Hasan Basri Çantay Meali |
|
Saat yaklaşdı. Ay (ikiye) ayrıldı. (54:1) | |
Onlar bir mu'cize görürlerse yüz çevirirler ve «Müstemir bir büyüdür» derler. (54:2) | |
(Peygamberi) tekzîbetdiler. Hevâ (ve heves) lerine uydular. Halbuki (hayr-u şer) her iş bir gaayeye bağlıdır. (54:3) | |
Andolsun ki onlara (kendilerini küfür ve inâddan şiddetle) vaz geçirecek nice mühim haberler gelmişdir. (54:4) | |
Ki (her biri) gaayesine ermiş bir hikmet (ve ibret) dir. Fakat (onları) tehdîd eden (bütün bu haadise) ler asla fâide vermiyor. (54:5) | |
O halde (habîbim) onlardan yüz çevir. O da'vet edici nin (misli) görülmemiş, tanıtmamış bir şey'e da'vet edeceği gün. (54:6) | |
gözleri zelîl ve hakıyr (dönüş) olarak, (hepsi de) çıvgın (ve yaygın) çekirgeler gibi, kabirler (in) den çıkacaklar, (54:7) | |
o da'vet ediciye (boyunlarını uzatıb) koşarak. (İçlerinden) kâfir olanlar (öyle) diyecek (ler): «Bu, çok sarp bir gün». (54:8) | |
Onlardan evvel Nuuh kavmi tekzîb etdi; onlar kulumuzu yalancı saymakda ısrar etdiler. «Mecnun» dediler. O, (da'vetden cebren) vaz geçirilmişdi. (54:9) | |
Nihayet, o da Rabbine «Ben hakıykaten mağlûbum. Artık (benim) intikaam (ımı) sen al» diye düâ etdi. (54:10) | |
Bunun üzerine biz de şarıl şarıl dökülen bir suya gök kapılarını açdık. (54:11) | |
Yeri de kaynaklar haalinde (tamamen) fışkırtdık da (Her iki) su (ezelde) takdîr edilmiş bir emr üzerinde birleşiverdi. (54:12) | |
Onu (Nuuhu) levhalar ve mıhlarla yapılmış (gemiy) e yükledik, (54:13) | |
ki (o gemi; hakkında) nankörlük edilmiş bulunan (o zât) e bir mükâfat olmak üzere, bizim gözlerimiz önünde akıb gidiyordu. (54:14) | |
Andolsun ki biz bunu bir âyet olarak bırakmışızdır. O halde bir düşünüb ibret alan var mı? (54:15) | |
Ki benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş (düşünün). (54:16) | |
Andolsun ki biz Kur'ânı düşünmek için kolaylaşdırmışızdır. O halde bir düşünen var mı? (54:17) | |
Aad (kavmi, peygamberleri Hûd'ü) tekzîb etdi. İşte benim azabım (ve bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş (düşünün). (54:18) | |
Çünkü biz (haklarında) uğursuz (ve uğursuzluğu) sürekli bir günde onların üstüne çok gürültülü fırtına gönderdik. (54:19) | |
(Öyle bir fırtına ki) insanları, sanki onlar köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imiş gibi, ta temelinden kopar (ıb helake uğrat) ıyordu. (54:20) | |
İşte benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş(düşünün). (54:21) | |
Andolsun ki biz Kur'ânı düşünmek için kolaylaşdırmışızdır. O halde var mı bir düşünen? (54:22) | |
Semud (kavmi, kendilerini azâb ile) korkutan (emir) leri yalan saydı (lar) da, (54:23) | |
«Biz (im cinsimiz) den bir tek insana, ona mı tâbi' olacağız? Bu takdîrde biz muhakkak ki bir sapıklık ve delilik içinde (kalmış oluruz)», dediler. (54:24) | |
«Bizim aramızdan vahy ona mı verildi? Hayır, o, şımarık, aşırı bir yalancıdır». (54:25) | |
Şımarık, aşırı yalancı kimmiş, yarın bilecekler onlar. (54:26) | |
Hakıykat, biz onlara, bir imtihaan olmak üzere, o dişi deveyi gönderenleriz. «Onları gözetle ve fezalarına) sabret». (54:27) | |
«Bir de suyun her halde aralarında taksîmli olduğunu kendilerine haber ver. Her su nevbetinde (saahibi) haazır (bulunsun» dedik.) (54:28) | |
Binnetîce, arkadaşlarını çağırdılar. O da (kılıca) sarılarak (deveyi) kesdi. (54:29) | |
İşte benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş (düşünün). (54:30) | |
Çünkü biz onların üzerine korkunç bir ses gönderdik de hayvan ağılına konan kuru çalı çırpı ve otlar gibi oluverdiler. (54:31) | |
Lût kavmi (kendilerini azâb ile) korkutan (emir) leri yalan saydılar. (54:33) | |
Biz onlara taş (yağdıran bir fırtına) gönderdik (helak etdik). Lûtun ailesi müstesna. Onları bir sehar vakti kurtardık. (54:34) | |
Tarafımızdan bir ni'met olarak. İşte şükredenleri biz böyle mükâfatlandırırız. (54:35) | |
Andolsun ki (Lût) onlara (kendilerini) azâb ile yakalayacağımızı da haber vermişdi. Fakat onlar bu korkutmaları şübhe ile tekzîb etdiler. (54:36) | |
Andolsun ki onlar müsâfirlerine (bile) kötülük yapmayı kasd etmişlerdi. Biz de gözlerini silme kör ediverdik. «İşte, (dedik,) azabımı ve tehdîdlerimi (n akıbetini) tadın». (54:37) | |
Andolsun ki onlara bir sabah, (yakalarını) asla bırakmayacak olan bir azâb baskın yapdı. (54:38) | |
«İşte tadın benim azabımı ve tehdîdlerimi (n akıbetini)». (54:39) | |
Andolsun ki biz Kur'ânı düşünmek için kolaylaşdırmışızdır. O halde var mı düşünen? (54:40) | |
Andolsun ki Fir'avn haanedanına da tehdîdler gelmişdir. (54:41) | |
Onlar bizim âyetlerimizin hepsini tekzîb etdiler. Biz de kendilerini çok kuvvetli, kudretli bir yakalayışla yakaladık. (54:42) | |
(Ey Kureyş), sizin kâfirleriniz (bütün) bunlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa (semavî) kitablarda sizin için bir berâet mi var? (54:43) | |
Yoksa onlar «Biz (peygamberlerden) intikaam olmıya muktedir bir cem'iyyet iz» mi diyorlar?. (54:44) | |
Yakında o cem'iyyet bozulacak, onlar arkalarını dönüb kaçacaklardır. (54:45) | |
Daha doğrusu onlara va'd olunan asıl (azabın) vakti, o sâatdir. O saat (in azâbı) daha belâlı, daha acıdır. (54:46) | |
Şübhe yok ki günahkârlar (dünyâda) sapıklık ve (âhiretde) çılgın ateşler içindedirler. (54:47) | |
O gün onlar yüzleri üstü ateşde sürüklenirler. (Onlara) «Tadın cehennemin dokunuşunu» (denilir). (54:48) | |
Şübhesiz ki biz herşey'i bir takdîr ile yaratdık. (54:49) | |
Ve bizim emrimiz (başka değil), birdir, bir göz kırpması gibi (sür'atli) dir. (54:50) | |
Andolsun ki biz, sizin benzerlerinizi helak etmişizdir. O halde bir düşünen var mı? (54:51) | |
Bununla beraber işledikleri her şey defterlerde (kayıdlı) dır. (54:52) | |
Küçük, büyük her şey yazılıdır. (54:53) | |
Şübhesiz ki takva saahibleri cennetlerde, ırmaklar (kenarların) da, (54:54) | |
Hak meclisinde (ve) kudret saahibi, mülkü çok yüce olan (Allah) ın yanındadırlar. (54:55) | |