Suat Yıldırım Meali |
|
- Nûn. Kalem ve ehl-i kalemin satırlara dizdikleri ve dizecekleri şeyler hakkı için:(68:1) | |
Rabbinin lütfuyla, deli değilsin.(68:2) | |
Hem senin ecrin, mükâfatın hiç kesilmez!(68:3) | |
Ve sen pek yüksek bir ahlâk üzerindesin!(68:4) | |
Yakında göreceksin, onlar da görecekler.(68:5) | |
Hanginizde imiş o dertler, o delilikler.(68:6) | |
Senin Rabbin şüphesiz pek iyi bilir. Allah yolundan sapanlar kimdir ve O’nun yolunu tutanlar kimdir.(68:7) | |
O halde, hakkı yalan sayanların, sözlerine sakın uyma.(68:8) | |
İsterler ki sen gevşeyesin de, böylece kendileri de yumuşasınlar.(68:9) | |
(10-16) Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda "Bu eski insanların masalları!" diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız.(68:10) | |
(17-18) Biz tıpkı o bahçe sahiplerini sınadığımız gibi, bunları da sınadık. Onlar sabah erken mahsulü devşireceklerini yeminle pekiştirip kesin söylemiş, (inşaallah dememiş), Allah’ın iznine bağlamamışlardı. Ayrıca fakirlerin payını düşünmemişlerdi.(68:17) | |
(19-20) Fakat onlar henüz uykuda iken, Rabbin tarafından gönderilen bir afet bahçeyi kapladı. Bahçe sabahleyin siyah kül haline geliverdi.(68:19) | |
(21-22) Onlar ise olup bitenden habersiz, neşeli neşeli birbirlerine seslendiler: "Haydi, mâdem devşireceksiniz, çabuk ekininizin başına!"(68:21) | |
(23-24) Hemen yola koyuldular. Bir taraftan da aralarında şöyle fiskos ediyorlardı: "Sakın, bugün yanımıza fakir fukara gelmesin, onların bahçeye girmelerine hiç imkân vermeyin!"(68:23) | |
Yoksulları engelleme azmi içinde ilerlediler.(68:25) | |
Bahçeyi görünce, apışıp kaldılar. "Galiba yolu şaşırdık, yanlış yere geldik!" dediler.(68:26) | |
Çok geçmeden işi anlayınca: "Hayır! dediler, Doğrusu felakete uğramışız!"(68:27) | |
En makul olanları ise: "Ben size Allah’ı zikretmenizi söylememiş miydim!" dedi.(68:28) | |
(29-30) Bunun üzerine "Sübhansın ya Rabbenâ, her türlü noksandan uzaksın! Doğrusu biz kendimize zulmetmişiz!" deyip, birbirlerini kınamaya başladılar.(68:29) | |
"Yazıklar olsun bize, ne azgın kimselermişiz!"(68:31) | |
Olur ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimizin rahmetini arzu ediyor, O’na dönüyoruz."(68:32) | |
Azap böyledir işte! Âhiretteki azap ise daha müthiştir. Keşke bunu bir bilselerdi!(68:33) | |
Allah’ı sayan, haramlardan sakınan müttakilere ise Rab’leri nezdinde naîm cennetleri vardır.(68:34) | |
Biz hiç, Allah’a itaat ve teslimiyet gösterenleri suçlu kâfirlerle bir tutar mıyız?(68:35) | |
Neyiniz var, nasıl olur da böyle bir şey iddia edebilirsiniz? Ne biçim hüküm veriyorsunuz öyle?(68:36) | |
Yoksa size ait bir kitap var da bu kabîl bilgileri oradan mı okuyorsunuz?(68:37) | |
Onda "Siz neyi tercih ederseniz size verilir." diye bir bilgi mi buluyorsunuz?(68:38) | |
Yoksa "Neye hükmederseniz o yerine getirilir." diye, kıyamete kadar geçerli olacak size yeminle verilmiş sözümüz mü var?(68:39) | |
Sor bakalım onlara: "Böylesi bir iddiayı savunacak kimse var mı aralarında?(68:40) | |
Yoksa güvendikleri şerikleri mi var?" iddialarında tutarlı iseler getirsinler de görelim o ortakları!(68:41) | |
O gün işler son derece güçleşir, paçalar tutuşur. Bütün insanlar secdeye dâvet edilir, fakat kâfirler secde edemezler.(68:42) | |
Gözleri yerde, kendilerini zillet kaplamıştır. Halbuki dünyada bedenleri sağlam, âzaları salim iken de secdeye dâvet edilirler, ama bunu yapmazlardı.(68:43) | |
(44-45) O halde sen bu şerefli sözü, Kur’ân’ı yalan sayanı Bana bırak! Biz onları, bilmedikleri, farkına varmadıkları bir yerden, yavaş yavaş azaba yaklaştırırız. Ben onlara mühlet veriyorum! Doğrusu Ben’im düzenim, pek sağlamdır.(68:44) | |
Yoksa sen onlardan bu risalet hizmetinden ötürü bir ücret istiyorsun da onlar cereme ödemekten ezilmişler mi?(68:46) | |
Yoksa gayb kitabı yanlarında da, onlar oradan mı yazıp duruyorlar?(68:47) | |
Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle ve balığın yoldaşı olan zat gibi olma! Hani o dertli dertli Rabbine yalvarmıştı:(68:48) | |
Şayet Rabbinden gelen bir lütuf onun imdadına yetişmeseydi, kınanmaya müstahak bir vaziyette, deniz tarafından karaya atılırdı!(68:49) | |
Ama Rabbi, kendisini seçti de onu en iyi, en has kullarından kıldı.(68:50) | |
O kâfirler Zikri (Kur’ân’ı) işittikleri zaman, hırslarından neredeyse seni bakışlarıyla kaydıracak, âdeta gözleriyle yiyecekler! Hâlâ da: "o, delinin teki!" derler.(68:51) | |
Delilik nerede, o nerede? Kur’ân’ın hiç delilikle ilgisi mi olur? Kur’ân olsa olsa, sadece bütün insanlara bir derstir.(68:52) | |