Kırık Meal (Arapça) Meali |
|
|يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | النَّاسُ: insanlar | اتَّقُوا: korkun | رَبَّكُمْ: Rabbinizden | إِنَّ: çünkü | زَلْزَلَةَ: depremi | السَّاعَةِ: sa'atin | شَيْءٌ: bir şeydir | عَظِيمٌ: cidden korkunç | (22:1) | |
|يَوْمَ: gün | تَرَوْنَهَا: onu gördüğünüz | تَذْهَلُ: unutur | كُلُّ: her | مُرْضِعَةٍ: emziren | عَمَّا: | أَرْضَعَتْ: emzirdiğini | وَتَضَعُ: ve bırakır | كُلُّ: her | ذَاتِ: (sahibi) gebe | حَمْلٍ: (yük) gebe | حَمْلَهَا: yükünü | وَتَرَى: ve görürsün | النَّاسَ: insanları | سُكَارَىٰ: sarhoş | وَمَا: oysa değillerdir | هُمْ: onlar | بِسُكَارَىٰ: sarhoş | وَلَٰكِنَّ: ama | عَذَابَ: azabı | اللَّهِ: Allah'ın | شَدِيدٌ: şiddetlidir | (22:2) | |
|وَمِنَ: ve | النَّاسِ: insanlardan | مَنْ: kimi | يُجَادِلُ: tartışır | فِي: hakkında | اللَّهِ: Allah | بِغَيْرِ: olmaksızın | عِلْمٍ: bilgisi | وَيَتَّبِعُ: ve uyar | كُلَّ: her | شَيْطَانٍ: şeytana | مَرِيدٍ: kaba (şarlatan) | (22:3) | |
|كُتِبَ: yazılmıştır | عَلَيْهِ: onun hakkında | أَنَّهُ: şüphesiz o | مَنْ: kim | تَوَلَّاهُ: onu takibederse | فَأَنَّهُ: muhakkak bu | يُضِلُّهُ: onu saşırtır | وَيَهْدِيهِ: ve onu götürür | إِلَىٰ: | عَذَابِ: azabına | السَّعِيرِ: alevli ateş | (22:4) | |
|يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | النَّاسُ: insanlar | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | فِي: içinde | رَيْبٍ: kuşku | مِنَ: -ten | الْبَعْثِ: yeniden dirilmek- | فَإِنَّا: (bilin ki) biz | خَلَقْنَاكُمْ: sizi yarattık | مِنْ: -tan | تُرَابٍ: (önce) toprak- | ثُمَّ: sonra | مِنْ: -den | نُطْفَةٍ: nutfe(sperm)- | ثُمَّ: sonra | مِنْ: -dan | عَلَقَةٍ: alaka(embriyo)- | ثُمَّ: sonra | مِنْ: -ndan | مُضْغَةٍ: bir çiğnem et parçası- | مُخَلَّقَةٍ: biçimlenmiş | وَغَيْرِ: ve | مُخَلَّقَةٍ: biçimlenmemiş | لِنُبَيِّنَ: açıkça göstermek için | لَكُمْ: size | وَنُقِرُّ: ve tutarız | فِي: | الْأَرْحَامِ: rahimlerde | مَا: | نَشَاءُ: dilediğimizi | إِلَىٰ: -ye kadar | أَجَلٍ: bir süre- | مُسَمًّى: belirtilmiş | ثُمَّ: sonra | نُخْرِجُكُمْ: sizi çıkarırız | طِفْلًا: bir bebek olarak | ثُمَّ: sonra | لِتَبْلُغُوا: ermeniz için | أَشُدَّكُمْ: güçlerinize | وَمِنْكُمْ: ve içinizden | مَنْ: kimi | يُتَوَفَّىٰ: öldürülür | وَمِنْكُمْ: ve içinizden | مَنْ: kimi de | يُرَدُّ: itilir | إِلَىٰ: | أَرْذَلِ: en kötü çağına | الْعُمُرِ: ömrün | لِكَيْلَا: hale gelmesi için | يَعْلَمَ: bilmez | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | عِلْمٍ: bilen kimse iken | شَيْئًا: bir şey | وَتَرَى: ve görürsün | الْأَرْضَ: yeri | هَامِدَةً: kurumuş ölmüş | فَإِذَا: zaman | أَنْزَلْنَا: biz indirdiğimiz | عَلَيْهَا: onun üzerine | الْمَاءَ: suyu | اهْتَزَّتْ: titreşir | وَرَبَتْ: ve kabarır | وَأَنْبَتَتْ: ve bitirir | مِنْ: | كُلِّ: her | زَوْجٍ: çifti | بَهِيجٍ: güzel | (22:5) | |
|ذَٰلِكَ: bu böyledir | بِأَنَّ: çünkü | اللَّهَ: Allah | هُوَ: O | الْحَقُّ: tek gerçektir | وَأَنَّهُ: ve O | يُحْيِي: diriltir | الْمَوْتَىٰ: ölüleri | وَأَنَّهُ: ve O | عَلَىٰ: üzerine | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şey | قَدِيرٌ: kadirdir | (22:6) | |
|وَأَنَّ: ve muhakkak | السَّاعَةَ: o sa'at | اتِيَةٌ: gelecektir | لَا: yoktur | رَيْبَ: şüphe | فِيهَا: onda | وَأَنَّ: ve şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يَبْعَثُ: diriltecektir | مَنْ: olanları | فِي: | الْقُبُورِ: kabirlerde | (22:7) | |
|وَمِنَ: -dan | النَّاسِ: insanlar- | مَنْ: kimi | يُجَادِلُ: tartışır | فِي: hakkında | اللَّهِ: Allah | بِغَيْرِ: olmaksızın | عِلْمٍ: bilgisi | وَلَا: ve olmadan | هُدًى: bir yol göstereni | وَلَا: ve olmadan | كِتَابٍ: bir Kitabı | مُنِيرٍ: aydınlatıcı | (22:8) | |
|ثَانِيَ: öteye döndürür | عِطْفِهِ: boynunu | لِيُضِلَّ: şaşırtmak için | عَنْ: -ndan | سَبِيلِ: yolu- | اللَّهِ: Allah'ın | لَهُ: onun için vardır | فِي: | الدُّنْيَا: dünyada | خِزْيٌ: bir kepazelik | وَنُذِيقُهُ: ve ona taddıracağız | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | عَذَابَ: azabını | الْحَرِيقِ: yangın | (22:9) | |
|ذَٰلِكَ: işte bu | بِمَا: yüzündendir | قَدَّمَتْ: önceden yaptıkları | يَدَاكَ: senin ellerinin | وَأَنَّ: ve şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَيْسَ: değildir | بِظَلَّامٍ: zulmedici | لِلْعَبِيدِ: kullara | (22:10) | |
|وَمِنَ: ve | النَّاسِ: insanlardan | مَنْ: kimi | يَعْبُدُ: ibadet eder | اللَّهَ: Allah'a | عَلَىٰ: | حَرْفٍ: bir kenardan (uçurumdan) | فَإِنْ: eğer | أَصَابَهُ: kendisine gelirse | خَيْرٌ: bir hayır | اطْمَأَنَّ: huzura kavuşur | بِهِ: onunla | وَإِنْ: ve eğer | أَصَابَتْهُ: başına gelirse | فِتْنَةٌ: bir kötülük | انْقَلَبَ: döner | عَلَىٰ: üstü | وَجْهِهِ: yüz | خَسِرَ: o kaybetmiştir | الدُّنْيَا: dünyayı | وَالْاخِرَةَ: ve ahireti | ذَٰلِكَ: işte budur | هُوَ: o | الْخُسْرَانُ: ziyan | الْمُبِينُ: apaçık | (22:11) | |
|يَدْعُو: yalvarır | مِنْ: | دُونِ: ayrı olarak | اللَّهِ: Allah'tan | مَا: şeylere | لَا: | يَضُرُّهُ: ona zarar veremeyen | وَمَا: ve şeylere | لَا: | يَنْفَعُهُ: yarar sağlamayan | ذَٰلِكَ: işte budur | هُوَ: o | الضَّلَالُ: sapma | الْبَعِيدُ: uzak(lara) | (22:12) | |
|يَدْعُو: yalvarır | لَمَنْ: olana | ضَرُّهُ: zararı | أَقْرَبُ: daha yakın | مِنْ: -ndan | نَفْعِهِ: faydası- | لَبِئْسَ: ne kötü | الْمَوْلَىٰ: bir yardımcı | وَلَبِئْسَ: ve ne kötü | الْعَشِيرُ: bir arkadaştır | (22:13) | |
|إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يُدْخِلُ: sokacaktır | الَّذِينَ: kimseleri | امَنُوا: inanan | وَعَمِلُوا: ve yapanları | الصَّالِحَاتِ: iyi işler | جَنَّاتٍ: cennetlere | تَجْرِي: akan | مِنْ: | تَحْتِهَا: altlarından | الْأَنْهَارُ: ırmaklar | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يَفْعَلُ: yapar | مَا: şeyi | يُرِيدُ: istediği | (22:14) | |
|مَنْ: kim | كَانَ: ise | يَظُنُّ: sanıyor | أَنْ: diye | لَنْ: | يَنْصُرَهُ: kendisine yardım etmeyecek | اللَّهُ: Allah | فِي: | الدُّنْيَا: dünyada | وَالْاخِرَةِ: ve ahirette | فَلْيَمْدُدْ: uzansın | بِسَبَبٍ: bir sebep(ip)le | إِلَى: | السَّمَاءِ: göğe | ثُمَّ: sonra | لْيَقْطَعْ: kessin | فَلْيَنْظُرْ: ve baksın | هَلْ: mi? | يُذْهِبَنَّ: giderebilecek | كَيْدُهُ: bu düzeni | مَا: şeyi | يَغِيظُ: öfkelendiği | (22:15) | |
|وَكَذَٰلِكَ: ve işte böyle | أَنْزَلْنَاهُ: biz O'nu indirdik | ايَاتٍ: ayetler olarak | بَيِّنَاتٍ: açık açık | وَأَنَّ: ve şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يَهْدِي: doğru yola iletir | مَنْ: kimseyi | يُرِيدُ: dilediği | (22:16) | |
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: inananlar | وَالَّذِينَ: ve kimseler | هَادُوا: yahudiler | وَالصَّابِئِينَ: ve sabiiler | وَالنَّصَارَىٰ: ve hırıstiyanlar | وَالْمَجُوسَ: ve mecusiler | وَالَّذِينَ: ve kimseler | أَشْرَكُوا: ortak koşanlar | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يَفْصِلُ: hüküm verecektir | بَيْنَهُمْ: bunlar arasında | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | عَلَىٰ: üzerine | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şey | شَهِيدٌ: şahittir | (22:17) | |
|أَلَمْ: | تَرَ: görmedin mi | أَنَّ: kuşkusuz | اللَّهَ: Allah'a | يَسْجُدُ: secde ediyorlar | لَهُ: O'na | مَنْ: kimseler | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerdeki | وَمَنْ: ve kimseler | فِي: | الْأَرْضِ: yerdeki | وَالشَّمْسُ: ve güneş | وَالْقَمَرُ: ve ay | وَالنُّجُومُ: ve yıldızlar | وَالْجِبَالُ: ve dağlar | وَالشَّجَرُ: ve ağaçlar | وَالدَّوَابُّ: ve hayvanlar | وَكَثِيرٌ: ve birçoğu | مِنَ: -dan | النَّاسِ: insanlar- | وَكَثِيرٌ: ama birçoğu | حَقَّ: hak olmuştur | عَلَيْهِ: üzerine | الْعَذَابُ: azab | وَمَنْ: ve kimi | يُهِنِ: aşağılatırsa | اللَّهُ: Allah | فَمَا: artık olmaz | لَهُ: ona | مِنْ: hiç | مُكْرِمٍ: değer veren | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يَفْعَلُ: yapar | مَا: şeyi | يَشَاءُ: dilediği | (22:18) | |
|هَٰذَانِ: işte şunlar | خَصْمَانِ: iki hasım taraf | اخْتَصَمُوا: çekişen | فِي: hakkında | رَبِّهِمْ: Rableri | فَالَّذِينَ: kimselere | كَفَرُوا: inkar eden(lere) | قُطِّعَتْ: biçildi | لَهُمْ: onlara | ثِيَابٌ: giysi | مِنْ: -ten | نَارٍ: ateş- | يُصَبُّ: dökülüyor | مِنْ: -nden | فَوْقِ: üstü- | رُءُوسِهِمُ: başlarının | الْحَمِيمُ: kaynar su | (22:19) | |
|يُصْهَرُ: eritiliyor | بِهِ: onunla | مَا: şeyler | فِي: içindeki | بُطُونِهِمْ: karınlarının | وَالْجُلُودُ: ve derileri | (22:20) | |
|وَلَهُمْ: ve Onların | مَقَامِعُ: kamçılar | مِنْ: -den | حَدِيدٍ: demir- | (22:21) | |
|كُلَّمَا: her sefer | أَرَادُوا: istedikleri | أَنْ: | يَخْرُجُوا: çıkmak | مِنْهَا: oradan | مِنْ: | غَمٍّ: (o) gamdan | أُعِيدُوا: geri çevrilirler | فِيهَا: oraya | وَذُوقُوا: ve tadın (denilir) | عَذَابَ: azabını | الْحَرِيقِ: yangın | (22:22) | |
|إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يُدْخِلُ: sokar | الَّذِينَ: kimseleri | امَنُوا: inanan(ları) | وَعَمِلُوا: ve yapanları | الصَّالِحَاتِ: iyi işler | جَنَّاتٍ: cennetlere | تَجْرِي: akan | مِنْ: | تَحْتِهَا: altlarından | الْأَنْهَارُ: ırmaklar | يُحَلَّوْنَ: takınırlar | فِيهَا: orada | مِنْ: | أَسَاوِرَ: bilezikler | مِنْ: -dan | ذَهَبٍ: altın- | وَلُؤْلُؤًا: ve inci(ler) | وَلِبَاسُهُمْ: ve giysileri | فِيهَا: orada | حَرِيرٌ: ipektir | (22:23) | |
|وَهُدُوا: ve iletilmişlerdir | إِلَى: | الطَّيِّبِ: güzeline | مِنَ: | الْقَوْلِ: sözün | وَهُدُوا: ve iletilmişlerdir | إِلَىٰ: | صِرَاطِ: yoluna | الْحَمِيدِ: çok övülen(Allah)ın | (22:24) | |
|إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | وَيَصُدُّونَ: ve geri çevirenler | عَنْ: -ndan | سَبِيلِ: yolu- | اللَّهِ: Allah'ın | وَالْمَسْجِدِ: ve Mescid-i (Haram'dan) | الْحَرَامِ: (ve Mescid-i) Haram'dan | الَّذِي: | جَعَلْنَاهُ: yaptığımız | لِلنَّاسِ: bütün insanlar için | سَوَاءً: eşit (ibadet yeri) | الْعَاكِفُ: yerli olan | فِيهِ: orada | وَالْبَادِ: ve dışarıdan gelen | وَمَنْ: ve kim | يُرِدْ: isterse | فِيهِ: orada (böyle) | بِإِلْحَادٍ: haktan sapmak | بِظُلْمٍ: zulüm ile | نُذِقْهُ: ona taddırırız | مِنْ: -tan | عَذَابٍ: bir azab- | أَلِيمٍ: acı | (22:25) | |
|وَإِذْ: bir zamanlar | بَوَّأْنَا: kondurmuştuk | لِإِبْرَاهِيمَ: İbrahim için | مَكَانَ: oldurulmuş | الْبَيْتِ: Yapı | أَنْ: Kİ | لَا: | تُشْرِكْ: ortak koşma | بِي: bana | شَيْئًا: hiçbir şeyi | وَطَهِّرْ: ve temizle | بَيْتِيَ: Yapıları | لِلطَّائِفِينَ: tayfa/tavaf edenler için | وَالْقَائِمِينَ: ve ayakta duranlar için | وَالرُّكَّعِ: ve rüku' edenler için | السُّجُودِ: secde edenler için | (22:26) | |
|وَأَذِّنْ: ve ilan et | فِي: içinde | النَّاسِ: insanlar | بِالْحَجِّ: haccı | يَأْتُوكَ: sana gelsinler | رِجَالًا: yaya olarak | وَعَلَىٰ: ve üzerinde | كُلِّ: her | ضَامِرٍ: yorgun deve | يَأْتِينَ: gelen | مِنْ: (türlü) | كُلِّ: her | فَجٍّ: yollardan | عَمِيقٍ: uzak | (22:27) | |
|لِيَشْهَدُوا: şahit olmaları için | مَنَافِعَ: birtakım faydalara | لَهُمْ: kendileri için | وَيَذْكُرُوا: ve anmaları için | اسْمَ: adını | اللَّهِ: Allah'ın | فِي: | أَيَّامٍ: günlerde | مَعْلُومَاتٍ: belirli | عَلَىٰ: üzerine | مَا: şeyleri | رَزَقَهُمْ: onlara rızık olarak verilen | مِنْ: -dan | بَهِيمَةِ: yürüyen | الْأَنْعَامِ: hayvanlar- | فَكُلُوا: yeyin | مِنْهَا: onlardan | وَأَطْعِمُوا: ve yedirin | الْبَائِسَ: sıkıntı içinde bulunan | الْفَقِيرَ: fakire | (22:28) | |
|ثُمَّ: sonra | لْيَقْضُوا: gidersinler | تَفَثَهُمْ: kirlerini | وَلْيُوفُوا: ve yerine getirsinler | نُذُورَهُمْ: adaklarını | وَلْيَطَّوَّفُوا: ve tavaf etsinler | بِالْبَيْتِ: Yapı | الْعَتِيقِ: atık / atıl | (22:29) | |
|ذَٰلِكَ: işte öyle | وَمَنْ: ve kim | يُعَظِّمْ: saygı gösterirse | حُرُمَاتِ: yasaklarına | اللَّهِ: Allah'ın | فَهُوَ: işte o | خَيْرٌ: hayırlıdır | لَهُ: kendisi için | عِنْدَ: yanında | رَبِّهِ: Rabbinin | وَأُحِلَّتْ: ve size helal kılınmıştır | لَكُمُ: sizin için | الْأَنْعَامُ: hayvanlar | إِلَّا: dışındaki | مَا: şeyler | يُتْلَىٰ: oku(nup açıkla)nan | عَلَيْكُمْ: size | فَاجْتَنِبُوا: artık kaçının | الرِّجْسَ: pis | مِنَ: -dan | الْأَوْثَانِ: putlar- | وَاجْتَنِبُوا: ve kaçının | قَوْلَ: sözden | الزُّورِ: yalan | (22:30) | |
|حُنَفَاءَ: hanifler olun | لِلَّهِ: Allah'ı | غَيْرَ: | مُشْرِكِينَ: ortak koşmadan | بِهِ: O'na | وَمَنْ: ve kim | يُشْرِكْ: ortak koşarsa | بِاللَّهِ: Allah'a | فَكَأَنَّمَا: sanki gibidir | خَرَّ: düşmüş | مِنَ: -ten | السَّمَاءِ: gök- | فَتَخْطَفُهُ: ve kendisini kapıyor | الطَّيْرُ: kuş | أَوْ: veya | تَهْوِي: sürüklüyor | بِهِ: onu | الرِّيحُ: rüzgar | فِي: | مَكَانٍ: bir yere | سَحِيقٍ: uzak | (22:31) | |
|ذَٰلِكَ: işte böyle | وَمَنْ: ve kim | يُعَظِّمْ: saygı gösterirse | شَعَائِرَ: nişanlarına | اللَّهِ: Allah'ın | فَإِنَّهَا: şüphesiz bu | مِنْ: -ndandır | تَقْوَى: takvası- | الْقُلُوبِ: kalblerin | (22:32) | |
|لَكُمْ: sizin için vardır | فِيهَا: onlarda | مَنَافِعُ: menfaatler | إِلَىٰ: -ye kadar | أَجَلٍ: bir süre- | مُسَمًّى: belirli | ثُمَّ: sonra | مَحِلُّهَا: onların varacakları yer | إِلَى: | الْبَيْتِ: Yapı | الْعَتِيقِ: atık / atıl | (22:33) | |
|وَلِكُلِّ: ve hepsine | أُمَّةٍ: ümmetin | جَعَلْنَا: kıldık | مَنْسَكًا: mensek | لِيَذْكُرُوا: hatırlamaları /anmaları için | اسْمَ: adını | اللَّهِ: Allah'ın | عَلَىٰ: üzerine | مَا: şeyler | رَزَقَهُمْ: rızıklandırıldıkları | مِنْ: -dan | بَهِيمَةِ: hayvanlar- | الْأَنْعَامِ: (kurbanlık) | فَإِلَٰهُكُمْ: tanrınız | إِلَٰهٌ: tanrıdır | وَاحِدٌ: bir tek | فَلَهُ: Zira onlar/onlarsa | أَسْلِمُوا: teslim olun | وَبَشِّرِ: ve müjdele | الْمُخْبِتِينَ: samimi insanları | (22:34) | |
|الَّذِينَ: onlar ki | إِذَا: zaman | ذُكِرَ: anıldığı | اللَّهُ: Allah | وَجِلَتْ: titrer | قُلُوبُهُمْ: kalbleri | وَالصَّابِرِينَ: ve sabrederler | عَلَىٰ: (başlarına) | مَا: -şeylere | أَصَابَهُمْ: isabet ettirlen- | وَالْمُقِيمِي: ve doğrulurlar | الصَّلَاةِ: SaLâTe/Desteğe | وَمِمَّا: ve şeylerden | رَزَقْنَاهُمْ: rızıklandırıldıkları | يُنْفِقُونَ: harcarlar | (22:35) | |
|وَالْبُدْنَ: ve beden | جَعَلْنَاهَا: kılındı(o) | لَكُمْ: size/sizin için | مِنْ: -ndan | شَعَائِرِ: şiarı- | اللَّهِ: Allah'ın | لَكُمْ: size/sizin için | فِيهَا: onlarda | خَيْرٌ: hayır | فَاذْكُرُوا: Zira hatırla/an | اسْمَ: niteliklerini/esmasını | اللَّهِ: Allah'ın | عَلَيْهَا: üzerlerine | صَوَافَّ: sıra halinde dururlarken | فَإِذَا: Zira -zaman | وَجَبَتْ: düştükleri- | جُنُوبُهَا: yanlarına | فَكُلُوا: Zira yiyin | مِنْهَا: ondan | وَأَطْعِمُوا: ve doyurun | الْقَانِعَ: kanaat edip isteyemeyene | وَالْمُعْتَرَّ: ve isteyene | كَذَٰلِكَ: işte böyle | سَخَّرْنَاهَا: onları boyun eğdirdi | لَكُمْ: size | لَعَلَّكُمْ: umulur ki | تَشْكُرُونَ: şükredersiniz | (22:36) | |
|لَنْ: | يَنَالَ: ulaşmaz | اللَّهَ: Allah'a | لُحُومُهَا: onların etleri | وَلَا: ve ne de | دِمَاؤُهَا: kanları | وَلَٰكِنْ: fakat | يَنَالُهُ: O'na ulaşır | التَّقْوَىٰ: takvanız | مِنْكُمْ: sizin | كَذَٰلِكَ: böylece | سَخَّرَهَا: onları boyun eğdirdi | لَكُمْ: size | لِتُكَبِّرُوا: anmanız için | اللَّهَ: Allah'ı | عَلَىٰ: üzere | مَا: diye | هَدَاكُمْ: sizi doğru yola iletti | وَبَشِّرِ: ve müjdele | الْمُحْسِنِينَ: güzel davrananları | (22:37) | |
|إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يُدَافِعُ: defeder (şerri) | عَنِ: -den | الَّذِينَ: kimseler- | امَنُوا: inanan(lar) | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَا: | يُحِبُّ: sevmez | كُلَّ: hiçbir | خَوَّانٍ: hain | كَفُورٍ: inkarcıyı | (22:38) | |
|أُذِنَ: izin verildi | لِلَّذِينَ: kendileriyle | يُقَاتَلُونَ: savaşılanlara | بِأَنَّهُمْ: yüzünden | ظُلِمُوا: onlara zulmedilmeleri | وَإِنَّ: ve şüphesiz | اللَّهَ: Allah | عَلَىٰ: | نَصْرِهِمْ: onlara yardım etmeğe | لَقَدِيرٌ: kadirdir | (22:39) | |
|الَّذِينَ: -kimseler | أُخْرِجُوا: çıkarılan- | مِنْ: -ndan | دِيَارِهِمْ: yurtları- | بِغَيْرِ: etmedikleri halde | حَقٍّ: hak | إِلَّا: sadece | أَنْ: diye | يَقُولُوا: diyorlar | رَبُّنَا: Rabbimiz | اللَّهُ: Allah'tır | وَلَوْلَا: eğer olmasaydı | دَفْعُ: savunması | اللَّهِ: Allah'ın | النَّاسَ: insanların | بَعْضَهُمْ: bazılarını | بِبَعْضٍ: diğer bazılarıyle | لَهُدِّمَتْ: yıkılırdı | صَوَامِعُ: manastırlar | وَبِيَعٌ: ve kiliseler | وَصَلَوَاتٌ: ve desteğe | وَمَسَاجِدُ: ve -saymış | يُذْكَرُ: hatırlayıp- | فِيهَا: içlerinde | اسْمُ: ismini | اللَّهِ: Allah'ın | كَثِيرًا: çokca | وَلَيَنْصُرَنَّ: ve elbette yardım eder | اللَّهُ: Allah | مَنْ: kimseye | يَنْصُرُهُ: kendine yardım eden | إِنَّ: kuşkusuz | اللَّهَ: Allah | لَقَوِيٌّ: kuvvetlidir | عَزِيزٌ: galibdir | (22:40) | |
|الَّذِينَ: | إِنْ: eğer | مَكَّنَّاهُمْ: onları iktidara getirirsek | فِي: -de/da / içinde | الْأَرْضِ: arz/yüzey | أَقَامُوا: doğrulurlar | الصَّلَاةَ: SaLâTe/Desteğe | وَاتَوُا: ve verirler | الزَّكَاةَ: zekatı | وَأَمَرُوا: ve emrederler | بِالْمَعْرُوفِ: iyiliği | وَنَهَوْا: ve vazgeçirmeğe çalışırlar | عَنِ: -ten | الْمُنْكَرِ: kötülük- | وَلِلَّهِ: ve Allah'a aittir | عَاقِبَةُ: sonu | الْأُمُورِ: bütün işlerin | (22:41) | |
|وَإِنْ: ve eğer | يُكَذِّبُوكَ: seni yalanlıyorlarsa | فَقَدْ: gerçekten | كَذَّبَتْ: yalanlamıştı | قَبْلَهُمْ: bunlardan önce | قَوْمُ: kavmi de | نُوحٍ: Nuh | وَعَادٌ: ve 'Ad | وَثَمُودُ: ve Semud | (22:42) | |
|وَقَوْمُ: ve kavmi | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim | وَقَوْمُ: ve kavmi | لُوطٍ: Lut | (22:43) | |
|وَأَصْحَابُ: ve halkı | مَدْيَنَ: Medyen | وَكُذِّبَ: ve yalanlanmıştı | مُوسَىٰ: Musa | فَأَمْلَيْتُ: ben de bir süre vermiştim | لِلْكَافِرِينَ: kafirlere | ثُمَّ: sonra | أَخَذْتُهُمْ: onları yakalamıştım | فَكَيْفَ: nasıl | كَانَ: oldu | نَكِيرِ: benim inkarım | (22:44) | |
|فَكَأَيِّنْ: niceleri vardır | مِنْ: -den | قَرْيَةٍ: kentler- | أَهْلَكْنَاهَا: helak ettiğimiz | وَهِيَ: o | ظَالِمَةٌ: zulmederken | فَهِيَ: ve o | خَاوِيَةٌ: çökmüştür | عَلَىٰ: üstüne | عُرُوشِهَا: tavanları | وَبِئْرٍ: ve kuyu | مُعَطَّلَةٍ: kullanılmaz olmuştur | وَقَصْرٍ: ve saraylar | مَشِيدٍ: sağlam | (22:45) | |
|أَفَلَمْ: hiç | يَسِيرُوا: gezmediler mi? | فِي: | الْأَرْضِ: yer yüzünde | فَتَكُونَ: olsun | لَهُمْ: onların | قُلُوبٌ: kalbleri | يَعْقِلُونَ: düşünecekleri | بِهَا: onunla | أَوْ: veyahut | اذَانٌ: kulakları | يَسْمَعُونَ: işitecekleri | بِهَا: onunla | فَإِنَّهَا: zira | لَا: | تَعْمَى: kör olmaz | الْأَبْصَارُ: gözler | وَلَٰكِنْ: fakat | تَعْمَى: kör olur | الْقُلُوبُ: kalbler | الَّتِي: | فِي: içindeki | الصُّدُورِ: göğüsler | (22:46) | |
|وَيَسْتَعْجِلُونَكَ: ve senden çabucak istiyorlar | بِالْعَذَابِ: azabı | وَلَنْ: fakat | يُخْلِفَ: caymaz | اللَّهُ: Allah | وَعْدَهُ: sözünden | وَإِنَّ: ve şüphesiz | يَوْمًا: bir gün | عِنْدَ: yanında | رَبِّكَ: Rabbinin | كَأَلْفِ: bin (yıl) gibidir | سَنَةٍ: yıl | مِمَّا: | تَعُدُّونَ: sizin saydıklarınızdan | (22:47) | |
|وَكَأَيِّنْ: ve niceleri var ki | مِنْ: -den | قَرْيَةٍ: kentler- | أَمْلَيْتُ: biraz süre vermişimdir | لَهَا: ona | وَهِيَ: o | ظَالِمَةٌ: zulmederken | ثُمَّ: sonra | أَخَذْتُهَا: onu yakalamışımdır | وَإِلَيَّ: ancak banadır | الْمَصِيرُ: dönüş | (22:48) | |
|قُلْ: de ki | يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | النَّاسُ: insanlar | إِنَّمَا: şüphesiz | أَنَا: ben | لَكُمْ: sizin için | نَذِيرٌ: bir uyarıcıyım | مُبِينٌ: apaçık | (22:49) | |
|فَالَّذِينَ: ve | امَنُوا: inananlar için | وَعَمِلُوا: ve yapanlar için | الصَّالِحَاتِ: iyi işler | لَهُمْ: onlara vardır | مَغْفِرَةٌ: mağfiret | وَرِزْقٌ: ve rızık | كَرِيمٌ: bol | (22:50) | |
|وَالَّذِينَ: -a gelince | سَعَوْا: çalışanlar- | فِي: | ايَاتِنَا: eyetlerimizi | مُعَاجِزِينَ: etkisiz bırakmak için | أُولَٰئِكَ: onlar | أَصْحَابُ: ashabıdır | الْجَحِيمِ: cehennem | (22:51) | |
|وَمَا: ve | أَرْسَلْنَا: göndermemiştik | مِنْ: | قَبْلِكَ: senden önce | مِنْ: hiçbir | رَسُولٍ: resul | وَلَا: ve ne de | نَبِيٍّ: nebi | إِلَّا: olmayan | إِذَا: zaman | تَمَنَّىٰ: temenni ettiği | أَلْقَى: (bir düşünce) atmış | الشَّيْطَانُ: şeytan | فِي: | أُمْنِيَّتِهِ: onun temennisine | فَيَنْسَخُ: fakat siler | اللَّهُ: Allah | مَا: şeyi | يُلْقِي: attığı | الشَّيْطَانُ: şeytanın | ثُمَّ: sonra | يُحْكِمُ: sağlamlaştırır | اللَّهُ: Allah | ايَاتِهِ: kendi ayetlerini | وَاللَّهُ: ve Allah | عَلِيمٌ: 'alim(bilen)dir | حَكِيمٌ: hakimdir | (22:52) | |
|لِيَجْعَلَ: yapmak için | مَا: şeyi | يُلْقِي: attığı | الشَّيْطَانُ: şeytanın | فِتْنَةً: bir imtihan | لِلَّذِينَ: olanlara | فِي: | قُلُوبِهِمْ: kalblerinde | مَرَضٌ: bir hastalık | وَالْقَاسِيَةِ: ve katılaşanlara | قُلُوبُهُمْ: kalbleri | وَإِنَّ: ve şüphesiz | الظَّالِمِينَ: zalimler | لَفِي: içindedirler | شِقَاقٍ: bir ayrılık | بَعِيدٍ: uzak | (22:53) | |
|وَلِيَعْلَمَ: ve bilsinler diye | الَّذِينَ: kendilerine | أُوتُوا: verilenler | الْعِلْمَ: ilim | أَنَّهُ: onun (Kur'an'ın) | الْحَقُّ: bir hak (gerçek) olduğunu | مِنْ: -nden | رَبِّكَ: Rabbi- | فَيُؤْمِنُوا: ve inansınlar diye | بِهِ: ona | فَتُخْبِتَ: böylece saygı duysun | لَهُ: ona | قُلُوبُهُمْ: kalbleri | وَإِنَّ: ve şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَهَادِ: mutlaka iletir | الَّذِينَ: kimseleri | امَنُوا: inanan(ları) | إِلَىٰ: | صِرَاطٍ: yola | مُسْتَقِيمٍ: doğru | (22:54) | |
|وَلَا: ve | يَزَالُ: bitmez | الَّذِينَ: | كَفَرُوا: inkar edenlerin | فِي: içinde (olmaları) | مِرْيَةٍ: kuşku | مِنْهُ: o(Kur'a)ndan | حَتَّىٰ: kadar | تَأْتِيَهُمُ: kendilerine gelinceye | السَّاعَةُ: o sa'at | بَغْتَةً: ansızın | أَوْ: yahut | يَأْتِيَهُمْ: kendilerine gelinceye kadar | عَذَابُ: azabı | يَوْمٍ: günün | عَقِيمٍ: kısır (hayırsız) | (22:55) | |
|الْمُلْكُ: mülk | يَوْمَئِذٍ: o gün | لِلَّهِ: Allah'ındır | يَحْكُمُ: hükmeder | بَيْنَهُمْ: onların aralarında | فَالَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: inananlar | وَعَمِلُوا: ve yapanlar | الصَّالِحَاتِ: iyi işler | فِي: | جَنَّاتِ: cennetlerindedirler | النَّعِيمِ: ni'met | (22:56) | |
|وَالَّذِينَ: ve | كَفَرُوا: inkar edenler | وَكَذَّبُوا: ve yalanlayanlar | بِايَاتِنَا: ayetlerimizi | فَأُولَٰئِكَ: işte onlar | لَهُمْ: onlara vardır | عَذَابٌ: bir azab | مُهِينٌ: alçaltan | (22:57) | |
|وَالَّذِينَ: ve kimseler | هَاجَرُوا: hicret eden(ler) | فِي: | سَبِيلِ: yolunda | اللَّهِ: Allah | ثُمَّ: sonra | قُتِلُوا: öldürülenler | أَوْ: veya | مَاتُوا: ölenler | لَيَرْزُقَنَّهُمُ: onları rızıklandıracaktır | اللَّهُ: Allah | رِزْقًا: bir rızıkla | حَسَنًا: en güzel | وَإِنَّ: ve doğrusu | اللَّهَ: Allah | لَهُوَ: elbette o | خَيْرُ: en hayırlısıdır | الرَّازِقِينَ: rızık verenlerin | (22:58) | |
|لَيُدْخِلَنَّهُمْ: elbette onları sokacaktır | مُدْخَلًا: bir yere | يَرْضَوْنَهُ: razı olacakları | وَإِنَّ: ve doğrusu | اللَّهَ: Allah | لَعَلِيمٌ: bilendir | حَلِيمٌ: halimdir | (22:59) | |
|ذَٰلِكَ: işte böyle | وَمَنْ: ve kim | عَاقَبَ: ceza verir de | بِمِثْلِ: dengiyle | مَا: | عُوقِبَ: yapılan cezanın | بِهِ: kendisine | ثُمَّ: sonra | بُغِيَ: tekrar saldırılırsa | عَلَيْهِ: kendisine | لَيَنْصُرَنَّهُ: elbette ona yardım eder | اللَّهُ: Allah | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَعَفُوٌّ: affedendir | غَفُورٌ: bağışlayındır | (22:60) | |
|ذَٰلِكَ: işte böyle | بِأَنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | يُولِجُ: sokar | اللَّيْلَ: geceyi | فِي: içine | النَّهَارِ: gündüzün | وَيُولِجُ: ve sokar | النَّهَارَ: gündüzü | فِي: içine | اللَّيْلِ: gecenin | وَأَنَّ: ve doğrusu | اللَّهَ: Allah | سَمِيعٌ: işitendir | بَصِيرٌ: görendir | (22:61) | |
|ذَٰلِكَ: işte böyle | بِأَنَّ: çünkü | اللَّهَ: Allah | هُوَ: o | الْحَقُّ: Hak'tır | وَأَنَّ: ve gerçekten | مَا: şeyler | يَدْعُونَ: yalvardıkları | مِنْ: | دُونِهِ: O'ndan başka | هُوَ: o | الْبَاطِلُ: batıldır | وَأَنَّ: ve gerçek şu ki | اللَّهَ: Allah | هُوَ: O | الْعَلِيُّ: çok yücedir | الْكَبِيرُ: çok büyüktür | (22:62) | |
|أَلَمْ: | تَرَ: görmedin mi | أَنَّ: kesinlikle | اللَّهَ: Allah | أَنْزَلَ: indirir | مِنَ: -ten | السَّمَاءِ: gök- | مَاءً: bir su | فَتُصْبِحُ: böylece olur | الْأَرْضُ: yeryüzü | مُخْضَرَّةً: yemyeşil | إِنَّ: doğrusu | اللَّهَ: Allah | لَطِيفٌ: latiftir | خَبِيرٌ: habirdir | (22:63) | |
|لَهُ: hep O'nundur | مَا: ne varsa | فِي: | السَّمَاوَاتِ: göklerde | وَمَا: ve ne varsa | فِي: | الْأَرْضِ: yerde | وَإِنَّ: ve ancak | اللَّهَ: Allah | لَهُوَ: işte O'dur | الْغَنِيُّ: zengin olan | الْحَمِيدُ: övülmeğe layık olan | (22:64) | |
|أَلَمْ: | تَرَ: görmedin mi? | أَنَّ: ki | اللَّهَ: Allah | سَخَّرَ: buyruğunuza verdi | لَكُمْ: sizin | مَا: olanları | فِي: | الْأَرْضِ: yerde | وَالْفُلْكَ: ve gemileri | تَجْرِي: akıp giden | فِي: | الْبَحْرِ: denizde | بِأَمْرِهِ: emriyle | وَيُمْسِكُ: ve tutuyor | السَّمَاءَ: göğü | أَنْ: diye | تَقَعَ: düşmesin | عَلَى: üstüne | الْأَرْضِ: yerin | إِلَّا: dışında | بِإِذْنِهِ: O'nun izni | إِنَّ: çünkü | اللَّهَ: Allah | بِالنَّاسِ: insanlara | لَرَءُوفٌ: çok şefkatlidir | رَحِيمٌ: çok merhametlidir | (22:65) | |
|وَهُوَ: ve O'dur | الَّذِي: | أَحْيَاكُمْ: sizi dirilten | ثُمَّ: sonra | يُمِيتُكُمْ: sizi öldüren | ثُمَّ: sonra (yine) | يُحْيِيكُمْ: sizi dirilten | إِنَّ: gerçekten | الْإِنْسَانَ: insan | لَكَفُورٌ: çok nankördür | (22:66) | |
|لِكُلِّ: her | أُمَّةٍ: ümmete | جَعَلْنَا: belirledik | مَنْسَكًا: ibadet şekli | هُمْ: onların | نَاسِكُوهُ: uydukları | فَلَا: asla | يُنَازِعُنَّكَ: seninle çekişmesinler | فِي: | الْأَمْرِ: bu işte | وَادْعُ: çağır | إِلَىٰ: | رَبِّكَ: Rabbine | إِنَّكَ: kuşkusuz sen | لَعَلَىٰ: üzerindesin | هُدًى: bir yol | مُسْتَقِيمٍ: dosdoğru | (22:67) | |
|وَإِنْ: ve eğer | جَادَلُوكَ: seninle mücadele ederlerse | فَقُلِ: de ki | اللَّهُ: Allah | أَعْلَمُ: daha iyi bilir | بِمَا: şeyleri | تَعْمَلُونَ: yaptıklarınız | (22:68) | |
|اللَّهُ: Allah | يَحْكُمُ: hükmedecektir | بَيْنَكُمْ: aranızda | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | فِيمَا: hususlarda | كُنْتُمْ: olduğunuz | فِيهِ: onda | تَخْتَلِفُونَ: ayrılığa düşüyor | (22:69) | |
|أَلَمْ: | تَعْلَمْ: bilmez misin? | أَنَّ: kuşkusuz | اللَّهَ: Allah | يَعْلَمُ: bilir | مَا: ne varsa | فِي: | السَّمَاءِ: gökte | وَالْأَرْضِ: ve yerde | إِنَّ: kuşkusuz | ذَٰلِكَ: bunların hepsi | فِي: | كِتَابٍ: bir Kitaptadır | إِنَّ: şüphesiz | ذَٰلِكَ: bu | عَلَى: için | اللَّهِ: Allah | يَسِيرٌ: kolaydır | (22:70) | |
|وَيَعْبُدُونَ: ve tapıyorlar | مِنْ: şeylere | دُونِ: dışında | اللَّهِ: Allah'ın | مَا: | لَمْ: | يُنَزِّلْ: indirmemiştir | بِهِ: onlara | سُلْطَانًا: hiçbir delil | وَمَا: ve | لَيْسَ: yoktur | لَهُمْ: kendilerinin | بِهِ: onun hakkında | عِلْمٌ: bir bilgileri | وَمَا: ve yoktur | لِلظَّالِمِينَ: o zalimlerin | مِنْ: hiçbir | نَصِيرٍ: yardımcısı | (22:71) | |
|وَإِذَا: ve zaman | تُتْلَىٰ: okunduğu | عَلَيْهِمْ: kendilerine | ايَاتُنَا: ayetlerimiz | بَيِّنَاتٍ: apaçık | تَعْرِفُ: anlarsın | فِي: | وُجُوهِ: yüzlerinde | الَّذِينَ: kimselerin | كَفَرُوا: inkar eden | الْمُنْكَرَ: hoşnutsuzluk | يَكَادُونَ: neredeyse | يَسْطُونَ: üzerine saldıracaklar | بِالَّذِينَ: | يَتْلُونَ: okuyanların | عَلَيْهِمْ: kendilerine | ايَاتِنَا: ayetlerimizi | قُلْ: de ki | أَفَأُنَبِّئُكُمْ: size haber vereyim mi? | بِشَرٍّ: daha kötü bir şey | مِنْ: | ذَٰلِكُمُ: bundan | النَّارُ: ateş! | وَعَدَهَا: ve onu va'detmiştir | اللَّهُ: Allah | الَّذِينَ: kimselere | كَفَرُوا: inkar eden | وَبِئْسَ: ve ne kötü | الْمَصِيرُ: sondur | (22:72) | |
|يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | النَّاسُ: insanlar | ضُرِبَ: size verildi | مَثَلٌ: bir temsil | فَاسْتَمِعُوا: dinleyin | لَهُ: onu | إِنَّ: şüphesiz | الَّذِينَ: | تَدْعُونَ: yalvardıklarınız | مِنْ: | دُونِ: başka | اللَّهِ: Allah'tan | لَنْ: | يَخْلُقُوا: yaratamazlar | ذُبَابًا: bir sinek dahi | وَلَوِ: şayet | اجْتَمَعُوا: bir araya toplansalar | لَهُ: onların hepsi | وَإِنْ: ve eğer | يَسْلُبْهُمُ: onlardan kapsa | الذُّبَابُ: sinek | شَيْئًا: bir şey | لَا: | يَسْتَنْقِذُوهُ: bunu kurtaramazlar | مِنْهُ: ondan | ضَعُفَ: aciz | الطَّالِبُ: isteyen de | وَالْمَطْلُوبُ: istenen de | (22:73) | |
|مَا: | قَدَرُوا: takdir edemediler | اللَّهَ: Allah'ı | حَقَّ: hakkıyle | قَدْرِهِ: kadrini | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَقَوِيٌّ: kuvvetlidir | عَزِيزٌ: üstündür | (22:74) | |
|اللَّهُ: Allah | يَصْطَفِي: seçer | مِنَ: -den | الْمَلَائِكَةِ: melekler- | رُسُلًا: elçiler | وَمِنَ: ve | النَّاسِ: insanlardan | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | سَمِيعٌ: işitendir | بَصِيرٌ: görendir | (22:75) | |
|يَعْلَمُ: bilir | مَا: olanı | بَيْنَ: arasında (önlerinde) | أَيْدِيهِمْ: elleri (önlerinde) | وَمَا: ve olanı | خَلْفَهُمْ: arkalarında | وَإِلَى: ve | اللَّهِ: Allah'a | تُرْجَعُ: döndürülür | الْأُمُورُ: bütün işler | (22:76) | |
|يَا : EY/HEY/AH | أَيُّهَا: SİZ! | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: inanan | ارْكَعُوا: rüku' edin | وَاسْجُدُوا: ve secde edin | وَاعْبُدُوا: ve ibadet edin | رَبَّكُمْ: Rabbinize | وَافْعَلُوا: ve işleyin | الْخَيْرَ: hayır | لَعَلَّكُمْ: umulur ki | تُفْلِحُونَ: kurtuluşa erersiniz | (22:77) | |
|وَجَاهِدُوا: ve cihad edin | فِي: uğrunda | اللَّهِ: Allah | حَقَّ: hakkıyla | جِهَادِهِ: cihadın | هُوَ: O | اجْتَبَاكُمْ: sizi seçti | وَمَا: ve | جَعَلَ: yüklemedi | عَلَيْكُمْ: size | فِي: | الدِّينِ: dinde | مِنْ: hiç bir | حَرَجٍ: güçlük | مِلَّةَ: dinine | أَبِيكُمْ: babanız | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim'in | هُوَ: O | سَمَّاكُمُ: size adını verdi | الْمُسْلِمِينَ: müslümanlar | مِنْ: | قَبْلُ: bundan önce | وَفِي: ve | هَٰذَا: bu(Kur'a)nda | لِيَكُونَ: olması için | الرَّسُولُ: Elçi'nin | شَهِيدًا: şahid | عَلَيْكُمْ: size | وَتَكُونُوا: ve sizin olmanız için | شُهَدَاءَ: şahid | عَلَى: üzerine | النَّاسِ: insanlar | فَأَقِيمُوا: Zira -doğrulmak | الصَّلَاةَ: SaLâTe/Desteğe- | وَاتُوا: ve vermek | الزَّكَاةَ: zekatı | وَاعْتَصِمُوا: ve sarılmak | بِاللَّهِ: Allah'a | هُوَ: O'dur | مَوْلَاكُمْ: mevlanız (sahibiniz) | فَنِعْمَ: ne güzel | الْمَوْلَىٰ: mevladır | وَنِعْمَ: ve ne güzel | النَّصِيرُ: yardımcıdır | (22:78) | |