Abdulbaki Gölpınarlı Meali |
|
Ansızın kopacak kıyâmet kopunca.(56:1) | |
Kopacağına dâir söylenen sözlerde yalan yok.(56:2) | |
Halkı alçaltır, yüceltir.(56:3) | |
Yeryüzü şiddetli bir sarsıntıyla sarsılınca.(56:4) | |
Ve dağlar, paramparça olunca.(56:5) | |
Dağılmış zerre zerre toz haline gelince.(56:6) | |
Artık üç bölük olursunuz siz.(56:7) | |
Sağ taraf ehli, ama ne de sağ taraf ehli.(56:8) | |
Ve sol taraf ehli, ama ne de sol taraf ehli.(56:9) | |
Ve bir de ileri geçenler ki herkesi geçmişlerdir.(56:10) | |
Onlardır mâbutlarına yaklaştırılanlar.(56:11) | |
Naîm cennetlerinde.(56:12) | |
Öncekilerin bir çoğu.(56:13) | |
Sonra gelenlerdense azı onlardan.(56:14) | |
Altınlarla, mücevherlerle bezenmiş tahtlarda otururlar.(56:15) | |
Onlara yaslanırlar, birbirlerine karşı.(56:16) | |
İhtiyarlamıyan delikanlı hizmetçiler dolaşır etraflarında.(56:17) | |
Kaynağından doldurulmuş şaraplarla dolu taslarla ve ibriklerle ve kadehlerle.(56:18) | |
O şaraptan başları da ağrımaz ve sarhoş da olmazlar.(56:19) | |
Beğendikleri meyvelerden.(56:20) | |
İstedikleri kuş etlerinden sunulur onlara.(56:21) | |
Ve onlara kara gözlü hûriler de var ki.(56:22) | |
Sanki haznelerde saklanmış inciler.(56:23) | |
Yaptıklarına karşılık.(56:24) | |
Orada boş ve çirkin bir söz de duymazlar, günaha âit bir söz de.(56:25) | |
Ancak, esenlik size, esenlik denir.(56:26) | |
Ve sağ taraf ehli, ama ne de sağ taraf ehli.(56:27) | |
Dikensiz sedir ağaçlarıyla.(56:28) | |
Ve meyveleri birbirine yaslanıp istiflenmiş muz ağaçlarıyla dolu bir yerdedir onlar.(56:29) | |
Ve uzayıp giden bir gölgelik.(56:30) | |
Ve çağlaya çağlaya akan sular.(56:31) | |
Ve birçok meyveler.(56:32) | |
Ne biter, zamanları geçer, ne yiyene yeme denir, yeter.(56:33) | |
ve yüksek döşekler.(56:34) | |
Şüphe yok ki biz, onların eşlerini de yeniden yarattık.(56:35) | |
Onları, kız oğlan kız olarak halkettik.(56:36) | |
Cilveli, şirin sözlü, eşlerine âşık ve onlarla yaşıt kıldık.(56:37) | |
Sağ taraf ehli için.(56:38) | |
Onlarda, evvelkilerden de birçok topluluk var.(56:39) | |
Ve sonra gelenlerden de birçok topluluk.(56:40) | |
Onlar, iliklere kadar işleyen bir sam yeli içinde, kaynar sular içmedeler.(56:42) | |
Ve karardıkça kararan bir dumanın gölgesindeler.(56:43) | |
Ne bir serinlik var, ne bir güzellik var.(56:44) | |
Bundan önce onlar, nîmetler içindeydi.(56:45) | |
Ve büyük günahları yapmada ısrâr ederlerdi.(56:46) | |
Ve biz derlerdi, ölüp bir yığın toprak ve kemik olduktan sonra mı dirileceğiz?(56:47) | |
Yoksa önceden gelip geçen atalarımız mı dirilecek?(56:48) | |
De ki: Şüphe yok, öncekiler de, sonra gelenler de.(56:49) | |
Elbette bilinen günün muayyen ve mukadder vaktinde toplanacaksınız.(56:50) | |
Sonra da siz ey yalanlayan sapıklar, şüphe yok ki.(56:51) | |
Zakkum ağacının meyvesinden yiyeceksiniz elbet.(56:52) | |
Derken karınlar, dolup şişecek.(56:53) | |
Derken üstüne, kaynar su içeceksiniz.(56:54) | |
Derken susuzluk illetine uğrayıp içecek, içecek de kanmayacaksınız.(56:55) | |
Budur cezâ günü ziyâfetleri.(56:56) | |
Biz yarattık sizi, hâlâ mı gerçeklemezsiniz?(56:57) | |
Görmez misiniz rahîmlere döktüğünüz bir katre suyu?(56:58) | |
Siz mi yaratıyorsunuz onu, yoksa biz mi yaratmadayız?(56:59) | |
Biz takdîr ettik aranızda ölümü ve kimse geçemez önümüze bizim.(56:60) | |
Sizin gibi bir topluluk yaratıp yerinize geçirmek istersek ve sizi de, bilmediğiniz bir şekle döndürmeyi dilersek.(56:61) | |
Ve andolsun ki ilk yaratılışı biliyorsunuz, biliyorsunuz da ne diye düşünmüyorsunuz?(56:62) | |
Görmez misiniz ektiğiniz tohumu?(56:63) | |
Siz mi bitiriyorsunuz onu, yoksa biz mi bitirmedeyiz?(56:64) | |
Dilersek elbette onu kurutup çer çöp haline getirirdik de şaşırır kalır, nâdim olur dururdunuz.(56:65) | |
Gerçekten de biz derdiniz, ziyan ettik.(56:66) | |
Hayır, biz mahrûm olduk.(56:67) | |
Görmez misiniz içtiğiniz suyu?(56:68) | |
Siz mi yağdırıyorsunuz onu buluttan, yoksa biz mi yağdırmadayız?(56:69) | |
Dileseydik onu tuzlu, acı bir su hâline getirirdik, hâlâ mı şükretmezsiniz?(56:70) | |
Görmez misiniz çakmakla çakıp yaktığınız ateşi?(56:71) | |
Siz mi onun ağacını meydana getiriyorsunuz, yoksa biz mi meydana getirmedeyiz?(56:72) | |
Biz onu, cehennem ateşini bir andırma ve çöllerde konup göçenlere bir fayda olarak halkettik.(56:73) | |
Artık pek ulu Rabbinin adını anarak tenzîh et onu.(56:74) | |
Andolsun yıldızların yerlerine.(56:75) | |
Ve şüphe yok ki bu, elbette pek büyük bir anttır bilseniz.(56:76) | |
Şüphe yok ki bu, pek güzel ve şerefli Kur'ân'dır.(56:77) | |
Saklanmış bir kitapta.(56:78) | |
Ona, temiz olanlardan başkaları dokunamaz.(56:79) | |
Alemlerin Rabbinden indirilmiştir.(56:80) | |
Artık siz, bu sözü mü yalanlayacaksınız?(56:81) | |
Ve o kitaptan nasîbiniz, yalnız onu yalanlamaktan ibâret mi olacak?(56:82) | |
Hani can gırtlağa gelince.(56:83) | |
Siz de o sırada bakar durursunuz.(56:84) | |
Ve biz, ona sizden daha yakınız ve fakat göremezsiniz.(56:85) | |
İnanmıyorsanız, cezâ görmeyeceğinizi sanıyorsanız.(56:86) | |
O gırtlağa gelen canı geri çevirin bakalım doğru söylüyorsanız.(56:87) | |
Artık o kişi yakınlaştırılanlardansa.(56:88) | |
Artık ona huzur ve rahat ve rızık ve Naîm cenneti.(56:89) | |
Ve ama sağ taraf ehlindense.(56:90) | |
Artık esenlik sana sağ taraf ehlinden.(56:91) | |
Ve ama yalanlayan sapıklardansa.(56:92) | |
Kaynar suyla ziyâfet ona.(56:93) | |
Ve cehenneme atılma.(56:94) | |
Şüphe yok ki bu, haktır, gerçeğin ta kendisidir.(56:95) | |