Hasan Basri Çantay Meali |
|
Yüzünü ekşitib çevirdi, (80:1) | |
kendisine o a'maa geldi diye. (80:2) | |
(Onun haalini) sana hangi şey bildirdi? Belki o, (senden öğrenecekleriyle) temizlenecekdi. (80:3) | |
Yahud öğüd olacakdı da (senin) bu öğüd (ün) kendisine fâide verecekdi. (80:4) | |
Amma (zengin olduğu için) kendisini müstağnî gören adam (yok mu)? (80:5) | |
İşte sen onu karşına alıyor (ona yöneliyor) sun. (80:6) | |
Halbuki onun temizlenmemesinden sana ne? (80:7) | |
Amma sana koşarak gelen kimse, (80:8) | |
o, (Allahdan) korkar bir (adam) olduğu halde, (80:9) | |
sen kendisini bırakıb da oyalanırsın. (80:10) | |
Sakın (bir daha böyle yapma Habîbim). Çünkü o (Kur'an) bir öğüddür. (80:11) | |
Binâen'aleyh dileyen onu beller. (80:12) | |
(13-14) O, (Allah indinde) çok şerefli, kadri yüce, tertemiz sahîfelerdedir. (80:13) | |
(15-16) Kıymetli, sevgili, takva saahibi kâtiblerin elleriyle (yazılmışdır). (80:15) | |
O kahredilesi insan, ne nankördür o! (80:17) | |
Onu (yaratan) hangi şeyden yaratdı? (80:18) | |
Bir damla sudan yaratdı da onu biçimine koydu. (80:19) | |
Sonra onun yolu (nu) kolaylaşdırdık (80:20) | |
Sonra onu öldürüb kabre sokdu. (80:21) | |
Daha sonra, dilediği zaman da onu tekrar diriltecek. (80:22) | |
Gerçek (o insan, Allahın) emretdiği şeyleri yerine getirmemişdir. (80:23) | |
Öyle ya, o insan (bir kerre) yediğine baksın. (80:24) | |
Hakıykat biz, o suyu (yağmuru) bol bol dökdük. (80:25) | |
Sonra toprağı iyiden iyi yardık. (80:26) | |
Bu suretle onda dâne (ler) bitirdik, (80:27) | |
Üzüm (ler), yonca (lar), (80:28) | |
Zeytinlik (ler), hurmalık (lar), (80:29) | |
Sık ve bol ağaçlı (diğer) bahçeler, (80:30) | |
Meyve (ler), mer'a (lar bitirdik). (80:31) | |
(Bütün bunları biz) hem size, hem davarlarınıza fâide olarak (yapdık). (80:32) | |
Fakat o kulakları sağır edercesine haykıracak olan ses geldiği zaman, (80:33) | |
(evet) kişinin kaçacağı gün: Biraderinden, (80:34) | |
Anasından, babasından, (80:35) | |
Karısından ve oğullarından. (80:36) | |
O gün bunlardan herkesin kendine yeter bir işi (derdi, belâsı) vardır. (80:37) | |
O gün yüzler vardır; parıl parıl parlayıcıdır, (80:38) | |
Gülücüdür, sevinicidir. (80:39) | |
O gün yüzler de vardır; üzerlerini toz toprak (bürümüşdür), (80:40) | |
Onu (da) bir karanlık ve siyahlık kaplayacakdır. (80:41) | |
İşte bunlar kâfirler, fâcirlerdir. (80:42) | |