Abdulbaki Gölpınarlı Meali |
|
Yüzünü ekşitti ve döndürdü.(80:1) | |
Yanına kör geldi diye.(80:2) | |
Belki o, arınacaktır, ne bilirsin?(80:3) | |
Yahut da öğüt alacaktır da ondan faydalanacaktır.(80:4) | |
Fakat ihtiyacı olmayana gelince.(80:5) | |
Artık sen onun üstüne düştükçe düşüyorsun.(80:6) | |
O arınmazsa sana ne?(80:7) | |
Ve fakat sana koşup gelen.(80:8) | |
Ve korkan kişi.(80:9) | |
Sen ondan gaflet ediyor, ona aldırış bile etmiyorsun.(80:10) | |
Öyle değil, şüphe yok ki Kur'ân, ancak bir öğüttür.(80:11) | |
Dileyen dinler, öğüt alır.(80:12) | |
Büyük, şerefli sayfalardadır.(80:13) | |
Yüceltilmiştir, arıtılmıştır.(80:14) | |
Yazıcıların ellerinde.(80:15) | |
Büyüklerdir, hayırlı ve itâatlilerdir.(80:16) | |
Geberesice insan, ne de kâfirdir.(80:17) | |
Onu, neden yaratmıştır?(80:18) | |
Bir katre sudan; yaratmıştır onu da halden hâle döndürmüştür.(80:19) | |
Sonra ona yolu kolaylatmıştır da dünyâya getirmiştir.(80:20) | |
Sonra öldürmüştür onu da kabre sokmuştur.(80:21) | |
Sonra da dilerse diriltir onu.(80:22) | |
Gerçekten de insan, onun emrini tam yerine getirmedi gitti.(80:23) | |
Artık insan, yediğine de bir baksın.(80:24) | |
Şüphe yok ki biz, bir yağmurdur, yağdırdık.(80:25) | |
Sonra yeryüzünü bir iyice yardık.(80:26) | |
Derken orada tohumlar bitirdik.(80:27) | |
Ve üzüm ve yoncalar.(80:28) | |
Ve zeytin ve hurma.(80:29) | |
Ve çeşitli büyük ağaçları bulunan bahçeler.(80:30) | |
Ve meyveler ve otlaklar.(80:31) | |
Sizin ve hayvanlarınızın faydası için.(80:32) | |
Derken âdetâ kulakları sağır eden o bağırış gelip çattı mı.(80:33) | |
O gün, bir gündür ki kişi kaçar kardeşinden.(80:34) | |
Ve anasından ve babasından.(80:35) | |
Ve eşinden ve çocuğundan.(80:36) | |
Ve onların herbirinin bir derdi var ki başkalarına bakmaya vakti bile yok.(80:37) | |
Nice yüzler o gün parıl parıl parlar.(80:38) | |
Güler, sevinir.(80:39) | |
Ve nice yüzler o gün tozlarla bulanır.(80:40) | |
Üstlerine bir karalıktır çöker.(80:41) | |
İşte onlardır kâfirler, suçlular.(80:42) | |