (16:50) | |
|وَقَالَ: ve dedi | اللَّهُ: Allah | لَا: | تَتَّخِذُوا: edinmeyin | إِلَٰهَيْنِ: (iki) tanrı | اثْنَيْنِ: iki | إِنَّمَا: şüphesiz | هُوَ: O | إِلَٰهٌ: Tanrıdır | وَاحِدٌ: tek | فَإِيَّايَ: yalnız benden | فَارْهَبُونِ: korkun | (16:51) | |
|وَلَهُ: ve onlar | مَا: ne varsa | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَالْأَرْضِ: ve yerde | وَلَهُ: ve onlar | الدِّينُ: din (kulluk) | وَاصِبًا: daima | أَفَغَيْرَ: başkasından mı? | اللَّهِ: Allah'tan | تَتَّقُونَ: korkuyorsunuz | (16:52) | |
|وَمَا: (ulaşan) | بِكُمْ: size | مِنْ: | نِعْمَةٍ: her ni'met | فَمِنَ: -tandır | اللَّهِ: Allah- | ثُمَّ: sonra | إِذَا: zaman | مَسَّكُمُ: size dokunduğu | الضُّرُّ: bir sıkıntı | فَإِلَيْهِ: yalnız O'na | تَجْأَرُونَ: yalvarırsınız | (16:53) | |
|ثُمَّ: sonra | إِذَا: zaman | كَشَفَ: kaldırdığı | الضُّرَّ: o sıkıntıyı | عَنْكُمْ: sizden | إِذَا: hemen | فَرِيقٌ: bir grup | مِنْكُمْ: içinizden | بِرَبِّهِمْ: Rablerine | يُشْرِكُونَ: ortak koşarlar | (16:54) | |
|لِيَكْفُرُوا: nankörlük etmek için | بِمَا: karşı | اتَيْنَاهُمْ: kendilerine verdiğimize | فَتَمَتَّعُوا: öyleyse eğlenin | فَسَوْفَ: yakında | تَعْلَمُونَ: bileceksiniz | (16:55) | |
|وَيَجْعَلُونَ: ve ayırıyorlar | لِمَا: şeylere | لَا: | يَعْلَمُونَ: bilmedikleri | نَصِيبًا: bir pay | مِمَّا: | رَزَقْنَاهُمْ: verdiğimiz rızıktan | تَاللَّهِ: Allah'a andolsun ki | لَتُسْأَلُنَّ: siz mutlaka sorulacaksınız | عَمَّا: şeylerden | كُنْتُمْ: olduğunuz | تَفْتَرُونَ: uyduruyorlar | (16:56) | |
|وَيَجْعَلُونَ: ve isnad ediyorlar | لِلَّهِ: Allah'a | الْبَنَاتِ: kızları | سُبْحَانَهُ: şanı yüce olan | وَلَهُمْ: ve Onların | مَا: | يَشْتَهُونَ: hoşlandıklarını | (16:57) | |
|وَإِذَا: zaman | بُشِّرَ: müjdelendiği | أَحَدُهُمْ: onlardan birine | بِالْأُنْثَىٰ: kız çocuğu | ظَلَّ: kesilir | وَجْهُهُ: yüzü | مُسْوَدًّا: kapkara | وَهُوَ: ve o | كَظِيمٌ: içi öfkeyle dolar | (16:58) | |
|يَتَوَارَىٰ: gizlenir | مِنَ: | الْقَوْمِ: kavminden | مِنْ: dolayı | سُوءِ: kötülüğünden | مَا: | بُشِّرَ: verilen müjdenin | بِهِ: ona | أَيُمْسِكُهُ: onu tutsun mu? | عَلَىٰ: | هُونٍ: hakaretle | أَمْ: yoksa | يَدُسُّهُ: onu gömsün mü? | فِي: | التُّرَابِ: toprağa | أَلَا: bak | سَاءَ: ne kötü | مَا: | يَحْكُمُونَ: hüküm veriyorlar | (16:59) | |
|لِلَّذِينَ: içindir | لَا: | يُؤْمِنُونَ: inanmayanlar | بِالْاخِرَةِ: ahirete | مَثَلُ: sıfatlar | السَّوْءِ: en kötü | وَلِلَّهِ: (oysa) Allah'ındır | الْمَثَلُ: sıfatlar | الْأَعْلَىٰ: en yüce | وَهُوَ: ve O | الْعَزِيزُ: azizdir | الْحَكِيمُ: hikmet sahibidir | (16:60) | |
|وَلَوْ: ve eğer | يُؤَاخِذُ: cezalandırsaydı | اللَّهُ: Allah | النَّاسَ: insanları | بِظُلْمِهِمْ: yaptıkları (her) haksızlıkla | مَا: | تَرَكَ: bırakmazdı | عَلَيْهَا: üzerinde (yeryüzünde) | مِنْ: hiçbir | دَابَّةٍ: canlı | وَلَٰكِنْ: fakat | يُؤَخِّرُهُمْ: onları erteler | إِلَىٰ: -ye kadar | أَجَلٍ: bir süre- | مُسَمًّى: takdir edilen | فَإِذَا: zaman | جَاءَ: geldiği | أَجَلُهُمْ: süreleri | لَا: asla | يَسْتَأْخِرُونَ: geri kalmazlar | سَاعَةً: bir sa'at (dahi) | وَلَا: ne de | يَسْتَقْدِمُونَ: ileri geçerler | (16:61) | |
|وَيَجْعَلُونَ: ve isnad ediyorlar | لِلَّهِ: Allah'a | مَا: şeyi | يَكْرَهُونَ: hoşlanmadıkları | وَتَصِفُ: ve uyduruyorlar | أَلْسِنَتُهُمُ: onların dilleri | الْكَذِبَ: yalan | أَنَّ: hakkında | لَهُمُ: kendilerinin olacağı | الْحُسْنَىٰ: en güzel sonucun | لَا: hiç yok ki | جَرَمَ: şüphe | أَنَّ: mutlaka | لَهُمُ: onlara vardır | النَّارَ: ateş | وَأَنَّهُمْ: ve onlar | مُفْرَطُونَ: ona sürüleceklerdir | (16:62) | |
|تَاللَّهِ: Allah'a andolsun ki | لَقَدْ: muhakkak | أَرْسَلْنَا: elçi gönderdik | إِلَىٰ: | أُمَمٍ: milletlere | مِنْ: | قَبْلِكَ: senden önceki | فَزَيَّنَ: süsledi | لَهُمُ: onlara | الشَّيْطَانُ: şeytan | أَعْمَالَهُمْ: yaptıklarını | فَهُوَ: O | وَلِيُّهُمُ: onların dostudur | الْيَوْمَ: bugün | وَلَهُمْ: ve Onların | عَذَابٌ: bir azab | أَلِيمٌ: acıklı | (16:63) | |
|وَمَا: ve | أَنْزَلْنَا: indirmedik | عَلَيْكَ: sana | الْكِتَابَ: Kitabı | إِلَّا: dışında | لِتُبَيِّنَ: açıklaman | لَهُمُ: onlara | الَّذِي: şeyi | اخْتَلَفُوا: ayrılığa düştükleri | فِيهِ: hakkında | وَهُدًى: ve yol gösterici | وَرَحْمَةً: ve rahmet | لِقَوْمٍ: bir kavim için | يُؤْمِنُونَ: inanan | (16:64) | |
|وَاللَّهُ: ve Allah | أَنْزَلَ: indirdi | مِنَ: -ten | السَّمَاءِ: gök- | مَاءً: bir su | فَأَحْيَا: ve diriltti | بِهِ: onunla | الْأَرْضَ: yeri | بَعْدَ: sonra | مَوْتِهَا: ölümünden | إِنَّ: şüphesiz | فِي: vardır | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: elbette ibret(ler) | لِقَوْمٍ: bir millet için | يَسْمَعُونَ: işiten | (16:65) | |
|وَإِنَّ: ve şüphesiz | لَكُمْ: sizin için | فِي: vardır | الْأَنْعَامِ: hayvanlarda | لَعِبْرَةً: ibret(ler) | نُسْقِيكُمْ: size içiriyoruz | مِمَّا: olandan | فِي: | بُطُونِهِ: onların karınlarında | مِنْ: | بَيْنِ: arasıdan | فَرْثٍ: fışkı | وَدَمٍ: ile kan | لَبَنًا: süt | خَالِصًا: halis | سَائِغًا: lezzetli | لِلشَّارِبِينَ: içenler için | (16:66) | |
|وَمِنْ: ve | ثَمَرَاتِ: meyvalarından | النَّخِيلِ: hurma ağaçlarının | وَالْأَعْنَابِ: ve üzümlerden | تَتَّخِذُونَ: elde edersiniz | مِنْهُ: onlardan | سَكَرًا: sarhoşluk | وَرِزْقًا: ve bir rızık | حَسَنًا: güzel | إِنَّ: şüphesiz | فِي: vardır | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: elbette ibret(ler) | لِقَوْمٍ: bir toplum için | يَعْقِلُونَ: aklını kullanan | (16:67) | |
|وَأَوْحَىٰ: şöyle vahyetti | رَبُّكَ: Rabbin | إِلَى: | النَّحْلِ: bal arısına | أَنِ: | اتَّخِذِي: edin | مِنَ: | الْجِبَالِ: dağlardan | بُيُوتًا: evler | وَمِنَ: ve | الشَّجَرِ: ağaçlardan | وَمِمَّا: ve | يَعْرِشُونَ: kurdukları çardaklardan | (16:68) | |
|ثُمَّ: sonra | كُلِي: ye | مِنْ: | كُلِّ: her çeşit | الثَّمَرَاتِ: meyvalardan | فَاسْلُكِي: ve yürü | سُبُلَ: yollarında | رَبِّكِ: Rabbinin | ذُلُلًا: boyun eğerek | يَخْرُجُ: çıkar | مِنْ: | بُطُونِهَا: onun karınlarından | شَرَابٌ: bir içecek | مُخْتَلِفٌ: çeşit çeşit | أَلْوَانُهُ: renkleri | فِيهِ: onda vardır | شِفَاءٌ: şifa | لِلنَّاسِ: insanlara | إِنَّ: şüphesiz | فِي: vardır | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: elbette bir ibret | لِقَوْمٍ: bir millet için | يَتَفَكَّرُونَ: düşünen | (16:69) | |
|وَاللَّهُ: ve Allah | خَلَقَكُمْ: sizi yarattı | ثُمَّ: sonra | يَتَوَفَّاكُمْ: öldürür | وَمِنْكُمْ: ve içinizden | مَنْ: kimi | يُرَدُّ: itilir | إِلَىٰ: | أَرْذَلِ: en reziline | الْعُمُرِ: ömrün | لِكَيْ: diye | لَا: | يَعْلَمَ: hiçbir şeyi bilmez olsun | بَعْدَ: sonra | عِلْمٍ: bilgiden | شَيْئًا: biraz | إِنَّ: doğrusu | اللَّهَ: Allah | عَلِيمٌ: bilendir | قَدِيرٌ: kadirdir | (16:70) | |
|وَاللَّهُ: Allah | فَضَّلَ: üstün kıldı | بَعْضَكُمْ: kiminizi | عَلَىٰ: üzerine | بَعْضٍ: kiminiz | فِي: | الرِّزْقِ: rızıkta | فَمَا: değildir | الَّذِينَ: | فُضِّلُوا: üstün kılınanlar | بِرَادِّي: verip de | رِزْقِهِمْ: kendi rızıklarını | عَلَىٰ: | مَا: | مَلَكَتْ: altında bulunanlara | أَيْمَانُهُمْ: ellerinin | فَهُمْ: onlar | فِيهِ: onda | سَوَاءٌ: eşit olacak şekilde | أَفَبِنِعْمَةِ: ni'metini mi? | اللَّهِ: Allah'ın | يَجْحَدُونَ: inkar ediyorlar | (16:71) | |
|وَاللَّهُ: Allah | جَعَلَ: yarattı | لَكُمْ: size | مِنْ: | أَنْفُسِكُمْ: kendi nefislerinizden | أَزْوَاجًا: eşler | وَجَعَلَ: ve yarattı | لَكُمْ: size | مِنْ: | أَزْوَاجِكُمْ: eşlerinizden | بَنِينَ: oğullar | وَحَفَدَةً: ve torunlar | وَرَزَقَكُمْ: ve sizi besledi | مِنَ: | الطَّيِّبَاتِ: güzel rızıklarla | أَفَبِالْبَاطِلِ: hâlâ batıla mı? | يُؤْمِنُونَ: inanıyorlar | وَبِنِعْمَتِ: ve ni'metine | اللَّهِ: Allah'ın | هُمْ: onlar | يَكْفُرُونَ: nankörlük ediyorlar | (16:72) | |
|وَيَعْبُدُونَ: ve tapıyorlar | مِنْ: | دُونِ: başka | اللَّهِ: Allah'tan | مَا: | لَا: asla | يَمْلِكُ: veremeyecek | لَهُمْ: kendilerine | رِزْقًا: rızık | مِنَ: | السَّمَاوَاتِ: göklerden | وَالْأَرْضِ: ve yerden | شَيْئًا: hiçbir | وَلَا: ve | يَسْتَطِيعُونَ: bunu asla yapamayacak olan | (16:73) | |
|فَلَا: | تَضْرِبُوا: benzetmeler yapmayın | لِلَّهِ: Allah'a | الْأَمْثَالَ: meseller | إِنَّ: çünkü | اللَّهَ: Allah | يَعْلَمُ: bilir | وَأَنْتُمْ: siz ise | لَا: | تَعْلَمُونَ: bilmezsiniz | (16:74) | |
|ضَرَبَ: misal verir | اللَّهُ: Allah | مَثَلًا: misaliyle | عَبْدًا: bir köle | مَمْلُوكًا: başkasının malı olan | لَا: | يَقْدِرُ: gücü yetmeyen | عَلَىٰ: | شَيْءٍ: hiçbir şeye | وَمَنْ: ve kimseyi | رَزَقْنَاهُ: rızıklandırdığımız | مِنَّا: katımızdan | رِزْقًا: rızık ile | حَسَنًا: güzel | فَهُوَ: ki o | يُنْفِقُ: infak eder | مِنْهُ: ondan | سِرًّا: gizli | وَجَهْرًا: ve açık | هَلْ: olurlar mı? | يَسْتَوُونَ: bunlar eşit | الْحَمْدُ: Hamd | لِلَّهِ: Allah'adır | بَلْ: fakat | أَكْثَرُهُمْ: çokları | لَا: | يَعْلَمُونَ: bilmezler | (16:75) | |
|وَضَرَبَ: ve misal verir | اللَّهُ: Allah | مَثَلًا: misaliyle | رَجُلَيْنِ: (şu) iki adamı | أَحَدُهُمَا: birisi | أَبْكَمُ: dilsizdir | لَا: | يَقْدِرُ: gücü yetmez | عَلَىٰ: | شَيْءٍ: hiçbir şeye | وَهُوَ: ve o | كَلٌّ: bir yüktür | عَلَىٰ: üzerine | مَوْلَاهُ: efendisinin | أَيْنَمَا: nereye | يُوَجِّهْهُ: onu gönderse | لَا: | يَأْتِ: getirmez | بِخَيْرٍ: bir hayır | هَلْ: | يَسْتَوِي: gibi olur mu? | هُوَ: o | وَمَنْ: ve kimse | يَأْمُرُ: emreden | بِالْعَدْلِ: adaleti | وَهُوَ: ve o (kimse) | عَلَىٰ: üzere (giden) | صِرَاطٍ: yol | مُسْتَقِيمٍ: doğru | (16:76) | |
|وَلِلَّهِ: Allah'a aittir | غَيْبُ: gaybı | السَّمَاوَاتِ: göklerin | وَالْأَرْضِ: ve yerin | وَمَا: ve değildir | أَمْرُ: işi | السَّاعَةِ: sa'atin (kıyametin) | إِلَّا: (başka değil) ancak | كَلَمْحِ: açıp yumma gibidir | الْبَصَرِ: bir göz | أَوْ: yahut | هُوَ: o | أَقْرَبُ: daha yakın(kısa)dır | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | عَلَىٰ: üzerine | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şey | قَدِيرٌ: gücü yetendir | (16:77) | |
|وَاللَّهُ: ve Allah | أَخْرَجَكُمْ: sizi çıkardı | مِنْ: -ndan | بُطُونِ: karınları- | أُمَّهَاتِكُمْ: annelerinizin | لَا: | تَعْلَمُونَ: bilmezken | شَيْئًا: hiçbir şey | وَجَعَلَ: ve verdi | لَكُمُ: size | السَّمْعَ: işitme | وَالْأَبْصَارَ: ve gözler | وَالْأَفْئِدَةَ: ve gönüller | لَعَلَّكُمْ: umulur ki | تَشْكُرُونَ: şükredersiniz | (16:78) | |
|أَلَمْ: | يَرَوْا: bakmadılar mı? | إِلَى: | الطَّيْرِ: kuşlara | مُسَخَّرَاتٍ: O'nun emrine boyun eğdirilmiş | فِي: | جَوِّ: boşluğunda | السَّمَاءِ: göğün | مَا: yoktur | يُمْسِكُهُنَّ: onları tutan | إِلَّا: başka | اللَّهُ: Allah'tan | إِنَّ: şüphesiz | فِي: vardır | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَاتٍ: ayetler | لِقَوْمٍ: bir kavim için | يُؤْمِنُونَ: inanan | (16:79) | |
|وَاللَّهُ: ve Allah | جَعَلَ: yaptı | لَكُمْ: sizin için | مِنْ: | بُيُوتِكُمْ: evlerinizi | سَكَنًا: oturma yeri | وَجَعَلَ: ve yaptı | لَكُمْ: sizin için | مِنْ: | جُلُودِ: derilerinden | الْأَنْعَامِ: hayvan | بُيُوتًا: evler | تَسْتَخِفُّونَهَا: kolayca kullanacağınız hafif | يَوْمَ: gününüzde | ظَعْنِكُمْ: göç | وَيَوْمَ: ve gününüzde | إِقَامَتِكُمْ: ikamet | وَمِنْ: ve | أَصْوَافِهَا: yünlerinden | وَأَوْبَارِهَا: ve yapağılarından | وَأَشْعَارِهَا: ve kıllarından | أَثَاثًا: giyilecek, döşenecek eşya | وَمَتَاعًا: ve geçimlik | إِلَىٰ: -ye kadar | حِينٍ: bir süre- | (16:80) | |
|وَاللَّهُ: Allah | جَعَلَ: yaptı | لَكُمْ: sizin için | مِمَّا: | خَلَقَ: yarattıklarından | ظِلَالًا: gölgeler | وَجَعَلَ: ve var etti | لَكُمْ: sizin için | مِنَ: | الْجِبَالِ: dağlarda | أَكْنَانًا: oturulacak barınaklar | وَجَعَلَ: ve var eyledi | لَكُمْ: sizin için | سَرَابِيلَ: elbiseler | تَقِيكُمُ: sizi koruyan | الْحَرَّ: sıcaktan | وَسَرَابِيلَ: ve elbiseler | تَقِيكُمْ: sizi koruyan | بَأْسَكُمْ: savaşınızda | كَذَٰلِكَ: böyle | يُتِمُّ: tamamlıyor | نِعْمَتَهُ: ni'metini | عَلَيْكُمْ: size | لَعَلَّكُمْ: umulur ki siz | تُسْلِمُونَ: teslim (müslüman) olursunuz | (16:81) | |
|فَإِنْ: eğer yine | تَوَلَّوْا: yüz çevirirlerse | فَإِنَّمَا: artık | عَلَيْكَ: senin üzerine düşen | الْبَلَاغُ: duyurmaktır | الْمُبِينُ: açık bir şekilde | (16:82) | |
|يَعْرِفُونَ: bilirler | نِعْمَتَ: ni'metini | اللَّهِ: Allah'ın | ثُمَّ: sonra da | يُنْكِرُونَهَا: bunu inkar ederler | وَأَكْثَرُهُمُ: ve çokları da | الْكَافِرُونَ: inkar ederler | (16:83) | |
|وَيَوْمَ: ve gün | نَبْعَثُ: getirdiğimiz | مِنْ: | كُلِّ: her | أُمَّةٍ: ümmetten | شَهِيدًا: bir şahid | ثُمَّ: artık | لَا: | يُؤْذَنُ: izin verilmez | لِلَّذِينَ: kimselere | كَفَرُوا: inkar eden(lere) | وَلَا: ve ne de | هُمْ: onların | يُسْتَعْتَبُونَ: özür dilemeleri istenir | (16:84) | |
|وَإِذَا: ve zaman | رَأَى: gördükleri | الَّذِينَ: kimseler | ظَلَمُوا: zulmedenler | الْعَذَابَ: azabı | فَلَا: artık | يُخَفَّفُ: hafifletilmez | عَنْهُمْ: onlardan | وَلَا: ve asla | هُمْ: onlara | يُنْظَرُونَ: fırsat verilmez | (16:85) | |
|وَإِذَا: ve zaman | رَأَى: gördükleri | الَّذِينَ: kimseler | أَشْرَكُوا: ortak koşanlar | شُرَكَاءَهُمْ: ortak koştuklarını | قَالُوا: derler ki | رَبَّنَا: Rabbimiz | هَٰؤُلَاءِ: işte (bunlar) | شُرَكَاؤُنَا: ortaklarımız | الَّذِينَ: | كُنَّا: olduğumuz | نَدْعُو: tapıyor | مِنْ: | دُونِكَ: senden başka | فَأَلْقَوْا: söz atarlar | إِلَيْهِمُ: onlara | الْقَوْلَ: şu sözle | إِنَّكُمْ: siz | لَكَاذِبُونَ: tamamen yalancılarsınız | (16:86) | |
|وَأَلْقَوْا: ve olurlar | إِلَى: | اللَّهِ: Allah'a | يَوْمَئِذٍ: o gün | السَّلَمَ: teslim | وَضَلَّ: ve sapıp gider | عَنْهُمْ: kendilerinden | مَا: şeyler | كَانُوا: oldukları | يَفْتَرُونَ: uyduruyor(lar) | (16:87) | |
|الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | وَصَدُّوا: ve engel olanlar | عَنْ: -ndan | سَبِيلِ: yolu- | اللَّهِ: Allah'ın | زِدْنَاهُمْ: artırırız onlara | عَذَابًا: azabı | فَوْقَ: üstüne | الْعَذَابِ: azaplarının | بِمَا: dolayı | كَانُوا: yaptıkları | يُفْسِدُونَ: bozgunculuklarından | (16:88) | |
|وَيَوْمَ: ve gün | نَبْعَثُ: getireceğimiz | فِي: içinde | كُلِّ: her | أُمَّةٍ: ümmet | شَهِيدًا: bir şahid | عَلَيْهِمْ: üzerlerine | مِنْ: | أَنْفُسِهِمْ: kendi aralarından | وَجِئْنَا: getireceğiz | بِكَ: seni de | شَهِيدًا: şahid | عَلَىٰ: üzerine | هَٰؤُلَاءِ: bunların | وَنَزَّلْنَا: ve indirdik | عَلَيْكَ: sana | الْكِتَابَ: bu Kitabı | تِبْيَانًا: açıklayan | لِكُلِّ: her | شَيْءٍ: şeyi | وَهُدًى: ve yol gösterici olarak | وَرَحْمَةً: ve rahmet olarak | وَبُشْرَىٰ: ve müjde olarak | لِلْمُسْلِمِينَ: müslümanlara | (16:89) | |
|إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يَأْمُرُ: emreder | بِالْعَدْلِ: adaleti | وَالْإِحْسَانِ: ve ihsanı | وَإِيتَاءِ: ve vermeyi | ذِي: | الْقُرْبَىٰ: akrabaya | وَيَنْهَىٰ: ve meneder | عَنِ: | الْفَحْشَاءِ: edepsizlikten | وَالْمُنْكَرِ: ve fenalıktan | وَالْبَغْيِ: ve azgınlıktan | يَعِظُكُمْ: size böyle öğüt verir | لَعَلَّكُمْ: umulur ki | تَذَكَّرُونَ: öğüt alırsınız (diye) | (16:90) | |
|وَأَوْفُوا: tam yerine getirin | بِعَهْدِ: ahdini | اللَّهِ: Allah'ın | إِذَا: zaman | عَاهَدْتُمْ: andlaşma yaptığınız | وَلَا: ve asla | تَنْقُضُوا: bozmayın | الْأَيْمَانَ: yeminleri | بَعْدَ: sonra | تَوْكِيدِهَا: pekiştirdikten | وَقَدْ: çünkü | جَعَلْتُمُ: yaptınız | اللَّهَ: Allah'ı | عَلَيْكُمْ: üzerinize | كَفِيلًا: kefil (şahid) | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يَعْلَمُ: bilir | مَا: şeyleri | تَفْعَلُونَ: yaptıklarınız | (16:91) | |
|وَلَا: ve asla | تَكُونُوا: olmayın | كَالَّتِي: gibi | نَقَضَتْ: çözen kadın | غَزْلَهَا: ipliğini | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | قُوَّةٍ: kuvvetli | أَنْكَاثًا: büktükten | تَتَّخِذُونَ: bir vasıta yaparak | أَيْمَانَكُمْ: yeminlerinizi | دَخَلًا: bozucu | بَيْنَكُمْ: aranızda | أَنْ: | تَكُونَ: olduğu için | أُمَّةٌ: bir topluluk | هِيَ: | أَرْبَىٰ: daha çok | مِنْ: | أُمَّةٍ: diğer bir topluluktan | إِنَّمَا: çünkü | يَبْلُوكُمُ: sizi dener | اللَّهُ: Allah | بِهِ: bununla | وَلَيُبَيِّنَنَّ: ve açıklayacaktır | لَكُمْ: size | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | مَا: şeyleri | كُنْتُمْ: olduğunuz | فِيهِ: hakkında | تَخْتَلِفُونَ: ayrılığa düştüğünüz | (16:92) | |
|وَلَوْ: şayet | شَاءَ: dileseydi | اللَّهُ: Allah | لَجَعَلَكُمْ: hepinizi yapardı | أُمَّةً: ümmet | وَاحِدَةً: bir tek | وَلَٰكِنْ: fakat | يُضِلُّ: şaşırtır | مَنْ: kimseyi | يَشَاءُ: dilediği | وَيَهْدِي: ve doğru yola iletir | مَنْ: kimseyi | يَشَاءُ: dilediği | وَلَتُسْأَلُنَّ: ve siz mutlaka sorulacaksınız | عَمَّا: şeylerden | كُنْتُمْ: olduğunuz | تَعْمَلُونَ: yapıyor(lar) | (16:93) | |
|وَلَا: | تَتَّخِذُوا: yapmayın | أَيْمَانَكُمْ: yeminlerinizi | دَخَلًا: bozan bir şey | بَيْنَكُمْ: aranızı | فَتَزِلَّ: kayar | قَدَمٌ: ayak | بَعْدَ: sonra | ثُبُوتِهَا: sağlam bastıktan | وَتَذُوقُوا: ve tadarsınız | السُّوءَ: kötülüğü | بِمَا: dolayı | صَدَدْتُمْ: engel olduğunuzdan | عَنْ: -dan | سَبِيلِ: yolu- | اللَّهِ: Allah'ın | وَلَكُمْ: ve sizin için vardır | عَذَابٌ: bir azab | عَظِيمٌ: büyük | (16:94) | |
|وَلَا: ve asla | تَشْتَرُوا: satmayın | بِعَهْدِ: verdiğiniz sözü | اللَّهِ: Allah'a | ثَمَنًا: bir paraya | قَلِيلًا: az | إِنَّمَا: şüphesiz | عِنْدَ: yanında olan | اللَّهِ: Allah'ın | هُوَ: o | خَيْرٌ: daha hayırlıdır | لَكُمْ: sizin için | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: | تَعْلَمُونَ: bilirseniz | (16:95) | |
|مَا: bulunan | عِنْدَكُمْ: sizin yanınızda | يَنْفَدُ: tükenir | وَمَا: bulunan ise | عِنْدَ: yanında | اللَّهِ: Allah'ın | بَاقٍ: kalıcıdır | وَلَنَجْزِيَنَّ: elbette vereceğiz | الَّذِينَ: kimselerin | صَبَرُوا: sabreden(lerin) | أَجْرَهُمْ: karşılığını | بِأَحْسَنِ: en güzeliyle | مَا: | كَانُوا: olduklarının | يَعْمَلُونَ: yapıyor(lar) | (16:96) | |
|مَنْ: her kim | عَمِلَ: bir iş yaparsa | صَالِحًا: iyi | مِنْ: | ذَكَرٍ: erkekten | أَوْ: veya | أُنْثَىٰ: kadından | وَهُوَ: o | مُؤْمِنٌ: inanmış olarak | فَلَنُحْيِيَنَّهُ: onu yaşatırız | حَيَاةً: bir hayatla | طَيِّبَةً: hoş | وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ: ve elbette veririz | أَجْرَهُمْ: onların ücretini | بِأَحْسَنِ: en güzeliyle | مَا: | كَانُوا: olduklarının | يَعْمَلُونَ: yapıyor(lar) | (16:97) | |
|فَإِذَا: zaman | قَرَأْتَ: okuduğun | الْقُرْانَ: Kur'an | فَاسْتَعِذْ: sığın | بِاللَّهِ: Allah'a | مِنَ: -dan | الشَّيْطَانِ: şeytan- | الرَّجِيمِ: kovulmuş | (16:98) | |
|إِنَّهُ: çünkü | لَيْسَ: yoktur | لَهُ: o(şeyta)nın | سُلْطَانٌ: bir gücü | عَلَى: üzerinde | الَّذِينَ: | امَنُوا: inananlar | وَعَلَىٰ: ve üzerinde | رَبِّهِمْ: Rablerine | يَتَوَكَّلُونَ: dayananlar | (16:99) | |
|إِنَّمَا: sadece | سُلْطَانُهُ: onun gücü | عَلَى: üzerinde | الَّذِينَ: kimselere | يَتَوَلَّوْنَهُ: onu dost tutan(lar) | وَالَّذِينَ: ve kimselere | هُمْ: onlar | بِهِ: onu | مُشْرِكُونَ: ortak koşan(lar) | (16:100) | |
|وَإِذَا: ve zaman | بَدَّلْنَا: değiştirdiğimiz | ايَةً: bir ayeti | مَكَانَ: yerine | ايَةٍ: bir ayet | وَاللَّهُ: ve Allah | أَعْلَمُ: bilirken | بِمَا: ne | يُنَزِّلُ: indirdiğini | قَالُوا: derler | إِنَّمَا: şüphesiz | أَنْتَ: sen | مُفْتَرٍ: iftira ediyorsun | بَلْ: hayır | أَكْثَرُهُمْ: onların çokları | لَا: | يَعْلَمُونَ: bilmiyorlar | (16:101) | |
|قُلْ: de ki | نَزَّلَهُ: onu indirdi | رُوحُ: Ruhu'l- | الْقُدُسِ: -Kudüs | مِنْ: -nden | رَبِّكَ: Rabbi- | بِالْحَقِّ: gerçek olarak | لِيُثَبِّتَ: sağlamlaştırmak için | الَّذِينَ: kimseleri | امَنُوا: inanan(ları) | وَهُدًى: ve yol gösterici | وَبُشْرَىٰ: ve müjde olarak | لِلْمُسْلِمِينَ: müslümanlara | (16:102) | |
|وَلَقَدْ: ve elbette | نَعْلَمُ: biliyoruz | أَنَّهُمْ: onların | يَقُولُونَ: dediklerini | إِنَّمَا: muhakkak | يُعَلِّمُهُ: ona öğretiyor | بَشَرٌ: bir insan | لِسَانُ: dili | الَّذِي: şahsın | يُلْحِدُونَ: nisbet ettikleri | إِلَيْهِ: ona | أَعْجَمِيٌّ: a'cemi (yabancıdır) | وَهَٰذَا: bu ise | لِسَانٌ: bir dildir | عَرَبِيٌّ: Arapça | مُبِينٌ: apaçık | (16:103) | |
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseleri | لَا: | يُؤْمِنُونَ: inanmayan(ları) | بِايَاتِ: ayetlerine | اللَّهِ: Allah'ın | لَا: | يَهْدِيهِمُ: doğru yola iletmez | اللَّهُ: Allah | وَلَهُمْ: ve Onların | عَذَابٌ: bir azab | أَلِيمٌ: acıklı | (16:104) | |
|إِنَّمَا: şüphesiz ancak | يَفْتَرِي: uydurur | الْكَذِبَ: yalanı | الَّذِينَ: kimseler | لَا: | يُؤْمِنُونَ: inanmayan(lar) | بِايَاتِ: ayetlerine | اللَّهِ: Allah'ın | وَأُولَٰئِكَ: işte | هُمُ: onlardır | الْكَاذِبُونَ: yalancılar | (16:105) | |
|مَنْ: | كَفَرَ: inkar eden | بِاللَّهِ: Allah'ı | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | إِيمَانِهِ: inandıktan | إِلَّا: hariç | مَنْ: kimseler | أُكْرِهَ: (inkara) zorlanan | وَقَلْبُهُ: ve kalbi | مُطْمَئِنٌّ: mutmain olduğu halde | بِالْإِيمَانِ: imanla | وَلَٰكِنْ: fakat | مَنْ: kimselere | شَرَحَ: açan | بِالْكُفْرِ: küfre | صَدْرًا: göğsünü | فَعَلَيْهِمْ: üzerlerine iner | غَضَبٌ: bir gazab | مِنَ: -tan | اللَّهِ: Allah- | وَلَهُمْ: ve Onların | عَذَابٌ: bir azab | عَظِيمٌ: büyük | (16:106) | |
|ذَٰلِكَ: bu böyledir | بِأَنَّهُمُ: şüphesiz onların | اسْتَحَبُّوا: tercih etmelerindendir | الْحَيَاةَ: hayatını | الدُّنْيَا: dünya | عَلَى: | الْاخِرَةِ: ahirete | وَأَنَّ: ve şüphesiz | اللَّهَ: Allah'ın | لَا: | يَهْدِي: doğru yola iletmeyeceğindendir | الْقَوْمَ: kavmi | الْكَافِرِينَ: inkar eden | (16:107) | |
|أُولَٰئِكَ: onlar | الَّذِينَ: kimselerdir | طَبَعَ: mühürlediği | اللَّهُ: Allah'ın | عَلَىٰ: üzerini | قُلُوبِهِمْ: kalbleri | وَسَمْعِهِمْ: ve kulaklarını | وَأَبْصَارِهِمْ: ve gözlerini | وَأُولَٰئِكَ: ve işte | هُمُ: onlardır | الْغَافِلُونَ: gafiller | (16:108) | |
|لَا: hiç yok | جَرَمَ: şüphe | أَنَّهُمْ: elbette onlar | فِي: | الْاخِرَةِ: ahirette | هُمُ: onlar | الْخَاسِرُونَ: ziyana uğrayacaklardır | (16:109) | |
|ثُمَّ: sonra | إِنَّ: şüphesiz | رَبَّكَ: Rabbin | لِلَّذِينَ: (yanındadır) | هَاجَرُوا: hicret edenlerin | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | مَا: | فُتِنُوا: işkenceye uğratıldıktan | ثُمَّ: sonra | جَاهَدُوا: cihad edenlerin | وَصَبَرُوا: ve sabredenlerin | إِنَّ: elbette | رَبَّكَ: Rabbin | مِنْ: | بَعْدِهَا: bun(lar)dan sonra | لَغَفُورٌ: elbette bağışlayandır | رَحِيمٌ: esirgeyendir | (16:110) | |
|يَوْمَ: o gün | تَأْتِي: gelir | كُلُّ: her | نَفْسٍ: nefis | تُجَادِلُ: uğraşır | عَنْ: | نَفْسِهَا: kendi canı için | وَتُوَفَّىٰ: ve tam karşılığı verilir | كُلُّ: herkese | نَفْسٍ: nefse | مَا: | عَمِلَتْ: yaptığının | وَهُمْ: onlara | لَا: asla | يُظْلَمُونَ: haksızlık edilmez | (16:111) | |
|وَضَرَبَ: ve misal verir | اللَّهُ: Allah | مَثَلًا: misaliyle | قَرْيَةً: bir kenti | كَانَتْ: idi | امِنَةً: güven | مُطْمَئِنَّةً: huzur içinde | يَأْتِيهَا: kendisine geliyordu | رِزْقُهَا: rızkı | رَغَدًا: bol bol | مِنْ: | كُلِّ: her | مَكَانٍ: yerden | فَكَفَرَتْ: fakat nankörlük etti | بِأَنْعُمِ: ni'metlerine | اللَّهِ: Allah'ın | فَأَذَاقَهَا: (bunun üzerine) ona taddırdı | اللَّهُ: Allah | لِبَاسَ: elbisesi | الْجُوعِ: açlık | وَالْخَوْفِ: ve korku | بِمَا: ötürü | كَانُوا: oldukları | يَصْنَعُونَ: yapıyor(lar) | (16:112) | |
|وَلَقَدْ: ve andolsun | جَاءَهُمْ: onlara geldi | رَسُولٌ: bir elçi | مِنْهُمْ: kendilerinden | فَكَذَّبُوهُ: onu yalanladılar | فَأَخَذَهُمُ: onları yakalayıverdi | الْعَذَابُ: azab | وَهُمْ: ve onlar | ظَالِمُونَ: zulümlerine devam ederken | (16:113) | |
|فَكُلُوا: yeyin | مِمَّا: | رَزَقَكُمُ: size verdiği rızıktan | اللَّهُ: Allah'ın | حَلَالًا: helal | طَيِّبًا: ve hoş (olarak) | وَاشْكُرُوا: ve şükredin | نِعْمَتَ: ni'metine | اللَّهِ: Allah'ın | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: ediyorsanız | إِيَّاهُ: O'na | تَعْبُدُونَ: kulluk | (16:114) | |
|إِنَّمَا: şüphesiz | حَرَّمَ: haram kıldı | عَلَيْكُمُ: size | الْمَيْتَةَ: ölüyü | وَالدَّمَ: ve kanı | وَلَحْمَ: ve etini | الْخِنْزِيرِ: domuz | وَمَا: ve şeyi | أُهِلَّ: kesilen | لِغَيْرِ: başkasının | اللَّهِ: Allah'tan | بِهِ: adına | فَمَنِ: kim | اضْطُرَّ: mecbur kalırsa | غَيْرَ: | بَاغٍ: saldırmadan | وَلَا: ve | عَادٍ: sınırı da aşmadan | فَإِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | غَفُورٌ: bağışlayandır | رَحِيمٌ: esirgeyendir | (16:115) | |
|وَلَا: ve | تَقُولُوا: demeyin | لِمَا: ötürü | تَصِفُ: nitelendirmesinden | أَلْسِنَتُكُمُ: dillerinizin | الْكَذِبَ: yalan | هَٰذَا: şu | حَلَالٌ: helaldir | وَهَٰذَا: şu ise | حَرَامٌ: haramdır | لِتَفْتَرُوا: sonra uydurmuş olursunuz | عَلَى: karşı | اللَّهِ: Allah'a | الْكَذِبَ: yalan | إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | يَفْتَرُونَ: uyduran(lar) | عَلَى: karşı | اللَّهِ: Allah'a | الْكَذِبَ: yalan | لَا: | يُفْلِحُونَ: iflah olmazlar | (16:116) | |
|مَتَاعٌ: bir mefaattir | قَلِيلٌ: azıcık | وَلَهُمْ: ve Onların | عَذَابٌ: bir azab | أَلِيمٌ: acıklı | (16:117) | |
|وَعَلَى: ve | الَّذِينَ: olanlara da | هَادُوا: Yahudi | حَرَّمْنَا: haram kılmıştık | مَا: | قَصَصْنَا: anlattıklarımızı | عَلَيْكَ: sana | مِنْ: | قَبْلُ: bundan önce | وَمَا: değildik | ظَلَمْنَاهُمْ: onlara zulmediyor | وَلَٰكِنْ: fakat | كَانُوا: ediyorlardı | أَنْفُسَهُمْ: onlar kendilerine | يَظْلِمُونَ: zulm | (16:118) | |
|ثُمَّ: sonra | إِنَّ: şüphesiz | رَبَّكَ: Rabbin | لِلَّذِينَ: kimseler için | عَمِلُوا: işleyen(ler) | السُّوءَ: kötülük | بِجَهَالَةٍ: cehaletle | ثُمَّ: sonra | تَابُوا: tevbe edenler (için) | مِنْ: | بَعْدِ: ardından | ذَٰلِكَ: bunun | وَأَصْلَحُوا: ve uslananlar (için) | إِنَّ: elbette | رَبَّكَ: Rabbin | مِنْ: | بَعْدِهَا: bunlardan sonra | لَغَفُورٌ: bağışlayandır | رَحِيمٌ: esirgeyendir | (16:119) | |
|إِنَّ: şüphesiz | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim | كَانَ: idi | أُمَّةً: bir ümmet | قَانِتًا: O'na ita'at eden | لِلَّهِ: Allah'ı | حَنِيفًا: birleyen | وَلَمْ: ve | يَكُ: değildi | مِنَ: -dan | الْمُشْرِكِينَ: ortak koşanlar- | (16:120) | |
|شَاكِرًا: şükredici idi | لِأَنْعُمِهِ: O'nun ni'metlerine | اجْتَبَاهُ: onu seçmiş | وَهَدَاهُ: ve iletmişti | إِلَىٰ: | صِرَاطٍ: yola | مُسْتَقِيمٍ: doğru | (16:121) | |
|وَاتَيْنَاهُ: ve ona vermiştik | فِي: | الدُّنْيَا: dünyada | حَسَنَةً: iyilik | وَإِنَّهُ: şüphesiz O | فِي: | الْاخِرَةِ: ahirette de | لَمِنَ: | الصَّالِحِينَ: iyilerdendir | (16:122) | |
|ثُمَّ: sonra | أَوْحَيْنَا: vahyettik | إِلَيْكَ: sana | أَنِ: | اتَّبِعْ: uy | مِلَّةَ: yoluna | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim'in | حَنِيفًا: hanif olan | وَمَا: ve | كَانَ: değildi | مِنَ: -dan | الْمُشْرِكِينَ: ortak koşanlar- | (16:123) | |
|إِنَّمَا: şüphesiz | جُعِلَ: (farz) kılındı | السَّبْتُ: cumartesi günü | عَلَى: üzerinde | الَّذِينَ: kimseler | اخْتَلَفُوا: ayrılığa düşen(ler) | فِيهِ: onun | وَإِنَّ: ve şüphesiz | رَبَّكَ: Rabbin | لَيَحْكُمُ: elbette hükmünü verecektir | بَيْنَهُمْ: aralarında | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | فِيمَا: şey hakkında | كَانُوا: | فِيهِ: onda | يَخْتَلِفُونَ: ayrılığa düştükleri | (16:124) | |
|ادْعُ: çağır | إِلَىٰ: | سَبِيلِ: yoluna | رَبِّكَ: Rabbinin | بِالْحِكْمَةِ: hikmetle | وَالْمَوْعِظَةِ: ve öğütle | الْحَسَنَةِ: güzel | وَجَادِلْهُمْ: ve onlarla mücadele et | بِالَّتِي: (biçimde) | هِيَ: o | أَحْسَنُ: en güzel | إِنَّ: kuşkusuz | رَبَّكَ: Rabbin | هُوَ: işte O'dur | أَعْلَمُ: en iyi bilen | بِمَنْ: kimseleri | ضَلَّ: sapan(ları) | عَنْ: -ndan | سَبِيلِهِ: yolu- | وَهُوَ: ve O | أَعْلَمُ: (en iyi) bilendir | بِالْمُهْتَدِينَ: hidayete erenleri | (16:125) | |
|وَإِنْ: ve eğer | عَاقَبْتُمْ: ceza verecekseniz | فَعَاقِبُوا: ceza verin | بِمِثْلِ: aynısını | مَا: | عُوقِبْتُمْ: size verilen cezanın | بِهِ: onunla | وَلَئِنْ: ama | صَبَرْتُمْ: sabdederseniz | لَهُوَ: andolsun ki o | خَيْرٌ: daha iyidir | لِلصَّابِرِينَ: sabredenler için | (16:126) | |
|وَاصْبِرْ: ve sabret | وَمَا: değildir | صَبْرُكَ: senin sabrın | إِلَّا: başka | بِاللَّهِ: Allah(ın yardımından) | وَلَا: ve | تَحْزَنْ: üzülme | عَلَيْهِمْ: onlara | وَلَا: ve | تَكُ: düşme | فِي: | ضَيْقٍ: sıkıntıya | مِمَّا: | يَمْكُرُونَ: kurdukları tuzaklardan | (16:127) | |
|إِنَّ: çünkü | اللَّهَ: Allah | مَعَ: beraberdir | الَّذِينَ: kimselerle | اتَّقَوْا: korunan(larla) | وَالَّذِينَ: ve kimselerle | هُمْ: onlar | مُحْسِنُونَ: iyilik eden(lerle) | (16:128) | |