Ahmed Hulusi Meali |
|
O gerçek (ölümü tadarak başlayan ikinci hayat) vuku bulduğunda.(56:1) | |
Artık onun gerçekliğini yalanlayacak olmaz!(56:2) | |
Kimini) alçaltıcıdır, (kimini) yükselticidir!(56:3) | |
Arz (beden) şiddetli bir sarsılışla sarsıldığında,(56:4) | |
Dağlar (bedendeki organlar) hurdahaş edildiğinde,(56:5) | |
(Nihayet) dağılmış toz olduğunda.(56:6) | |
Siz üç cinse ayrıldığınızda:(56:7) | |
Ashab-ı Meymene (sağcılar, Hakk'ı bulmada isâbet etmişler), ne ashab-ı meymenedir!(56:8) | |
Ashab-ı Meş'eme (solcular, Hak'tan kozalı yaşamışlar), ne ashab-ı meş'emedir!(56:9) | |
Es Sâbikun (yakîn ile öne geçenler), sabikundur;(56:10) | |
İşte onlar mukarrebûn'dur (Kurbiyet mertebesini yaşayanlar).(56:11) | |
Nimet cennetlerindedirler.(56:12) | |
Çoğunluğu önceki (devir)lerdendir.(56:13) | |
Azınlığı sonrakilerdendir.(56:14) | |
Mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. (Buradan başlayan cennet tanımlayıcı âyetleri okurken; Ra'd: 35 ve Muhammed: 15. âyetlerde vurgulanan "Meselül cennetilletiy = cennettekilerin MİSALİ - TEMSİLİ" şöyle şöyledir, diye başlayan uyarı göz ardı edilmemelidir. Anlatılanlar temsil yolludur. A. H. )(56:15) | |
Karşılıklı kurulmuşlardır.(56:16) | |
Çevrelerinde ebedî gençlikleriyle hizmetliler. . .(56:17) | |
Kaynağında dolmuş ibrikler, sürahiler ve kâselerle. . .(56:18) | |
Ne başları ağrır ondan ne de şuurları bulanır!(56:19) | |
Tercih edecekleri meyve;(56:20) | |
Canlarının çektiği kuş eti;(56:21) | |
Ve Hur-i Iyn (net görüşlü {biyolojik gözün sınırlamalarıyla kayıtlı olmayan} eşler {birkaç beden}; şuur yapı olan "insan"ın özelliklerini yaşatacak, eşi olan bedenler. Tek bilincin tasarrufundaki birden çok bedenle yaşama süreci. A. H. ).(56:22) | |
Saklı (sedefte büyümüş) incilerin misali gibi (Esmâ hakikatinden oluşmuş ve o özelliklerin açığa çıkışı olan insan şuurundan var olmuş Allâh yaratısı bedenler).(56:23) | |
Yaptıklarının cezası (sonucu)!(56:24) | |
Orada ne boş laf duyarlar ve ne de suç kavramı!(56:25) | |
Sadece "Selâm, Selâm" denilir (Selâm isminin işaret ettiği özellik daim olsun; anlamında).(56:26) | |
Ashab-ı Yemîn (sağcılar, iman edenler) ne ashab-ı yemîndir!(56:27) | |
Meyveleriyle sidre ağacı içinde,(56:28) | |
Meyveleri istiflenmiş muz ağacı. . .(56:29) | |
Yayılmış (sonsuz) gölgede,(56:30) | |
Çağlayarak dökülüp akan bir suda,(56:31) | |
Pek çok meyve (türü) içinde,(56:32) | |
(Ki o meyveler) ne tükenir ve ne de yasaklanır!(56:33) | |
Yüceltilmiş sedirler içinde(dirler).(56:34) | |
Muhakkak ki biz onları (şuurun eşi olan bedenleri yeni) bir inşa edişle inşa ettik.(56:35) | |
Onları daha önce hiç kullanılmamış türden oluşturduk!(56:36) | |
(Ki o daha önce hiç görülmemiş - kullanılmamış türden bedenler) eşlerine âşık (dünyaya birbirine düşman olarak inen, insanı maddeye yönelttiren hayvani beden karşıtı olarak, insan şuuruna sahip bilince, özelliklerini itirazsız yaşatan. A. H. ) ve yaşıtlardır (bilinçle birlikte var olmuştur)!(56:37) | |
(Bunlar) ashab-ı yemîn (saîd olanlar) içindir.(56:38) | |
(Ashab-ı yemîn'in) bir kısmı evvelkilerdendir.(56:39) | |
Bir kısmı da sonrakilerdendir.(56:40) | |
Ashab-ı Şimal (şakî olanlar; hakikati inkâr edip kozalı yaşayanlar), ne ashab-ı şimaldir!(56:41) | |
Semum (zehirleyici ateş, radyasyon) ve hamim (yakan su; gerçek dışı bilgi ve şartlanmalar) içinde,(56:42) | |
Simsiyah dumandan bir gölge (Hakikatindeki kuvveleri göremez, yaşayamaz bir hâl) içinde,(56:43) | |
(Ki o gölge) ne serindir ve ne de kerîm (cömertçe getirisi olan)!(56:44) | |
Muhakkak ki onlar bundan önce, dünyevî - şehvanî zevklerin bolluğu içinde şımarandılar!(56:45) | |
O büyük suçta (Hakikatlerini inkâr ederek onu yaşama yolunda çalışma yapmamakta) ısrar ederlerdi.(56:46) | |
"Ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, gerçekten yeni bir bedenle yaşama devam edecek miyiz = bâ's olunacak mıyız?" derlerdi.(56:47) | |
"Evvelki atalarımız da mı?" derlerdi.(56:48) | |
De ki: "Muhakkak ki evvelkiler de sonrakiler de,"(56:49) | |
"Bilinen bir sürecin buluşma vaktinde elbette toplanacaklardır!"(56:50) | |
Sonra muhakkak ki siz ey (Hakikati) yalanlayıcı sapkınlar. . .(56:51) | |
Elbette (siz) zakkum ağaçlarından (kendinizi yalnızca beden kabullenmenin sonucu meyvelerinden) yiyeceksiniz.(56:52) | |
Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.(56:53) | |
Onun üstüne yakıcı sudan içeceksiniz.(56:54) | |
Hastalığı dolayısıyla suya doymak bilmeyen develer gibi içeceksiniz onu.(56:55) | |
Din (sistemin - Sünnetullâh'ın gerçekliğinin fark edildiği) gününde, onların nüzûlü (onlarda açığa çıkacak olan) işte budur!(56:56) | |
Biz, yarattık sizi! Tasdik etmeyecek misiniz?(56:57) | |
Akıttığınız meniyi gördünüz mü?(56:58) | |
Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratanlar biz miyiz?(56:59) | |
Aranızda ölümü biz takdir ettik ve bizim önümüze geçilmez!(56:60) | |
Size bedel olarak benzerlerinizi (yeni bedenlerinizi) getirelim ve sizi bilemeyeceğiniz şekilde (yeniden) inşa edelim diye (ölümü takdir ettik).(56:61) | |
Andolsun ki ilk neş'eti (yaratışı) bildiniz. . . Peki derin düşünmeniz gerekmez mi?(56:62) | |
Ekmekte olduklarınızı gördünüz mü?(56:63) | |
Onu yeşerten siz misiniz yoksa biz miyiz?(56:64) | |
Eğer dileseydik onu elbette kuru - cansız bitki kılardık da, şaşar kalırdınız!(56:65) | |
"Muhakkak ki ziyandayız!"(56:66) | |
"Hayır, biz (geçinmekten) mahrumlarız" (derdiniz).(56:67) | |
İçmekte olduğunuz o suyu gördünüz mü?(56:68) | |
Onu beyaz bulutlardan siz mi inzâl ettiniz yoksa inzâl ediciler biz miyiz?(56:69) | |
Eğer dileseydik onu acı (bir su) kılardık. . . Şükretmeniz gerekmez mi?(56:70) | |
Çakarak (ağaçtan) çıkardığınız o ateşi gördünüz mü?(56:71) | |
Onun ağacını siz mi inşa ettiniz yoksa inşa ediciler biz miyiz?(56:72) | |
Onu, çölde yaşarmışçasına bilgisizlere bir hatırlatma ve bir yararlanacakları şey kıldık!(56:73) | |
Öyleyse tespih et ismi Aziym Rab olan namına!(56:74) | |
Yıldızların yer aldığı (Esmâ'mın açığa çıktığı) evren olarak yemin ederim!(56:75) | |
Bilseniz, gerçekten bu çok azametli bir yemindir!(56:76) | |
Şüphesiz ki O (evren), Kur'ân-ı Keriym'dir ("OKU"yabilene çok değerli "OKU"nandır).(56:77) | |
Görülemeyen bir Bilgi'dedir! (Dalga {wave} okyanusu olan evrensel data ve dahi hologramik esasa göre beyindeki data. )(56:78) | |
Ona (Bilgiye), (şirk pisliğinden - hayvaniyetinden) arınıp, tâhir olanlardan başkası dokunamaz!(56:79) | |
Rabb-ül âlemîn'den tenzîldir (insan bilincinde tafsile indirme).(56:80) | |
Şimdi siz bu olayımızı mı hafife alıp, önemsemiyorsunuz!(56:81) | |
Yaşam gıdanız yalanlamanız mı oldu?(56:82) | |
İşte (can) boğaza geldiğinde!(56:83) | |
O zaman siz (çaresiz) bakakalırsınız!(56:84) | |
Biz ona sizden daha yakınızdır, fakat görmezsiniz.(56:85) | |
Eğer siz yaptıklarınızın sonucunu yaşamayacaksanız;(56:86) | |
Eğer sözünüzde sadıksanız, onu (ölümü) geri çevirsenize (Sünnetullâh yoksa yapın bunu)!(56:87) | |
(Herkes ölümü tadacaktır) lâkin mukarrebûndan (kurb ehli) ise;(56:88) | |
Ravh (Rahmânî tecelli ile yaşam), Reyhan (Esmâ tecellileri seyri) ve Nimetler Cenneti vardır.(56:89) | |
Eğer Ashab-ı yemîn'den ise;(56:90) | |
(Eğer öyle ise): "Ashab-ı yemîn'den senin için bir Selâm var" (denilir).(56:91) | |
Eğer (o can) sapık inançlı (hakikati) yalanlayıcılardansa;(56:92) | |
(İşte ona) başından aşağı kaynar sular dökülür!(56:93) | |
Cahîm'in (yakıcı şartlar) ateşine maruz kalır!(56:94) | |
Muhakkak ki bu Hakk-el Yakîn'dir (bilfiil yaşanacak gerçek)!(56:95) | |