Hasan Basri Çantay Meali |
|
Haa Mîm. (44:1) | |
(Halâl ile haraamı ve sâir hükümleri)açıkça bildiren (bu) kitaba yemîn ederim ki, (44:2) | |
Hakıykat, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Gerçek, biz (onunla kâfirlerin uğrayacakları azâbı) haber vericileriz. (44:3) | |
(4-5-6) (O, bir gecedir ki) her hikmetli iş, nezdimizden bir emr ile, o zaman ayrılır. Hakıykat, biz Rabbinden bir (eser-i) rahmet olarak (peygamberler) gönderenleriz. Şüphe yok ki O, hakkıyle işidenin, (her şey'i) kemâliyle bilenin ta kendisidir. (44:4) | |
(Evet) göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbinden (bir eser-i rahmet olarak). Eğer (buna) iyice inanıcılar iseniz (o halde Muhammed sallellâhü aleyhi ve sellemin Onun peygamberi oldu ğuna da îman etmelisiniz). (44:7) | |
Ondan başka hiçbir Tanrı yokdur. Hem diriltir, hem öldürür O, Sizin de, geçmiş atalarınızın da Rabbi (O) dur. (44:8) | |
Hayır, onlar (tekrar dirilmekden) şübhe içindedirler. (Bununla} eğlenirler. (44:9) | |
O halde semânın apâşikâr bir duman getireceği günü gözetle (Habîbim). (44:10) | |
(Öyle bir duman ki bütün) insanları saracakdır o. «Bu, pek yaman bir azâb» (diyecekler). (44:11) | |
«Ey Rabbimiz, bizden bu azâbı açıb kaldır. Çünkü biz îman edeceğiz». (44:12) | |
Onlar için düşünüb ibret almak nerede? Kendilerine (hakıykatleri) açıklayan bir peygamber geldiği halde. (44:13) | |
Yine ondan yüz çevirdiler. (Ona kimi) «bir öğretilmiş», (kimi) «bir mecnun» dediler. (44:14) | |
Biz bu (duman) azâbı (nı) biraz açıp kaldıracağız. (Fakat) siz, şübhe yok ki, tekrar dönücülersiniz. (44:15) | |
Çok büyük bir şiddet ve satvetle (kendilerini) çarpacağımız gün muhakkak ki biz (onlardan) intikaam alıcılarız. (44:16) | |
Andolsun ki biz bunlardan evvel Fir'avn kavmini de imtihan etdik. Onlara da çok şerefli bir peygamber gelmişdi, (44:17) | |
«Bana Allahın kullarını teslîm edin. Çünkü ben size (gönderilmiş) emîn bir peygamberim» diye. (44:18) | |
«Ve Allaha karşı yücelik taslamayın. Zira ben size apaçık bir bürhan getiriyorum» diye (söylemişdi). (44:19) | |
«Şübhesiz ki ben, beni taşlamanızdan, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz (olan Allah) a sığındım». (44:20) | |
«Eğer bana îman etmezseniz (bari) benden uzaklaşıb çekilin» (demişdi). (44:21) | |
Nihayet Rabbine «Bunlar hakıykat günahkârlar güruhudur» diye düâ etdi. (44:22) | |
(Cenâb-ı Hak da) «Öyleyse kullarımı geceleyin götür. (Fakat) muhakkak siz ta'kib olunacaksınız» (buyurdu). (44:23) | |
«Denizi (sen ve ashaabın selâmetle geçdikden sonra) durgun ve açık bırak. Çünkü onlar boğul (mıya mahkûm ol) muş bir ordudur». (44:24) | |
(25-26-27) Onlar bağlardan, pınarlardan, ekinlerden (süslü mahfellerden, güzel konaklardan, içinde nâz ve naıym ile yaşadıkları ihtişam (lar) dan neler, (nice şeyler) bırakdılar. (44:25) | |
İşte (emir) böyledir. Biz (bütün) bunları başka başka kavmler) e mîras verdik. (44:28) | |
Ne gök, ne yer onların üstüne ağlamadı. Onlara (aman ve) mühlet verilmedi. (44:29) | |
(30-31) Andolsun ki biz İsrâîl oğullarını o zillet verici azâbdan, Fir'avndan kurtardık. Hakıykat o, haddi aşanlardan bir mütekebbirdi. (44:30) | |
Andolsun ki biz onlara — (hallerini) bilerek — (zamanlarındaki) âlemlerin üstünde bir imtiyaz vermişdik. (44:32) | |
Bir de onlara âyetlerden, her birinde açık birer imtihan (gizlenmiş) bulunan, şeyler verdik. (44:33) | |
(34-35) Hakıykat, şunlar mutlakaa: «O (ölüm), derler, ilk ölümümüzden başka (bir şey) değildir. Biz yeniden diriltilib kaldırılacak değiliz». (44:34) | |
«Eğer (da'vaanızda) doğrucular iseniz şimdi atalarımızı (dirilterek) getirin». (44:36) | |
Bunlar mı hayırlı, yoksa Tübba kavmi ve onlardan evvelki (ümmet) ler mi? Biz onları bile helak etdik. Çünkü onlar da günahkârdılar. (44:37) | |
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri oyuncular olarak yaratmadık. (44:38) | |
Biz bunları hakkın ikaamesine sebeb olmakdan başka (bir hikmetle) yaratmadık. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler. (44:39) | |
Şübhe yok ki o ayırd etme günü onların, topunun (va'd ve ta'yîn edilmiş) yakıtlarıdır. (44:40) | |
O gün yâr bile yârine, hiçbir şeyle, fâide vermez. Onlara (başka suretle) yardım da edilmez. (44:41) | |
Allahın esirgediği kimseler böyle değil. Çünkü O, bizzat kâfirlerden intikaam almıya hakkıyle kaadir, (mü'minleri) çok esirgeyicidir. (44:42) | |
Şübhesiz o zakkum ağacı, (44:43) | |
günaha düşkün olanın yemeğidir. (44:44) | |
(45-46) (O), sıcak suyun kaynadığı gibi karınlar içinde kaynayacak erimiş ma'den (ler) gibidir. (44:45) | |
(Zebanilere:) «Tutun onu da, (denilir), sürükleyerek cehennemin ta ortasına götürün». (44:47) | |
«Sonra tepesinin üstüne o kaynar su azabından dökün». (44:48) | |
Tat (o azâbı). Çünkü sen, (evet iddiânca) sen çok ulu, çok şerefli idin»! (44:49) | |
«Şübhesiz ki bu, (hakkında) şübhe, ve mücâdele edib durduğunuz şeydir». (44:50) | |
Müttakıylerse hakıykaten emin bir makamda, (44:51) | |
cennetlerde, pınar (baş) lar (ın) dadır. (44:52) | |
İnce, nâzik ve kalın (altın işlemeli) ipeklerden, atlaslardan giyecekler, karşı karşıya (gelerek mahabbet edecekler) dir. (44:53) | |
İşte (emir) böyledir. Onlara bembeyaz, şahin gözlü hurileri eş yapdık. (44:54) | |
Orada emîn emîn (hizmetçilerden) meyvenin her türlüsünü iste (yib getirirler). (44:55) | |
Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. (Allah) onları cehennem azabından korumuşdur. (44:56) | |
(Bütün bunlar) Rabbinden bir fazl (-u kerem) olarak (verilmişdir). İşte bu, en büyük seâdetin ta kendisidir. (44:57) | |
Biz onu, (iyi anlayıb) ibret alsınlar diye, ancak senin dilinle (indirerek) kolaylaşdırdık. (44:58) | |
Artık (onların başına inecek azâbı) gözetle. Çünkü onlar (senin felâketini) bekleyicidirler. (44:59) | |