Elmalılı Hamdi Yazır Meali |
|
Nun ve kalem ve ehli kalemin satra dizdikleri ve dizecekleri hakkı için(68:1) | |
Sen rabbının ni'meti ile, mecnun değilsin(68:2) | |
Ve tükenmez bir ecir var muhakkak senin için(68:3) | |
Ve her halde sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin(68:4) | |
Yakında göreceksin ve görecekler(68:5) | |
Hanginizde imiş o fitne, o cünun?(68:6) | |
Şübhesiz rabbındır en bilen yolundan sapanı, yine odur en bilen hidayete irenleri.(68:7) | |
O halde tanıma o yalan diyenleri(68:8) | |
Arzu ettiler ki müdahene etsen, o vakıt müdahene edeceklerdi(68:9) | |
Ve tanıma şunların hiç birini: çok yemin edici, değersiz(68:10) | |
Gammaz, koğuculukla gezer(68:11) | |
Hayır engeli, mütecâviz, vebâl yüklü(68:12) | |
zobu, sonra da dakma (zenîm)(68:13) | |
Mal sahibi olmuş ve oğulları var diye(68:14) | |
Karşısında âyetlerimiz okunurken «eskilerin masalları» dedi(68:15) | |
Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir.(68:16) | |
Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir. O bağ sahiblerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi; sabah olunca onu mutlaka divşireceklerdi.(68:17) | |
Bir istisna da yapmıyorlardı(68:18) | |
Derken ona rabbından bir dolaşan dolaşıvermişti onlar uyuyorlardı(68:19) | |
Sabaha kadar o bağ sırıma dönüvermişti(68:20) | |
Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler(68:21) | |
Haydin kesecekseniz harsinize irkence koşun dediler.(68:22) | |
Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı:(68:23) | |
Sakın bu gün aranıza bir miskîn sokulmasın diyorlardı(68:24) | |
Sırf bir men'a güçleri yeterek erkenden gittiler.(68:25) | |
Vakta ki o bağı gördüler, biz, dediler: her halde yanlış gelmişiz(68:26) | |
Yok biz mahrum edilmişiz(68:27) | |
Ortancaları (en mu'tedilleri) demedim mi size: tesbîh etseydiniz(68:28) | |
Sübhansın ya rabbena! Dediler: bizler doğrusu zalimlermişiz(68:29) | |
Sonra döndüler kendilerine levm ediyorlardı(68:30) | |
Yazıklar olsun bizlere, bizler doğrusu azgınlarmışız(68:31) | |
Ola ki rabbımız bize onun yerine daha hayırlısını vere, her halde biz bütün rağbetimizi rabbımıza çeviriyoruz(68:32) | |
İşte böyledir azâb ve elbette Âhıret azâbı daha büyüktür, fakat bilselerdi.(68:33) | |
Şübhesiz ki korunan müttakîler içindir rablarının ındinde na'îm Cennetleri.(68:34) | |
Ya artık, müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız?(68:35) | |
Ne oluyorsunuz? Ne bicim hukmediyorsunuz?(68:36) | |
Yoksa size mahsus bir kitab var da onda şu dersi mi okuyorsunuz(68:37) | |
Siz âlemde her neyi ıhtiyar ederseniz o her halde sizin olacak diye?(68:38) | |
Yoksa size karşı üzerimizde Kıyamet gününe kadar sürecek yemînler, teahhüdler mi var; Siz her ne hukm ederseniz her halde öyle olacak diye?(68:39) | |
Sor bakalım onlara içlerinde ona kefîl hangisi?(68:40) | |
Yoksa onların şerikleri mi var? O halde şeriklerini getirsinler, sadık iseler.(68:41) | |
O gün ki saktan bir keşf olunur ve secdeye da'vet edilirler o vakıt güçleri yetmez.(68:42) | |
Gözleri düşmüş, kendilerini bir zillet sarmış bulunur, halbuki o secdeye onlar sağ sâlim iken da'vet olunuyorlardı.(68:43) | |
O halde bana bırak bu sözü tekzib edenleri, biz onları istidrac ile çıkarır, bilemiyecekleri cihetten yuvarlarız.(68:44) | |
Ve ben onların ipini uzatırım, çünkü fendim sağlamdır.(68:45) | |
Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da mı cereme vermekten ezilmişler?(68:46) | |
Yoksa gayb yanlarında da onlar mı yazıyorlar?(68:47) | |
O halde sabret rabbının hukmüne de sahib-i hut gibi olma, hani öfkeye boğulmuş da nida etmişti.(68:48) | |
Rabbından bir ni'met yetişmiş olmasa idi ona, elbette o fazaya fena bir halde atılacaktı.(68:49) | |
Fakat rabbı onu ıstıfa buyurdu da salihînden kıldı.(68:50) | |
Ve gerçek o küfr edenler o zikri işittikleri vakıt az daha seni gözleriyle kaydıracaklardı, bir de durmuşlar o her halde bir mecnun diyorlar.(68:51) | |
Halbuki o halis bir zikirdir bütün ukalâ âlemleri için(68:52) | |